“Duvarda kaldı gözlerim
Dalmışım.”[2]
‘Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi’nin, “Mahsus mahâl”lerin hâl-i pür melâlini gündemleştiren “Hasta Mahpuslar Sorunu ve Çözüm Önerileri” Sempozyumu’nun “Çözüm Önerileri”ne yönelik “Üçüncü Oturumu”nun moderatörlüğünü Hasan Gülbahar arkadaşım yönetecekti.
30 yıl zindanda yatan Gülbahar arkadaşım şimdi burada değil, “5.5 yıl daha yatacaksın!” diyen zalimler tarafından tekrar Mersin zindanına kapatıldı…[3]
Onun yerine beni görevlendirdi sempozyumu düzenleyen dostlar. Bugün, “Çözüm Önerileri ve Forum” başlıklı üçüncü oturumun moderatörlük görevini, Mersin zindanındaki kardeşim Hasan Gülbahar adına, onurla üstleniyorum…
Dikkat edin, biz çözüm yollarını ararken, önerirken; onlar çözümsüzlüğü dayatıyor!
Hem de Kars’ta Cezaevine giren HEP eski Milletvekili Mahmut Alınak’ın, zindan koşullarının ağır oluşuna dikkat çekip, “Türkiye zindanları ‘Azrail’in bile çaresiz kaldığı zulümhanelerdir,” vurgusuyla, “Adalet Bakanını cezaevine kapatmalı,” diye haykırdığı koşullarda!
Hem de Türkiye zindanlarındakilerin sayısı beş kentin nüfusunu aşıp, 1 Ekim 2014 tarihi itibarıyla 21 bini tutuklu olmak üzere 152 bin 335 kişinin demir parmaklıkların ardında olduğu bir dönemde!
Hem de Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 472’si hükümlü ve 1442’si tutuklu, toplam 1914 çocuğun cezaevinde olduğunu açıklayıp, 353 çocuğun ise hükümlü veya tutuklu annelerin yanında kaldığını belirtmişken!
Hem de ‘Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı’ Başkanı Nevin Özgün’e göre, 0-6 yaş arasında 334 çocuk, anneleriyle birlikte cezaevlerinde kalıyorken!
Hem de ‘Tutuklu Öğrencilerle Dayanışma İnisiyatifi’nin 2013 tarihli raporuna göre, cezaevlerinde yaklaşık 2 bin 800 tutuklu ve hükümlü öğrenci varken!
Hem de 2013 tarihli raporunda İHD, 7 yılda tutuklu sayısının 2.5 kat arttığının altını çizip, Adalet Bakanlığı’nın verilerine de dikkat çekerek, “Türkiye hapishanelerinden her hafta 5 tabut çıkmaktadır,” derken!
Hem de 21 Mayıs 2014 günü itibariyle, AKP döneminde ölen hasta tutsak sayısı 14 yılda 2 bin 304’ü bulur, bunun yanında 641 hasta tutsaktan 234’ü ölüm sınırında soluk alırken!
Evet, geldik hasta tutsaklar sorununa…
Sormadan geçmemeli: Ağır bir hasta, bir “ölümlü”, her türlü sağlık koşulundan yoksun, sınırlamış, hareket alanı yok edilmiş ve elleri kelepçeli iken nasıl tedavi olabilir?
Bedenini ve zihnini yormadan nasıl iyileşebilir?
Bir hücrede ya da hastane odasında yalnız ve yalıtık nasıl sağlığına kavuşabilir?
Özellikle bir “ıslah evi”, “rehabilitasyon merkezi” olarak düşünülen fiziksel yapısı bile tutsağın aleyhine olan cezaevi gibi bir mekân da nasıl hayata dönebilir?
Bu imkânsız…
Kimse bu “imkânsız”lığı “es” geçmeye kalkmasın!
Bu acil bir durumdur; aralarında Noam Chomsky, Immanuel Wallerstein, Desmond Tutu, Vedat Türkali’nin de bulunduğu dünyaca tanınmış çok sayıda aydın, siyasetçi, parlamenter, bilim insanı ve akademisyenin, hasta tutsaklar için başlattığı, “Çağrımız, Hasta tutsakların serbest bırakılması için gerekli tüm adımları bir an önce atmanızdır,” diye haykıran uluslararası kampanya da bunun kanıtıdır!
