İmralı Heyeti çözüm sürecin ve PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmelerin engellenmesine ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamda, Sorun heyetimizin Adaya gidip gitmemesi değil, sürecin yürütücüsü olan Sayın Öcalan’ın eşit ve özgür müzakere koşullarında çalışmalarını yürütüp yürütmeyeceğidir. Bu anlamda, Heyetimiz üzerinden yaratılmak istenen tüm yapay gündemlerin meselenin çözümünü gözden ırak tutma amaçlı olduğunu belirtir, tüm kamuoyunu ve halkımızı kalıcı barış yollarını, tarihi bir sorumluluk olarak, inşaya bir kez daha davet ederiz” denildi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İmralı Heyeti, son günlerde yaşanan gelişmeler, çözüm sürecinin geldiği aşama ve hükümetin çözüm sürecine yönelik yaptığı açıklamalar hakkında yazılı açıklama yaptı.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“2012 yılında siyasi soykırım operasyonları, askeri imha operasyonları, Roboski gibi halk katliamları ve İmralı’da Sayın Öcalan üzerinde ağırlaştırılmış tecritle sürdürülen Topyekûn Tasfiye Konsepti’nden kalıcı barışın ön taslak metni olarak değerlendirebileceğimiz Dolmabahçe Mutabakatı’nın hazırlanmasına ve deklare edilmesine kadarki süreçte, heyetimizin yürüttüğü çalışmalar tüm kamuoyunun ve halkımızın malumudur.
Heyetimiz bu süreçte bir yandan İmralı-Kandil-Ankara arasındaki görüşme trafiğinin aktif yürütücüsü diğer taraftan ise Parlamento grubumuz ile birlikte Çözüm Süreci’nin amacına ulaşmasını sağlayacak olan Meclis’teki yasal çalışmaları hazırlayan doğrudan muhataplık görevini yürütmüştür. Kalıcı barışa ulaşmak için bir İzleme Heyeti’nin kurulması ve bir haftalık zaman dilimi içerisinde resmi müzakerelerin başlaması temelinde silahların devreden çıkarılacağı kongre çağrısının Sayın Öcalan tarafından yapılması aşamasına gelmemiz, dünya örneklerinde de rastlanmayacak düzeyde, hızlı bir yol yürüdüğümüzün ve etkili bir sonuç aldığımızın göstergesi olarak değerlendirilmelidir.
‘İktidarın siyasi tavrı geldiğimiz tarihi aşamayı maalesef farklı bir noktaya savurdu’
Ancak kalıcı barışın arifesine geldiğimiz bir dönemde, 7 Haziran seçim sath-ı mahalline girilmesi ve AKP hükümetinin barış yerine iktidarı önceleyen bir siyasi tavır içerisine girmesi gelmiş olduğumuz tarihi aşamayı maalesef farklı bir noktaya savurmuştur. Tam da bu dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İzleme heyeti olmaz”, “Dolmabahçe Mutabakatı yanlış”, “taraf yok”, “masa yok”, “Kürt sorunu yok” demek suretiyle ortaya koyduğu iktidar perspektifi Çözüm Sürecini durdurma pahasına milliyetçi tabanı kendi arkasına yığma arayışı olarak değerlendirilmelidir. Seçim sürecinde Ağrı Diyadin’de, Adana ve Mersin’de, Bingöl Karlıova’da ve son olarak Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda patlayan bombalar ve silahlar da sadece kalıcı barışa hizmet için yürüttüğümüz parti çalışmalarını değil, aynı zamanda barışa ulaşmak için yürüttüğümüz Çözüm Süreci’ni de takatsiz bırakacak şekilde kanatmıştır.
Tüm bu olumsuzluklara 7 Haziran seçimlerinde halkımız müdahale etmiş, provokatif gerilim ve savaş arayışlarına karşı tüm Türkiye sandıklarında müzakere ve uzlaşma temelinde Demokratik Siyasi Çözümü tüm dünyada gündemleştirecek şekilde yeniden güncellemiştir. Aynı zamanda tüm halkımız 7 Haziran’da bütün sorunların çözüm adresi olarak Meclisi, Parlamentoyu göstermiştir.
‘AKP Erdoğan’a başkanlık yolunu açmayı amaçladığını açık bir şekilde ortaya koydu’
Hal böyle iken, 7 Haziran’da tarihi bir hezimet yaşayan AKP hükümeti halkımızın verdiği mesajı doğru okuyup buna dair yeni politikalar oluşturmak yerine seçimden hemen sonra müzakere ve çözüm gündemini kaos ve çatışma gündemiyle değiştirme, barış taleplerini göz ardı etme yolunu tercih etmiştir. Seçimden hemen sonra Diyarbakır’da bir İhya Der yöneticisi ve üç partili arkadaşımızın yaşamını yitirdiği provokatif süreci bu bağlamda değerlendirmekteyiz.
