KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu: Bu saldırılar meşruiyetini nereden aldı, KDP’nin açıklamalarından aldı
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, 8 sivilin hayatını kaybettiği Zergele katliamının bilinçli ve hedef alınarak yapıldığını söyledi. KDP’nin açıklamalarının ardından Türkiye’nin saldırılarının arttığına dikkat çeken Karasu, “KDP’nin politikaları hiçbir biçimde Kürtlerin çıkarına değildir. Bir ulusal yaklaşımı ifade etmiyor. Kürt halkının iradesini ifade etmiyor. KDP büyük bir yanlış içinde. Bu saldırıların olduğu gün Davutoğlu ne dedi “Biz Mesud Barzani ile konuştuk Barzani bizi haklı gördü” dedi. Bu saldırılar meşruiyetini nereden aldı, KDP’nin açıklamalarından aldı. Türk devleti böyle bir meşruiyete ihtiyaç duyuyor. Davutoğlu bu ihtiyacı KDP’nin yaklaşımından karşılıyor. Son Zergele saldırısı da kesinlikle KDP’den, KDP’nin bu tutumundan cesaret alınarak yapılmıştır. Köylülerin yerleşim yeri olduğu biline biline bu saldırı yapılmıştır” diye konuştu.
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, TSK’nın son saldırılarına ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı. Karasu’nun ANF’deki açıklamalarının bir bölümü şöyle:
24 Temmuz’da Türk devletinin hava saldırıları yeniden başladı. En son Kandil’de bir köy yerle bir edildi ve 8 sivil kayıp var. Bu saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk devletinin Özgürlük Hareketine karşı savaş ilanı ya da savaşın yeniden tırmandırılması Tayip Erdoğan’ın 28 Şubat Dolmabahçe deklarasyonunu yok sayması sonucudur. Tayip Erdoğan’ın masa da yok, taraf da yok, Kürt sorunu da yok demesi savaş ilanıydı. 40 yıldır süren savaş Türk devletinin Kürtleri inkar eden, Kürtleri siyasal olarak tanımayan, muhatap olarak görmeyen, Kürt sorununu demokratik siyasal yoldan çözerek değil de ezerek ortadan kaldırmak isteyen anlayış nedeniyle ortaya çıkmış ve bugüne kadar sürmüştür. Tayip Erdoğan taraf da yok, masa da yok, mutabakat da yok, Kürt sorunu da yok diyerek bundan sonraki sürecin şiddetli bir savaş biçiminde geçeceğini ortaya koymuştu. Seçimden önce kontrollü bir gerilim politikası izlemiştir. İç ve dış tehditler var diyerek AKP’ye ve otoriter başkanlık sistemine oy istemiştir. Seçim öncesi bugünkü düzeyde şiddetli bir savaşı kendi çıkarına görmediğinden gerilimi kontrollü bir şekilde sürdürmüştür.
7 Haziran seçiminde halklarımız hegemonik otoriter eğilime değil de, demokratik ulus perspektifindeki demokratikleşmeyle sorunları çözme politikasına oy verince iktidardan düşmüştür. İktidardan düşmesinin sorumlusu olarak da HDP ve Kürt Özgürlük Hareketini görmüştür. Yeniden başkanlık sisteminin nasıl tesis ederim, nasıl yeniden iktidar olurum arayışına girmiştir. Demokratikleşme yerine otoriterleşmeyi zorunlu kılan tekçi anlayışı yine dayatmıştır. Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak sözü aslında bizim devlet gücümüz dışında hiçbir şeyi tanımayız demektir. Bizim ideoloji ve siyasetimiz dışında başka da ideoloji ve siyaset tanımayız, bizim karşımızda farklı politika izleyen başka kesimleri ezeriz anlamına gelmektedir. Bu son saldırı bu zihniyetin sonucu gerçekleşmiştir.
