Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Kati Piri, Avrupa Komisyonu’nun bu hafta açıkladığı Türkiye raporunu değerlendirdi. Piri, raporda “Türkiye’ye net mesaj vermediği” gerekçesiyle Komisyon’u eleştirdi.
Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Kati Piri Deutsche Welle Türkçe’ye verdiği röportajda Avrupa Komisyonu’nun Türkiye raporunu eleştirdi:
Avrupa Komisyonu'nun Türkiye raporuna "hiçbir siyasi sonuç içermediği" gerekçesiyle tepki gösterdiniz? Neden bu tepki?
Bundan tam bir yıl önce Türkiye'de yeni anayasa değişikliği hakkında tartışmalı bir referandum yapıldı. Tartışmalıydı çünkü sadece yüzde 51 oyla kabul edildi, halbuki yeni bir anayasa için daha geniş bir çoğunluk istersiniz. Tartışmalıydı çünkü uluslararası gözlemciler seçim kampanyasının adil olmadığını söylediler. Aslında en tartışmalı olanı da anayasal değişikliğin içeriğiydi, zira Başkan Erdoğan için süper başkanlık oluşturarak tüm iktidarın bir adamın elinde toplanmasına yol açtı. Avrupa Parlamentosu (AP) olarak geçen yıl, bu anayasa değişikliğinin yürürlüğe girmesi halinde üyelik müzakerelerinin formel biçimde askıya alınmasını, yani katılım müzakeresi sürecine resmen son verilmesini istedik. Böyle bir anayasaya sahip bir ülkeyle üyelik müzakerelerine nasıl devam edebiliriz? Bu yeni anayasanın Türkiye açısından ne ifade ettiğini değerlendirmek için Avrupa Komisyonu'nun bir yılı vardı. Fakat bunu başaramadılar. Kendileri tarafından kağıda dökülmüş gerçeklerden tek bir siyasi sonuç çıkaramadılar. Bunu şahsen çok rahatsız edici buluyorum.
Komisyon'dan ne gibi sonuçlar çıkarmasını bekliyordunuz?
Geçtiğimiz yıllarda Avrupa Birliği (AB) ölüm cezasının yeniden uygulanmasının bir kırmızı çizgi olduğunu söylemiş ve olur da Türk hükümeti bu yönde bir adım atarsa AB katılım sürecinin otomatik olarak sona ereceğini belirtmişti. Ben AB'nin katılım süreciyle ilgili kırmızı çizgileri konusunda net olmasını istiyorum. AP'nin tavrı nettir. Kuvvetler ayrılığı ilkesiyle uyumlu bir anayasa ve demokratik kurumlar yoksa müzakerelere devam edemeyiz. Komisyonun da bu kadar net olmasını bekliyor ve ümit ediyordum. Ne yazık ki bu mesajı Başkan Erdoğan'a göndermeyi başaramadılar.
Avrupa Komisyonu'nu "Türkiye'nin üyelik hayalini canlı tutmakla" da suçluyorsunuz? Bu ne anlama geliyor?
AB bir taraftan "Biz yanlış giden ne varsa söylesek de ne yaptığın önemli değil, AB üyesi olabilecekmişsin gibi davranmaya devam edeceğiz" diyor. Erdoğan ise, diğer yandan, gelip AB liderleriyle görüşüyor ve bakanlarıyla beraber "Hedefimiz AB üyeliği. Tam üyelikten başka seçenek mümkün değil" diyor. Buna karşılık son iki yıldır AB'den gelen hiçbir eleştiriyi ciddiye almıyorlar. O halde neden söz ediyoruz? Kağıt üzerinde AB'ye katılımı konuşuyoruz ama Başkan Erdoğan katılım süreci için hiçbir yükümlülüğü yerine getirmiyor, AB ise mevcut anayasayla üyeliğin asla mümkün olamayacağını bile bile hiçbir kırmızı çizgi çizmiyor.
Müzakerelerin bugün resmen sona erdirilmesini istiyor musunuz?
Bugün değil. AP mevcut koşullarda yeni müzakere başlığı açılmasını istemiyor. Bu aynı zamanda Avrupa Komisyonu'nun tutumu. Fakat gelecek için bir ikazda bulunuyoruz. Bu anayasa kuvvetler ayrılığı gibi kaygılarımız giderilmeden yürürlüğe girerse AP'nin tavrı nettir, böyle bir durumda müzakerelerin resmen durdurulmasını istiyoruz.
