TÜLAY HATİMOĞULLARI yazdı: “Bu referandumda oylanan maddelerin mahiyeti gereği özellikle “Hayır” oyları, particilikle değil, kimi demokratik kazanımların korunması için çok bilinçli kullanılmış oylardır. Şimdi sıra sokakta “Hayır, biz kazandık” demekte.”
TÜLAY HATİMOĞULLARI
AKP iktidarında birçok hilelerine tanıklık ettik. Ama en açık ve tarihsel öneme sahip olan hileyi 16 Nisan Referandumu’nda gördük. Dünya kamuoyunun gözüne baka baka halkın iradesi gasp edildi. Sandığa giren “Hayır”lar, “Evet” olarak çıkarıldı. 17-25 Aralık’tan daha büyük bir yolsuzlukla ancak yüzde 51,4 yakalanabildi. “Hayır”ın önde olduğu ve kazandığı tartışma götürmez. Bu Referandum AKP’nin ve Saray’ın açık teşhiri oldu. Bu nedenle Erdoğan/AKP sonuçtan memnun değil. Bütün çabalarına rağmen ancak “pat hali” yakalayabildiler.
AKP/Saray yola nasıl devam edecek?
Referandum’un hemen sonrasında AKP klasik yöntemlerinden biri olan “hamleyi gerçekleştir, bekle, sular durulsun, kitle sindirsin, sonraki hamleyi o zaman gerçekleştir” tutumunu sergilemekte.
İçlerinden İstanbul, Ankara ve İzmir’in olduğu 17 büyük şehirde “Evet”in kaybetmesini “Seçmenin bize mesajıdır” diye okuyan bir akıl kımıldadı. Ancak Erdoğan bu yaklaşımları boşa düşüren hamleyi hızla gerçekleştirdi. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyerek yeni rejimin inşasında durmaksızın yola devam edeceğini, “Hayır”cıların bunu öyle ya da böyle sindirmeye mahkûm olduğunu söylemiş oldu. Tencere/tava eylemleriyle ilgili yorum yaparak demokratik tepkilere dönük “sokağa çıkılırsa bedeli ağır olur” mesajını açıkça verdi.
Peki, AKP’yi fabrika ayarlarına döndürme eğilimindeki AKP’lilerin tutumu ne olacak? Kayseri ve Konya’dan çıkan “Hayır” oyları Gül ve Davutoğlu’nun tutumunun göstergesidir. Bu kanat Erdoğan’la hesaplaşmasını mevcut statükonun içinde ve oradan alacakları destek ile yapmayı deniyor. Referandum’daki tutumları bunun göstergesidir. Erdoğan bir yandan muhalefeti bastırma çizgisini en zalim yöntemlerle gerçekleştirecek, bir yandan AKP’nin içindeki “Hayır”cı eğilimi tasfiye sürecini hızlandıracaktır. Parti’nin başına geçtiği andan itibaren örgütü yeniden dizayn etmeye de başlayacak, “Hayır”cılara AKP içinde yaşama şansı tanımayacaktır. Mevcut tabloda AKP’li muhaliflerin kaçak dövüşme şansları kalmadı. Zaman kaybetmeden bayrak açmazlarsa kaybedecekleri ortada.
MHP Referandum’un kaybedeni oldu
MHP bu Referandum’da tamamlanmamış bir bölünme yaşadı/yaşıyor. MHP Referandum’da “Evet”e yeterince destek olamadı. Akşener’in çıkışı parti tabanında karşılık buldu. MHP’nin özellikle kıyı şehirlerindeki tabanı, AKP’nin tek adam rejimine ve ülkeyi İslamileştirme politikasına “Hayır” demiş oldu.
Bahçeli/Akşener çatışması şüphesiz yeni başlamadı. Bahçeli, Erdoğan’lı AKP’ye yanaşık duran, milliyetçi harekete ihanet eden ve tabanının güvenini kaybeden ve MHP’yi gerçek anlamda taşıyamayacak bir lider profili çizdi. Akşener ise Referandum sürecindeki performansı ile MHP tabanı ve statüko açısından önemli bir siyasi figür haline geldi. Kulislerde konuşulanlara bakılınca bir partileşme sürecine geçecek gibi görünüyor. AKP’deki “Hayır”cılarla buluşma noktaları olur mu? Mevcut statükonun sınırları içinde İslami tabanı, milliyetçi tabanla buluşturma projesi geliştirilir mi? Bu olasılıklar kendi kulvarlarında Erdoğanlı AKP’nin alternatifi olabilir mi? Bu soruların yanıtlarını yakın zamanda göreceğiz.
Ana muhalefet partisi CHP
Referandum statüko dönüşümünü tamamlamak üzere kurgulanmış önemli bir hamleydi. Ancak sonucun hileli “Evet” olması bu hamlenin kolaylıkla gerçekleşemediğini gösterdi. CHP “Hayır” kampanyasının birinci raundunda iyi sayılabilecek bir performans sergiledi. Referandum’un ikinci ve belki belirleyici olan raundu 16 Nisan akşamından itibaren başladı. Kılıçdaroğlu’nun daha ilk akşamdan YSK, Anayasa Mahkemesi, AİHM gibi yollarla mücadele edilmesi gerektiğini ve çıkacak sonuca razı geleceklerini ifade eden konuşması üstü örtük biçimde havlu attıklarının işaretiydi. Daha sonra “sokaklar Hayır’a sahip çıkmak için iyi yöntemler değildir” vurgusu üstü örtük tavrı açık etmiş oldu.
