Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Barış ve Demokrasi Partisi (BDP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Suruç Belediyesi ve Rojava ile Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nden oluşan Kobani Kriz Koordinasyonu, Kobani direnişi, sınır hattında devam eden destek eylemleri ve kentteki Kobanililerin durumuna ilişkin hazırladığı raporu açıkladı. Kriz Koordinasyonu tarafından açıklanan ve iki aylık süreyi kapsayan rapor HDP Urfa Milletvekili İbrahim Ayhan tarafından okundu. Ayhan’ın okuduğu basın metni ve rapor şöyle;
BASINA VE KAMUOYUNA
”Burada, Suruç’ta, Kobane’ den göçmek zorunda bırakılan halkımızı yerleştirildiğimiz çadır kentlerden biri olan Arin Mirxan dan tüm dünya ya, tüm insanlığa seslenmek istiyoruz.
Tüm dünyanın tanıklığında iki aydan bu yanadır, çeşitli uluslararası güçlerin taşeronu ve insanlık düşmanı DAİŞ denen çetenin Rojava Kürdistanı’nın en küçük özerk kantonu KOBANE ye karşı saldırısı devam etmektedir. Geçmişte çokça örneği görülmüş olan canavarca saldırganlıkların dozajının en doruğa tırmandırıldığı yeni bir saldırganlık, tarihin karanlık sayfalarına yazılmaktadır.
Tarih, insan denen canlı varlığın kendi türüne karşı yaptığı ve yaşattığı sayısız trajedi ile doludur. Bu durum, sosyal ve sınıfsal ayrışmaların yapısal bir hal almasından başlayarak günümüze gelene kadar daha da vahim bir noktaya ulaşmıştır. Bu tarihsel vahamet durumu kimi zaman farklı etnik kimlik, kimi zaman farklı inanç ve kültür, kimi zaman farklı coğrafik etmenler biçiminde karşımıza çıkmıştır. Egemen ve güçlü olanlar saldırganlıklarını haklı göstermek, ona meşruiyet ve yasallık kazandırmak için en kirli yol, yöntem ve araçlara başvurmuşlardır.
Bu durum, insanın yaşadığı tüm kara parçalarında değişik doz ve yöntemlerle gelişirken, yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasında ise çok farklı bir karakter kazanmıştır. İnsan türünün doğuşuna analık yapan bu coğrafya, insanın insana yaptığı en korkunç kötülüklerin de tanığı olmuştur. Zalimleşen insanın zulmüne karşı, mazlum olan insan üzerinden de direnişin en büyük ve görkemli gelişmesinin de tanığı olmuştur Ortadoğu.
İşte Kobani ve Rojava direnişi, uluslararası kimi güçlerin ve bölgedeki işbirlikçi rejimlerin taşeronluğunu üstlenen paramiliter güçlerin de ciddi anlamda içinde yer aldıkları devşirme bir çete olan DAİŞ (işid) ve efendilerinin başlattığı tarihin en aşağılık ve zalim saldırısına karşı insan olanı yaşatma ve ezdirtmeme direnişidir.
Rojava ve özgülde Kobani ‘ye yapılan saldırı gerçeği, bu coğrafyanın en kadim halklarından biri olan Kürtlerin ve Kürdistan’ın statüsüzlüğünün sonucudur. Ne zaman ki Kürtler, kendi ülkelerinde kendi gerçeklikleriyle birlikte yaşama iradesi beyan etmişlerse; her seferinde saldırıya uğramış, katliamlardan geçirilmiş, tarih sahnesinden silinme riskiyle karşı karşıya kalmışlardır. Özellikle son yüzyıl da bu coğrafyada halklara yönelik geliştirilen soykırım ve katliamcı saldırganlık büyük acıların sebebi olmuş; birçok etnik, kültürel ve inançsal kimlik yok edilirken, Kürtler de bu coğrafyada büyük trajedilerle karşılaşmış ama her zaman direnerek ulusal-toplumsal varlıklarını sürdürme iradesi göstererek varlıklarını devam ettirmişlerdir.
Rojava devrimi yok edilmekle karşı karşıya bırakılan, baskı ve zulme maruz kalan farklılıklar, bir araya gelerek özgürce yaşama kararında buluşarak gerçekleştirdikleri tarihsel bir gelişmeyi ifade etmektedir.
Rojava kantonlarında yaşayan Kürt, Türkmen, Asuri-Süryani, Ermeni, Arap ve diğer kimlikler şahsında DAİŞ tarafından geliştirilen saldırı tüm insanlığı tehdit eden bir saldırı iken, ona karşı direniş de tüm insani değerleri temsil eden kimliğiyle insani ve evrensel tüm değerleri koruma ve yaşatma direnişidir. İşte bunun içindir ki,vicdanı olan herkes yüreğini, beynini ve varlığının tehdit altında olduğunu görerek ses vermeye çalışmaktadır. Bu ses yükselerek büyümeli, tüm insancıl yürekler çabalarını bu direnişin zaferle sonuçlanmasına akıtmalıdır.
