Dün Suruç’ta, hepimizi derinden yaralayan bir katliamla yüz yüze kaldık. Hepimizin başı sağ olsun. Yitirdiklerimizin evvela ailelerine ve yoldaşlarına başsağlığı dilerim.
Şimdi yitirdiklerimizin kişisel hikayeleri bir bir önümüze düşüyor, gülüşleriyle beraber. Dört kişilik bir aile düşünün, yaşamları mücadele içinde geçen bir aile! Baba Metin Kılıç, anne Ferdane Kılıç, oğul Nartan Kılıç, kız Sinem Kılıç. Ana, oğul dün katledildiler! Baba, kız yaşama devam edecekler! Gezi’de gözünü kaybeden Çağdaş Küçükbattal yaralı, uzun süredir hem yoldaş hem sevgili olduğu Büşra Mete ise artık aramızda değil. Böyle daha nice hikaye var. Deprem değil, trafik kazası değil, sel değil, katliam… Dünden beri önümüze düşüyor, yakınlarından haber alamayanların feryadı… Kimlikler ancak DNA testiyle tespit edilebiliyor. Katliam görüntülerini saklamanın bir anlamı yok artık, daha da gözümüze sokalım, daha da gözümüze sokalım, parçalanmış bedenleri, kan revan görüntüleri.. Belki o zaman hayatımızın normal seyri değişir…
Rojava’daki özgürlük mücadelesi Suphi Nejat Ağırnaslı’nın ölümüyle birlikte memleketin batısına çok yaklaşmıştı. Suruç’taki katliamla birlikte mesafeler ortadan kalktı. Rojava artık İstanbul’dur, İstanbul artık Kobane’dir. Suruç’ta patlayan bomba aynı zamanda Gülsuyu’nda, Soğanlı’da, Kadıköy’de, Kurtuluş’ta patlamıştır.
MİT neden saldırıyı engellememiştir? İstihbarat zaafiyeti mi vardır? Soruları manasızdır. MİT, bu saldırının doğrudan örgütleyicisi, planlayıcısı değilse, göz yuman, sessizce izleyip izin veren bir konumdadır. IŞİD’e terörist diyemeyen AKP, IŞİD’in başarıya ulaşması için elinden geleni yapmaktadır.
Bombayı patlatanlar, nerede ne yaptığının gayet farkındadır. Sadece Kobane’nin yeniden inşası için giden bir gruba saldırmadıklarının gayet farkındadır. İnşa faaliyetini örgütleyenler, çalışmayı şu cümleyle özetlemiştir, ¨Birlikte savunduk, birlikte inşa edeceğiz¨ izini sürdükleri mücadele hattı bellidir. Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF), Türkiye’de Kobane direnişiyle fiili olarak ilk ilişkilenen sosyalist gençlik örgütüdür. Yapılan saldırının amacı Kürt özgürlük hareketiyle Türkiye sosyalist hareketi arasındaki bağı koparmaktır. Yapılan saldırı, bir sosyalist gençlik örgütünü ve onun önder kadrolarını imhayı hedeflemiştir. Bu bakımdan, Kızıldere katliamıyla benzer özellik taşımaktadır.
Ertuğrul Kürkçü geçtiğimiz şubat ayında, Sinan Kazım Özüdoğru’nun ardından yazdığı bir yazıda Kızıldere için şöyle diyordu, ¨Kimi zaman içeriden yaşadığımız süreçlerin değer ve anlamını kavramak zor, hatta çok zor olabilir. (…) Oysa karşıtlarımız, hasımlarımız, düşmanlarımız bu açıdan bizden çok daha nesnel olabilir; tek tek devrimcilerin de bir devrimci grubun da gelecekteki gelişme bakımından ima ettiği potansiyellerin önem ve değerini çok daha dakiklikle ölçebilirler.¨ SGDF’nin başlattığı yeniden inşa hareketinin taşıdığı anlamı biz belki tam manasıyla kavrayamadık ama mücadele ettiklerimiz gayet net biliyordu.
Bugün 32 insan toprağa veriliyor. AKP, artık kendisinin gayri nizami harp gücüne dönüşmüş olan IŞİD aracılığıyla Kürt Özgürlük Hareketi’ni ve Türkiye sosyalist Hareketi’ni tasfiye etmeye, yok etmeye çalışıyor. Suruç katliamıyla bize dayatılan şudur; ya bizim istediğimiz gibi bir yaşam biçimini kabul edeceksiniz ya da yok olacaksınız.
Ya hayatımıza hiçbir şey olmamış gibi, rutin mücadele tarzımızla olan biteni biraz üzülüp sonra unutacağız. Ya da bütün yaşam biçimimizi köklü bir şekilde değiştirip başka bir yaşam biçimine başka mücadele tarzına geçeceğiz.
Birinci seçeneği tercih edenlerin devrimci mücadele ile bağının kalmayacağı açıktır. Devrimci mücadeleyi tercih edenler, üzgün olmaktansa öfkeli olmayı tercih edenler olarak artık bir yol ayrımındayız: Ya biz ya onlar! Artık bütün mücadele araçları ve yöntemleri meşru. Öfkesini bileyenler bir adım ileri… Katillerden hesap sormazsak, bize yarınlar yok…