TÜRK(İYE) ZİNDANLARININ DURUMU
Türk(iye) zindanlarının “F tipi tecrit gerçeği”ni;[4] “F tipinde hukukun da yasanın da olmadığı”nı;[5] “2 ayda 41 tutsağa 2 bin gün hücre cezası verildiği”ni;[6] “F tipinin ölüm çukuru” olduğunu;[7] “Tecrit ve kötü koşulların öldürdüğü”nü;[8] “İçeride ölümlerin dışarıdan 4 kat daha fazla olduğu”nu[9] bilmeyen; duymayan var mı hâlâ?
Varsa ne yazık, ne kadar ayıp!
Zindanlardaki duruma ilişkin kısaca birkaç şeyi aktarayım:
iii) Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun tutuklu ve hükümlülerin sağlık hizmetlerine erişimi hakkındaki raporu, cezaevlerinde yaşanan bir başka dramı ortaya koydu. Rapora göre günlük 5 TL’lik iaşe bedeliyle beslenmek zorunda kalan tutuklu ve hükümlüler, birinci basamak sağlık hizmetlerine erişimde büyük sıkıntı yaşıyor. Ağır hasta mahkûmlar için işletilen cezanın infazının ertelenmesine ilişkin süreç çok ağır işliyor![12]
“Cezaevinde mahpus mektupları idarece engelleniyor. Komisyona yapılan başvurunun 21 adet olmasının asıl sebebi, hak ihlâllerine ilişkin mahpuslar tarafından yazılan mektupların engellenmesidir. Bu mektupların cezaevi idaresince engellendiği iddiası mutlaka değerlendirmelidir. Kocaeli Tıp Fakültesi’nde tutuklu ve hükümlü koğuşu bulunmuyor. Ayrıca cezaevinde gece sağlık personeli bulunmadığı için acil durumlar söz konusu olduğunda zamanında müdahale edilemiyor. Beslenme koşulları yetersiz, ağır hastalar rapor bekliyor. Cezaevlerinde çıplak arama var”![14]
Şahinkaya, ağır hasta tutsakların ölümün kıyısında bulunduklarını, en tabii savunma hakkının, avukat görüş yerlerinin camlı hâle getirilmesiyle her an gözetlenip dinlenmesiyle gasp edildiğini kaydetti. Şahinkaya, “Ayrıca hücre havalandırmalarına kameralar yerleştirerek 24 saatimizi izliyorlar” değerlendirmesini yaptı.
Cezaevinden çeşitli yerlere gönderilen fakslara ve tutukluların aileleri tarafından gönderilen mektuplara da el konulduğunu anlatan Şahinkaya, yasalarca haftada 10 kişinin 10 saat sohbet hakkı kazanmasına karşın bunun uygulanmadığını ve haftada yalnızca 2.5 saat sohbet hakkı verildiğini belirtti. Şahinkaya hak ihlâllerini şöyle özetledi:
“Hasta tutsaklara diyet yemekleri verilmiyor. Tutsaklara gönderilen birçok hediye ya kendilerine ulaştırılmadı ya da verilmiyor. Sohbet alanında tuvalet bulunmuyor. Tutsakların yayımlanmasını istedikleri Yol TV, Hayat TV, İMC gibi kanallar idarece gösterilmiyor. Mektup okuma komisyonunun mektuplarımızı aynı gün sevk ettiği disiplin kurulu karar almıyor. 3 hafta sonra karar getiriliyor. Gönderilmesine karar verilen mektuplar gönderilmiyor”![15]
KEYFİ BASKILAR, YASAKLAR VE TECAVÜZ
Türk(iye) zindanları, keyfi baskılar, yasaklar ve tecavüzle betimlenir…
“İtirazı” olan var mı?