Burada TC devleti ve Hükümetine de kamuoyu önünde çağrı yapmak istiyoruz. Basına ve kamuoyuna sunacağımız raporumuzda da belirttiğimiz gibi, Kobane’den gelen halkımıza karşı tarihsel gerçekliğimizle, iç içe geçen toplumsal dokumuzun ruhuna uygun davranmak bir yana, uluslararası anlaşmaların gereklerini yerine getirmekten imtina eden; duruşu ve söylemiyle yaratmış olduğu vahamet, halkımızın ve duyarlı tüm toplumsal çevrelerin Kobani halkını sahiplenme duruşuna karşı yürüttüğü düşmanca tutumla yaratmış olduğu duygusal kopuşu sürdürme gayretleri bilinmelidir ki ,DAİŞ çetesi dışında kimseye yaramadığı gibi halklarımız arasındaki ilişkileri de tahrip eden bir rol oynamaktadır.
Kürt sorununu çözmek te kararlı olduğunu defaatle söyleyen hükümet ve temsilcileri bu söylemin tam zıttı olan açıklamalarıyla ciddiyetsiz bir tutum içinde olduklarını en fazla da Kobane konusunda ortaya koymuşlardır. Belirtmek isteriz ki, Kobani halkına ve onun direnişine yaklaşım Kürtlere yaklaşımın ta kendisidir. Hükümeti samimi olmaya, uluslararası anlaşmaların ruhuna uygun davranmaya, en önemlisi de Kürt sorununun çözümü konusunda dar politik hesaplardan vazgeçmeye, yaklaşık iki yüz bin civarındaki Kobanili halkımıza ve onun yanında yer alan tüm duyarlı birey ve toplumsal çevrelere karşı insani davranmaya çağırıyoruz.
Devletin Kürtler söz konusu olduğunda gösterdiği tutum anlaşılır ve kabul edilebilir değildir.
Kamuoyuna sunduğumuz raporda yaşanan sorunların boyutunu ele aldığımızdan bunları açmayacağız. Ancak sağlık, beslenme, giyim, barınma sorunları başlayan kış koşulları nedeniyle daha da yakıcı hale gelmiştir. Barınma konusu ivedilikle çözülmesi gereken bir konudur; iki AFAD çadırında kalan 6100 kişi ile birlikte çadırlarda kalanların sayısı 17 256 kişidir. 180 ile 190 000 civarında insanın Kobane den geldiği dikkatte alındığında, diğerlerinin değişik ortamlarda ve çoğunlukla da sağlıksız koşullarda yaşadıkları gibi vahim bir durum söz konusudur. Sağlık başlı başına bir sorundur. AFAD kaydı olmayanlar hastanelerde acil poliklinikleri dışında diğer hizmetlerden yararlanamamaktadır. Çadırlarda yaşayanların da beslenme, ısınma, hijyen vb. konularda önemli sıkıntı ve ihtiyaçlar söz konusudur.
Bu sorunların bir an önce çözülmemesi durumunda ciddi salgın ve benzeri sorunların baş göstereceği açıktır.
Bu gerçekliklerden hareketle uluslararası kamuoyu ve iç kamuoyuna Kobane halkının direnişini daha fazla destekleme, kendi topraklarında mülteci konumuna yaşamaya mecbur edilen halkın sorunlarını çözmek için daha fazla destek sunmaya çağırırken;
İki aydır yaşanan bu zalimce saldırganlığa karşı Kobane halkının yanında olmak için, onların direnişi şahsında, kendi direnişleri de olan bu kahramanca direnişe güç vermek için çaba içinde olan; Arin Mirxan,Suphi Nejat ve Kader Ortakaya şahsında yaşamlarını direnişe adayan şehitlerimizi saygıyla anıyor; maddi ve manevi olarak desteklerini esirgemeyen, çabalarını sürdürmeye devam eden, destek vermek için çeşitli eylem ve etkinliklerde bulunan, arayış içinde olan herkese teşekkür ediyor, çaba ve desteklerini Kobani özgürleşip insanlık düşmanı DAİŞ çetesi bu coğrafyadan sökülüp atılana kadar sürdürmeye çağırıyoruz.”
***
KOBANÊ/SURUÇ RAPORU
Kasım 2014
GİRİŞ
Tarih, insan denen canlı varlığın kendi türüne karşı yaptığı ve yaşattığı sayısız trajedi ile doludur. Bu durum, sosyal ve yal-sınıfsal ayrışmaların yapısal bir hal almasından başlayarak günümüze gelene kadar daha da vahim bir noktaya ulaşmıştır. Bu tarihsel vahamet durumu Kimi zaman farklı etnik kimlik, kimi zaman farklı inanç ve kültür, kimi zaman farklı coğrafik etmenler biçiminde karşımıza çıkmıştır. Egemen ve güçlü olanlar saldırganlıklarını haklı göstermek, ona meşruiyet ve yasallık kazandırmak için en kirli yol, yöntemlere ve araçlara başvurmuşlardır.
Bu durum, insanın yaşadığı tüm kara parçalarında değişik doz ve yöntemlerle gelişirken, yaşadığımız Ortadoğu coğrafyasında ise çok farklı bir karakterkazanmıştır. İnsan türünün doğuşuna analık yapan bu coğrafya, insanın insana yaptığı en korkunç kötülüklerin de tanığı olmuştur. Zalimleşen insanın zulmüne karşı, mazlum olan insan üzerinden de direnişin en büyük ve görkemli gelişmesinin de tanığı olmuştur Ortadoğu.
İşte Kobani ve Rojavadirenişi, uluslar arası kimi güçlerin ve bölgede ki işbirlikçi rejimlerin taşeronluğunu üstlenen paramiliter güçlerin de ciddi anlamda içinde yer aldıkları devşirme bir çete olan DAİŞ(işid) ve efendilerinin başlattığı tarihin en aşağılık ve zalim saldırısına karşı insan olanı yaşatma ve ezdirtmeme direnişidir.
