Hürriyet’ten Ayşe Arman, Sırrı Süreyya Önder’le konuştu:
“Her kesimden insan” dizimizin bugünkü konuğu çok renkli bir karakter: Sırrı Süreyya Önder.
HDP eşbaşkan yardımcısı ve İstanbul Belediyesi eşbaşkan adayı… Zaten sevilen biriydi, ama Gezi’de tavan yaptı.Ağaçları yıkmaya çalışan iş makinelerinin önüne dikilen silueti ve hastaneye kaldırılırkenki hali hafızalara kazındı. Esprili, sıcakkanlı…Derdini mizahi bir üslupla anlatmayı başarabilen… Laf sokarken bile gülen bir adam. Türkiye’de neler olduğunu bir de ondan dinleyelim…
-Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Türkiye’de olan biteni nasıl izah ediyorsunuz?
-Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete! Türkiye’de olan, alenen iktidar içi paylaşım kavgası. Daha da önemlisi, dünyada ve bölgede neler olduğu…
“Yenilen siyasal İslam’dır”
O zaman, dünyada neler oluyor?
-Küresel kapitalizmin büyük başları -yani ABD, Batı, AB filan- artık AKP’nin de içinde olduğu ‘siyasal İslam’ kuşağının, rasyonel bir partner olmadığını düşünmeye başladı. Libya’daki kargaşadan sonra buna kanaat getirdi. Bu kanaat, Mısır’da pekişti. Suriye’de karşısında kontrol edilemez bir El Kaide öbeğini bulunca noktayı koydu: “Artık bunlarla yapamayacağız!” dedi. Günümüz dünyasında, Türkiye dahil hiçbir ülkede, ‘iktidar mekanizmaları’ ulusal sınırlar içinde belirlenmiyor. Bu yüzden de bu kadronun Batı karşısında en ufak bir şansı kalmadı. Kim kazanır bilemem ama yenilen siyasal İslam’dır!
Türkiye’de ne paylaşılamıyor…
-Para, iktidar, nüfuz, araziler, rantlar! Bunca sene birlikte ülkeye hükmettikten sonra, şimdi birbirlerine düştüler. Birbirlerine düşerken de bütün sakillikleri, intikamcılıkları, hukuk tanımazlıkları ortaya çıktı. Yani ortaya dökülen sadece kasetler, sırlar, ayakkabı kutuları olsa yine iyi; yerlerde gezinen, aslında bu insanların “siyasal kültürleri”nin hiç de demokrat olmadığı, sıkışınca her şeyi ateşe atmaya dünden hazır oldukları!
Akıl sağlığımızı korumak için ne yapalım?
-Lenin okuyalım! Şaka yapmıyorum. Eğer ortada, toplam olarak trilyonlarca dolarlık bir pazar ve bunun peşinde olan çıkar çevreleri varsa, bunun açıklamasını da bir sisteme bakarak yapmamız lazım. Bir de Sahabeler’in, Ehli Beyt’in ve Anadolu Türkmen ayaklanmalarının ruhunu merak edelim, araştıralım. Belki de “muhtaç olduğumuz kudret” oralarda bir yerdedir. Son olarak da, mevcut iktidarın, 11 yıllık icraatına bakalım. Çıkardıkları yasaları tek tek hatırlayalım. İşte o zaman, bütün yasaların, çıkarılan bütün yönetmeliklerin, 66 defa değiştirilen ihale yasasının sadece zenginler için yapılmış olduğunu göreceğiz. Aklımız başımıza gelecek ve inan daha işlek olacak…
Peki, nasıl sonuçlanacak sizce? “Mutlu son”la biter mi bu film?
-Ya rezalet, ya felaketle biter! Kimin felaketi, kimin rezaleti olacağının bir kıymeti yok. Her ikisi de, bu halka iyilik olarak dönecektir!
