Hakan Deniz yazdı
Yunanistan’da SYRIZA hükümeti, Avrupa Birliği ile kurtarma anlaşmasının 4 ay daha devam etmesi konusunda anlaştı. Söz konusu anlaşma ve bu kapsamda AB’ye sunulan reform paketi beraberinde, SYRIZA’nın Yunan halkına verdiği sözlerden geri adım atarak bir hayal kırıklığına yol açıp açmadığı konusunda da yeni bir tartışmayı başlattı.
Yunanistan seçimlerine ilişkin bundan önceki “Seçim sırası SYRIZA’da” başlıklı yazıda Euro Bölgesi’nin karşı karşıya kaldığı dağılma tehlikesi ve SYRIZA liderliğinin sandıklar kurulmadan önce verdiği sinyaller dikkate alındığında tarafların bir uzlaşma zemininde buluşmalarının sürpriz olmayacağı belirtilmiş, seçimden sonraki zorlu süreçte partinin izleyeceği yolun, Yunanistan’da filizlenen umudun Avrupa geneline yayılması konusunda da belirleyici olacağı ifade edilmişti. SYRIZA’nın bu çetrefilli yoldaki ilk sınavının farklı yankıları oldu. Eleştirilerin odağında ise öncelikli olarak, borçlar bilinmeden masaya oturulmayacağı, Troyka’nın ve borç anlaşmasıyla altına girilen boyunduruğun sökülüp atılacağı vaatlerine karşın, borç verenlerle, kısa vadeli de olsa bir mutabakat içine girilmesi bulunuyor. İkinci olarak ise, reform paketinin içerdiklerinden çok dışarıda bıraktığı, vaatler içinde yer almasına rağmen anlaşmada söz edilmeyen konu başlıkları yer alıyor. Hükümetin kısa vadeli yol haritası olarak da görülen pakette, SYRIZA’nın yeni istihdam yaratma asgari ücretin artırılması gibi alt katmanlar için hayati öneme sahip vaatlerinin pratiğe dökülmesi noktasında bir adım öngörülmüyor. Fakirlere gıda yardımı ve bedava elektrik sözü reform paketine girerken, bu giderin finansal olmayan kaynaklardan karşılanacağının ifade edilmesi, söz konusu maddenin muğlaklaştırılması olarak eleştiriliyor.
Öncelikle Yunanistan’ın yeni hükümeti ile AB arasında geçen taktik savaşlarının merkezinin sadece Yunanistan olmadığının altını çizmemiz gerekiyor. Avrupa ekonomisinin diğer iki zayıf halkası İspanya ve Portekiz de bu sene içinde sandığa gidiyor ve Almanya’nın başını çektiği Avrupa sermayesi için Yunanistan’da açılan gediğin büyüyerek Avrupa’nın geneline yayılması riski bulunuyor. Bu anlamda sermaye, Yunanistan’da vereceği tavizin yaratacağı zafer havasıyla zehirlenmek gibi ölümcül bir ihtimalle karşı karşıya. Nitekim elindeki tüm kozları oynayan AB yönetimi görüşmeler sürerken Yunan bankalarından bir günde 1 milyar doların çekilmesi gibi hamlelerle de Yunan hükümeti üzerinde baskı kurmaya çalıştı. Gelinen noktada yine başta Almanya’nınkiler olmak üzere AB yetkililerinin ağızlarını her açtıklarında yaptıkları “SYRIZA’nın U dönüşü yaptığı, bu anlaşmayı seçmenlerine anlatmakta zorlanacakları” yönündeki ısrarlı açıklamalar ve oluşturmaya çalıştıkları “efsanenin çabuk sona erdiği” şeklindeki hava, Avrupa sathına yayılacak savaşta, cepheyi tahkim etme çabasından başka şekilde okunamaz.
SYRIZA’nın bu propagandaya zemin hazırlayıp hazırlamadığı ise başka bir tartışma konusu. Anlaşmaya, parti içinde solda yer alan gruplardan ciddi eleştiriler var. Daha seçimlerden önce aldığı pozisyonunu muhafaza eden Marksist kanat, sermayeye karşı sermayenin kuralları içinde kalarak verilecek bir mücadelenin başarısızlığa mahkum olduğunu, AB ile uzlaşma zemini arayarak Yunan halkının talep ettiği programın yürütülmesinin gerçekçi olmadığını belirterek parti yönetimini radikal önlemler almaya çağırıyor. Öngörülen radikal önlemler arasında borçların reddi, sermaye üzerinde devlet kontrolü, bankaların kamulaştırılması gibi bir dizi adım bulunuyor. Sol kanat, SYRIZA’nın seçimde aldığı yüzde 36’lık desteğin kısa sürede yüzde 45’le çıkması, hükümetin AB’ye karşı aldığı tutumun yüzde 81 tarafından olumlu karşılanması atılacak bu türden adımların sokaktan da güçlü bir destek bulacağının göstergesi olduğunu ve hükümetin yüzünü yeniden sokağa dönmesi gerektiğini savunuyor. Buna karşılık, AB ile yapılan anlaşmanın Çipras yönetiminin, krizi dondurarak nefes almak, birliğin baskısından bir süreliğine kurtulmak ve yeni ekonomi politikaları geliştirmek için zaman kazanma taktiği olduğu yönünde yaygın bir kanı da var. Bu kanıda olanlar, hükümetin önümüzdeki dört ayı, Euro Bölgesi’nden çıkmanın da aralarında bulunduğu bir dizi alternatife zemin hazırlamak için kullanacağı öngörüsünü dillendiriyor.
Bir anda yoğun eleştiriler ve hararetli tartışmaların ortasında kalan SYRIZA iktidara geleli henüz 1 ay bile olmadı ve bu bir hükümet için, hele ki Yunanistan tarihinde ilk kez iktidara gelmiş bir sol hükümet için çok kısa bir süre. Önünüzdeki aylar-yıllar, hem Yunanistan hem de Avrupa için hareketli geçecek ve henüz her şey için yolun başındayız. SYRIZA’nın gerçek anlamda bir umut olarak mı, yoksa parti dışından daha radikal eleştirilerde gündeme getirildiği gibi halkın kabaran öfkesini kapitalist sınırlar içinde dizginleyen bir tampon olarak mı tarihte yerini alacağını da bu yolda göreceğiz.