CHP Kemalist rejimin kurucusu devlet partisidir. 28 Şubat’tan bu yana Kemalizm’in devletteki etkisi aşamalı olarak azaltılıyordu. AKP/Saray işbirliği ile daha ileri bir aşamaya geçilerek var olan etki tamamen silinmek, yeni liberal İslamcı statüko kurumsallaştırılmak isteniyor. Ve bu anlamda Referandum’la eski statükonun tabutuna son çiviyi de çakma gayreti gösteriyorlar.
CHP bu tasfiyeyi kabul edecek mi?
Merkez yönetimin tavrına bakılacak olursa bu sorunun yanıtı evettir. Burjuvazinin daha da anti-demokratikleşme yönündeki eğilimiyle uzlaşarak kitleyi sokaktan çekilmeye çağırıyorlar.
Bugün açık ve net olan bir şey var ki bu mücadele salt hukuk savaşıyla kazanılamaz. Referandum’un iptali için elbette hem Türkiye’de hem de uluslararası düzeyde her türlü girişimde ve ısrarcılıkta bulunulmalıdır. Ancak bu yeterli değildir. Gidişatı ancak sokağın, kitlelerin müdahalesiyle durdurabiliriz.
Bu konuda CHP tabanının çok önemli bir kesimi böyle düşünmektedir. Taban seküler yaşama, kuvvetler ayrılığına sahip çıkmak istiyor. Tek adam rejimini, yaşamın her alanının dinselleştirilmesini reddediyor. Tabanın talebi bu kadar sadedir. CHP bu güçlü talebe sırtını dönmekle kendi ayağına balta vuruyor. Bu sorumluluk kaçkınlığı partiyi ve “Hayır” kitlesini yeni rejime entegre hamlesidir. Daha açık ifade ile Erdoğanlı AKP’nin liderliği ile kurulan yeni rejime “Evet” demektir. Bu da neresinden bakarsanız kendisini destekleyen milyonlarca insana ihanet anlamına gelir.
Muhalefete çok görev düşüyor
Beş benzemezin “Hayır”ının siyasal özneleri tabanın sesine kulak verebilecek mi? AKP/Saray’ın; Türklük/Kürtlük, Alevilik/Sünnilik, demokrasi/vatanın bölünmez bütünlüğü gibi tarihsel ikilemlerle “Hayır” cephesini sabote etmeye çalıştığı ortada. İktidarda kalmak isteyen anti-demokratik güçler her zaman benzer yöntemlere başvurur. Buna karşın “Hayır”cılar Diyarbakır’dan İzmir’e kadar uzanan “Hayır” iradesini doğru değerlendirmeli ve ona göre yol haritası çizmelidir.
Şu süreçte dayatılan tek adam rejimine karşı ortak davranma, Referandum’un hileli sonucunu asla kabul etmeme, seçimin iptal edilmesini sağlamak için sokakta çeşitli biçimlerde sesimizi yükseltme dışında bir seçeneğimiz yoktur. Farklılıklar arasındaki bütün hassasiyetleri gözeten, saygı duyan, birbirine dayatma yapmayan, asgari müştereklerde bir hareketlilik sergilemek zor olmasa gerek. Bu anlamda Gezi zengin bir deneyim sunuyor bizlere. Bunu başaramamamız durumunda hepimizin kaybedeceği açık.
Hayır Meclislerini yaymalıyız
“Hayır” oyu kullanan yüzde 50’nin üzerindeki bir kitle iktidarın oy hırsızlığından rahatsız. Bu kitlenin rahatsızlığı sıradan ve kolay sönümlenecek gibi değil. Yetersizliklerine rağmen bugüne kadar kazanılmış birçok demokratik hakkın alenen gasp ediliyor olması kitlelerin kolayca sindireceği bir durum değil.
Mevcut potansiyeli harekete geçirmenin en önemli yöntemlerinden biri “Hayır Meclisleri”dir. Varlığını en çok İstanbul’da hissettiren bu oluşumun Türkiye’nin dört bir yanına yayılması “Hayır”ımızı güçlendirecektir. Bu meclisleri örgütlemek başta “Hayır” cephesinin siyasal özneleri olmak üzere tek tek bütün vatandaşların görevidir.
Bu Referandum’da oylanan maddelerin mahiyeti gereği özellikle “Hayır” oyları particilikle değil, kimi demokratik kazanımların korunması için çok bilinçli kullanılmış oylardır. Şimdi sıra sokakta “Hayır, biz kazandık” demekte.
İktidar her ne kadar “Halk zamanla kabul eder” dese de, zaferinden emin değil. AKP/Saray sokaktaki “Hayır”ın sesini kısmak ve kitleselleşmesini engellemek için “sokak=şiddet” analojisini işliyor. Hayır Meclisleri iktidarın bu manipülasyonunu yaratıcı eylem/etkinlik çizgisi ile boşa düşürebilir.
Elbette bu süreçte süreklilik çok önemli. AKP/Saray’ın 16 Nisan’da tökezleyen atı Üsküdar’ı geçmek için “Hayır”ın sesinin kesintiye uğramasını bekliyor. Üç/beş ay sonrasını, erken seçimi veya 2019 seçimlerini şu an kurgulamaya yoğunlaşmak hâlihazırda hızla yapmamız gerekenleri ötelemek ve “Evet”i kabullenmek anlamına gelecektir. Şüphesiz ki her olasılığa erkenden hazırlık yapmak gereklidir. Ancak kısa vadede yoğunlaşmamız gereken, gasp ile kıl payı kazandıklarını sandıkları Referandum’un geçersizliğini ortaya koymak ve iptalini sağlamaktır. Şu an bütün enerji buna yoğunlaşmalıdır. 16 Nisan’dan bu yana kesintisizce iradesine sahip çıkan on binleri, 1 Mayıs’a ve sonrasına yüz binler, milyonlar olarak taşımaktır. İşte o zaman atı da alamazlar, Üsküdar’ı da geçemezler.