Rojava ve özgülde Kobani ye yapılan saldırı gerçeği, bu coğrafyanın en kadim halklarından biri olan Kürtlerin ve Kürdistan’ın statüsüzlüğünün sonucudur. Ne zaman ki Kürtler kendi ülkelerinde kendi gerçeklikleriyle birlikte yaşama iradesi beyan etmişlerse; her seferin de saldırıyauğramış, katliamlardangeçirilmiş, tarih sahnesinden silinme riskiyle karşı karşıya kalmışlardır. Özellikle son yüzyıl da bu coğrafya da halklara yönelik geliştirilen soykırım ve katliamcı saldırganlık büyük acıların sebebi olmuş birçokenik, kültürel ve inançsal kimlik yok edilirken, Kürtler de bu coğrafya da büyük trajedilerle karşılaşmış ama her zaman da direnerek Ulusal-toplumsal varlıklarını sürdürme iradesi göstererek varlıklarını sürdürebilmişlerdir.
Rojavadevrimi, yok edilmekle karşı karşıya bırakılan, baskı ve zulme maruz kalan farklılıkların bir araya gelerek özgürce yaşama kararında buluşarak gerçekleştirdikleri tarihsel bir gelişmeyi ifade etmektedir. Rojava kantonlarında yaşayan Kürt, Türkmen, Asuri-Süryani, Ermeni, Arap Alevi ve diğer kimlikler şahsında DAİŞ tarafından geliştirilen saldırı tüm insanlığı tehdit eden bir saldırı iken, ona karşı direniş de tüm insani değerleri temsil eden kimliğiyle insani ve evrensel tüm değerleri koruma ve yaşatma direnişidir. İşte bunun içindir ki vicdanı olan her kes yüreğini, beynini ve varlığının tehdit altında olduğunu görerek ses vermeye çalışmaktadır. Bu ses yükselerek arşa değmeli, tüm insancıl yürekler çabalarını bu direnişin zaferle sonuçlanmasına akıtmalıdır. Zafer sonrasında ise, bu direnişin sahibi halk ve onun savunma güçleri hak ettikleri her türlü desteğe sahip hale gelmelidir.
Bu zulmün ve bu zulme karşı gelişen tarihsel direnişin yarattığı gelişmelere ilişkin olarak durum değerlendirmesi yapmak gerekirse;
Tarihi Kobanê Direnişi üçüncü ayına girmek üzere olup, savaşın ve sınırdan geçişlerin başladığı günden bu yanaSuruç’,Urfanın diğer ilçeleri ile Kürdistan ve Türkiye nin çeşitli illerine geçen insan sayısı yaklaşık 180000 civarındadır.
Bu dağılım,çadır kentlerde kalanların sayısı zaman zaman değişmekte olup son kesin verilerdir.Diğer rakamlar ise yakın rakamlardır. Genel kesin rakamların belirlenmesi için HDP ve DBP il ve ilçe örgütleri tarafından bu yönlü tespit çalışmaları devam etmektedir.
Elimizde bulunan yaklaşık sayı Şanlıurfa merkez 35.000, Birecik 15.000, Siverek 4.000, Ceylanpınar 600, Hilvan, 3.000, Bozova 12000 Suruç merkez 20101, Suruç çadırlar9864, Suruç köyler17 000,AFAD çadırları 6100 kişi olarak tespit edilmiştir.
Diğer illerden elimize geçen sayılar ise şöyledir; Amed 11 000,Mardin 4000, Malatya 3000(403 aile kesine yakın rakam), Adıyaman 5500(kesine yakın rakam), Gaziantep 4500, Antalya 1800( kesine yakın rakam), Güney Kürdistan a geçen ise sayı ise 7000(Halil İbrahim kapısından geçtikleri Federe Kürdistan Parlamenterlerinin verdiği bilgidir).
Diğer illerden elimize henüz gerçekçi rakamlar ulaşmadığından buralar da da 25 ile 30 000 cıvarındaKobani li insanımızın yaşadığı tahmin edilmektedir,
Suruç ve diğer il ve ilçelere geçen Kobanê halkımız kendi evlerine gelmişlerdir. Her ev, her mahalle ve köyonlara kapılarını açarak dayanışma içine girmiştir. Kurulan 5 çadır kent (1226 çadır), 1 aş evi, 1 fırın, eğitim sınıfları, ihtiyaçları düzenleyip karşılayan bir depo; Kobani Kriz Masası bünyesinde oluşan diplomasi birimi, basın birimi, bilgi işlem ile çalışmalara devam edilmektedir. Bunun yanında halk ve duyarlı demokrat kamuoyu her türlü desteği kişisel olarak yapmayı sürdürmektedir. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Rojava ile Yardımlaşma-Dayanışma Derneğiöncülüğündeki koordinasyon tarafından oluşturulan yardım ağı ile Suruç’a 240 kamyon yardım gelmiştir. Bunlar giyinme, barınma, yiyecek üzerine her türlü malzemeyi içeren yardımlardır. Bu yardımlardan 87 kamyon ve 1 TIR’ı savaşın başladığı günden bu yana Kobanê’ye geçmiştir. Kobanê’yeşimdiye kadar gönderilen yardım ise totalde 840 kamyondur.