Davutoğlu daha dün ezeceğiz, biçeceğiz, kıracağız, sonuna kadar bu işi götüreceğiz demedi mi? Yani tek bir PKK’li kalmayana kadar bu saldırılarını sürdüreceklerini ilan ettiler. Zergele’de köylülere yönelik saldırı da bunun sonucudur. Daha önce de Güney Kürdistan’da böyle katliamlar yapmışlardır. Sivillerin ölmesi onlar için önemli değildir. Amaca ulaşmak için her şey meşrudur. Bu zihniyete göre vatan söz konusu olduğunda gerisi teferruattır. Bu nedenle de bu tür sivil kayıplarını savaş zaiyatı olarak görmektedirler. Roboski’den bir PKK’linin geçeceğini duymuşlar ve bunun sonucunda orada gençleri, çocukları bilerek katletmişlerdir. Zergele de Kandil içinde merkezi büyük bir köydür. Bu saldırı, “Eğer gerillaya yakın alanlardan çıkmazsanız ölürsünüz” diyerek Güney Kürdistan halkına köylerini boşaltma yönünde yapılmış gözdağı ve yıldırma saldırısıdır. Bilinçli bir saldırıdır. Biz bu tekniği biliyoruz. Keşif uçakları iyi keşfeder. Dolayısıyla böyle bir köyü yerle bir etmek aslında bilinçli bir saldırının yapıldığını gösteriyor. Kuşkusuz sizin de belirttiğiniz gibi bu saldırı savaşın yeni bir aşamaya taşırılmasıdır. Savaşın daha da şiddetle sürdürüleceğinin göstergesidir. Ancak 90’lı yıllarda bunun alası yapıldı. Çiller de her gün Erdoğan, Davutoğlu ve şürekâsı gibi konuşurdu. Hatta o yıllarda Türk devleti dış dünyadan da destek alıyordu. Onların bile sonuç alamadığı düşünülürse AKP’nin bu saldırıları sürdürmesi, böyle meydan okuması bir kuru kabadayılıktır. Bu söylemler siyasi sorumluluk almış bir zevatın söyleyeceği söylemler değildir. Bu tür tutumların devlet için sonu yoktur. Bu tür söylemlerde ısrar etmek kaybetmekte ısrar etmektir. Kuşkusuz biz de söylüyoruz, saldırılar karşısında direneceğiz diyoruz. Çünkü bizim saldırılar karşısında direnmemiz kadar doğal bir şey olamaz. Kürt halkı bu bağırmayı, çağırmayı kabul edemez. Buna karşı halkımız direnecektir. Böyle bir devleti, böyle bir sömürgeciliği, böyle bir siyasi zihniyeti ve anlayışı da kesinlikle kabul etmeyecektir.
Hem Güney, hem Rojava hem de Kuzey Kürdistan’da savaş var. Rojava’da Kobanê üzerinden savaş uçakları alçak uçuş yaptı. Rojava’nın DAİŞ cephesine yönelik alanlarında YPG mevzilerine saldırdılar. DAİŞ’e yönelik Türk devletinin desteği devam ediyor. Son yaşananlar Kürtlere yönelik topyekun bir savaş mıdır?
Evet, topyekûn bir savaştır. Türk devleti Rojava devrimine 3 yıldır düşmanlık yapıyor. 3 yıldır DAİŞ’e destek veriyor. DAİŞ’e bu kadar destek vermesinin nedeni Rojava Devrimini boğmak amaçlıydı. Ama DAİŞ bunu yapamadı. Rojava Devrimi karşısında ezildi, iradesi kırıldı. Bugün de duyduk, Hesekê’yi de tamamen kaybettiler, geçen günlerde stratejik olan Sirrin kasabasını da kaybetmişlerdi. Her yerde başka güçler karşısında ilerleyen DAİŞ, Rojava devrimci güçleri karşısında kaybediyor.