Nitekim seçim sonrası Çözüm Süreci’nde yer alan, AKP’li heyet üyeleri dâhil olmak üzere, hükümet yetkililerinin yapmış olduğu açıklamalar da Çözüm Süreci’nden AKP hükümetinin kalıcı barışa ulaşmayı değil, tek başına iktidar olmayı ve Erdoğan’a başkanlık yolunu açmayı amaçladığını açık bir şekilde ortaya koymuştur. Bu amacına ulaşmanın siyasal ve toplumsal olarak mümkün olmadığını anlayan Erdoğan ve AKP hükümeti Çözüm Süreci’nin siyasal ve toplumsal ayaklarına, tıpkı 2012 döneminde olduğu gibi, tam anlamıyla topyekûn bir savaş konseptiyle cevap vermiştir.
Her gün devreye konan siyasi tutuklamalar, askeri imha operasyonları, Zergele’de olduğu gibi kadınları merkeze alan sivil katliamlar, orman yakma-köy boşaltma-güvenlik bölgeleri gibi OHAL uygulamaları, son örneğini dün Silopi’de yaşadığımız sokak ortası yargısız infazlar, HDP’ye yönelik hedefleştiren politikalar, Demokles’in kılıcı olarak ortada tutulan dokunulmazlık ve parti kapatma arayışları ve Sayın Öcalan üzerinde dört ayı aşkın bir süredir yürütülen Ağırlaştırılmış Tecrit Konsepti AKP’nin hayata geçirdiği savaş konseptinin kısa bir özeti olarak burada ifade edilebilinir. Nitekim 32 gencimizin bombalarla paramparça edilecek şekilde yaşamını yitirmesi ile sonuçlanan Suruç katliamı ve akabinde Ceylanpınar’da devreye konan kirli provokasyon da bu savaş konseptinin devreye konması için önceden bilinçli bir şekilde planlandığı görülen gerekçeler olarak Hükümet tarafından kullanılmıştır.
Suruç katliamının asıl nedeninin Hükümetin yürüttüğü Rojava ve Suriye politikası olduğu gerçeği, tüm ulusal ve uluslararası kamuoyu tarafından tespit edilmiştir. Hükümetin başından beri büyük yanlışlarla yürüttüğü Rojava ve Suriye politikası özellikle Gıre Sıpi’nin halk savunma güçleri tarafından özgürleştirilmesinden sonra aleni bir hasmane tutuma dönüşmüş, Rojava devrimini uluslar arası alanda boğmaya çalışan yalana dayalı psikolojik bir kampanyanın çalışması Erdoğan, AKP ve yandaş aygıtları tarafından devreye konmuştur.
‘Yandaş medya olumlu bazı gelişmelerin yaşandığına dair bir algı operasyonu yürütmek istemektedir’
Böylesi ağır bir süreç yaşanırken ve Çözüm Süreci adeta adım adım agoniye doğru gönderilmeye çalışılırken, son dönemde AKP hükümetinin yetkilileri ve emrinde bulunan yandaş medya olumlu bazı gelişmelerin yaşandığına dair bir algı operasyonu yürütmek istemektedir. Bu konuda sınırda bekletilen cenazelerin ülkeye alınması gibi pazarlık konusu yapılması bile insanlık ayıbı olarak görülen bir konu hakkında yapılan bazı temasları kullanmaktan bile imtina etmemektedirler. Tüm bu algı operasyonu içinde de Sayın Öcalan’ın ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan durumunu ve heyetimizin kendisi ile görüşmek üzere yaptığı sözlü ve yazılı resmi başvuruları da heyetimize yönelik bir itibarsızlaştırma kampanyası üzerinden kamuoyunun gözünden kaçırmak istemektedirler.
‘AKP hükümetinin Sayın Öcalan ile görüşme trafiğimizi belirleyen konumunun kalmadı’
Biz İmralı Heyeti olarak dışarıda bu topyekûn savaş konseptinin devrede olduğu, Sayın Öcalan üzerinde ağırlaştırılmış hukuk dışı, insanlık dışı tecrit konseptinin yürütüldüğü, AKP’nin savaş naralarının bütün toplumda büyük bir gerilim ve korku yarattığı bir dönemde, devreye konan bu itibarsızlaştırma ve beklenti yaratma politikalarının amaçlarına karşı tüm kamuoyunu ve halkımızı duyarlılığa davet ediyoruz.
Bu savaş konseptinin devreden çıkması için askeri ve siyasi operasyonların durması, tarafların çatışmasızlık konumuna dönmeleri, ağırlaştırılmış tecritin kaldırılması, müzakere mekanizmalarının yeniden kurulması gerekliliğini tüm duyarlılığımızla tarihi bir sorumluluk olarak bir kez daha yineliyoruz. Türkiye ve Ortadoğu halklarının demokratik geleceğini doğrudan etkileyecek olan Çözüm Süreci’nin gerekliliklerini bir an önce yerine getirmesi hususunda AKP hükümetini uyarıyoruz. İmralı Heyeti olarak Sayın Öcalan ile görüşme isteğimizin bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği tüm kamuoyunun bilgisi dâhilindedir.
