AKP-MHP İttifakının dümen suyundaki yargı tarafından kapatılma tehdidiyle dizayn edilmeye, sindirilmeye, kriminalize edilmeye çalışılan Halkların Demokratik Partisi Genel Kongresi Haziran ayında geçekleştirilecek. HDP Kongresinin arifesinde HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ile HDP’yi ve politikalarını konuştuk. Röportajı Siyasi Haber’den Furkan Ege gerçekleştirdi.
Kapatılma tehdidi altında bir parti olarak HDP kongreye gidiyor. HDP’nin siyasal olarak savunulması, kitlesel olarak sahiplenilmesi, konsolide edilmesi ve geleceğe taşınması bakımından bu kongre nasıl bir bağlama oturuyor?
Kapatma davası açıldıktan sonra kurullarımızda yaptığımız tartışmalar sonucunda şu kararlara varmıştık: HDP’yi sonuna kadar savunacağız! HDP’yi halkla birlikte savunacağız, HDP’yi demokrasi güçleriyle birlikte savunacağız, HDP’yi yaşatacağız ve büyüteceğiz. Ondan sonraki etkinliklerimizde de bu kararımızı açık bir şekilde meydanlara taşıdık.
Kapatma davası 17 Mart 2021’de açıldı. 21 Mart 2021 Newroz’u son yılların en coşkulu, en güçlü Newrozu’ydu. Böylece kitlesel olarak da HDP’yi sahiplenme mesajı en güçlü şekilde verildi. 8 Mart’ta da aynı mesaj verilmişti. Kısacası 2021 ve 2022 Newroz’u milyonların “irademize sahip çıkıyoruz!” mesajının altını çok güçlü çizdikleri bir katılım ve coşkuyla gerçekleşti.
Bizler HDP’yi savunma, yaşatma ve büyütme kararımızı sürdürüyoruz. Bu kongre de kapatma davasına rağmen, yürüttüğümüz politikaların ve verdiğimiz mesajların zirvesi olarak değerlendirilebilecek bir coşkuyla gerçekleşecektir; kitlesel olarak da politik olarak da HDP’yi sahiplenme, yaşatma ve büyütme kongresi olacaktır.
Kongrede PM ve MYK düzeyinde önemli değişiklikler olabilir mi? Neleri ve hangi kritik görevleri omuzlayacak yeni seçilecek PM ve MYK? Kongre iradesine bir ipotek konamaz ama eşbaşkanlar düzeyinde yeni bir arayış ve tartışma var mı?
Bizim kongre süreçlerimiz aşağıdan yukarıya bir işleyişle, demokratik ve katılımcı bir tarzda gerçekleşiyor. Elbette partiyi önümüzdeki döneme taşıyacak güçlü bir yönetim ortaya çıkarmak her zamanki önceliğimizdir.
Biz kongreden önce bir büyük konferans düzenliyoruz. Bu konferansta kongreye sunulacak temel kararlar belirleniyor. Konferans komisyonumuzu da kongre komisyonumuzu da oluşturduk. HDP’nin, başka partilerde olmayan özgün nitelikleri var. HDP, bireylerin ve farklı bileşenlerin kurucu olarak yer aldığı ve varlıklarını bu şekilde sürdürdüğü bir partidir. Dolayısıyla bunun gereği olarak bütün tartışmaları değerlendirip, sonuçları konferansa, oradan da kongreye taşımak için oluşturulan bir “mutabakat komisyonu”na sahibiz. Bu komisyon HDP’yi oluşturan bütün unsurların katılımıyla şekilleniyor. İşleyiş böyle olduğu için, “PM şöyle olacak, eş başkanlar şu isimlerden oluşacak, şu tip değişiklikler yapılacak” gibi bir değerlendirme parti gerçekliğini yansıtmaz.
Ayrıca siyasi etik anlayışımız böyle tartışmalara girmemize izin vermiyor. Biz partiyi güçlendirme çabası içerisindeyiz; kurulların inşası ve temsiliyet aşağıdan yukarıya çoğulcu, katılımcı ve HDP’nin yapısını gözeten bir şekilde biçimlenecek.