Türk devletinin Özgürlük Hareketi’ne karşı çok yönlü saldırıları bir yönüyle de DAİŞ’i kurtarma saldırılarıdır. Rojava Devriminin ilerlemesini önleme saldırılarıdır. Bu saldırılar kesinlikle DAİŞ’i rahatlatma saldırılarıdır. Çünkü DAİŞ’e karşı en büyük mücadeleyi, en büyük savaşı özgürlük gerillası veriyor; Rojava devrimcileri veriyor. Gerillayı ve Rojava Devrimcilerini yıpratarak DAİŞ’i rahatlatmak istiyorlar. Bu savaşı bu kadar tırmandırmasının bir nedeni de Kobanê ve Efrîn’in birleşmesini engellemektir. Şimdiye kadar orada DAİŞ’ten rahatsız olmayan, ilişkisini kesmeyen, DAİŞ ile iç içe olan Türk devleti, Rojava Devriminin Efrîn kantonuyla buluşacağını hissedince hemen uluslararası güçlere DAİŞ’e karşı olduğunu söyleyerek destek alıp oraya Türkmenleri yerleştirecek, savaştan kaçan Arapları yerleştirecek ve böylelikle Kobanê Kantonu’nun Efrîn Kantonu ile birleşmesini engelleyecek.
Bu saldırı sadece Bakurê Kurdîstan ve Rojava Devrimine karşı bir saldırı değildir; Güney Kürdistan için de bir tehdidi ve tehlikeyi ifade etmektedir. DAİŞ Kerkük’ün, Hewler’in Şengal’in yakınındadır. Bu bakımdan saldırılar her yerde DAİŞ’i rahatlatma anlamına geliyor. Rojava Devrimini sıkıştırma, Güney Kürdistan’ı sıkıştırma anlamına geliyor. Şunu söyleyebilirim; biz şimdiye kadar çok dillendirmek istemiyorduk ama Hewler’i bile biz kurtardık; gerilla kurtardı. Hewler boşalıyordu. Hewler’e gidip sorsunlar DAİŞ saldırdığında Hewler’in yarısı boşalmadı mı? Gerilla gitti müdahale etti ve böylelikle DAİŞ durduruldu. Daha sonra ABD uçakları geldi müdahale etti. Peşmergeler baktı gerilla direniyor onlar da cesaret alarak direnişe katıldılar. Türk devletinin tüm saldırıları buralarda DAİŞ’e karşı direnen güçlerin baskısını azaltmaya yöneliktir. Eğer gerçekten DAİŞ’e karşı olsaydı bu kadar yoğun bombardımanı DAİŞ mevzilerine yapardı. Bir tane uçak kaldırsın DAİŞ’e vursun, ama bunu yapmıyor.
Mesrur Barzani’nin kısa bir süre önce PKK’nin Güney Kürdistan’da misafir olduğuna dair bir açıklama yaptı. Daha sonra Mesud Barzani Türk devletinin Güney Kürdistan’da PKK’ye yönelik saldırıları meşrulaştıran bir açıklama yaptı ve bu açıklamaların ardından saldırılar yoğunlaştı ve dünkü saldırı gerçekleşti. Bu saldırıya yönelik KDP ve Barzani’den şimdiye kadar ciddi bir tutum almayı ve kınamayı içeren bir açıklama gelmedi. KDP’nin bu tavırlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
1992’deki Güney savaşından bu yana özgürlük gerillalarını Medya Savunma Alanlarından kim çıkarmak istemiştir? Türk devleti çıkarmak istiyor. Türk devleti, gerillaları bu dağlardan çıkarmak için defalarca operasyon yapmıştır. Biliyorsunuz en son Zap’ta bozguna uğradılar. Geri çekildiler. Şu anda Mesrur Barzani’nin KDP’nin “PKK Güney’de misafirdir, çıkıp gitsin” demesi aslında Türk devletinin isteğini yerine getirmektir. KDP ve AKP ilişkilerinin düzeyini ve içeriğini göstermektedir. Şu anda KDP’nin bu politikaları gerçekten hiçbir biçimde Kürtlerin çıkarına değildir. Bir ulusal yaklaşımı ifade etmiyor. Kürt halkının iradesini ifade etmiyor. Şu anda Güney’de bir referandum yapılsa kesinlikle KDP’nin önerileri reddedilir. Bu açından bu yaklaşımları doğru bulmuyoruz. Mesrur sadece konuşmuyor, dünyayı dolaşarak PKK’yi Türkiye’nin isteği doğrultusunda Medya Savunma Alanlarından çıkarmayı hedefliyor. KDP büyük bir yanlış içinde.