İşte keyfi baskılar!
iii) Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan 17 yaşındaki M.K. ve F.T. isimli iki çocuk mahkûmun, “kemik testi” gerekçesiyle Ankara’ya yapılan sevk işlemi sırasında darp edildiği, zorla çıplak aramaya maruz kaldığı bildirildi![18]
vii) Erzurum E Tipi Cezaevi’nde kadın tutsaklar, askerlerin sözlü taciz ve hakaretlerine maruz kaldı. Dilekçelerinin ortadan kaybolduğunu belirten tutsaklar, “Baskıyı derinleştirerek sindirme politikası hâline getiriyorlar,” dedi![22]
viii) Şırnak T Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan siyasi tutsaklar, birçok eksikliğin bulunduğu cezaevinde, idarenin keyfi yaklaşımlarından kaynaklı hak ihlâlleri karşı karşıya bulunduklarını belirtti![23]
İşte yasaklar!
xii) Tekirdağ F Tipi, ‘Radikal’ gazetesi muhabiri İsmail Saymaz’ı “terörist” ilan etti… Ali Haydar Saygılı adlî mahkûmun cezaevindeki sorunlarıyla ilgili olarak Saymaz’a gönderdiği faks, 30 Ocak 2014’de toplanan Disiplin Kurulu tarafından, “Yasadışı terör örgütü üyelerinin birbirlerine, örgütsel konularda bilgi ve haber vererek, kamuoyu oluşturmak maksadıyla yazılmış yazılar olduğu” gerekçesiyle yasaklandı![27]
xiii) İzmir Şakran Cezaevi yönetimi, gazeteci Hasan Cemal’ın ‘Delila: Bir Genç Kadın Gerillanın Dağ Günlükleri’ ve HDP Muş Milletvekili Demir Çelik’in ‘Özgürlüğünde Kaldı Gözlerim” başlıklı kitaplarını sakıncalı olduğu iddiası ile odalardan toplattı![28]
xiv) Kırıkkale F Cezaevi’nde kalan hükümlü Ali Şimşek, arkadaşı Şamil Camekan’a mektup yazdı. Ancak cezaevi idaresi mektupları “sakıncalı” bularak el koydu. Bunun üzerine 31 Temmuz 2013 günü Ali Şimşek arkadaşına bir faks gönderip “Bu kemirgen sıçanlar nedeniyle iletişim uzun süre kopuyor,” dedi. Bu ifade nedeniyle Ali Şimşek’in faksı da engellendi ve hakkında disiplin soruşturması başlatıldı![29]
xvi) Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ndeki bir mahkûmun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru formundan ücretini ödemek kaydıyla 30 adet fotokopi çekilmesi talebine cezaevi yönetimi, formun “örgütsel iletişime” gireceği gerekçesiyle karşı çıktı. Tekirdağ İnfaz Hâkimliği’nin yasaya aykırı bulduğu uygulamayı Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi bozdu. Buna göre AİHM başvuru formu örgütsel iletişim sayılarak 2 adetten fazla çoğaltılamayacağına karar verildi![31]
Ve tecavüzler!