Önümüzde çok önemli virajlar var. 2022’nin final yılı olacağını söylemiştik. Bu final, baskıcı, sömürücü, inkarcı zihniyetle demokratik çoğulcu, özgürlükçü zihniyet arasında yaşanacak bir rekabetin finali olacak. HDP’nin bu yılda anahtar rolü olacağını hep vurguluyoruz.
Sayısal açıdan HDP’nin anahtar rolünü herkes kabul ediyor. Ancak biz sadece sayısal açıdan değil aynı zamanda siyasal açıdan da yeni bir başlangıç yapma konusunda anahtar parti olduğumuzu düşünüyoruz. Türkiye’nin temel ihtiyacı kapsayıcı bir yeni toplumsal sözleşme yaratmaktır. Bunun için de eski zihniyetten kopuşun yolunu açacak bir mücadelenin önemi son derece büyük. HDP, bu mücadelenin merkezindedir. O nedenle kongremiz, bu hedeflerle birlikte değerlendirilmelidir.
Kapatılma davası açıldığından beri, meseleyi hukuki savunmaya indirgemeyen, HDP’yi sokakta, siyasal olarak, tarihsel olarak, tarihsel ve toplumsal meşruiyete yaslanarak da savunmayı baz alan bir çizgi izliyorsunuz. Bu çizgide bir değişiklik var mı? Öte yandan kapatılma olasılığını dışlamayacak şekilde tedbirli davranmak, çok olasılıklı biçimde mevzilenmek somut olarak ne anlama geliyor?
HDP’yi siyasal olarak savunacağımızı en başından beri belirttik. Çünkü bu dava hukuksal bir dava değildir. Davanın açılış sürecine baktığımızda bunu açıkça görüyoruz. Bu dava, yoğun bir siyasi kampanyanın ardından ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın iddianameyi MHP kongresinden bir gün önce sunduğu bir davadır. İlk iddianamenin Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmesinden sonra da ikinci iddianame 7 Haziran’da kabul edilmiştir. O kadar açık bir siyasi operasyonla karşı karşıyayız ki bizim mücadelemizi sadece hukukla sınırlandırmamız naiflik olur. Ama hukuku da siyasal mücadelenin önemli bir alanı olarak görüyoruz ve ciddiye alıyoruz.
Dolayısıyla savunmamızı en güçlü şekilde yaptık. Şimdiye kadar AYM’ye iki savunma verdik. Biri ön savunma, biri esas hakkında savunma. Ve her iki savunmayı da tarihe kayıt düşecek güçte ve sağlamlıkta inşa ettik. Bu, bizim aynı zamanda Türkiye’nin geleceğine ilişkin de bir sorumluluğumuzun gereğidir. Yani hukuksal mücadeleyi önemsiz görmüyoruz, ciddiye alıyoruz fakat esas olan siyasal mücadeledir, partimize dönük kitlesel sahiplenmedir, iradede kararlılıktır. Bu iki işi bir arada yürütebildiğimizi düşünüyorum. Şu ana kadar izlediğimiz çizgi ve yapıp ettiklerimiz bu konuda doğru bir yol kat etiğimizin delilidir.
Rejimin birbiriyle ilişkilendirmeye çalıştığı kapatma ve Kobani davalarının seyri hakkındaki tahmininiz nedir? HDP kapatılacaksa şayet, sizce rejim açısından bunun en uygun zamanlaması ne olabilir?