Gönderilen tüm bu yardım kayıtlarını Kızılay alıyor. Sınır kapısında problem çıkmaması ve yardımların ivedilikle yerine ulaşması için toplanan yardımlar şartlı olarak Kızılay’a bağışlanıyor. Yani yardımlar zorunlu olarak Kızılay adı altında gidiyor. Kaymakamlık burada sadece aracı konumdadır. İşlerikolaylaştırıp yardımcı oluyorlar. Fakat 3 Kasım 2014’te bir ulusal gazeteye Suruç Kaymakamlığınca verilen demeçte tüm bu yardımları devlet hazırlayıp göndermiş gibi yansıtılmıştır. Devletin şimdiye kadar gönderdiği yardım 3 kamyon malzemedir.
Ulusal ve uluslararası düzeyde onlarca ülkeden (Avustruya, Almanya, Fransa, Letonya, İspanya, Bask bölgesi, İngiltere, Belçika, Yunanistan, Federal Kürdistan, Amerika ve BM vb.) yüzlerce heyet karşılanmış olup Kobanê ve Suruç’a dair birinci elden aktarım yapılmıştır. Gelen heyetlerden kimileri küçük de olsa çeşitli yardımlarda da bulunmuştur. Özellikle basın çalışanlarına rahat çalışabilmeleri için gerekli yardımlar sağlanmış yabancı olupda çalışma yürütenlere araç-gereç ve gönüllü tercüman tahsis edilmiştir. Ayrıca DBP’ye bağlı belediyelerin ambulans, sağlık ekipleri ve altyapı çalışması yürüten birimleri Suruç’a gelerek destekte bulunmuştur, bu destekler devam etmektedir.
Eğitim alanında çadır kentlerde hızla yeni okullar açılmakta, gelen kış için tüm çadır kentler yeniden yapılandırılıp ısınma problemi çözülmekte, gelen tüm Kobanêli halkımızın sağlık taraması her gün düzenli yapılıp hastalıklara karşı önlemler alınmakta olup tüm çalışmaların koordinasyonu Suruç Belediyesi tarafından sağlanmaya/kontrol edilmeye devam edilmektedir.
Devlet Şiddeti!
Başta Kürdistan ve Türkiye’nin pek çok yerinden gelen yüz binlerce insan sınır hattında nöbet tutmuştur. Bu süre zarfında asker ve özel hareket birimleri tarafından “güvenliğiniz için” denilerek kalınan köylere her türlü şiddet uygulanmış olup maddi manevi zarar verilmiştir.Halkın geçmeye başladığı 2. Günlerdir güneş altında bekleyen çocuk ve yaşlıları dinlendirmek,onların su ve mama ihtiyaçlarını karşılayarak uygun yerlere göndermek için kurulan çadırlar AFAD a devrederek birlikte çalışmak istendi. Valilik bunu kabul ettiği halde bir saat sonra emir aldığını söyleyen bir subayın komutasındaki asker ve polisler tarafından sökülerek tahrip edilmiştir. Köylülere ait saman yığınları atılan gazlar sonrası yanmıştır.Etmanek ve Dewşan köylerinde 2 araç yakılmıştır. Dewşan köyünde bekleyen halka saldıran kolluk güçleri içinde çoğunluğu yaşlı insanların bulunduğu bir otobüsü yakmıştır. 5 kişinin yaralandığı 0lay da, içindeki insanlar kendini zar zor dışarı atıp öyle kurtulabilmişlerdir.
Gerçek mermilerin kullanıldığı saldırılarda mehter marşları çalınmıştır. 80 kişi gözaltına alınmış, sınırdan geçen sivil 274 kişiye bodrum katlarda 4 gün boyunca kötü muameleleryapılıp daha sonra 14 Ekim 2014 günü, gece yarısı 02:30’da64 kişi skandal bir şekilde savaşın ortasına geri gönderilip sınır dışı edilmiştir. Sınır dışı edilenler arasındaolan 16 yaşındaki Halil Mustafa bir gün sonraİŞİD’in bombalı saldırısı sonucu bir bacağından olup sakat kalmıştır. Bu gelişmeler olurken Cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükümet yetkilileri her fırsatta ‘Kobanê’lilere sahip çıkıyoruz, kucak açıyoruz’ biçimindeki açıklamaları basında boy boy işlenmeye devam etmiştir.
Dewşan, Zehwan, Boydê ve Etmanek köyleri başta olmak üzere İŞİD tarafından buralara defalarca havan topu atılmasına rağmen bu katliam girişimlerine hiçbir cevap verilmemiştir. Yine Tîlşeîr bölgesinde sınır hattında kalan Kobanêli sivillerin bulunduğu alana İŞİD çetecileri tarafından gerçekleştirilen havan saldırısı ile 8 Kasım 2014 günü iki sivil vatandaş hayatını kaybetmiştir. İŞİD yer yer köylere açık şekilde ateş etmiştir. Tüm bunlara rağmen angajman kuralları hiçe sayılmıştır. Atılan havan toplarından köylüler ve araçlar zarar görmüştür. Saldırılar sınır boyu ile sınırlı olmayıp Suruç DBP ilçe binasına da sürekli saldırılarda bulunulmuştur. Keyfi olarak ilçe binasına gaz atılıp yüzlerce insan mağdur edilmiştir. Yapılan saldırılarda yaralananlardan bazılarının çeşitli hastanelerde halen tedavisi sürmektedir. Devam eden tedavi süreçlerinde ise hastaneye keyfi saldırı yapılıp zorla gözlaltılar yapılmıştır. Çalışan sağlık görevlilerine hastanede silah doğrultarak tehdit edilmişlerdir. Sınırda bekleyen yaralılara gönderilen ambulanslarda zorluklar çıkartıp kapıda 17 insanın kan kaybından yaşamını yitirmesine sebep olunmuştur. Devlet, ambulans geçişine, en insani durum olan yaralı/ölüm meselesine konjonktür el bakarak hem etik, ahlak hem de yasal bağlamda suç işlemiştir.