Müzakereleri durdurmak Türkiye'yle ilişkilerde ciddi sonuçlar doğurabilecek bir hamle olmaz mı?
AB liderleri bunu yaparsa şöyle olur, göç konusunda anlaşma var, tüm bunlar tehlikeye girmez mi diyenler var. Benim için bugün en tehlikeli şey AB'nin saygınlığı meselesidir. Bir aday ülkede parlamento üyeleri, yargıçlar, insan hakları savunucuları tutuklanıyorsa, Türkiye artık bir demokrasi olduğunu söyleyemeyeceğimiz bir anayasaya sahipse ve bunlar olmuyormuş gibi davranmaya devam edersek tüm bu değerleri savunan ve aday ülkelerdeki insanların da benimsemesini isteyen bir kurum olarak AB'nin saygınlığını gerçekten zedelemiş oluruz. Öfkeli beyanlarda bulunulsun demiyorum. Sadece, haklarınız için ayağa kalkın ve Başkan Erdoğan'a katılım sürecinde olduğumuzu ve bu katılım sürecinde politikalarının sonuçlarının olabileceğini söyleyin diyorum. Avrupa Komisyonu bu sinyali göndermediği için de çok üzgünüm.
Türkiye'de seçimler öne alındı. Anayasal değişikliklerin beklenenden önce yürürlüğe girmesi söz konusu. Öyle olursa AP geçen yıl söylediklerinin ötesinde neler söyleyebilir bu yıl?
Bildiğiniz gibi Türkiye bir Avrupa Konseyi üyesi. Bir Avrupa Konseyi organı olan Venedik Komisyonu referandumla kabul edilen 18 maddenin Avrupa Konseyi standartlarıyla uyuşmadığını bildirdi. AB ve AP bu görüşü paylaşıyorlar. Eğer raporumu hazırlayana kadar anti demokratik anayasada Türkiye'nin üyesi olduğu bu kurumun görüşlerini dikkate alan değişiklikler yapılmazsa AP için de katılım sürecinin resmen durdurulmasını istemekten başka çare kalmayacaktır. Benim için Türk toplumu daima üyelik için adaydır. Ben, Türkiye'nin adaylık statüsüne dokunulsun ve Türkiye hiçbir zaman AB üyesi olmasın demiyorum. Anayasa gelecekte değişebilecek olsa da bizim bu mesajı sadece Başkan Erdoğan'a değil ama aynı zamanda kendi toplumlarımıza da göndermemiz gerekiyor.
Müzakereler fiilen donmuş durumda. Resmen de dondurulursa ilişkileri canlı tutmak için ne yapmak gerekecek?
Aslında yapılabilecek çok şey var. Doğrusunu isterseniz ben 2004'te olduğu gibi aktif bir müzakere sürecinden yanaydım. Fakat bu, aynı zamanda AB'nin hatalarından ötürü bir türlü gerçekleşemedi. Esasen işin başından bu yana hiçbir şansı olmayan çok teknik bir süreçten bahsediyoruz. Dürüst olmak gerekirse pek bir şeyin değişeceğini sanmıyorum. Samimi biçimde birbirimize bakıp Türkiye'nin farklı bir istikamete yöneldiği bu şartlarda üyelik konuşmayı bırakıp başka tür bir ilişkiye bakabiliriz. Benim Türk halkı için rüyam bu değil. Fakat gerçekler de ortada. Türkiye bugüne kadar AB üyeliğinden bugünkü kadar uzak olmamıştı. Ticari ilişkilerimiz var. Dış politikada işbirliği yapmalıyız. Umarım toplumlarımızı gelecekte birbirine daha da yakınlaştırırız. Her ne kadar şu an için tıkanmış olsa da vizesiz seyahat konusu var mesela. AB Türk toplumunu cezalandırmamalı. Söylediklerimden hasmane bir tutum çıkarılmamalı. Ben sadece kendi değerlerimize sadık kalmamız gerektiğini, aksi takdirde Türkiye'de demokratların gözünde çekiciliğimizi kaybettiğimizi söylemeye çalışıyorum.