Hatay’ın Samandağ, Serinyol ve Defne ilçelerinde Akdeniz Kültür ve Dayanışma Derneği ile Samandağ Kalkındırma Derneği tarafından düzenlenen Geleneksel Evvel Temmuz Kültür Sanat Festivali’nin 24’üncüsü panel, söyleşi, atölye ve konserlerle devam ediyor.
7-17 Temmuz tarihleri arasında yapılan festival kapsamında bugün saat 16.00’da Anadolu Palace Otelinde, “Hatay Taş Ocakları ve Beton Santrallerinin zararları” başlığı ile panel düzenlendi. Türk Tabipleri Birliği Temsilcisi Demet Parlar’ın moderatörlüğünü yaptığı panelde Doğu Akdeniz Çevre Derneği Ortak Sekreteri Sabahat Aslan ve Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Tacettin İnandı konuşmacı olarak katıldı.
Demet Parlar’ın yaptığı açılış konuşmasından sonra Sabahat Aslan konuşma yaptı.
“Taş ocakları Hatay’daki su sorununun daha da derinleştirecek”
Kentteki planlanan taş ocaklarının sürecini ve zararlarını anlatan Aslan, “Ne yazık ki deprem sonrası Hatay ve diğer deprem illerinde yetkililer, insanların yaşam hakkını tehlikeye atan kararlar almaya devam ediyor. Yaşam hakkımızı savunmak en temel görevimizdir. Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri olarak, depremden sonra çoğalan taş ocakları konusunda bir rapor hazırladık ve bu raporu mart ayında açıkladık. O dönemde 54 taş ocağı varken, bugün bu sayı arttı ve mevcut ocakların kapasiteleri de genişletildi. Elbette, kentin yeniden inşası için bazı taş ocaklarına ihtiyaç var, ancak dünya genelinde bu tür yatırımların kent içinde değil, başka bölgelerden temin edilmesi gerektiği biliniyor. 60 taş ocağının kurulumunu gördükten sonra, bu kentin gözden çıkarıldığını fark ettik. Taş ocakları yaşam alanlarına çok yakın kuruluyor, bazıları evlere sadece 60-100 metre mesafede. Bu ocaklar, doğal hayatı koruma alanlarına da zarar veriyor. Örneğin, Antakya’da planlanan taş ocakları Altınözü Yaban Hayatı Geliştirme Sahası’na 800 metre, Belen’deki taş ocakları ise Belen Geçidi Tabiat Parkı’na iki kilometre mesafede. Hatay Dağ Ceylanları Yaban Hayatı Geliştirme Sahası’na 800 metre uzaklıkta taş ocakları kuruluyor. Bu ocaklar, yılda yaklaşık 147 milyon ton malzeme üretecek ve bu miktarın büyük kısmı diğer şehirlere gönderilecek. Taş ocakları ciddi miktarda patlatma malzemesi kullanacak, bu da çevre kirliliğine neden olacak. Ayrıca, toz emisyonları ve yeraltı su kaynaklarının zarar görmesi gibi sorunlar da yaşanacak. Bu durum, Hatay’da su sorununun daha da derinleşmesine yol açacak.” diyerek belirtti.
“Sokak mücadelesi olmadan kazanım elde edilmez”
Bölge halkının kitlesel bir şekilde mücadele etmesini vurgulayarak Aslan, “Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri olarak, ruhsat iptali davaları açmaya hazırlanıyoruz. Beton santrallerinin ve taş ocaklarının sanayi bölgelerine kaydırılması gerektiğini savunuyoruz. Deprem sonrası olağanüstü hal ilan edilmesi ve hassas alan kararının kaldırılması, işletmelerin istedikleri yerde bu tesisleri kurabilmelerine yol açtı. Biz Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri olarak hukuki ve demokratik mücadele vermeye ve size destek sağlamaya hazırız. Bölge halkının kitlesel olarak mücadele etmesi ve hukuki yollara başvurması gerekmektedir. Mersin’de benzer bir mücadelede başarı elde ettik. Sokak mücadelesi olmadan kazanım elde edilemez.” dedi.
“Şehrimiz adeta bir şantiye alanına döndü”
Sabahat Aslan’ın ardından konuşan Halk Sağlığı Uzmanı Tacettin İnandı, Hava kirliliği’nin insan sağlığına ciddi sorunlara yol açtığını belirterek,“Hava kirliliği ve havanın insan yaşamı açısından öneminden bahsedelim. Maalesef hava durumu pek iyi değil. Dünya nüfusunun %95’ten fazlası kirli hava soluyor, bu durum Dünya Bankası ve Dünya Sağlık Örgütü raporlarıyla da doğrulanıyor. Hatay’da hava kalitesini ölçen istasyonlar var. Deprem sonrası Samandağ’da bir hava kalitesi istasyonu aktif olarak ölçüm yapıyor. Depremden önce Hatay, Antakya ve İskenderun’da hava kalitesi Dünya Sağlık Örgütü standartlarının çok üzerindeydi, bu durum muhtemelen Samandağ için de geçerli. Kirli hava, insan sağlığına büyük zararlar verebilir, kanser ve solunum yolu hastalıklarına yol açabilir. Deprem sonrası, yıkılan binaların taşınması ve ayrıştırılması sırasında hava kirliliği daha da arttı. Önceden ısınma ve evsel kaynaklardan gelen kirlilik, şimdi inşaat faaliyetlerinden kaynaklanıyor. Şehirlerimiz adeta bir şantiye alanına döndü.” ifadelerini kullandı.
“Hatay’ı bekleyen tek afet deprem değil”
Taş ocakları ve beton santrallerinin sağlığa verdiği zararlardan bahseden İnandı, “Beton santralleri ve taş ocakları, insan ve çevre sağlığına önemli zararlar verebilir. Bu tür işletmelerin yer seçimi ve işletme ruhsatları dikkatle değerlendirilmelidir. Hava kalitesini düşüren bu işletmelerin çevresel etkileri iyi analiz edilmelidir. Gürültü kirliliği, su kaynaklarının kirlenmesi gibi etkiler de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu tür sorunlarla mücadele etmek için bilimsel kanıtlara dayalı, barışçıl ve demokratik yöntemlerle harekete geçmeliyiz. Hatay’ı bekleyen tek afet deprem değil. Çevresel duyarlılığımızı artırarak ve sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda adımlar atarak daha sağlıklı bir çevre oluşturabiliriz.” dedi.
(Siyasi Haber – Yeşim Dokur)