HDP Milletvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken Soma Ve Ermenek başta olmak yaşanan iş kazaları ve işçi ölümleri nedeniyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik hakkında gensoru açılması için TBMM Başkanlığın dilekçe verdi
HDP Milletvekillerinin TBMM Başkanlığına verdiği gensoru dilekçesinin gerekçe bölümünün tam metni şöyle:
Türkiye’de 1980 darbesinin ardından girilen noeliberal siyaset kulvarı, AKP hükümetleriyle birlikte daha derinleşmiş ve bugün Türkiye halkları ve emekçi sınıflara ağır faturalar çıkarmış, çıkarmaya devam etmektedir. Piyasalaşma ve esnek üretim modellerinin yaygınlık kazandığı bu dönemde, AKP iktidarlarının Türkiye emekçi halklarını içine çektiği durum, tam bir kölelik düzeniyken 12 yılda en az 14 bin emekçi çalışırken hayatını kaybetmiştir.
Bu politikaların en büyük faturasını çalışan emekçi kesimler her gün canlarıyla öderken, bu konuda önlem alması gereken ve çalışanların can güvenliğine yönelik politikalar üretmesi gereken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı vurdumduymaz tavrını sürdürmektedir.
“BAKANLIK SOMA BENZERİ FACİALARDAN DERS ALMADI”
13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa’nın Soma ilçesinde bulunan bir madende meydana gelen hazin olay neticesinde 301 madencimiz hayatını kaybetmiş çok sayıda madenci de yaralanmıştı. Soma faciası kuralsız, düşük ücrete dayalı, sermayenin azami kar hırsının varacağı boyutları en açık şekliyle gösteren elim olaylardan biriydi. İlgili bakanlık ve siyasi sorumlular, binlerce madencinin Soma benzeri birçok faciadan sonra ortaya çıkan toplu ölümlerden hiçbir ders çıkarmamış, gerekli tedbirler ve yasal önlemler alınmamıştır.
Durdurak bilmeyen maden facialarından biri de geçtiğimiz 28 Ekim tarihinde Karaman’ın Ermenek ilçesinde yaşanmıştır. Soma sonrası meydana gelen ve 18 maden işçisinin akıbetinin halen netleşmediği Ermenek’de yaşanan bu facia başta olmak üzere, madenlerde yaşanan sayısız bu tür toplu işçi katliamı, çalışma hayatının insan hayatı için büyük riskler taşıdığını ve bu alana ilişkin herhangi bir önleyici politikanın devreye konmadığını bir kez daha göstermiştir.
İşyeri denetimleri etkin olarak yerine getirilmemiş, yaşam odaları oluşturulmasına dönük çalışmalar yapılmamış, işçilerin şikâyetleri yok sayılmış, çalışanların sosyal ve ekonomik haklarından mahrum vaziyette işverenin inisiyatifine terk edilerek, emekçi katliamının yolu daha fazla açılmıştır.
“BAKAN FARUK ÇELİK, İŞVERENLERLE İLİŞKİSİNİ İTİRAF EDİYOR”
Bakan Faruk ÇELİK’in, Karaman’ın Ermenek ilçesinde meydana gelen maden faciası sonrasında ifade ettiği “Ocağı kapatacağımız zaman işveren 50 kişiyi devreye sokuyor” demesi ise tam bir itiraftır. Sayın Bakan bu konuya ilişkin halen kamuoyunu ikna edici bir açıklamada bulunmamıştır. Bu açıklama AKP iktidarının ve Sayın Faruk ÇELİK’ in başında olduğu bakanlığın, siyasi ve maddi nüfuz sahibi çevrelerce yönlendirildiğini göstermiştir.
Geçtiğimiz Mayıs ayıdan bir konuşmasında “taşeron sistem emeğin sömürüsüdür” diyen Çalışma Ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk ÇELİK’, bu itirafına rağmen sorumluluğu altında bulunan bu alana ilişkin iyileştirici adımlar atmamıştır. Bu durum, Sayın Bakan’ın ya siyasi olarak irade sahibi olmadığı ya da doğruları sadece toplumsal manipülasyon ve oyalama aracı olarak kullandığını göstermektedir. Her iki ihtimal de odlukça vahimdir.
Aynı zamanda sayısı 4 milyon dolayında olan mevsimlik tarım işçilerinin sorunları da halen çözülmemiş, milyonlarca kadın, çocuk ve genç her gün ayrımcılığa ve sömürüye maruz bırakılmaya devam edilmektedir. En son Isparta’da kaza yapan araçtaki çoğu kadın ve çocuk 18 mevsimlik tarım işçisi hayatını kaybetmiştir. Bu tür kazalarda bugüne kadar binlerce tarım işçisi hayatını kaybetmesine rağmen bu durum ilgili bakanlığın gündemine dahi girmemiştir.
İşyeri denetimlerinin yetersizliği ya da hiç yapılmaması işçi ölümlerini daha da arttırırken, iş yeri denetçilerinin halen kamusal bir güvenceye kavuşturulmaması ve maaşını aldığı işyerini denetlemesinin istenmesi cehalet değilse tam olarak ilgili bakanlığın sermayeyle işbirliğidir.
Bütün bu yaşananların net bir şekilde orta koyduğu, Sayın Faruk ÇELİK’in böylesine kritik bir alanda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı görevini layıkıyla ifa edemeyeceğidir.