Sınırdaki şiddetin son kurbanı katledilen Kader Ortakaya’dır. Kader Ortakaya’nınkatledilmesinden bir hafta önce aynı mıntıkada ellerinde silahları ile Türkiye sınırını ihlal eden IŞİD çetelerini ‘ikaz’ ettiğini iddia eden askerler sivilleri ikaz etmeden ateş etmektedir.
TARİHSEL ARKA PLAN
1920 yılında Fransa ile girdiği savaşı kaybeden ve 26 yıl kadar Fransa’nın sömürgesi altında kalan Suriye, 1946 yılında bağımsızlığını geri kazandı. Bu tarihten özellikle 70’lere kadar darbe ve karşı darbeler ile kaostan kurtulamayan ülke, ilan edilen Birleşik Arap Cumhuriyeti(1958-61) ile de tutunamadı ve Baas darbesi ile yeni bir rejim başladı.
Bu rejimin ilk işlerinden biri yüz binlerce Kürt’ü vatandaşlıktan çıkarmak oldu. Vatandaşlıktan çıkarılan Kürtlerin doğan çocukları da hiçbir haktan yararlanmamak üzere izole edildi. 1971’de iktidarı ele geçiren Esad ailesi döneminden bugüne kadar gelinen süreçte Kürt kimliği kültürel ve siyasal soykırım tehdidi altından kurtulamadı. Ortadoğu’da tarihin akışını hızlandıran ve büyük alt üst oluşlara neden olan “Arap Baharı” ile birlikte yıkılmaz addedilen diktatoryal yönetimler Orta doğuyu yeniden şekillendirmek isteyen güçlerce tasfiye edildi. Tunus, Mısır, Libya, Suriye ve diğer Ortadoğu ülkelerinde otoriter ve otokratik yönetimlere karşı alanlara çıkan halkların politik talepleri ve haklı toplumsal öfkelerini devrime dönüştürebilecek demokratik öncü yapının olmaması büyük bir kaosun yaşanmasına neden oldu. Özgürlük ve demokrasi için alanlara çıkan hakların birikmiş tarihsel öfkelerini kendi küresel menfaatleri için dizayn etmeye çalışan Uluslararası ve bölgesel güçler “devrimi çalarak” Arap Baharına müdahil oldu. Özellikle Suriye iç savaşında halkların özgürlük ve demokrasi umutları gerici güçler tarafından heba edildi. Ancak, Suriye’de dipsiz bir kuyuya atılan, yıllarca inkâr ve asimilasyonun en ağırını yaşayan Kürt halkı, onlarca yıllık mücadele birikimi ve demokratik öncü gücü sayesinde “Arap Baharı”nı, Demokratik Ulus devrimine dönüştürdü.
Kürdistan’ın en küçük parçası/bedeni olan Rojava, 19 Temmuz 2012’de Kobanê’den tüm dünyaya Rojava Devrimi’ni armağan etti. Uzun yıllardır Suriye rejiminin işgali altında bulunan yaklaşık 3 milyon Kürdün kaderi, çok önemli gelişmelerin, alt üst oluşların yaşandığı ulus-devlet ve onun her tarafa sinmiş statükosuna karşı bir başkaldırı olarak ortaya çıkıp farklılıkların ortak devrimine dönüştü.
İnsanlığın yıllarca özlemini duyduğu özgür yaşam ve özgür insan hayalinin gerçeğe dönüşmesi için mücadele eden Rojava Devrimi işin enbaşında Özgür Suriye Ordusu,ardından El Nusra ve şimdi de uluslararası güçler ve bölgesel gerici güçlerin imalatı olanVahhabi-Selefi ideolojisini referans alan fundamentalist bir terör örgütü olan DAİŞ (IŞİD)çetesinin saldırılarına maruz kalmaktadır. Küresel ölçekteki saldırının amacı, RojavaDevrimi özgülünde ezilen halk,kültür ve inançların özgürlük arayışını boğmaktır.
Rojava’daDemokratik Halk Devrimi büyüdükçe saldırılar da arttı. Başta yerel güçler olmak üzere, uluslararası saldırılara maruz kalan Rojava; öz savunma ile saldırılara karşı koydu. 2004 yılında kurulan, 2011 yılında resmi ilanı yapılan Halk Savunma Birlikleri (YPG) bu birlik içinde özgün olarak oluşturulan Kadın Savunma Birliği(YPJ), tüm Rojava hattında öz savunmayı hayata geçiren kurumlar oldu. Bu saldırı, sadece askeri değildi; ulusal, kültürel, inançsal, hukuksal, sosyal, ekonomik, düşünsel-felsefik ve hepsinin toplamı olan insanî olan her şeyi kapsayan bir içerik taşıyordu. Bu saldırı aynı zaman da diğer üç parça Kürdistan da giderek dal budak sallayarak büyüyen özgürlükçü çizgiyi tasfiye amaçlı bir karakter de taşıyordu.Kürt halkının özgürlük merkezli mücadeleyi boğmaya, kazanımlarını yok etmeyi hedefleyen bu çeteler düzenli olarak Rojava’ya saldırmaya devam etti. Sistematikleşen bu saldırılarda ağır silahlar kullanıldı. IŞİD, Ortadoğu’daki açık/dolaylı ve uluslararası destekçilerinin planı ile 2014’te, devrimin yıl dönümüne az bir süre kala tüm güçlerini seferber ederek en küçük ve stratejik konumda bulunan KobanêKantonu’na saldırdı. Türkiye’de de çokça yankı uyandıran ve halkı sokaklara, sınırlara döken bu saldırılar yine YPG Savaşçıları ve halkın kendisi tarafından püskürtüldü.
