Cumhuriyet yazarı Çiğdem Toker, “Miletin a…. koyacağız” sözüyle ünlenen ve son olarak Cerattepe’deki bakır madeni projesiyle şimşekleri üzerine çeken AKP döneminin ‘gözde’ işadamlarından Mehmet Cengiz’in önlenemeyen ‘yükseliş’ini kaleme aldı.
Toker, “Öyle bir işadamı düşünün ki, kadınları, anneleri, bu ülkede yaşayan herkesi parasıyla aşağıladığı küfür, yaptığı her işle yan yana anılan bir imzaya dönüşmüş olsun” diye başladığını yazısını şöyle sürdürdü: “Ve Türk yargısının 8 bin TL tarife biçtiği o imzayı, milyarlarla katlaya katlaya, memleketin cümle sathına atmaya devam etsin…”
Toker, adını, ’90’lı yıllarda Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı dönemi ve Karadeniz Otoyolu vesilesiyle adı duyurmaya başlayan’ Mehmet Cengiz’in, ‘bugün, ‘Can alıcı kamu ihaleleri ona verildiği için mi bu kadar güçlü, yoksa çok güçlü olduğu için mi can alıcı ihaleler ona veriliyor?’ sorusunun anlamını yitirdiği bir iktidar aktörü’ haline geldiğini yazdı: “Dünyanın 100 doğal ormanından biri olan Cerattepe’deki maden faaliyeti için, Rize İdare Mahkemesi’nin iptal ettiği “ÇED olumlu” raporuna, küçük değişikliklerle yeniden geçerlilik kazandırabilen, bunu yaparken devletin bakanlığının, sahaya girerken silahlı jandarmasının desteğini alacak kadar kudretli bir aktör.”
Bu yüzden ‘Cengiz’in, proje ve ihale niyetine, kadınlara annelere ve bu ülkede yaşayan herkesi parasıyla aşağıladığı o küfür, bir küfürden çok daha fazlası’ olduğunu belirten Toker o ‘fazla’yı şöyle açıkladı: “Özenle büyütüldüğü AKP iktidarı boyunca, her bir harfe neredeyse bir proje düşecek biçimde nakış gibi dizilen ihalelerin yan yana gelmesiyle yazılmış, küfür görünümlü bir şirketokrasi hikâyesi.”
Toker yazısını şöyle sürdürdü: “Doğru düzgün ÇED raporu hazırlanmadan 3. havalimanı inşaatı için kesilen ve kesilecek olan yüz binlerce ağaç da o küfürlü imzaya dahildir bu yüzden; 10 yıl önce özelleştirmeden aldığı Eti Alüminyum’un yanında hediye edilen Oymapınar Barajı da. Devletin elektrik ürettiği Oymapınar’ın lisansının değiştirilip Cengiz’e özel otoprodüktör yapılışı da yine AKP iktidarının Cengiz’e ‘karşılıksız’ bir jestidir.”
‘Cengiz şirketlerine yapılan devlet jestlerinin saymakla bitmeyeceğini’ belirten Cumhuriyet yazarı, ‘beş yıl önce hatırlı tutardaki bir vergi borcu’ affını da örnek göstererek şu soruyu sordu: “Yoksul üniversite öğrencilerine verdiği üç kuruşluk harcı, temerrüt faizi işlete işlete yıllarca takip eden, asgari ücretten vergi alan bu devletin Maliyesi, bir şirketin 422 milyon TL borcunu neden siler? Ne karşılığında vazgeçer vergi alacağından?”
Toker, ’10 yılın seyri’ni de şöyle ifade etti: “Mehmet Cengiz’e dair yaygın kamuoyu farkındalığı, Sabah-atv satışı için oluşturulan 630 milyon dolarlık fona dair tapeler aracılığı ile oluşsa da, Cengiz’i AKP nezdinde vazgeçilmez kılan şirketokrasisinin en az on yıllık bir geçmişi var. 80’lerde kurulan şirketin, 90’larda Limak ile birlikte üstlendiği Karadeniz Otoyolu’ndan sonraki, palazlanma atağı özelleştirme ihaleleriyle başlıyor. 2004’te Eti Bakır, 2005’te Eti Alüminyum, 2006’da Ankara- İstanbul Hızlı Tren proje kesimleri, 2007’de Ilısu Barajı, Ordu Havaalanı, 2009’da Meram Elektrik Dağıtım, 2010’da Uludağ, Çanakkale, 2012’de Akdeniz, 2013’te Eti Bakır Mazıdağı Fosfat, 3. havalimanı ve son olarak da -özel şirket ihalesi olarak- Akkuyu Nükleer Santralı’nın deniz hidroteknik yapılarının anahtar teslim ihalesi.”
Bu listenin Cengiz’in aldığı bütün kamu ihalelerini kapsamadığı belirten Cumhuriyet yazarı, 2009’da TMSF’den satın alıp restorasyon aşamasında esrarengiz bir yangına kurban giden Hüseyin Avni Paşa Köşkü’nü de ‘Cengiz’in devlet eliyle malvarlığına kattığı önemli değerlerden biri’ olarak gösterdi.
Toker yazısını şöyle sonlandırdı: “Kamunun değerlerini, kamu ihaleleriyle ve yanına santral gibi hediyelerle malvarlığına katan, vergi borcu silinen, ‘topal ördek’ konumundaki hükümet döneminde bile, yeryüzünün en nadide ormanlarından birine girebilen Cengiz’in; her bir harfi bir kamu ihalesinden oluşan o küfürü, işte bu nedenle bir küfürden çok fazlası (…) Cerattepe’de o büyük küfüre karşı sergilenen direniş ise işte bu nedenle, yerel bir direnişten çok fazlası.”