xvii) Maltepe Çocuk ve Gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu olarak kalan 17 yaşındaki F.G, 2011’de diğer koğuşlarda kalan V.Y. ve R.Ö’nün tecavüzüne uğradı![32]
xviii) 2012 yılında Pozantı M Tipi Cezaevinde yaşanan çocuklara yönelik taciz ve tecavüz iddialarına bir yenisi de Adana’nın Ceyhan ilçesinde bulunan M Tipi Kapalı Cezaevinden eklendi. Adli bir olaydan tutuklanan 15 yaşındaki F.O, cezaevine girdikten yaklaşık 10 gün sonra oda arkadaşı M.A’nın önceleri kendine cinsel tacizde, sonraları ise tecavüzde bulunduğunu ve kendisinin darp edildiğini söyledi. F.O.’ya tecavüz edilmesiyle ilgili cezaevi yönetiminin gerekli önlemleri almadığını görgü tanıkları da doğruladı![33]
ÇİFTE STANDART VE CEZASIZLIK
Bunlar böyleyken; zindanlarda olup da çoğalarak bitmeyenler; mesela Veli Saçılık örneğindeki üzere “çifte standart ve cezasızlık” ile yüz yüzedir…
İşte kimi “cezasızlık” örnekleri…
ii)Adana’da cezaevinde tecavüze uğrayan çocuk tutuklu F.O. ile ilgili, haklarında soruşturma yürütülen kamu yetkilileri aklandı. Evrensel’in gündeme getirdiği olayda tecavüze göz yuman görevliler hakkında savcılık takipsizlik kararı verdi. Mağdur çocuk, gardiyanlardan da dayak yediğini belirtmiş olmasına rağmen savcılık bu durumu dikkate almadı![35]
iii) Ankara Batı (Sincan) Cumhuriyet Başsavcılığı, Çocuk ve Gençlik Kapalı Cezaevi’nde yılın ilk gününde sayım vermek istemeyen 11 çocuğun gardiyanlar tarafından dövülmesine ilişkin soruşturmada 48 gardiyan hakkında takipsizlik kararı verdi![36]
İşte çarpıcı “çifte standart”lılık verileri…
vii) İçişleri eski Bakanı Muammer Güler’in, 17 Aralık Operasyonu’nda tutuklanan oğlu Barış Güler’i Metris Cezaevi’nde ziyaretinde ilk olarak 12.00 sıralarında, lüks bir otomobil ve minibüsle, kadın ve erkeklerden oluşan kalabalık ziyaretçi grubu cezaevine girip, yaklaşık 2 saat içeride kaldıktan sonra, yine lojmanların bulunduğu taraftan dışarı çıkması gibi![40]
VE HASTA TUTSAKLAR!
Buraya dek değindiğim üzere, Türkiye’nin yüz karasıdır zindanlar ve hasta tutsaklar!
Yüzünün karası olduğu gibi tarihinin de kapkara sayfalarıdır. 1924’te Adalet Bakanlığı’na bağlanan cezaevleri, bir bakanlık çatısı altında toplanmış olmasına rağmen; zindan yöneticilerinin keyfi, işkenceci ve tecrit damarları hep var oldu.
Devletin sözde ıslah etme yöntemidir cezaevlerinde tecrit uygulamak, işkence yapmak ve ya ölüme maruz bırakmak. Yüzlercesi tutuklu olan siyasilerin cebinde bir çakı bile bulunmadığı hâlde “suçlu” damgası yedikleri, işkence çektirildikleri bir ülkedir T.“C”!
Bilindiği üzere zorla kapatılma biçimindeki şiddet uygulamalarıyla, insan doğasına aykırı bu kurumlar, devletin şiddeti en üst düzeyde yaşattığı alanlardan biri olarak varlığını sürdürmekteler.
Üstelik mahkûmların sağlık sorunları üzerine kapsamlı çalışmalar yapılmıyor Türkiye’de…
Oysa mahkûmların sağlığını etkileyen koşullar üzerine çalışmalar dünyada pek çok ülkede yapılıyor ve elde edilen sonuçlara göre de cezaevi koşulları gözden geçiriliyor.[41]
Kötü beslenme, tecrit, hareketsizlik ve bulaşıcı hastalıklar en çok üzerinde durulan konular. Örneğin, son yıllarda yapılan çalışmalar tecrit uygulamasının çok tehlikeli hastalıklara yol açtığını gösteriyor. Tecrit kanser gelişimini tetikliyor ve var olan kanserlerin yayılmasında da hızlandırıcı etki yapıyor.[42]
Evet Türkiye’de bu konularda hiçbir araştırma çalışması yok ve olmaması da cezaevi koşullarının -ve mevcut siyasal sistemin- ne kadar eza verici olduğu üzerine yeterince şey söylüyor, değil mi?
Kuşku yoktur ki Türkiye’deki infaz rejimi insani olmayan bir yaklaşım üzerine kurulu ve hapishanelerin fiziki yapısı, infaz koşullarının yarattığı olumsuzluklar, özellikle tecrit uygulamasının fiziki ve psikolojik etkileri de herkes tarafından biliniyor.
