Geçtiğimiz hafta Avlaremoz’un websitesinde Özgür Filistin İçin Bir Grup Avlaremozcu’dan Açık Mektup başlıklı bir metin yayınlandı ve 19 Avlaremoz yazarı bu mektuba imza attı. “Temelde antisemitizmi dert edinmekte bir araya gelen; Türkiye’de antisemitizme karşı tutumların, Yahudilerin ve tarihlerinin görünürlüğüne katkıda bulunmak umuduyla; Yahudi olan, Yahudi olmayan, az Yahudi, çok Yahudi, bazen Yahudi kişiler” tarafından kurulan platformda yayınlanan mektup haliyle farklı kesimlerin ilgisini ve tepkisini çekti. Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla tepki gösterenler arasında bu mektubun antisemitizmi körüklediğini iddia edenler de vardı. Temelde antisemitizmle mücadele etmek amacıyla kurulan bir platformun bu mektupla (ve daha önce yayınlanan yazılarla) antisemitizmi körüklediği eleştirisine, ırkçılık ve gruplar arası çatışma konularında araştırma yapan Yahudi bir Avlaremoz yazarı olarak cevap vermek istedim. Bu yazının çıkış noktası Avlaremoz’da yayınlanan mektuba bazı Yahudilerden gelen tepkiler olsa da asıl amacım, siyonizmi ve İsrail devletinin politikalarını eleştiren Yahudilerin “kendinden nefret eden Yahudi” olarak yaftalanmasına itirazımı dile getirmek.
Avlaremozcu bir grup yazarın yayınladığı mektubun antisemitizmi körüklediği iddiasını incelemek için öncelikle antisemitizmin tanımını tartışmamız gerekiyor. İsrail devletinin en büyük müttefiki Amerika Birleşik Devletleri’nin resmi websitesinde yer alan, Uluslararası Holokostu Anma İttifakı’nın kabul ettiği tanıma göre, “Antisemitizm, Yahudilere yönelik nefret olarak ifade edilebilecek bir tür algıdır. Antisemitizmin retorik ve fiziksel tezahürleri, Yahudi veya Yahudi olmayan bireylere ve/veya onların mülklerine, Yahudi cemaati kurumlarına ve dini tesislere yönelik olabilir”.[1] Bu tanımın devamında yer alan ifadeye göre, “bu tezahürler Yahudi topluluğu olarak tasarlanan İsrail devletinin hedef alınmasını da içerebilir. Ancak İsrail’e yönelik, herhangi bir ülkeye yöneltilen eleştiriye benzer eleştiriler antisemitik olarak kabul edilemez.” Öncelikle, bu tanımı esas alarak, İsrail devletine yöneltilen suçlamaların neden teoride antisemit olmadığını açıklamaya çalışacağım. Ardından da İsrail devletinin politikalarını eleştiren ve ateşkes çağrısı yapan Yahudilerin değil bu insanları kendinden nefret eden Yahudi olarak tanımlayan ve ne pahasına olursa olsun kendi grubunun çıkarlarını korumaya çalışan Yahudilerin aslında antisemitizmi körüklediğini anlatacağım.
İsrail devletinin soykırım yaptığını iddia etmek antisemit midir?
Bu yazıda, kişilerin antisemit olup olmadığını tartışmak yerine çeşitli eylemlerin ve söylemlerin antisemit olup olmadığını tartışmanın daha verimli olacağını düşünüyorum; çünkü İsrail’e tepki gösteren kişileri antisemit olarak itham etmek için onların niyetini anlamak, bunun için de geçmişte farklı olaylara verdikleri tepkileri bilmek gerekir. Tekrar yukarıdaki tanıma dönecek olursak, eğer bir kişi tarihte sadece İsrail devletinin soykırım işlediğini düşünüyorsa, geçmişte ve günümüzde diğer devletlerin insanlığa karşı işlediği suçları görmezden gelip sadece İsrail devletine tepki gösteriyorsa pek tabii antisemit olabilir. Böyle insanlar da ne yazık ki var ve sayıları hiç de az değil. Fakat, İsrail devletinin politikalarını ve siyonizm ideolojisini eleştirenlerin görüşlerini tam olarak bilmeden topyekün antisemit olduklarını iddia etmek en hafif ifadeyle ayıptır. Niyet okumak da niyet okuyanın niyetini gösterir. Bu yüzden Axel Burla’nın bu yazıda ifade ettiğinin aksine, İsrail devletinin Gazze’deki saldırılarını protesto edenlerin tamamını antisemit olmakla itham etmenin kesinlikle doğru olmadığını düşünüyorum.
Kişilerin antisemit olup olmadığını saptamaya çalışmak yerine İsrail devletine yöneltilen suçlamaların antisemit olup olmadığını tarihsel perspektifle ve uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde değerlendirmeye çalışacağım. Kudüs’teki Hebrew Üniversitesi’nde Yahudi tarihi bölümünde Holokost üzerine çalışmalar yapan Prof. Amos Goldberg, Nisan ayında yayınlanan yazısında Uluslararası Ceza Mahkemesinin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin geçmişte soykırım olarak kabul ettiği katliamlara referans vererek, İsrail’in saldırılarının neden soykırım olarak tanınması gerektiğini açıklıyor. Goldberg, Hamas’ın 7 Ekim’deki vahşi saldırısının korkunç bir suç olduğunu, bu katliamın doğrudan mağdurlar ve yakın çevrelerinin yanı sıra bir bütün olarak İsrail toplumu için yıkıcı ve uzun yıllar süren travmatik etkileri olan bir olay olduğunu ve bu saldırının İsrail’i meşru müdafaa içinde karşılık vermeye zorladığını belirtiyor. Ardından şu sözlerle İsrail devletinin 7 Ekim’den bu yana meşru müdafaa adı altında gerçekleştirdiği saldırıların neden soykırım olabileceğini anlatıyor:
“Ancak her soykırım vakası, cinayetin kapsamı ve özellikleri itibarıyla farklı bir karaktere sahip olsa da çoğunun ortak paydası gerçek bir meşru müdafaa duygusuyla gerçekleştirilmiş olmasıdır. Hukuken bir olay hem meşru müdafaa hem de soykırım olamaz. Bu iki hukuki kategori birbirini dışlar. Ancak tarihsel olarak meşru müdafaa soykırımla bağdaşmaz değildir, genellikle soykırımın tek ana nedeni olmasa da ana nedenlerinden biridir.”