Demokratik dönüşüm kabiliyeti olan, demokratik siyaset üretebilen kazanacaktır. Bu, sadece çatışmanın taraflarıyla sınırlı değil. Tam tersine, onlar, bütün takatlerini bu çatışmayla tüketecek gibi görünüyorlar. Onlar birbirini tüketirken yeni bir muhalefet, yeni bir ses yükseltilebilirse, yeni bir şeyler yapılabilirse, seyredin sürprizleri…
Bu yaşananlar, “çözüm süreci”ni nasıl etkiler?
-Büyük çözümler, konjonktürel çatışmalardan etkilenmez. Ali gider Veli gelir, fakat su akar, yolunu bulur.
“HDP yeni muhalefet”
BDP varken, neden HDP’yi kurdunuz?
-İşte tam da sözünü ettiğimiz yeni muhalefet ve demokratik siyaset için! Toplumsal muhalefet alanlarının tümünü paydaş yapacak bir platform olarak düşündük. Sistemle derdi olan herkesin kendini ifade edebileceği ve kendisi olarak kalabileceği biricik zeminin adı HDP…
Bu siyasi kaosun içinde, bir de “Ayıp Haber” diye yeni bir kategori icat ettiniz… İtiraf edin Meltem Cumbul’la aşk yaşadınız, niye gizliyorsunuz bizden!!!!!-“Yalan haber” demeyi, magazin emekçisi arkadaşlarıma konduramadığım için bu kavramı kullandım. Biz aşkı da, birbirini özgürleştiren bir zeminde yaşarız. “Özgürleşmeyi”, aşkın manifestosu sayanlar bunu “kaç-göç”le yaşamazlar. Biz Meltem’le hiç aşk yaşamadık. Yaşasaydık, saklamazdık. Bir de, “Dünya ahiret bacımdır” derdim ama bizim kadın yoldaşlar beni haşlarlar…
Üç yeni fotoğraf
Herkes anket yaptırıyor, siz yaptırmadınız mı? Ne kadar oy alabilirsiniz?
-Daha kampanya başlamadan % 12 bandında görünüyoruz. Bunu 20’lere çıkarırsak ki çıkaracağız, bambaşka bir ülkeye uyanırız. Bu hayal değil. İnsanlar sandığa gittiklerinde aday olarak üç fotoğraf görecekler. Birincisi, bu kentin Gezi direnişinden sonra iptal olmuş olan eski başkanı. Bu kente bir kere lazım oldu, onda da ortalıktan toz oldu! Başbakan’dan üç kere zılgıt yedi. Üç kere yalancı çıktı. Yalancı çıkacağına ortaya çıksaydı eğer, yitip giden fidanlarımız aramızda olurdu. İkinci fotoğraf, başkanı olduğu ilçeyi, kente karşı işlenmiş suçlar mezarlığına çeviren bir adaya ait. Kıyamet alameti sayılan gökdelenlerin kulu. Her fırsatta “Rabbim” diyor ama “Bir Sarıgül kazanamayacağı yarışa girmez!” demenin; Rabbe şirk koşmak olduğunu bilmiyor. Bunu, Bediüzzaman’dan ilk ders olarak öğrenmiş bir camiayı da bununla kandıracağını zannediyor. 60 metrekarelik TOKİ konutlarına 6 nüfus sığışmaya çalışan milyonlarca yoksula gösterdiği tek şey 300 takım elbisesi!
Üçüncü fotoğrafta sizi görecekler öyle mi?