Mahpuslar beslenme, hijyen, sağlığa erişim hakkı gibi en temel haklarından, insani yaşam standartlarından yoksun biçimde yaşamak zorunda bırakılıyorlar. Bunun yanı sıra uzun süreli hapis cezalarının ve tecridi had safhaya vardıran hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı kuralların, disiplin cezalarının mahpusların sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri de gözler önünde.
Öncelikle mahpusların düzenli ve yeterli tedavi, teşhis, kontrol imkânlarına ulaşmasının güç olması bir yana, doktora erişim imkânlarının bulunmayışı; mahpus sayısının yüzlerce olduğu hatta iki bini bulduğu hapishanelerde dahi sürekli doktor olmaması ve “aile hekimliği” uygulamasının yarattığı sorunlar hâlen varlığını sürdürüyor.
Durumları ağır olan ve hapishane revirinde tedavi olanağı olmayan mahpuslar kendilerini uzun süre ilgili sağlık kurumlarına sevk ettiremiyorlar. Sevk kararları çıksa bile bu sefer araç ya da personel eksikliği nedeniyle hastaneye ulaşmak mümkün olamıyor.
Hastanelere ulaşılsa jandarmanın müdahalesi, kelepçeli muayene dayatması, hastanelerin zaten yoğun olması ya da kimi zaman hekimlerin tıp etiğine uygun hareket etmemesi nedeniyle teşhis ve tedaviler ya hiç yapılamıyor ya da yetersiz bir muayene ile mahpuslar geri gönderiliyor.
Kalp krizi gibi acil müdahaleyi gerektiren durumlarda ise hapishanelerde geceli gündüzlü kalan bir hekimin bulunmayışından ötürü zamanında müdahale edilemediğinden bu konumdaki hasta mahpuslar genellikle yaşamlarını yitirmiş oluyorlar.
Mesela… İHD’nin, 2013’e ait hak ihlâlleri raporunu açıklayan Genel Başkan Yardımcısı Serdar Çelebi, “Cezaevlerinde 163’ü ölüm sınırında 550 ağır hasta tutuklu ve hükümlü bulunuyor,” dedi!
Mesela… TİHV’in verilerine göre bir yılda Türkiye genelinde yalnızca 9 hasta tutuklu tahliye edildi. Yüzlerce ağır hasta tutuklu ise tahliye olmayı bekliyor. Hükmün infazı ertelenen bazı hasta tutuklular ise sağlık şartlarında bir düzelme olmadan tekrar cezaevine dönmek zorunda kalıyor!
Mesela… Hastalık gerekçesiyle rapor için Adli Tıp Kurumu’na başvuruda bulunan bin 121 tutuklu ve hükümlünün başvurusunun reddedildiği ortaya çıktı. Cezaevlerinde 104 kanser hastası hükümlü ve tutuklu olduğu da bildirildi.
1 Ocak 2013 ile 31 Aralık 2013 tarihleri arasında hasta hükümlü ve tutuklularla ilgili Adli Tıp Kurumu’na 2 bin 495 dosya geldi. Bu kapsamda 1527 rapor ile 968 müzekkere düzenlendi.
Bunlardan Cumhurbaşkanı affı kapsamında 5, infaz tehiri (erteleme) kapsamında 178, hastane şartlarında yatırılarak tedavi edilmesi istenilen 60, akıl hastalığı tespit edilerek yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda tedavi olması gereken 38 kişi hakkında gerekli raporlar düzenlendi.
Toplam bin 121 kişinin talebinin ise reddedildiği bildirildi!
İşte soru(n)la ilgili birkaç örnek!
iii) Rezidüel şizofreni teşhisi konan Kemal Gömi’ye cezaevinde kalamayacağı yönünde Adli Tıp Kurumu tarafından verilen dört rapora rağmen, yıllardır Cumhurbaşkanı tarafından affedilmiyor![45]
Yani neresinden tutarsanız tutun, Türk(iye) zindanları, lime lime dökülüyor.
Bu çürümenin makyaj önlemlerle düzeltilebilmesi mümkün değil.
Coğrafyamızın kronikleşmiş birçok sorununda olduğu gibi, zindanlarda da radikal hamleler gerekiyor.