Kobanê’de10 Eylül 2014’te en yoğun hali ile başlayan saldırı dalgaları 15 Eylül tarihinde sınırları taşırdı. Kobanê’ye bağlı yüzlerce köyden insanlar yerlerini terk ederek tek çıkış yolu olan Türkiye(Küzey Kürdistan sınırına kendini vurdu. Çünkü İŞİD köylere tank top vb ağır silahlarla saldıraraktoplu katliam girişimlerine başlamıştı
MEVCUT DURUMA DAİR!
İnsani-sosyal boyut
Kobanê savaşı, son yüzyılın en vahşi terör çetesine karşı büyük bir direnişruhu ile devam etmektedir. Ortadoğu’daki politik tüm alan ve kesimlerin kaderini belirlemede önem arz eden bu savaş, Kürtler üzerinden Türkiye’nin sıfır noktasında, tüm dünyanın gözü önünde vuku bulmaktadır. Savaş, doğal olarak en çok çocuk ve kadın şahsında on binlerce sivili etkilemiştir. Sivillerin büyük çoğunluğu Suruç sınırından çeşitli yollarla geçerek köy, mahalle, sokaklar, kurumlar, çadır kentlere yerleştirilmiştir. Büyük bir kısımda Urfa merkez ya da ilçelerine bir kısmı Kürdistan ve Türk, yenin değişik şehirlerine geçmek zorunda kalmıştır. bu süre zarfında savaşın yaratmış olduğu çok yönlü travmaların daha ağır tahribatlara yol açmaması için ,eğitsel, sosyal, psikolojik, diplomatik, basın-yayın, ulaşım, halkla ilişkiler ve sağlık alanlarında ihtiyaçların karşılanmasına dönük önemli bir çaba gösterilerek bu konu da daha etkin bir çalışmanın sağlanmasına çalışılmaktadır.Suruç bu süre zarfında büyük bir sınav vererek, nüfusunun iki katı insanı kucaklamaya çalışmakla herkesin gözünü çevirdiği bir ilçe olmuştur. Savaşın yaratmış olduğu korkunç travmalarınyanında Kürt ulusal birliğine katkı sağlayacak bir ortamın doğmasına da zemin oluşturmuştur
Ekim ortasına yakın İŞİD’inKobanê’ye Doğu cephesinden girmesi ile başlayan şehir savaşı, başta uluslar arası kamuoyu nezdinde olmak üzere sınırın iki yakasını politik, sosyal ve kültürel bağlamda köklü değişimlere yolaçmıştır. Köylerin boşaltılması ile başlayan ve Kobanê kentine yaklaşan çetelere karşı verilen savaş, üçüncü ayına girmek üzere olupson yüzyılın en büyük direniş örneklerinden biri olmuştur
Savaşın başladığı tarihten bugüne kadar sınıra yığılan halk, nöbet eylemlerine devam etmektedir. İlk zamanlarda topluca beklenilen köyler, alanlar daha sonra 30 km’lik sınır hattında yaklaşık 8 ayrı bölgeye(Elîzer, Kop, Behtê, Dewşan, Aşağı ve Yukarı Etmankê, Boydê, Siwêdîvb…) konumlandı. Ekim sonuna doğru ise savaşın şehirde ve özellikle kapı bölgesinde yoğunlaşması üzerine nöbet alanlarıdeğişerek daralmıştır. Sınır direnişçileri şu an Mehser, Misenteyr’denöbetlerine devam etmektedir. Özellikle ilk on gün devletin sınır boyunda bekleyen halka karşı uyguladığı şiddet; sınırları zorlayan, fiziksel şiddet ile süslenen, gaz kullanımında rekora ulaşan ve gerçek meri kullanımı ile sonuçlanan bir boyuta vardı. Yüzlerce insan mağdur edilip, hedef gözeterek saldırılar gerçekleştirildi. Mehter marşları ile yapılan saldırılarda anonslar ile vur emri verildi. Halkın sınır boyuna akışını engellemek için yoğun önlemler aldı. Suruç merkez de yapılması düşünülen miting yasaklanarak engellendi. Tüm engellemelere karsın halk sınır boyuna bir örnekte olduğu gibi; 15 km yol yürüyerek Surucaulaştı. köyleri sınır nöbeti tutan halka kapatmak için yoğun bir baskı uygulandı ama halk direnerek insani ve tamamen demokratik olan sınır nöbetini sürdürmeye devam etti.
Uluslararası Boyut
İlk günlerde sınırın bu yakasında, Suruç’ta, artan şiddeti New York Times gazetesi manşetten görünce dünyanın gözü Suruç’a çevrildi. Tüm dünya basını buraya yığıldı. Bu geliş ve gidiş hala devam etmektedir. Kobanê’yi gören her noktada canlı yayın araçları ile konuşlanan basın ordusu, her durumu, bombalamayı, çatışmayı belgelemeye çalıştı. Bundan kaynaklı sınırları aşan Kobanê/Suruç, tüm politik değerlendirmelerin odağına girdi.