Doğrusu HDP’nin kapatılması için herhangi bir sebep yok. Hukuksal gerekçelerle bir kapatma kararı mümkün değil. Hep söylediğim bir şey var, tekrar edeyim: Ben Anayasa Mahkemesi üyelerinin çoğunluğunun vicdanlarıyla veya evrensel hukuka bağlılıkla bir karar vermek istediklerine inanıyorum. Ancak Türkiye’deki şartlar, iktidarın yargı üzerindeki çok yönlü tahakkümü ve baskısı da ortada. O nedenle bu kararın Anayasa Mahkemesi salonunda belirleneceğini varsayamayız. Biz tedbirlerimizi en kötü ihtimali göz önünde bulundurarak alıyoruz. Bunun ne zaman olabileceğini öngörmemiz, takdir edersiniz ki mümkün değil. Eğer kapatma kararı verilecekse iktidarın doğrudan müdahalesine dayanacaktır. Böylesi bir durumda iktidar, zamanlamayı kendi avantajına göre belirlemek için elinden geleni yapacaktır. Kobani davasına gelince: Bunun baştan beri bir kumpas davası olduğunu vurguluyoruz. Yargı, siyasi iktidarın elinde, siyaseti ve toplumu şekillendirmenin etkili bir aracı olarak işlev görüyor. Daha doğrusu iktidar yargıyı, siyaseti ve toplumu şekillendirmek için etkili bir şekilde kullanılıyor. Gezi Davası kararı bunun çok çarpıcı bir örneği oldu.
Mütemadiyen dikkat çektiğimiz bir konunun ne yazık ki beklediğimiz etkiyi yaratmadığını söylemek zorundayız. Biz Kobani Davası’nın bir kumpas davası olduğunu, kapatma davasının bir siyasi operasyon olduğunu söylüyoruz. Yargının Türkiye’de artık iktidarın bir mekanizması ya da sopası gibi kullanıldığını vurguluyoruz. Ama bütün bunlar sadece HDP’ye yönelikmiş gibi davranan bir muhalefetle karşı karşıyayız.
Hedef sadece HDP’ymiş gibi davranan ve olabildiğince sessiz kalma gayreti içinde, etkisiz bir “muhalif” siyasi yelpaze görüyoruz. Oysa hep söyledik, tekrar söyleyelim: Yargının iktidarın organik bir uzantısı haline dönüşmesi ve bu davalar, sadece HDP’yi etkilemiyor etkilemeyecek de. Bu durum, bir demokrasi ve özgürlük meselesidir. Türkiye’nin tamamını ilgilendiren çok önemli bir konudur. Gezi Davası bunu bir kez daha kanıtladı. Eğer zamanında daha etkili ve güçlü bir ortak duruş sergilenebilseydi, belki de Kobani Davası da açılamayacaktı; Gezi Davası’nda bu kararın çıkması engellenebilecekti. Fakat iş işten geçmiş değil. Temel konularda ortak demokratik tutum ve mücadele, bu gidişatı durdurmak için en etkili yoldur. Bu yolu inşa etmek için de hala çok geç olmadığı kanaatindeyim.
Türkiye seçim sathı mahalline girmiş gözüküyor. Sizin bir erken/baskın seçim yahut zamanında seçim konusunda öngörünüz nedir?
Biz çoklu seçeneklere göre siyaset yapıyoruz. Bir erken ya da baskın seçim ihtimalini de seçimlerin zamanında yapılma ihtimalini de dikkate alıyoruz. Çalışmalarımızı da dolayısıyla buna göre yürütüyoruz. Ötesinde tahminlerde bulunmak spekülatif olur. Ama iktidarın kendisi için elverişli gördüğü anda seçime gitme ihtimalinin olduğunu varsayıyoruz. Seçim kanunu değişikliklerini beklemek zorunda oldukları gibi bir algı, beklenti yanlıştır. Yani bir erken ya da baskın seçime gitmek için o değişiklikler gerekçe, engel değildir. Çünkü mevcut seçim kuralları ve hukukuyla seçime gitmeyi pekâlâ kendi avantajlarına uygun bulabilirler. Biz hazırız, hazırlıklıyız. Erken seçim talebimizde de ısrarcıyız. Biz seçimin Haziran 2023’e kalmasını istemiyoruz. Çöküşü hızlandıran bir süreçte derhal halkın hakemliğine başvurmak gerektiğini düşünüyoruz.
“Demokrasi ittifakı” kapsamında HDP dahil 7 parti ve siyasi yapı olarak bir araya gelmeye devam ediyorsunuz. Bu bir mücadele ittifakı mı, seçim ittifakı mı, ikisi birden mi? İttifakı kurumsallaştırmak ve ilerletmek bakımından HDP’nin yaklaşımı nedir?