Bu saldırıların olduğu gün Davutoğlu ne dedi “Biz Mesud Barzani ile konuştuk Barzani bizi haklı gördü” dedi. Bu saldırılar meşruiyetini nereden aldı, KDP’nin açıklamalarından aldı. Türk devleti böyle bir meşruiyete ihtiyaç duyuyor. Davutoğlu bu ihtiyacı KDP’nin yaklaşımından karşılıyor. Son Zergele saldırısı da kesinlikle KDP’den, KDP’nin bu tutumundan cesaret alınarak yapılmıştır. Köylülerin yerleşim yeri olduğu biline biline bu saldırı yapılmıştır.
Bilinçsiz bir şey değil yani, kazayla olmuş bir olay değil öyle mi?
Kesinlikle bilinçlidir. Köy bilinerek vurulmuştur. Olay şöyle gelişiyor; İlk önce bir köylü kadın yaralanıyor. Herkes onu kurtarmak için yanına gidiyor. Kandil belediyesi çalışanları da sesi duyunca köye yöneliyorlar. Tam bu sırada uçaklar tekrardan geliyor roket ve kazan vuruyor; 8 sivil ölüyor, 20’ye yakın da yaralı var. İkinci saldırı alan üzerindeki keşif uçağının yönlendirmesiyle yapılıyor. Bir tür DAİŞ’in sivilleri katletmede kullandığı bir yöntemdir. İlk önce birinci patlamayı yapıyor; halk o tarafa doğru yönelince ikinciyi patlatıyor. Zergele’de de böyle yapılmıştır.
KDP bir tavır gösterirse Türkiye operasyonlarını kesebilir mi?
Bu sorunun karşılığının olması mümkün değil. KDP böyle bir tavır koymaz. Bırakalım tavır koymayı, KDP geçmişte defalarca Türk devletiyle birlikte, Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı savaş yürütmedi mi? 5-6 savaş yürüttü. Bu savaşlarda yüzlerce gerilla yaşamını yitirdi. Gerilladan daha fazla peşmerge de yaşamını yitirdi. Ama bu tutumundan vazgeçmedi. Şimdi bu yaklaşım kabul edilemez, dört parça Kürdistan’daki halkımızın bunu kabul edeceğini sanmıyorum.
Saldırıyı kınayacağına, “PKK çıksın” diyor. PKK Kürdistan’ın bütün parçalarının Özgürlük Hareketi’dir. Türk devleti çıkarmak istiyor. Bunun için Türk devleti defalarca kara operasyonu ve hava saldırıları yaptı. Yüzlerce şehit pahasına bu dağlar korundu ve gerilla sökülemedi. Sen niye bunu söylüyorsun. Türk devletine karşı çık, “niye saldırıyorsun?” diye sorması lazım. Ama bunu yapmıyor. Daha önce de oldu. İşte Kendakolê’da 50’ye yakın köylü öldürüldü. Önceleri Zaxo’da, başka yerlerde onlarca köylü katledildi. 2011 yılında da Zergele’den bir kaç kilometre ötede, Ranya yolu üzerinde 7 aylık bebek, hamile kadın, 3’ü çocuk 7 kişilik aile katledildi. KDP hiç sesini çıkarmadı. Bu çok ciddi bir tutumu ifade ediyor. Böyle bir günde Türkiye’nin istekleri doğrultusunda konuşmak hiçbir Kürt gücünün görevi olmamalıdır.