A. Haluk Ünal – Diğer Yazıları
Suruç katliamından sonra ansızın bir düğmeye basılmış gibi savaş patladı. 23 gündür ülke yangın yerine dönmüş durumda.
Batı’da son seçimlerde -benim gibi- HDP’ye oy vermiş, ya da sempati duymuş olanların, partiyle organik ilişkisi olmayan kesimlerinde yaygın bir korku, kaygı ve tedirginlik hakim.
Belli ki seçim döneminde Kürd coğrafyamızda yaşananlar yine Batı’ya yansımamış.
Bizim iyimserliğimiz, bu devletin bu zaferi bize “yedireceği” kanati üzerinde yükseliyormuş belki de?
Bu da iyimserliğin hızlı bir hayal kırıklığına dönüşmesine neden olmuş.
Hayal kırıklığı yaşayanların, şimdilik yüksek sesle olmasa da sıklıkla PKK’ye ve HDP’ye bir kızgınlık ve tepki geliştirdiklerini açıkça görmek mümkün.
Bu devlet bize en çok ne yaptı biliyor musunuz?
Biz Türklerin muhakeme gücünü ve yeteneğini yok etti.
Bu nedenle de kafalarımız sürekli karışık, zihinlerimiz bulanık ve daimi tedirginiz.
Daha önce de yazdım, şu an en yoksul Türk’ün bile sahip olduğu tüketim araçları ve imkanları, Türkiye’deki Kürdlerin büyük bir kısmı ile Rojava halkı için büyük bir lüks.
Hepimizin kaybedecek çok şeyi var.
Büyük çoğunluğumuz düşündüğü gibi yaşayamıyor artık.
Malesef, iş, ev, AVM üçgeninde, popüler kültür ve piyasa kuşatması ortasında, boğazına kadar “sisteme” gömülmüş; yaşadığı gibi düşünüyor.
Muhakeme gücümüzle birlikte sosyal zekamız da epeyce dumura uğramış durumda.
Empati kurma yeteneğimiz çok zayıf, kör inançlarımız da yüksek.
***
Blogumu düzenli okumayanlar için tekrar etmekte yarar olabilir.
HDP, benim için iki nedenle çok değerli.
Birincisi, Kürt Özgürlük Hareketi’nin Türkiye’de kendi dışındaki bütün kesimlerle ortak siyasi mücadele etme ve stratejik olarak silahlı mücadelenin yerine siyasi mücadeleyi hakim kılma projesi olduğu için.
İkincisi, ekoloji ve kadın merkezli, adem-i merkeziyetçi Rojava Anayasası’nı ve bu anayasaya bağlı pratiği temel referans aldığı için.
Tabloya uzaktan baktığımızda KÖH, bize verdiği sözleri tutmuyor gibi görünüyor bir kısmımıza.
Muhakeme yeteneğinde zayıflama, hafıza ile de çok ilgili sanırım.
Bu nedenle biraz geriye gidip, seçim dönemini ve seçim sonrası Yalçın Akdoğan’ın açıklamalarını hatırlamakta büyük yarar olabilir.
Seçim dönemi HDP yönetimi Yeni Yaşam ve Büyük İnsanlık dizgesine “seni başkan yaptırmayacağız” mottosunu ekledikleri andan başlayarak Suruç katliamına kadar uzanan 200 saldırı ile yüzyüze kalmadı mı?
Bırakın 200 sistematik organize saldırıyı, başlı başına Diyarbakır saldırısı bile büyük bir katliam ve savaş kışkırtması değil miydi?
Peki 29 Temmuz’da Akdoğan “Seni başkan yaptırmayacağız” hedefinin ilanı asıl tahrikti, süreci bu bitirdi; demedi mi?
Buna bir bilgiyi daha eklemek şart.
Erdoğan, Kürt sorununu savaşla çözmekte ciddi bir ısrar içinde olan, (Doğan Güreş) sayısız darbe teşebbüsü içine girmiş, “Şangay Beşlisine” katılma hedefiyle hareket eden kliği tasfiye ettikten sonra, yeniden aynı ekiple tokalaşıp, ittifak kurmadı mı?
AB reformlarına en yüksek hızı verdiği, MGK genel sekreterliği örgütünü lav edip, sivil bir kişiyi atadığı dönemde bile en kritik reformu yapmamış olduğunu da unutmamak gerek.
Sayıştay’ın zamanında şeklen konulmuş denetim hakkını bile iptal ederek; Bankası, OYAK’ı ile, kurulduğu günden itibaren kapısından tek bir sivil müfettişin girmeye cesaret edemediği TSK’nın, son denetim kapısını kapattığını da hatırlamak şart?
Şu anda asıl koalisyonun TSK ile AKP arasında gerçekleştiği çok açık değil mi? Tek farkla, şimdilik iki kanat da “Doğu Bloku” heveslerini terketmiş, Nato hizasında sıralanmış görünüyor.