Pentagon’un 16 Ekim 2014 günü Kobanê’ye dair yaptığı açıklamalar ise savaşın herkesi ilgilendirdiğinin açık beyanı oldu. Bir itiraf olarak savaşın sürpriz şekilde uzadığını, bu kadar süreceğini beklemediklerini söyleyen Pentagon, bu saatten sonra taktik savaşın başladığını duyurarak koalisyon uçaklarının daha sık vuracağının işaretini verdi.
Artan İŞİD saldırılarına karşı geliştirilen direniş hattı karşısında PYD ile “zorunlu bir ittifaka” giden, havadan YPG/YPJ güçlerine silah indiren ve çok geçmeden PYD adına Salih Müslim ile Paris’te resmi görüşme yapan ABD, Türkiye tarafından geliştirilen ve Kürtlerin tüm kazanım/hamlelerini boşa düşürme girişimlerine cevap vererek, Ortadoğu’da Kürtleri artık dikkate aldığını deklare etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından defalarca “terör” olarak lanse edilen PYD/YPG resmi taraf ve yine ABD/Avrupa tarafından “terörist” ilan edilen İŞİD’e karşı savaşan en önemli güç ilan edildi. Bu gelişmeler yerel siyasete de sirayet edince Duhok’ta buluşan Suriye/Irak’taki Kürt siyasi tarafları(TEV-DEM ve ENKS) bir anlaşmaya imza atarak kantonları tanıdı. Bunu PeşmergeninKobanê’ye geçişinin Kürdistan parlamentosunca kabul edilmesi takip etti. Kobanê’nin ortaya çıkardığı en önemli siyasal sonuçlardan biri Ortadoğu’da oluşan yeni dengelerde Türkiye’nin işlevsiz kaldığı gerçeğidir. Günü birlik oluşturulan politikaların çözüm süreciyle ilgili ciddiyetsizliğini de ortaya koyarak TC hükümetinin anti Kürt siyasetinin deşifre olmasını sağlayan bir mihenk taşı rolünü de oynamışolmasıdır.
Yerel boyut
Hükümet yetkililerince Kürt karşıtlığı üzerinden geliştirilen söylem ve çözüm sürecini bilinmezlere ha sarkıtan tutumu, Kobanê savaşının başlaması ile birlikte daha da tırmandırıldı. KürtÖzgürlük Hareketi’ni tasfiye etmegirisimleriyapılan tüm işlerde, söylenen tüm sözlerde kendini bu iki ay içinde tekrar tekrar gösterdi. Düşmanlık hukuku üzerinden geliştirilen siyaset, ard arda yanlış politikalara yol açarak Türkiye’yi sıfır sorun politikasından sıfır ilişki konumuna doğru getirmiştir bulunmaktadır
Bu yanlış politikalar sınırdaki tutumda n da yansıtmaktadır.. Özellikle Mürşitpınar sınır kapısında uygulanan ve sağlığın politik bir koz olarak kullanılması, sınırdan insanların geçişine dair takınan tavırlar bir akıl tutulması olarak okunabilir. Tüm hak ihlallerin yaşandığı sınır hattı, devletin taşan kibrine doydu…
Kobanê savaşı ile beraber büyük bir göç dalgası ile karşı karşıya kalan Suruç’ta ilk etapta tüm sokaklara, mahallelere dağılan ve günlerce parklarda yatan insanların görüntüsü şimdi kalmasa da etkileri devam ediyor. Suruç’un var olan kapasitesine bir anda kendisini aşan bir yoğunluk eklenince altyapıdan tutalım halk tabanına kadar bir zorlanma yaşadığı açıktır.
Şuan çoğunlukla Aligör yolu üzerinde bulunan çadır kentlere yerleştirilen Kobanêli halkımız; Suruç ile karşılıklı etkileşimi ve ilçe hayatına bir yerden dokunmaya devam edecektir. Bu anlamda Suruç’un Şengal’den gelip yerleştikleri Silopi, Viranşehir, Midyat vb. ilçeler gibi yardıma/desteğe ihtiyacı vardır. Bu desteğin sürdürülebilir olması hayati önemdedir. Dvlet uluslar arası anlaşmaların bir gereği ve de kendi yurttaşlarının akrabaları olan rojavalı Kürtlere yardım etmek onları konumlandırmak, bunları yaparken de yerel yönetim ve sivil toplumla birlikte çalışmalıyken bu ağır yükün tüm sorumluluğunu DBP li belediyelere, halk ve sivil topluma yıkacak kadar bir aciz içine girmiştir.
ÇADIRKENTLER
ARÎN MÎRXAN ÇADIR KENTİ
488 aile ve 3037 kişinin kaldığı çadır kent, Aligör istikametinden Suruç ilçe merkezine girişinin sağ tarafında kurulmuştur. Yaklaşık 24 dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan yerleşim yeri 459 adet çadır ve 2 konteynırdan müteşekkildir.
