VOLKAN YARAŞIR
Yerel seçimler, her şeyin aynı kaldığını ama her şeyin değişme potansiyeli taşıdığını gösteren sonuçlarla bitti. Rejim krizinin derinleşeceği bir sürecin içine girildi. Rejim içindeki yarılma sürüyor. Türkiye, seçilmiş bir otoriteryanizmin yaratacağı politik anafora hızla sürükleniyor.
AKP aldığı oyla meşruluk kazandığını iddia ederek, ganimet, yağma ve talanlarına devam edecek. Siyasal gerilimi artıracak ve baskıyı yoğunlaştıracak.
Gerilim stratejisi, AKP’nin seçimlerde konumunu (nispi azalmaya rağmen) korumasını sağladı. AKP’nin aynı yöntemleri sürdürerek Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere hazırlanması beklenmelidir.
Seçimler AKP’nin kendi orta sınıfını yarattığını ve bu kesimin konformist eğilimlerinin gücünü ortaya koydu. Öte yandan “hayırsever” kapitalizmin* kitleler içindeki olağanüstü nüfuzunu açığa çıkardı. Kitlelerin çürüme süreci olarak da okunabilecek bu durum, kitle sosyolojisi üzerinde düşünmeyi zorunlu kılıyor.
“Hayırsever” kapitalizmin bir karşı devrim strateji olarak hayata geçirdiği sistematik güvencesizleştirme, yoksullaştırma, geleceksizleştirme, işsizleştirme yöntemleri, kitleleri enkazlaştırdığı gibi onları muhtaçlar yığınına dönüştürüyor. Bu noktada devreye giren hayırseverlik uygulamaları yaşamsal rol oynuyor. Siyasal İslam’ın ve geleneklerin beslediği tabi olma, biat etme hali şiddetli ötekileştirme politikalarıyla ve sadaka kültürüyle pekiştiriliyor.
Sistem çok geniş bir ağ kurarak kitle mobilizasyonu ve eğilimi yaratabiliyor. Medya burada muazzam bir manipülasyon aracı ve zihniyet inşa etme aygıtı olarak işlev görüyor. Ayrıca vahşi bir tüketim toplumunun yaratılması bu süreci besliyor. Yoğun borçlandırma operasyonları kitlelerin felç edilmesi ve tabi kılınmasının önünü acıyor.
Kitleler yağma sofrasından ya da yaratılan saadet zincirinden pay almaya itiliyor. Ya da pay alabileceği umudu canlı tutuluyor. Kolektif suç ortaklığının önü açılıyor. AKP bu operasyonlarla varlığını üretti ve finans kapitalin en militan aktörü konumuna geldi.
AKP “hayırsever” kapitalizm uygulamalarıyla kitlelere hayaller sundu, onlara kendilerini manalı hissettirdi ve onların içine sızabilmeyi ve nüfuz etmeyi başardı. Gustave Le Bon’un belirttiği gibi, kitleleri bir nevi bu esarete ihtiyaç duyar duruma getirdi. Seçim sonuçları böylesi bir sosyolojinin ifadesidir.
Seçimler diğer burjuva partilerin kudretsizliğini açığa çıkardı. Kasetlerle ve tapelerle pozisyon arayanların politik sınırını ortaya koydu. Aynı zamanda politik krizin, yeni konjonktürde derinleşerek süreceğini gösterdi.
Seçimlerin “öldüren cazibesi”, parlamentarist ve legalist solun hezimetini sergiledi. Mevcut sistemin çatlaklarından yararlanma çabası, çatlakların arasında kaybolmayı beraberinde getirdi.
Seçimler, Taksim ayaklanmasının sandığa sığmayacağını ve bu ruhun ve pratiğin yıkıcı gücünü ortaya koydu. Ayaklanmanın ikinci dalgası olarak da değerlendirebileceğimiz Berkin’in cenazesi ve Taksim ayaklanması izlenmesi gereken yolu işaretliyor. Sistemden kopuş hamlelerinin devamının ancak sokakta, kavgada ve burjuva lejitimasyonunun aşıldığı noktalarda gerçekleşebileceğini ortaya koyuyor.
Kürdistan pratiği de bu tespiti doğruluyor.
Örgütlü bir halkın çok boyutlu mücadeleyle sandığı nasıl kullanabileceği, legaliteyi nasıl istismar edeceği ve fiili durumlar yaratarak geleceğe nasıl yürüyebileceğini gösteriyor. Kürt halkı sandığı, sermayeye ve devlete bela ediyor. Sistemin lejitimasyonunu kırıyor. Anlaşılan fiili kantonlaşma süreciyle sistem iyice sıkışacak.
Kürt halkı ayrıca alternatif toplumsal oluşumlarla seçimleri etkin bir platforma çevirdi. Kazanılan büyük şehir, ilçe ve beldelerde alternatif toplumsal ilişkilerin örülmesi bekleniyor. Özellikle kadın komünalitesi ve ekolojik komünal örgütlenmeler dikkat çekecek. Başka bir yaşamın örülmesi için ciddi olanaklar doğuyor.
Batı’da HDP pratiğinin programatik, örgütsel ve pratik sorunları üzerinde düşünmekte yarar var.
Taksim ayaklanması ve Berkin’in cenazesi, işçi sınıfının yaygınlaşan işgal pratikleri ve eylemleri bize yol gösteriyor. Sokağın, mücadelenin ve kavganın yıkıcı gücünü ortaya koyuyor. Bu güç, hiç bir sandığa sığmaz.
Politik krizin derinleştiği, ekonomik krizin her an senkronize bir şekilde patlayabileceği koşullarda, burjuva lejitimasyonunu aşan, kitlelerin ve işçi sınıfının yaratıcı yıkıcılığının önünü açacak çalışmalar ve örgütlenmeler yaşamsaldır.
Leviathan’a irade teslim edilmesini reddederek, finans kapital ve modern Leviathan’la her düzeyde mücadeleyi esas almalıyız. Bu da ancak sokakta olmak ve sokaktan öğrenmekle mümkündür.
* “Hayırsever” kapitalizm için bkz.; Volkan Yaraşır, Cemaatçi/ Hayırsever Kapitalizm Kökleşiyor