O hâlde bitiriyorum:
Hasta tutsaklar acilen salıverilmelidir!
Zindanlar boşaltılmalıdır!
F tipleri kapatılmalıdır!
15 Ekim 2014 12:57:19, Ankara.
N O T L A R
[1] ‘Hasta Mahpuslara Özgürlük İnisiyatifi’nin 18 Ekim 2014 tarihinde ‘Hasta Mahpuslar Sorunu ve Çözüm Önerileri Sempozyumu’nda yapılan konuşma… Kaldıraç, No:161, Kasım 2014…
[2] A. Kadir.
[3] Yargıtay, cezaevinde 30 yıl kaldıktan sonra 2013 yılında 4. yargı paketi kapsamında tahliye edilen Hasan Gülbahar için “Pardon! Eksik yatmışsın, 5.5 yıl daha yatacaksın,” kararı verdi. Türkiye’de en uzun süre cezaevinde kalanlardan olan Hasan Gülbahar, 17 aylık özgürlükten sonra, 9 Ekim 2014 günü gözaltına alındı ve Mersin E Tipi Cezaevi’ne gönderildi.
Avukatı Gül Atay, “Tebligat falan olmadı, biz temyizde olduğunu bile bilmiyoruz,” dedi.
Gülbahar’ın hapishaneye götürülürken kendisini aradığını ve “vakur ve moralli bir tonda” başına gelenleri anlattığını aktaran yazar Adil Okay da, “Türkiye’nin Nelson Mandela’larından Hasan Gülbahar yine zindanda. 30 yıl sonra özgürlüğüne kavuşmuştu. Dünyada ilk 10’a giren bir rekora sahipti. Çıkınca hayata tutunmaya çalışmış, yarım bıraktığı eğitimine devam etmeye başlamış, bir işe yerleşmiş ve İHD Mersin Şubesi’nde yönetime gelmişti. Ancak 1.5 yıl özgürlük, kötülük dağıtıcılarının gözüne batmış olmalı ki apar topar tutuklanıp Mersin hapishanesine konuldu,” dedi. (Türey Köse, “Hasan Gülbahar Yine Cezaevinde”, Cumhuriyet, 12 Ekim 2014, s.4.)
[4] Celal Önkoyun, “F Tipi Tecrit Gerçeği”, Cumhuriyet, 18 Mayıs 2014, s.13.
[5] Hazal Ocak, “F Tipinde Hukuk da Yok Yasa da”, Cumhuriyet, 26 Mart 2014, s.6.
[6] “2 Ayda 41 Tutsağa 2 Bin Gün Hücre Cezası”, Atılım, Yıl:2, No:116, 11 Nisan 2014, s.3.
[7] “F Tipi Ölüm Çukuru”, Gündem, 19 Aralık 2013, s.6.
[8] Hıdır Bakır, “Tecrit ve Kötü Koşullar Öldürüyor”, Cumhuriyet, 13 Mayıs 2014, s.10.
[9] “İçerde Ölümler 4 Kat Daha Fazla”, Atılım, Yıl:2, No:109, 10 Mart 2014, s.3.
[10] “Kadın Tutukluların Hakları Gasp Ediliyor”, Evrensel, 19 Ağustos 2014, s.3.
[11] “Kandıra Cezaevi’nde İsyan”, Cumhuriyet, 4 Mayıs 2014, s.3.
[12] Fırat Kozok, “Cezaevleri Ağır Hasta”, Cumhuriyet, 6 Haziran 2014, s.7.
[13] Ömer Çelik, “Cezaevinde Göz Göre Göre Cinayet”, Evrensel, 29 Temmuz 2014, s.3.
[14] “Cezaevinde Çıplak Arama”, Cumhuriyet, 27 Nisan 2014, s.7.
[15] Kayhan Ayhan, “Hak İhlâlleri Bitmiyor”, Cumhuriyet, 29 Nisan 2014, s.8.
[16] Yasin Kobulan, “Çocukları 2. Kattan Attılar”, Evrensel, 31 Ocak 2014, s.3.
[17] “İhlâller Bitmiyor!”, Gündem, 28 Aralık 2013, s.5.