Biz demokrasi ittifakını esas itibariyle bir mücadele ortaklığı olarak görüyoruz. Bu hedef bizim son kongre kararımızdır. Kongre, partinin en yüksek karar organıdır. O zamandan bugüne demokrasi ittifakını örmek için çok çeşitli çalışmalar yaptık. Demokrasi ittifakı bizim açımızdan sadece belirli gruplarla veya partilerle iş birliğinden ibaret değildir. Bunun çok ötesinde bir hedefi içermektedir. Biz Türkiye’de bütün ezilenleri, ötekileştirenleri, mazlumları, mağdurları, emekçileri, kadınları buluşturan bir ortak mücadele hattı inşa etmek istiyoruz ve bunun Türkiye’de çok hayati önem taşıdığını düşünüyoruz. Böyle baskıcı, sömürücü, keyfiliğin sınır tanımaz bir hal aldığı rejimlerde demokrasi güçlerinin, en geniş birlikteliği oluşturmak gibi bir mecburiyetleri vardır. Olağan şartlarda bunu daha esnek tartışabilirdik ama olağanüstü şartlar söz konusu olduğunda bu pek mümkün olmuyor. Şu anda faşizmi kurumsallaştırmaya çalışan bir rejimin varlığından söz ediyoruz. O nedenle demokrasi ittifakını da buna karşı çıkan bütün güçleri içerecek şekilde tasarladık. Şimdiye kadarki çalışmalarımız bunun belli alanlarda somutlaşması şeklinde ilerliyor. Bizim dışımızda 6 sol, sosyalist yapı ve partiyle kurulmuş bir koordinasyon var; mücadele ortaklığı zemininde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Kürdi partilerle ittifak görüşmelerimiz de bu çerçevede devam ediyor. Ama sözünü ettiğim gibi bu çalışmalar, sadece yapılar ve partilerle sınırlı değil. Toplumsal kesimlerle de doğrudan bağ kurmayı önümüze bir amaç olarak koyduk. Ki bu çerçevede, mesela en çok ezilen inanç gruplarının başında gelen Alevi toplumuyla özel bir program çerçevesinde ilişki kurma, bir bütünlük sağlama çalışması yürütüyoruz.
4 Mayıs’ta Dersim’de, katliamın (Tertele) yıl dönümünde yapılacak etkinliklere ben bizatihi katılacağım. 5 Mayıs’ta da yeni dönem Alevi politikamıza ilişkin deklarasyonumuzu açıklayacağız.
Seçimleri yok saymıyoruz, elbette önemsiz görmüyoruz. Fakat sadece seçime odaklı bir ittifak çalışmasının da kısıtlı kalabileceğini görüyoruz. Ortak mücadele zeminini sağlamlaştırmak önceliğiyle hareket ediyoruz. O zemin sağlamlaşırsa birlikte hareket ettiğimiz, ortak mücadeleyi yürüttüğümüz bütün güçlerle seçim birlikteliğini de çok daha kolay sağlarız.
Üçüncü yol, üçüncü kutup (herhangi bir üçüncü ittifak değil) stratejisinin öteden beri ısrarlı bir savunucusu, izleyicisi ve uygulayıcısı bir parti olarak HDP’nin dar anlamıyla ve salt siyasal bir ittifak yönelimine sahip olmadığını biliyoruz, Demokrasi ittifakını aynı zamanda bir de toplumsal ittifak, aşağıdan da örülen bir halk ittifakı, ezilenlerin tarihsel ittifakı, bir demokratik ve sosyal cumhuriyetin kurucu güçlerinin ittifakı olarak derinleştirmek bakımından ne gibi girişim ve açılımlarınız olacak?
Gerçekten tam da sorunuzda belirttiğiniz çerçevede bir çalışma yürütüyoruz. Biz yeni döneme “demokratik ve sosyal bir cumhuriyet nasıl kurulur?” hedefiyle gidiyoruz. Oraya ulaşmak için yolları açma gibi bir temel gayretimiz var. Çünkü Türkiye’nin şimdi bulunduğu şartlar yeni bir başlangıç için uygundur.