Goldberg yazısına geçmişte uluslararası arenada soykırım olarak değerlendirilmiş olaylardan örnekler verip Gazze’de yaşananlarla paralellik kurarak devam ediyor. Raz Segal, Ilan Pappe gibi bazı İsrailli tarihçiler ve Nazi Almanyası’ndan kaçtıktan sonra kendini İnsan Hakları mücadelesine adayan Aryeh Neier de İsrail’in Gazze’de soykırım yaptığını söylüyor. Bu yazıdaki asıl amacım neyin soykırım sayılabileceğini tartışmak değil, İsrail devletinin soykırımla suçlanmasının antisemit olmayabileceğini anlatmak. Bu yüzden tekrar baştaki antisemitizm tanımına dönüyorum. Tarihte benzer saldırıları gerçekleştiren devletler uluslararası hukuk çerçevesinde soykırım yapmakla suçlanmışsa İsrail’in tek Yahudi devleti olması onu bu suçtan azade etmeye yeter mi? Bence etmez. Eğer ettiğini iddia ediyorsanız o zaman asıl sizin antisemitizmi körüklediğinizi söylemem gerek. Yazının ikinci bölümünde de bu düşüncemi açıklayacağım.
İsrail devletini eleştiren, Gazze’deki saldırıları protesto eden Yahudiler kendinden nefret mi ediyor gerçekten ?
Tarih boyunca Yahudiler çeşitli komplo teorilerinin öznesi, devletlerin vazgeçilmez günah keçisi olmuştur. Bu komplo teorilerinin en meşhuru Yahudilerin dünyayı kontrol ettiği iddiasıdır. İsrail’i tek Yahudi devleti olarak biricikleştirmek ve ordunun, kimi politikacıların ve radikal sivillerin suçlarını aklamaya çalışmak, bu suçları barışçıl bir şekilde protesto edenlerin de tutuklanmasına, polis şiddetine maruz kalmasına ses çıkarmamak, hatta desteklemek Yahudilerin dünyayı kontrol ettiği algısını pekiştirmiyor mu? Amerika’da yaşayan bir doktora öğrencisi olarak kampüsteki protestolardan dolayı Yahudi olarak kendimi tehlikede hissetmedim ama bütün protestoculara da kefil olmam mümkün değil doğal olarak. Her toplumsal eylemde olduğu gibi bu protestolarda da şiddet yanlısı, ırkçı, radikal kimseler olabilir. Doğrudan Yahudi halkına karşı nefret söyleminde bulunan, Hamas’ın saldırısını güzelleyen ve Yahudilere ya da İsrail vatandaşlarına karşı şiddeti teşvik eden kişilere tepki gösterilmeli ve yaptırım uygulanmalıdır. Fakat bu kişiler yüzünden içlerinde çok sayıda Yahudi’nin de olduğu binlerce protestocu topyekün hedef gösterilemez ve antisemit olarak damgalanamaz. Ayrıca şiddet yanlısı antisemit protestoculara tepki gösterirken barışçıl protestoculara saldıran radikal siyonist öğrencilere ve polise tepki göstermezsek, başkalarından hakkaniyetli olmalarını bekleyemeyiz. Antisemitizmle mücadele konusunda başka insanların samimiyetini sorgulamadan önce kendi samimiyetimizi sorgulamamız gerekiyor.
Bana göre bütün ulus devletlerin soykırım yapma ve insanlık suçu işleme potansiyeli vardır. O yüzden hiçbir devlete kefil olmam. Yahudilerin devleti diye İsrail’e bu konuda iltimas gösterirsem, Yahudilere karşı işlenen suçlara karşı da başka insanların duyarlı olmasını bekleyemem. Bu duruş yüzünden ben dahil birçok Yahudi “kendinden nefret eden Yahudi” yaftalamalarına maruz kaldı. Eğer kendi Yahudi kimliğimi reddediyor olsaydım, antisemitizmin körüklenmesinden kaygı duyup bu yazıyı yazmazdım. Ne pahasına olursa olsun kendi grubunun çıkarlarını gözetenler değil, grup içinde farklı sesleri bastırmaya çalışanlara inat, kendi sosyal gruplarını eleştirme cesareti göstererek grup içi homojenlik algısını kıran, kendi kimliğinden olmayan kişilerin de acılarına duyarlılık gösteren ve hakaretlere maruz kalmayı hatta tutuklanmayı göze alarak onlarla dayanışanlar asıl Yahudilerle ilgili negatif algıları değiştirerek antisemitizmle mücadele ediyor. Şimdi Avlaremozcu bir grup yazarın yayınladığı mektubu eleştirenler umarım zaman içinde bu gerçeklerle yüzleşecekler. O zamana dek hakkaniyet ve samimiyetle antisemitizm dahil her türlü ayrımcılığa ve haksızlığa karşı mücadeleye devam!