Bu kapsamda Çözüm Süreci’nde güvenilirliğini büyük ölçüde yitirmiş AKP hükümetinin Sayın Öcalan ile görüşme trafiğimizi belirleyen konumunun kalmadığını ifade etmek istiyoruz. Süreç devam edecekse Sayın Öcalan’ın müzakere çalışmalarını kendi insiyatifiyle, kendi belirleyeceği zaman diliminde, kendisinin önereceği her kesimden heyetlerle yürütebileceği koşulların sağlanması gerektiği kanaatindeyiz.
Sayın Öcalan için temin edilecek bu müzakere konumu, müzakerelere farklı toplumsal kesimlerin katılımını sağlayarak, sürecin şeffaflaşması ve barışın toplumsallaşması potansiyelini açığa çıkaracaktır. Dünya müzakere örneklerinde de sayısız örneğin görüleceği bu koşulların sağlanması, bu uygulamaların Sayın Öcalan’ın müzakere statüsünü de belirleyecek şekilde bir yasal düzenleme ile güvence altına alınması barış açısından tarihi bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır.
‘Sorun Adaya gidip gitmemek değil, Öcalan’ın eşit ve özgür müzakere koşullarında çalışmalarını yürütüp yürütmeyeceğidir’
Dışarıdaki tüm olumsuz gelişmeleri ve her gün can kayıpları ile sonuçlanan çatışmalı süreci hemen hayata geçebilecek ve Çözüm Süreci’ni hızla kalıcı barışa götürebilecek böylesi bir düzenleme üzerinden sağlayabileceğimizi ifade etmek isteriz. Kalıcı barış açısından atılabilecek bu basit ancak tarihi adımlar somutlaşmadan, Çözüm Süreci ile ilgili AKP hükümetinin samimi bir yüzleşmeye gittiğini gösteren hiçbir gelişme yaşanmadan heyetimizin İmralı işkence sistemi ve Ağırlaştırılmış Tecrit Konsepti devredeyken yapacağı ziyaretin tarihsel bir gelişmenin önünü açmaktan uzak olarak gördüğümüzü kamuoyuna ifade etmek isteriz.
Sorun heyetimizin Adaya gidip gitmemesi değil, sürecin yürütücüsü olan Sayın Öcalan’ın eşit ve özgür müzakere koşullarında çalışmalarını yürütüp yürütmeyeceğidir. Bu anlamda, Heyetimiz üzerinden yaratılmak istenen tüm yapay gündemlerin meselenin çözümünü gözden ırak tutma amaçlı olduğunu belirtir, tüm kamuoyunu ve halkımızı kalıcı barış yollarını, tarihi bir sorumluluk olarak, inşaya bir kez daha davet ederiz.
Son olarak şunu eklemek isteriz. Kararsızlıkları ve beceriksizlikleri ile Çözüm Süreci boyunca Heyetimize, kamuoyuna ve halkımıza en küçük bir güven kırıntısı bile vermemiş AKP’li bazı heyet üyelerinin son dönemlerde heyetimize, partimize ve halkımıza saldırarak kendilerini gündemde tutma, mevcut konjonktürde kendilerine yeni konum edinme çabalarını büyük bir ibret ile takip etmekteyiz. Bunun için Dolmabahçe Mutabakatı örneğinde olduğu gibi tüm kamuoyunun şahitliğinde gerçekleşmiş, geçmişte bizzat içinde bulundukları birçok çalışmayı da inkâr etmekten ve bu konuda aleni yalan söylemekten bile çekinmemektedirler.
Haddini bilmeyen bu pervasızlıkla emrindeki yandaş medyanın gazete sayfalarında ya da editör masalarında hazırlanmış ısmarlama röportajlara kamuoyunun ve halkımızın hiçbir şekilde prim vermediğini belirtmek isteriz. İçerisine girmiş oldukları büyük acizlikten kurtulmak ve kendine yeni bir konum sağlamak için bir takım lümpen kavramlar ve sürekli sahte gündemlerle Sayın Öcalan’a araçsallaştırma düzeysizliği ile yaklaşanlar, Çözüm Sürecinde muhataplık konumlarının 7 Haziran seçim süreci itibariyle ortadan kalktığını kavramak durumundadırlar.
Belli ki, süreç boyunca çözüm çabalarından dolayı Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından sürekli azarlandığını söyleyenler, bugün düğmesine basılan savaş konsepti ile beraber gerilimi besleyen tutumlarıyla her ikisine yaranma arayışı içerisindeler. Samimi çözüm tavrının barışta rolünü oynayamayanların kişisel istikballerini koruma çabaları ile değil, şartlar ne olursa olsun, barışa sahip çıkma erdemi ile mümkün olabileceğini bu çevrelere bir kez daha hatırlatmak isteriz.”