Yeni bir başlangıç için ise şimdiye kadar farklı görünümlerde karşımıza çıkan temel zihniyetin dışında bir yol bulmak gerekiyor. Bu, üçüncü yoldur. Cumhuriyet tarihi boyunca pek çok farklı kadro, siyasi parti iktidar oldu; fakat temel zihniyet değişmedi. Bunun en önemli örneği Kürt sorununun demokratik çözümüne yaklaşımdır. Ayrıca geçmişle yüzleşerek yaraları saran ve toplumsal bütünlüğü eşit yurttaşlık üzerine kurmayı hedefleyen bir politika anlayışı da bu iktidarların hedef ve programlarında yer almadı.
Şu anda da bizim dışımızda kalan siyasi partilerin çoğu, bu saydığım kritik konularda birbirlerinden temelde çok farklılaşmıyorlar. İşte o nedenle demokrasi ittifakını bir kurucu irade haline getirmek istiyoruz. Parlamento seçimlerine bu ittifakla gideceğiz ve parlamentoda belirleyici bir çoğunluğa ulaşmak bizim temel hedefimiz. Böylelikle yeni bir toplumsal sözleşmenin de mümkün olduğunu ortaya koyma amacındayız. Eksikler, yetersizlikler olabilir ama ana çizgide mesafe kaydettiğimizi söyleyebilirim. Bu da bize gerçekten güç ve umut veriyor.
Millet ittifakı, daha ötesi 6’lı masa ve onların başat gücü CHP, bir yandan da HDP’yi sen kendi ittifakınla uğraş, birbirimize ilişmeyelim ama senden gerekli tek taraflı jestleri de bekleriz kulvarına itmek istiyor. Siz bu yaklaşımı çelmek, diktatörlüğe karşı güçlerin genel dizilişi bağlamından kopmamak, mevcut rejimin tasfiyesi gibi öncelikli ve yakıcı bir görevi ıskalamamak ve bunu demokrasi ittifakı yönelimine halel getirmeyecek şekilde yürütmek bakımından nasıl bir yol izleyeceksiniz?
Bu konudaki politikalarımız açıktır. Uzun süredir ifade ediyoruz, yazılı bir metne de dönüştürdük. 27 Eylül deklarasyonumuz tam da bu sorunuzun cevabıdır esasen. Biz cumhurbaşkanlığı seçimlerini parlamento seçimlerinden ayırıyoruz. Parlamento seçimleri için biraz önce çizdiğim çerçevede bir strateji takip ediyoruz. Ama Cumhurbaşkanlığı seçimi için diğer muhalefet partilerine de önerimiz ve çağrımız var. O da şudur: Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ortak adayla girme fikrine açığız. Ama bunun için açık diyalog ve müzakere şarttır. Müzakerenin amacı da cumhurbaşkanlığı seçimine hangi temel ilkeler etrafında, hangi geçiş süreci mekanizmaları ve hangi telafi yöntemleriyle gireceğimizdir. Birlikte tartışalım istiyoruz. Bu başlıklarda mutabakat sağlarsak ortak adayı belirlemek zor değildir. İsimleri tartışmak ciddi bir kısıtlılık doğuruyor, tuzaklar içeriyor. İsimlerden değil ilkelerden, süreçlerden ve mekanizmalardan başlayarak bir müzakere yürütmek gerekiyor. Bizim dışımızdaki muhalefet partileri ortak aday konusunda eğer uzlaşırlarsa bizimle bu çerçevede açık bir diyalog ve müzakere yürütmelerini istiyoruz. Ama HDP’nin görünmez olmasını, perde arkasında kalmasını, iradesiz davranmasını -bırakın talep etmeyi- ima eden bir yaklaşımı bile kabul etmeyiz. Çünkü böyle bir durumda seçim sonrasında ortaya çıkacak yeni yönetimin, eskisinden büyük bir farkı olmayacağını düşünüyoruz ve bunun sorumluluğunu taşımak istemiyoruz. O nedenle sonuna kadar bu tavrımızı sürdüreceğiz. Bunun gerçekleşmemesi ihtimaline karşı da kendi çalışmalarımızı yürütüyoruz. HDP, yeni bir başlangıç, demokratik ve sosyal cumhuriyete giden yol ve büyük barış için üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek için hazırdır.