NOT:Toplamda 456 küçük çadır, 3 büyük çadır var:
440 küçük çadır – Kobanêliler kalıyor
4 küçük çadır – depo
2 küçük çadır – gönüllüler için
1 küçük çadır – öğretmen konaklaması için
1 küçük çadır – psiko-sosyal çalışma için
2 büyük çadır – eğitim için (1 kreş – 1 normal)
8 küçük çadır – eğitim için (2 çadır birleştirilip tek sınıf haline getirilmiş)
1 büyük çadır – kültür-sanat etkinlikleri için
1konteynır- revir için
1konteynır- kamp görevlileri için
SUPHİ NEJAT AĞIRNASLI ÇADIR KENTİ
ROJAVA ÇADIR KENTİ
KOBANÊ ÇADIR KENTİ
5- YENİ ÇADIRKENT
HUKUK
AŞ EVİ
FIRIN
SAĞLIK
HASTANE
KÖY ve MAHALLELER
EĞİTİM
BASIN
DEPO:
Bugüne kadar kurulan depolara gelen yardımların kaydı 19 Eylül’den itibaren tutulmaya başlanmış olup, şimdiye kadar alınan muhtelif yardım kamyonu sayısı 272’dir. Neredeyse tamamı halk, belediyeler, çeşitli sivil toplum örgütleri ve uluslar arası yardım kuruluşları tarafından organize edilmektedir.
SONUÇ/DEĞERLENDİRME
Kobanê bir savaştan öteye geçmiştir. Şuan dünyanın orta noktasıdır.
Küçük bir kasaba/kent kimliğini bir tarafa bırakarak Ortadoğu’nun geleceğini belirleyen, psiko-sosyo-siyasal tüm dinamik ve planların yeniden gözden geçirilmesine sebep olan tarihi bir mekândır artık.
Kobanê direnişi, yüzyıllık Kürt mahkûmiyetinin, kolonize edilmiş tüm hayat damarlarının yeniden açılması için tarihi fırsatlar doğurmuştur. Tüm dünyanın gözünü buraya çevirmesi, Kürt savaşçılarının dünya gündeminden düşmemesi, bir özerk yaşam projesini bu kadar savunması herkeste şok etkisi yaratmak bir tarafa, gelecek açısından da kaçınılmaz bir aktör oluşunu zorunlu kılmıştır.
Kobanê ile Ortadoğu’daki ulus devlet paradigması bir kez daha çökmüştür. Ulus devlet eksenli, merkezi iktidar hegemonyası ile zehirlenmiş devletlerin bünyesi bir kaos ve gürültü hareketi olan IŞID saldırıları ile sarsıldı. IŞID’in Suriye’de başlayan ve Irak’a yayılan saldırıları ve bu saldırılar sonrasında sivillere yönelik geniş çaplı katliamlar, kısa vadede tüm Ortadoğu’yu uzun vadede Dünya’nın büyük bölümünü etkileyerek kaotik bir duruma sürüklemektedir. Kobanê uluslararası toplumun IŞİD ve benzeri radikal köktenci örgütlere karşı kolektif tarzda önlemler alması gerektiğini açığa çıkarmıştır.
Herkesin Kobanê düşecek dediği süreçte Yalçın Akdoğan’ın Kürt hareketine “Git İŞİD ile savaş”, Davutoğlu’nun “PKK geçen yıl çekilmiş olsaydı daha olumlu olurduk”, R.Tayyip Erdoğan’ın “Kobanê düştü düşecek” deyişi Türkiye’nin bu savaşın hangi tarafında durduğunu net olarak göstermiştir. Güç dengelerinde ABD ve İngiltere attığı adımların izinden ayrılamayan Türkiye, daha sonra kendi politik çıkarlarına tüm dünyanın gözü önünde mahkûm edilerek saf dışı bırakılmıştır. Sadece Türkiye değil, tüm ülkeler pozisyonunu yeniden belirliyor. İran’ın Federal Kürdistan’a yardım etmesi ve ABD ile yakın temas çalışmaları, Almanya ve Fransa’nın ilk olarak resmi düzeyde temasa geçişleri yeni oluşacak Ortadoğu denkleminde söz hakkı olmak isteyişlerinden kaynaklıdır. İngiltere Başbakanı David Cameron’nun “Biz, Akdeniz’in kıyılarında, kontrolsüz bırakılmış bir terörist halifelikle karşı karşıya geleceğiz” deyişi bunun basit bir göstergesidir.
Ortadoğu’da her şeyin alt üst olduğu bir dönemde Rojava Toplumsal Sözleşmesi ve üçüncü çizgi teorisi ile kendini dayatarak kantonlarını ilan eden Rojava Kürtleri, tüm dünyaya daha iyi bir yaşamın mümkün olabileceğini göstermeye çalışmaktadır.Kobanê’nın bu denli yoğun saldırılara uğramasının bir sebebi de nitelik ve nicelik bağlamda Kürtlerin artan stratejik değeridir. Bu konsept saldırıların amacı Rojava devrimini ve tüm bu kazanımları tasfiye etmek, oradan da Kürt Özgürlük Hareketi özelinde Kürdistan’ın tasfiye edilmesini sağlamaktır. Ancak çağımızın sosyal gerçekliği, Kürt halkının ulaşmış olduğu politik düzey, direniş bilinci ve pratiği, kırk yıllık mücadele gerçekliği tasfiyeye fırsat vermeyecek kadar büyük bir iradeleşme yaratmıştır.
ÖNERİLER
-Diplomatik ve toplumlararası ilişkilerini yoğunlaştırmalı,
-Kapsamlı enformasyon dosyaları oluşturmalı ve dağıtıma sokmalı
-Ortak heyetlerle resmi temaslar sağlanmalı