Başkancı Rejimin başlıca krizinin uzun vadeli dış finansman (döviz finansmanı) krizi olduğunu gözlemliyoruz. Türkiye’yi benzer seviyedeki orta derecede gelişmiş kapitalist ülkelerle kıyasladığımızda “negatif ayrışmayı” daha açık görebiliyoruz.
Türkiye’nin cari açığı 2023 yılında 45 milyar dolardı. Türkiye ile benzer ekonomik gelişmişliğe sahip ülkelere baktığımızda; Malezya’nın 6 milyar dolar cari fazla verdiğini, Endonezya’nın 2, Meksika’nın 5, Yunanistan’ın 16, Arjantin’in ise 21 milyar dolarlık cari açık verdiğini görüyoruz. Türkiye’nin cari açığı, müflis durumdaki Arjantin’in bile iki katından fazladır (Veriler: IMF.org. Bu ve diğer verileri derleyerek yollayan Olcay Çelik’e teşekkür ederim.)
Cari açığın milli gelire oranı bakımından da, Türkiye, sayılan tüm ülkelerin ilerisindedir. Kısacası, giren döviz az, çıkan döviz fazla. Bu dengesizlik, tüm ekonomiyi sarsacak bir düzeyde.
Doğrudan yabancı yatırımlar, Erdoğan yönetimi ile uluslararası sermaye arasındaki “güven bunalımının” sonucu olarak, oldukça azdır. 2023 yılında (UNCTAO’a göre) Türkiye 10,4 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım almış – ki ev satışlarını da içerdiğinden biraz şişkin bir rakam olduğunu peşinen belirletelim. Türkiye bu rakamda Malezya’nın (8,6) ve Yunanistan’ın (5,3) önünde; ama Arjantin (22 milyar $) ve Endonezya (21,6 milyar $) Türkiye’nin iki katından fazla doğrudan yatırım almışlar. Meksika ise 36 milyar $ ile neredeyse 4 kat fazla doğrudan yatırım almış. Bu dengesizlik, kapitalizm eşitsiz gelişme yasasını açıkça ortaya koyuyor. Kuşkusuz cari açığın en önemli sebeplerinden birisini de sergiliyor.
Türkiye kapitalizminin bu durumla baş etme stratejilerinden birisi turizm gelirlerini yükseltmektir. Türkiye’nin turizm geliri 2023’te 49,5 milyar dolar oldu (UN Tourism verileri) ki bu meblağ Malezya’nın (15), Endonezya’nın (14), Yunanistan’ın (22,3) ve Meksika’nın (30,7 milyar $) hayli ilerisinde, Arjantin’in 55 milyar dolarlık turizm gelirinin ise gerisinde. Bu seviyede bir turizm gelirinin Türkiye’nin doğasına, kıyılarına, deniz sularına, kıyı bölgelerindeki tarıma, küçük esnafına, vb. maliyetleri ayrı bir yazı konusudur. Ne var ki, böylesine mega seviyede bir turizm geliri bile cari açığı kapatmamaktadır. 100 milyar doları aşkın dış ticaret açığının yarısını turizm gelirleri kapatsa da kalan yarısı yine ekonomiyi sarsmaktadır.
Mehmet Şimşek eliyle uygulamaya konulan yüksek faiz politikaları, ekonomiyi soğutarak cari açığı bir ölçüde düşürebilir. Ancak temeldeki meseleyi çözmez. Zira dış girdiye bağımlı olan sanayi, yüksek tempoda çalışınca yüksek düzeyde cari açık ortaya çıkıyor. Sanayinin yavaşlatılması ise işsizliği çoğaltıyor. Yapısal sorunu çözmüyor. Sadece döviz krizini biraz hafifletiyor. Erdoğan yönetimi buna ek olarak, maden ruhsatlarını çoğaltarak, özellikle atın, bakır ve gümüş gibi değerli madenlerin peşine düştü. Merkez Bankası’nda döviz basamazsınız ama Anadolu’nun bağrından siyanürle altın çıkartabilirsiniz. Altın her zaman dövize çevrilebilir. Yitip giden doğal yaşamı ise kimse geriye getiremez (Erzincan İliç’te ölen işçiler ve doğanın katli anımsansın).
Doğrudan yabancı yatırım sorununu çözmek üzere, Çin sermayesiyle pazarlıklar; örgütlenen işçilere (Polonez) ve grev yapanlara (Metal sektörü) devletin tüm gücüyle yüklenmeler yine aynı krize yönelik, sarayın arayışlarıdır. Ne var ki, 2018’den bu yana Başkancı Rejime eşlik eden döviz finansmanı krizi, hafiflemek bir yana, sürekli ağırlaşmaktadır.