Geçen yıl bir tutum belgesi yayınladınız. Yayınladığında hayli olumlu tepkiler aldı. Ama o günden beri HDP olarak “top karşı sahada” denebilecek şekilde adeta bekliyorsunuz. Örneğin bir müzakere konusu olduğunu vurguladığınız cumhurbaşkanlığı seçimi bahsinde. Bekleyip durmak, denklemi yeniden kurmaya dönük hamleler yapmamak giderek siyasetsizlik anlamına gelmez mi?
Biz beklemiyoruz, çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Siyasi atalet içerisinde asla değiliz. Her yeni tartışmaya da yapıcı bir şekilde müdahale ettik, katkı sunmaya çalıştık. Hiçbir zaman yolları tıkayan ve imkanları sınırlayan bir tutumumuz olmadı.
Beklediğimize dair bir yorum doğru olmaz; tam tersine hayatın her alanında mücadelemize devam ediyoruz. 8 Mart ve Newroz’u çok büyük coşkuyla kutladık. 1 Mayıs’a çok güçlü bir şekilde hazırlanıyoruz. Demokrasi İttifakı’nın kendi cumhurbaşkanı adayıyla seçime gitmesi seçeneğinin masada olduğunu da ifade etmiştim.
Ve mesajlarımızı diğer partilere vermekten ziyade topluma iletmeye çalışıyoruz. Çıkış yolunu nerede gördüğümüzü anlatmayı deniyoruz. Diğer partilerin tabanlarıyla da diyalog kurmak için elimizden gelen çabayı harcıyoruz. Bunun sonuç aldığını söyleyebilirim. Gittiğimiz her yerde diğer muhalefet partilerinin tabanından bize yönelik ilginin, sempatinin ve saygının büyüdüğünü net olarak görebiliyoruz. Son olarak Muğla Kongresi’ne katıldım ve tabii insanlarla bire bir temas etme imkânı buldum ve bu yaklaşımı açık biçimde gözlemleme şansına sahip oldum. İnsanımız bir arada barış içerisinde yaşama iradesinden vazgeçmiş değil, aksine bunu arzu ediyor.
Bu durum Muğla’da böyle; ama Çanakkale’de de Manisa’da da Aydın’da İstanbul’da da Sinop’ta Hatay’da da böyle.
Sizin de birçok kez değindiğiniz gibi Gezi Davası’nın 6. duruşmasında Osman Kavala hakkında ağırlaştırılmış müebbet ve Mücella yapıcı, Can Atalay’ın da aralarında bulunduğu 7 kişi hakkında 18 aylık hapis cezası verildi. Birçok ilde kararı protesto eden gösteriler ve nöbetler gerçekleştiriliyor. Halklar “Gezi onurumuzdur” diyerek alanları dolduruyorken HDP’de bu protestoların bir parçası. Halkların Demokratik Partisi’nin bu cezalar karşısında tutumu nedir? Kararı nasıl yorumluyorsunuz?
Bizim tutumumuz çok açık. Ortada hukuk adını verebileceğimiz bir süreç yok. Gezi davası bir intikam davasıdır. Gezi davası halklara, topluma, muhaliflere gözdağı verme davasıdır. Gezi davası bir sindirme operasyonudur. Dünya tarihinde özel yer kaplayacak derecede keyiflik ve saçmalıklar, rezaletler ve skandallar üzerine kurulmuş, benzerini en ağır diktatörlüklerde bile zor görebileceğimiz bir kumpas örneğidir. Kıyaslamak doğru olmayabilir ama Leipzig Duruşmalarını hatırlatmak isterim. Dreyfus Davası’nı da ayrıntılı olarak bilen biri olarak söyleyeceğim. Bu davalarda dahi muktedirlerde hukukun hiç olmazsa görüntüsünü koruma çabası gözlenebiliyordu. Gezi davasında bunu asla görmüyoruz. O nedenle biz, bütün adaletsizliklere en etkili şekilde karşı çıkmak konusunda bir tereddüt taşımıyoruz ama bunu durdurmanın yolunun da en geniş ve güçlü ortak demokratik mücadeleden geçtiğini vurguluyoruz.