-Üçüncü fotoğrafta iki kişi var. Biri kadın, diğeri erkek. Onlara baktıklarında, insanlar kendilerini görecekler. O zaman, anketlerin ölçemeyeceği “Yeter artık!” faktörü devreye girecek! Kentlerini, kendileri yönetmeye başlayacaklar. Biz, bu halkın iki evladı, diğer iki adayı, istedikleri televizyon kanalında, kent üzerine, hak üzerine, rant üzerine, çevre, sosyal demokrasi, İslam, özgürlük, yerinden yönetim üzerine sohbet etmeye çağırıyoruz. Halk da izlesin. Ne karar verirlerse, başımız üzerine…
Ülkenin istikrarı koalisyondan geçer
HDP’nin İstanbul belediye başkan adayısınız! Ve çok sert konuşuyorsunuz, “CHP’yi paramparça edeceğiz!” falan…
-Ben tek başına aday değilim. Eşbaşkan adayımız Pınar Aydınlar’la birlikte adayım. Bu sertliğin sebebi, bazı CHP yöneticileriyle, alenen CHP değnekçiliği yapan köşe yazarlarının siyasi terbiyesizliği. Benim adaylığım daha kesinleşmeden, “Sırrı aday olmasın!” kampanyasına başladılar. Bu kimin haddine? Buna rağmen biz ne dedik: “İlkeler temelinde CHP’yle ittifakı görüşürüz.” Onlar ne dedi: “Biz BDP’yle de HDP’yle de yan yana görünmek istemiyoruz!” Bana diyorlar ki, “AKP’ye yüklenmiyorsun!” Kim diyor: CHP’liler? CHP’nin İstanbul adayı ne yapıyor? AKP’ye yüklenmediği gibi, Tayyip Erdoğan’ı dünya lideri ilan ediyor. Kendi yükselişini, “Tayyip Bey’in ilk günleri”ne benzetiyor. “Onlar çok güzel işler yaptılar, biz daha iyisini yapacağız” diyor. Topbaş’ı kulağının tozundan öpüyor ve aleyhte slogan atanlara, “Kadir Abime böyle demeyin!” diyor.
MHP’nin kapı önüne bıraktığı ve tüm değerlerimize küfretmekle meşgul adaylara, Mehdi muamelesi çekiyor. “Sizle olmaz, sağcılarla deneyelim!” diyor. Hatay’da yitip giden canlara “marjinal” diyen AKP’liyi Alevilere hakaret ederek, aday yapıyor. Benim CHP’ye dediğim her söz, bir başka CHP’linin daha önce sarf ettiği bir sözdür. Üzerine kâr koymadan tekrarlıyorum. Gürsel Tekin, Muharrem İnce, Sabahat Akkiraz, Ümit Özgümüş ve daha birçok vekil benim sözlerimden çok daha ağırını söylediler…
CHP-AKP el ele
Şimdi birçok insan arasında, “Eyvah! Yine oylar parçalanacak, iki tarafa da yaramayacak!” endişesi var. Siz, o insanları rahatlatmak için ne söylemek istersiniz?
-Bu ülkenin istikrarı, artık koalisyondan geçer! “Mutlak iktidar”ın bozucu etkilerini gördük. Uzlaşma ve ortaklaşmanın yoludur koalisyon. Bir iç denetim ve görgü getirir ülkeye. CHP’nin onurlu tabanı, bizim doğal seçmenimizdir. Ama CHP’nin yönetimi, dünyayı ezilenler lehine okumaktan çok uzak. Neoliberal sistemi halkın sırtına saplanmış bir hançer olarak düşünürsek, sapı CHP, demiri AKP’dir. CHP ve AKP birleşerek belediyelerdeki ihale hırsızlarını affeden yasayı çıkardılar. Taksim yayalaştırma kararının altında, yani Gezi direnişine sebep olan uygulamanın altında, tüm CHP’li Meclis üyelerinin imzası var. Siyam ikizi gibiler. İnsanlar rahatlamak için bize oy verecekler! 100 belediyemiz var, birinde tek kuruş yolsuzluk yok!
Vekiller 2’ye ayrılır; a) İşçi vekiller b) İş takipçi vekiller. Haberal ve Balbay’dan sonra BDP’li vekilleri tahliye edilmeyince başlattığınız açlık grevinde “Bu işyerinde grev var!” pankartı açtınız. Siz meclis işçileri misiniz?
-Vekiller ikiye ayrılır: “İşçi vekiller” ve “iş takipçi vekiller!” Bütün genel başkanlar Meclis’e, fiyakalı makam araçları ve bir koruma ordusuyla gelirler, bizim eşbaşkanımız bisikletiyle gelip bir çalı dibine park eder ve cebinden çıkardığı kravatını bağlayarak Genel Kurul’a girer. Kim işçi sizce?
5 Ocak 2014- Hürriyet