Bir soru daha soralım, seçim öncesi başlayan saldırıların PKK yi kriminalize etmek, HDP’yi itibarsızlaştırmak, hatta mümkünse HDP’yi bile kriminalize etmek amacı taşıdığına ilişkin kuşkusu olan var mı?
Bu tartışmanın bütün tarafları kendimize solcu diyoruz.
Peki solun HDP öncesinde benzer bir kazanımı, zaferi var mı?
Peki HDP’nin büyük kesimi ve kurucu unsurlarından KÖH olmasaydı böyle bir zafer imkanı görünüyor muydu?
HDP, geçtiğimiz seçimde Türkiye’deki Kürt seçmenin % 80-85 oranında temsil edildiği bir partiye nasıl dönüştü.
Bu kitle nasıl ortaya çıktı ve bu birliği HDP sayesinde mi elde etti, peki?
Biz “Türklerin” bu sürece getirisi azami %2.
KÖH’ün başarısı bununla sınırlı değil.
Rojava’yı hala Batı solunun iyi okuyamadığını, doğru algılayamadığını düşünüyorum.
KÖH olmasayadı IŞİD, Suriye başta olmak üzre Ortadoğu’da yüzbinlerce Kürt, Arap, Türkmen, Süryani ve Ezidi’yi katledebilirdi.
Bütün Dünya’nın bildiği apaçık bir gerçek olarak, bunun gerçekleşememiş olması, KÖH savaşçılarının insanüstü fedakarlıkları, askeri yetenekleri ve ilkesel bakışları sayesindedir.
Böylece KÖH – örneğin Barzani güçleri gibi- yalnızca kendi grup çıkarını kollayan, ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ diyen, bir siyaset yerine, “başkaları” için de kendisini feda edebilen bir ahlakı barındırdığını kanıtladı.
Dahası bu gün basit bir basın taraması bile Ortadoğu’da koalisyon güçlerinin gerek IŞİD, gerek yeni Ortadoğu için KÖH’den daha ciddi ve kayda değer bir müttefik bulamadığını görür.
Özellikle de Rojava Anayasası’nın Ortadoğu için tartışılmaz demokratik, seküler bir alternatif olduğu gerçeğini görmemiz şartıyla.
KÖH’ün solculuğundan nefret etseler de reel politik, bu ittifakı onlar için zorunlu hale getiriyor.
Sona gelirken bir hatırlatma daha yapmak gerekiyor inancındayım.
10 Maddelik, Dolmabahçe metnini yeniden okuyun.
Bu metinin geleneksel anlamıyla “Kürdistani” haklarla ne ilgisi var?
Öcalan ve KÖH, bütün Türkiye’nin demokrasi programını müzakere masasına sürmüş durumda.
Ve Türkler kurtulmaksızın Kürdün de kurtuluşu yok noktasında ısrar ediyorlar.
KÖH, eleştiriden elbette muaf değil.
Elbette tanrısal bir kusursuzlukları olamaz, hepsi fani ve insan nihayetinde.
Ama karşımızdaki amansız itibarsızlaştırma kampanyasının farkında olmak şartıyla.
Söyleyebileceğim kendi payıma bir çok şey var.
Ama bu süreçte KÖH’e akıl verebilecek empatiye ve bilgiye sahip olmadığım gibi, bir Türk olarak öncelikle adımı taşıyan devlete ve hükümete itiraz etmek, baskı yapmak öncelikli geliyor bana.
Bu hükümet üzüm yemek isteseydi, çoktan Kürtlerin kollektif haklarını anayasal düzeyde geliştirirdi.
Üzüm yemek isteseydi, Suruç ve ardından yaşanan bir iki karanlık saldırı karşısında – velev ki PKK yapmış olsun- soğukkanlı davranır, bir anda Kandil’e 30 uçak 400 sortiyle topyekün savaş ilan etmek yerine, PKK’yi ve şiddetini açığa düşürebilecek adımlar atabilirdi.
Bence itiraz ve kaygılarımızı dile getirirken HDP’nin itibarsızlaştırılması noktasında çok dikkatli olmak zorundayız.
Emin olun ki, HDP projesi yenilirse KÖH’ün kaybedecekleri ile dışındaki “biz”lerin kaybedeceği arasında – aleyhimize- kıyaslanmaz bir fark olacaktır.
Ben kendi payıma şu ara HDP yöneticilerinin yerinde olmak istemezdim.
Basiretlerini, sabırlarını, sinirlerinin dayanıklılığını hayranlıkla izliyorum ve kutluyorum.
Ve kendi payıma, amasız, fakatsız yanlarında, arkalarında durmanın ve hak ettikleri itibarlarına uygun bir ilişki içinde olmanın tek yol olduğuna inanıyorum.
12/08/2015