Kadın Özgürlük Meclisi’nin çağrısı ile Varto’ya giden 100 civarında kadın ve HDP’li 8 kadın Milletvekili, kadın gerilla Ekin Wan’ın katledilip bedeninin çıplak görüntüsünü devletin güvenlik güçlerinin fotoğrafladığı yerde basın açıklaması yaptı. Daha sonra Varto’da halkla buluşan kadınlar şehir merkezinde yerel halktan kadınların da katılımıyla bir yürüyüş yaptılar. Devletin Varto’yu dünyaya kapadığı günlerde halka yönelttiği şiddetin sonuçlarını, yıkılmış yakılmış kurşunlanmış ev ve dükkanların durumunu inceleyen kadınlar daha sonra yakınlarını vahşi devlet şiddeti ile yitiren Alagöz Mahallesi’nde halkla biraraya geldiler.
Devlet, Alagöz mahallesinde 4 genç insanı ağaca bağlayıp patlatarak öldürmüş. İki gencin kimlikleri tespit edilmiş diğer ikisi bugüne kadar belirlenememiş, çünkü bedenleri parça parça. Gençlerin birinin dayısı, annesi ve eşi duygularını paylaştı. Önce bulamadıkları gençler daha sonra resimle Askeri savcılığa başvuruları üzerine bilgi alıyorlar yani devlet öldürdüğünü kabul ediyor. Bedenlerin parçalarından tespite çalışıyorlar. Gençler sadece öldürülmemiş öncesinde işkence edilmiş. Gencin annesinin şu sözü aynı zamanda Kürt halkının mental olarak nasıl bir kopuş yaşadığını da anlatıyor “ağlamayacağım düşmanın karşısında başımı eğmeyeceğim”.
Kadın Özgürlük Meclisi’nin yaptığı basın açıklaması metni şöyle:
”Kadın Özgürlük Meclisi’nin çağrısıyla kadın örgütleri, feministler ve kadın dayanışmasının sesini yükseltmek isteyen tek tek kadınlar olarak savaşın en sıcak noktalarına gelmeyi, hem kadınlara destek vermenin, hem de hakikatleri açığa çıkarmanın bir parçası olarak görüyoruz. Gittiğimiz ilçelerde muhalefet var, barışın yapılmamasına, müzakerelerin durmasına, oyalanmaya, yok sayılmaya, bastırılmaya, gözaltına, baskıya isyan var. Bu devletin, muhalifleri özellikle de o muhalif kadınsa hiç sevmediğini çok iyi biliyoruz. Direnen bir kadın her zaman, erkek devlet tarafından bir tehdit olarak görülmüştür.
Ekin Wan-Kevser Eltürk isimli kadın gerillanın işkence edilmiş bedeninin teşhir edilip, fotoğrafının güvenlik görevlilerince servis edilmesi, direnen kadına tahammülsüzlüğün en çirkin halidir. Öldürdünüz. Soydunuz. Ölüsüne işkence ettiniz. Çünkü siz topluma ve kadınlara karşı savaşıyorsunuz.
Varto’da 3 gün boyunca tam olarak ne yaşandığı bilinmiyor. Silvan’da da, Silopi’de de. Özellikle sokağa çıkma yasağının ilan edildiği günün gecesi tam bir karartma. İnsanlar evlerinden çıkamıyor. Bu ilçelerin hiç birinde kurşunlanmamış ev -dükkan yok gibi. Kimi evler insanlar içindeyken ateşe veriliyor. Varto’da sokağa çıkma yasağının uygulandığı günün ertesi sabahı üç kez patlama sesi duyuluyor. Yasak kalktıktan sonra insanlar dışarıya çıkabiliyor ve bir ağaç gövdesi ve dallarında insan parçaları buluyor. Ölen kişilerin kim olduğu hala tespit edilebilmiş değil. Terör bu değil de ne. Bir halkın düşmanlaştırılması, kadınların düşmanlaştırılması terör değil de ne?
Halkların ormanlarını, ekinlerini, ovalarını yakıp göçe zorluyorlar. Yetmedi, öldürmeye başladılar, evlerinizi terk edin dediler. Biz bu terörü 90’lardan tanıyoruz.
Artık gerçeğe ulaşmak iğneyle kuyu kazmaktan daha zor. Çünkü her şey devletin bütün kurumsal gücüyle karartılıyor. Sadece günler öncesinden görevine başlamış kaymakam bile ne olduğunu açıklayamıyor. Herkesin bildiği yalanları söylüyor: Çatışmada öldürüldüler. Buna şüpheyle yaklaşmak için çok hakiki nedenlerimiz var. 90’lar da, Gezi’de, Soma’da, kadın cinayetlerinde medyası, yargısı ile bu devlet çok yalan söyledi. Failleri hep korudu. Korumadı mı?
Sivil katliamların yaşandığına ilişkin çok ciddi kaygılarımız var. Genelkurmay Varto’da 4 kişinin öldürüldüğünü duyurmuştu. Bu kişilerin sadece ikisinin kimliği ailelerince tespit edildi. Diğer iki kişinin kim olduğu bilinmiyor. Aileleri kimliği tespit edilen bu iki kişinin inşaat işinde çalıştığını söylüyor. Bir gerillanın dağlardan gelip inşaat işçiliği yapmayacağını bilecek kadar tarih bilgisine sahibiz. Peki, bu insanlar nasıl öldürüldü. Öldüren güvenlik güçleri hakkında herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Ve neden cenazeleri Malatya Adli Tıp’ta bekletiliyor. Neden insanlar sevdikleriyle son bir kez vedalaşamıyor, neden insanların sevdikleri tarafından gömülmesine izin verilmiyor? Tüm bunların savaş suçu olduğunu biliyor, uluslararası ceza mahkemesinde yargılanana kadar sorumluların peşini bırakmayacağız diyoruz.
Barış talebinin cezalandırıldığı günlerden geçiyoruz. Kadınlar için sürgün, yoksulluk, taciz, tecavüz, dilsizlik, mahkeme kapılarında ömrünü tüketme anlamına gelen savaş ise yüceltiliyor. Biz hala barış talebimizi yükseltmekte ısrarcıyız. Bu savaşın “milli mücadele olarak” sunulması, her kadın cinayetinin, tecavüzün, soymanın, soyulmuş beden üzerinde işkencenin üstünü örtüyor. Bundan çıkarı olanlar belli. Varto’ya kör kalmak, kadınların daha özgür bir dünya hayalini erkeklerin çalmasına izin vermektir.
Hakikatten kaçılmaz… Er ya da geç ortaya çıkar… Peki, bu arada hayatlarımızdan koparılanlar… Ağlamak da direnmeye dair ama yaşatmak için Vartoları açığa çıkarmak zorundayız. Ve bunu dünya aleme duyurmak… Konuşan, direnen, haykıran, ses çıkaran, itiraz eden kadınların sevilmediği bu dünyada birbirimizle olmak için çok nedenimiz var. Öldürülüyoruz. Hep beraber ölüyoruz. Bu kez yaşamak neden Varto’daki kadınların sesine kulak vermekle başlamasın… ”