Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Halepçe Katliamı’nın yıldönümünde yaptığı açıklamayla katliamı kınayarak yeni Halepçe’lere karşı halkları dayanışmaya çağırdı
Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Halepçe Katliamı’nın yıldönümünde yaptığı açıklamayla Enfal adı verilen harekatın soykırım olarak tanınması için çaba gösterme kararlılığını ifade ederek, halkları yeni Halepçe heveslilerine karşı uyanık kalmaya, Kürt halkının özgürlük ve hak taleplerine yönelik her türlü şiddeti dışlamaya ve intikam çağrılarına aklın ve yüksek insanlık değerlerinin sesiyle yanıt vermeye çağırdılar.
Halkların Demokratik Kongresi adına (HDK) Eşsözcüler Gülistan Kılıç ve Ertuğrul Kürkçü'nün yaptığı açıklamanın tam metni şöyle:
16 Mart 1988’de Irak ordusu Kürtlere karşı sürdürdüğü Enfal adı verilen soykırım harekatının üçüncü hamlesinde Güney Kürdistan’ın Halepçe kasabasına hardal ve fosfor gazlarıyla kimyasal saldırı gerçekleştirdi. Çoğu çocuk ve kadın 5 bini aşkın Kürdü öldürdü. 7 binden fazlasını da yaraladı. Katliamı izleyen yıllarda da binlerce insan kimyasal saldırının yol açtığı komplikasyonlar, hastalıklar ve doğum kusurları nedeniyle hayatlarını kaybetti.
Tarihe sivil halka yönelik en büyük kıyım olarak geçen Halepçe katliamı Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in Irak’ı Kürtlerden arındırmayı hedefleyen Kürt Soykırım programının en yıkıcı aşamasıydı. Saddam Hüseyin’in kuzeni Ali Hasan el-Mecid komutasındaki soykırım sırasında öldürülenlerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Harekat boyunca yakılan 4 bin 500 köy ve kasabada 200 bine yakın insanın hayatını kaybettiği bir o kadarının da yaralandığı tahmin ediliyor. Ali Hasan el-Mecid 21 Ağustos 2003’te Irak’ı işgal eden ABD komutasındaki koalisyon güçlerinin eline geçti. İnsanlığa karşı işlediği suçlar dolayısıyla 25 Ocak 2010’da idam edildi. Saddam Hüseyin ise Halepçe’deki sorumluluğu nedeniyle yargılanmadı. Soykırımın gerçekleştirildiği günlerde ABD ve genel olarak Batı basını İran’la çatışma halindeki Saddam’ın katliamlarını görmezden gelmeyi ve Halepçe’nin sorumluluğunu İran’a yıkmayı tercih etti. Ancak bağımsız gözlemcilerin incelemeleri kimyasal saldırıdan Saddam güçlerinin sorumlu olduğunu ortaya çıkardı.
Soykırımdan kaçan 110 bin Kürt Türkiye topraklarına sığındılarsa da, mülteci statüsü elde edemediler. Kısa süre sonra Saddam rejiminin terör estirdiği köylerine geri dönmeye zorlandılar.
Sonraki yıllarda Kürtler’in Türkiye’de uğradıkları kıyımlar -kimyasal silahlar bir yana bırakılırsa- Iraktakilerle boy ölçüşebilir. Nöbeti Saddam’dan devralan Türkiye’deki özel savaş makinesi 1990’lar boyunca 3 bini aşkın köyü boşaltarak, yüzbinlerce insanı zorla göç ettirerek, yüzlerce faili meçhule, gözaltında kayıplara ve çatışmalarda büyük çoğunluğu Kürt 40 bini aşkın insanın öldürülmesine yol açarak Kürtlerin acılarına yenilerini ekledi.
2013 Newroz’unda Abdullah Öcalan’ın barış çağrısıyla yakalanan çözüm imkanının heder edilmesiyle Kürt halkının tarihi yürüyüşü bir kez daha kanlı bir yola sokuldu. Diyarbakır, Suruç, Ankara Barış Mitingi, Sultanahmet ve ardından gelen iki Ankara saldırısı savaşı kent merkezlerine taşıdı. Sokağa çıkma yasaklarıyla Silopi, Cizre, Diyarbakır Sur, İdil ve son olarak Yüksekova ’da kendi evlerinde esir edilen Kürtler’in evleri başlarına yıkılırken, çocuklar ve kadınlar da aralarında yüzlerce insan yok edildi. Yüz binlerce insan yeniden göç yollarına sürüklendi.
Soykırım, savaş ve göçler Kürt halkının; hegemonyacılık, sömürgecilik ve istilacılık Türk halkının kaderi değildir. Halepçe katliamının yıldönümünde, geçmişe dönüp bakarken Türkiye’yi yönetenlerin kendilerine Saddam Hüseyin’de bir rol modeli bulmaları tarihin bir istihzası olabilir ancak. Türkiye halkı için bu modelin yeri tarihin çöplüğü olacaktır.
16 Mart Halepçe katliamının yıldönümünde Enfal’in soykırım olarak tanınması için çaba gösterme kararlılığımızı ifade ediyor ve Halkların Demokratik Kongresi adına halklarımızı yeni Halepçe heveslilerine karşı uyanık kalmaya, Kürt halkının özgürlük ve hak taleplerine yönelik her türlü şiddeti dışlamaya ve intikam çağrılarına aklın ve yüksek insanlık değerlerinin sesiyle yanıt vermeye çağırıyoruz.