[18] Ali Ulucan, “Eziyete Yolculuk”, Cumhuriyet, 13 Aralık 2013, s.6.
[19] “Kürkçüler İşkence Evi”, Gündem, 7 Nisan 2014, s.5.
[20] İsmail Saymaz, “Süngerli Oda Öncesi Dayak”, Radikal, 30 Mart 2014, s.10.
[21] Ali Ufuk Arikan, “Cezaevinde ‘Süngerli Oda’ İşkencesi”, Sol, 24 Ocak 2014, s.6.
[22] “Cezaevinde Tacizci Asker”, Gündem, 23 Aralık 2013, s.2.
[23] “İşkenceci Zihniyet Değişmiyor”, Gündem, 30 Eylül 2014, s.5.
[24] Eren Dinç, “Şimdi de Tutsağa Falâkâ İşkencesi”, Gündem, 18 Ocak 2014, s.5.
[25] Sibel Bahçetepe, “Hücre İşkencesi”, Cumhuriyet, 6 Haziran 2014, s.7.
[26] “Pir Sultan Abdal da Terörist Sayıldı”, Cumhuriyet, 2 Şubat 2014, s.8.
[27] “Tekirdağ F Tipi, Radikal Muhabiri İsmail Saymaz’ı ‘terörist’ İlan Etti”, Radikal, 6 Şubat 2014, s.6.
[28] Evrim Kepenek, “Cezaevinde Hasan Cemal Kitabı Yasak!”, Evrensel, 8 Ekim 2014, s.3.
[29] Mesut Hasan Benli, “Adaletin ‘Kemirgen’ Çelişkisi”, Radikal, 13 Aralık 2013, s.10-11.
[30] “… ‘Hırsıza Hırsız Diyemezsin’ Kararı”, Cumhuriyet, 25 Ağustos 2014, s.5.
[31] Mahmut Lıcalı, “AİHM’yi de Örgüt Saydılar”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 2013, s.8.
[32] “Cezaevinde Tecavüzde Personel Kusursuzmuş”, Evrensel, 24 Haziran 2014, s.3.
[33] Bahçegül Ercan, “Gardiyanlar Vahşeti Anlattı”, Evrensel, 5 Mayıs 2014, s.3.
[34] “Cezaevinde Tacize Beraat!”, Evrensel, 8 Temmuz 2014, s.3.
[35] Volkan Pekal, “Cezaevinde Tecavüzde Devlete Takipsizlik Kararı”, Evrensel, 29 Temmuz 2014, s.4.
[36] Alican Uludağ, “Bir Tokat da Yargıdan”, Cumhuriyet, 9 Temmuz 2014, s.6.
[37] İsmail Saymaz, “Radikal Asayişi Bozar”, Radikal, 28 Ocak 2014, s.10.
[38] “14 Yaşında Kız Çocuğuna Tacizden Tutuklanan Hüseyin Üzmez’e Tahliye”, Cumhuriyet, 3 Ekim 2014, s.3.
[39] Esra Alus, “Biz Babamızı Neden Göremedik?”, Milliyet, 1 Ocak 2014, s.18.
[40] Mehmet Aktaran-Uğur Can, “Oğula 1 Saat Ziyaret”, Hürriyet, 2 Ocak 2014, s.11.
[41] http://tinyurl.com/7c42anw
[42] http://tinyurl.com/pcc8ox3
[43] Tayip Temel, “Sanki Nazi Doktorları”, Gündem, 4 Haziran 2014, s.5.
[44] “Hasta Tutsağa İşkence Yaptılar”, Gündem, 4 Temmuz 2014, s.5.
[45] Zeynep Kuray, “Abdullah Gül, Kemal Gömi’yi Affetmek İçin Neyi Bekliyor?”, Birgün, 19 Mart 2014, s.11.
[46] İsmail Saymaz, “Böyle Hukuk Hasan Kaçar’ı Öldürür”, Radikal, 27 Şubat 2014, s.6-7.
[47] Evrim Kepenek, “Doktor Değil Akıl Hocası!”, Gündem, 16 Eylül 2014, s.5.