Ordu’daki sel felaketini Ordulu fındık üreticisi Cahit Ongunyurt değerlendirdi. Ongunyurt sorumluların cezalandırılması gerektiğini belirtti.
Röportaj: SiyasiHaber
Karadeniz’de neredeyse her yıl tekrar eden sel felaketlerinden biri daha geçtiğimiz günlerde meydana geldi. Hükümet ve belediyelerin çaresizce izlediği felaketteki sorumlulukları ve yapılması gerekenler hakkında Ordu’dan fındık üreticisi Cahit Ongunyurt ile konuştuk.
Karadeniz’de yaşanan sel felaketi ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Sel felaketi aslında bir doğa olayıdır. Dünyanın her yerinde doğa olayları yaşanmaktadır. Ama bizim Karadeniz bölgesindeki seller bir doğa olayının dışına çıkartılarak, adeta sel felaketlerine davetiye çıkartılmaktadır. Ünye ve Fatsa bölgesinde yaşanan selde, son yıllarda o bölgede faaliyete başlayan taş ocaklarının, HES'lerin ve maden ocaklarının ciddi anlamda etkisi olmuştur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'ndan tutun da devletin en alt biriminden en üst birimine kadar bu ocakların, HES'lerin yapımında altında imzası bulunan herkes bu felaketten sorumludur.
Bilim insanları, Türkiye'de ciddi iklimsel değişimler yaşandığını söylüyor. Karadeniz’de iklim değişimi sizce yaşanıyor mu?
Evet, bilim insanlarının da tespitlerine göre dünyanın birçok yöresinde iklim değişiklikleri yaşanmaktadır. Kendi yerelimiz Karadeniz bölgesinde de önceki yıllara göre bu değişikliği görebilmekteyiz. Bu iklim değişikliğinin en bariz örneğini bu bölgede ekilen biçilen ürünlerde görebilmekteyiz. Bunun yanı sıra ani sağanak yağışlar ve su baskınları bariz değişikliklerdir diye düşünüyorum.
AKP iktidarı, Karadeniz’de denizi doldurarak yerleşim yerleri, havalimanı vb. alanlar yapıyor. Yaşanan sel felaketlerinde yıkılan köprüler, çöken yolların temel nedeni nedir sizce?
Vahşi kapitalizm doymak bilmiyor… Tekeller, holdingler paraları kazandıkça daha fazlasını kazanmak istiyorlar. Tabii ki bu para kazanma hırsı aynı zamanda yeni altyapı yatırımları gerektiriyor. Yollar ve dolgu ile yapılan havaalanı vs. buna örnektir. Karedeniz bölgesinde bu altyapı yatırımlarının yanı sıra özellikle son 10-15 yıldan beri çok ciddi anlamda doğa katliamı yapılmaktadır. Son bir kaç gündür Ordu’da yaşanan sel olayını tetikleyen en fazla bu yatırımlar olmuştur. Köstebek gibi ilin her tarafını eşiyorlar, onlarca taş ocakları, HES'ler, siyanürlü altın ve diğer maden ocakları. Bunlardan çıkan milyonlarca ton hafriyat.
Bu alanlarda yapılan çalışmalarda ciddi anlamda dere yatakları atıklarla dolmaktadır. Görsel medya sadece sahilde yaşanan tahribatı yansıtıyor. İlçelerin iç kesimlerindeki küçücük derelerin büyük çoğunluğu yapılan bu çalışmalar sonuncunda tıkanmaktadır. Bunun yanı sıra özellikle üreticilerin kullanmış olduğu "ısırgan otu ilacı" erozyona neden olmaktadır. Kullanılan bu kimyasal, toprağın kabarmasına neden olmaktadır ve doğadaki canlıları yok etmektedir. Toprağın kabarması sonucunda özellikle eğimli arazilerde az bir yağmurla beraber toprak akıp gitmektedir. Bu ilacın kesinlikle yasaklanması gerekmektedir.
Bu sel olayı bir de bize AKP’nin inşa ettiği köprü ve yollarda yapılan yolsuzlukları da ortaya çıkardı. Hayatın her alanında yaşanan sahtekârlıkları doğa ortaya çıkardı. Yaptıkları köprüler ve yollar uçmaya başladı.
Tonlarca fındık sel felaketi sonrası denize döküldü. Üretici maddi ve manevi zarar gördü. Sizce zararın karşılanması üretim ve üretici açısından her şeyi çözer mi?
Bir yıl boyunca büyük emek vererek yetiştirdikleri ürünleri, hükümetin sorumsuzca yapılan yatırımları sonuncunda üretici bir gecede kaybetti. Kaybolan sadece fındık değil, her şeyden önce emekçi kadınlarımızın yetiştirdiği doğal organik ürünler de kayboldu. Yetkililer sadece denize dökülen fındığı görmekteler.
Her şeyden önce, bu sel olayının yoğunlaşmasına ve tahribatın artmasına neden olan maden, taş ocakları, HES'ler vs. ne varsa araştırılmalıdır. Bu yatırımlardan kaynaklı selin tetiklenmesi varsa -ki var- bu yatırımların altına imza atan tüm yetkililer yargılanmalı ve hesap vermelidirler. Artı bu yatırım yapan şirketlere de hazinenin kasasından büyük ödenekler verilmektedir. Bu da bizim paramızdır. Yani bizim paralarımızla yatırım yapan şirketler aynı zamanda bizim analarımızı da ağlatan şirketlerdir. Sonuç olarak zararın karşılanması sorunun çözüldüğü anlamına gelmez. Hem yerel yöneticiler hem de merkezî yöneticiler sorumlu tutulmalı ve yargı önünde hesap vermelidirler.