Samandağ’da bu yıl 17.’si yapılan Evvel Temmuz Festivali kapsamında Samandağ Yeni Çarşı Konferans Salonu’nda yapılan ‘‘Diktatörlüğe doğru Demokrasi Cephesinin Önemi ve Güncelliği’’ başlıklı panelden ‘‘Demokrasi cephesinin acilen kurulması’’ önerisi çıktı.
Samandağ’da bu yıl 17.’si yapılan Evvel Temmuz Festivali kapsamında Samandağ Yeni Çarşı Konferans Salonu’nda yapılan ‘‘Diktatörlüğe doğru Demokrasi Cephesinin Önemi ve Güncelliği’’ başlıklı panelden, ‘‘Demokrasi cephesinin acilen kurulması’’ önerisi çıktı. Panele, CHP İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner, Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan ve Demokrasi İçin Birlik Platformu üyesi Kadir Akın konuşmacı olarak katıldı. Panelin kolaylaştırıcılığını ise Avukat Çetin Sakallı yaptı.
Panelin katılımcıları arasında SYKP Eşgenel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Samandağ Belediye Başkanı Mithat Nehir, CHP Hatay Milletvekili Hilmi Yarayıcı, Ali İsmail Korkmaz’ın abisi Gürkan Korkmaz da vardı.
Panel katılımcılarının konuşmalarından satırbaşları şöyle:
Selma Gürkan: Demokrasi Cephesi’nin çatısı altında buluşmalıyız
Bugün biz devrimcilere düşen güncel politik görevleri konuşmadan önce AKP politikalarına ve Ortadoğu’daki gelişmelere mercek tutmak zorundayız.
Ortadoğu’daki esas siyasi şekillenme Lenin’in açık ettiği Sykss-Picot anlaşmasıyla 100 yıl önce yapıldı. Bugün yapılan şey, 100 önce kurulan ama bugün değişen dengeler üzerinden egemen güçlerin bölgeyi yeniden şekillendirme çabası; enerji kaynakları üzerinden bölgeyi yeniden paylaşma çabasıdır. AKP’nin, Suudi Arabistan’ın ve Katar’ın da yaptığı bu paylaşımdan pay kapma çabasıdır.
Ancak AKP’nin bu emperyal, yeni Osmanlıcı politikası çökmüştür ve ne yazık ki bunun sonuçlarını hep birlikte ödüyoruz. AKP, dışarıda çöken bu savaş politikaları üzerinden, iç politikada bir gerilim ve kutuplaştırma siyaseti yürütüyor. Bu gerilimin arka planında ise tek adam diktatörlüğü yaratma çabası var.
AKP, bu savaşı sürdürürken; Kürt halkının direnişiyle karşılaşmıştır. AKP, bu direnişi kırmak için, NATO üyesi olmasına, uluslararası anlaşmalara imza atmış olmasına rağmen, bunları ihlal etmiş, sivilleri katletmiş, kentleri yakıp yıkmıştır. Emek cephesinde ise güvencesizleştirme ve sömürü artıyor. İşçi sınıfının, üzerinde oluşan bu basınç karşısında bir direniş gösterme eğilimi içerisinde olduğu görülmektedir. Liselerde gençlerin başlattığı direniş, kadınların başlattığı direniş, gericiliğe karşı laiklik mücadelesin yükselmesi, birçok yerde ekoloji hareketinin yükselmiş olması, demokrasi cephesinin omurgasını oluşturacak dinamikler olarak durmaktadır. Bizim açımızdan esas önemli görev birbirine paralel akan bu mücadele dinamiklerini aynı zeminde, bir demokrasi cephesinin çatısı altında toplamaktır.
Son olarak, son günlerde Suriyeli sığınmacılar üzerinden bir tartışma yürümektedir. AKP’nin Suriyeli sığınmacıları kullanmak istediği açıktır. AKP, Suriyelileri Kürt halkına ve Alevilere karşı kullanmak istediği de açıktır. Ancak bu planları görerek, bu planlara karşı gereken önlemleri alarak; Suriyelilerle gereken dayanışmayı göstermek zorundayız.’’
İlhan Cihaner: Demokrasi Cephesi ihtiyaç. Ama riskleri görüp önlem almak gerek
12 Eylül darbecilerinin, ‘‘Biz bile bu kadar hakim savcıyı içeri atmamıştık’’ dediği bir ortamdayız. İçinde bulunduğumuz durum bu kadar sarih.
Bu durum karşısında solda, bir araya gelme, bir cephe kurma çabası hep olmuştu. Ancak gereken başarıya ulaşmamıştı. Başarıya ulaşmayan her girişim, bu girişime emek verenlerin, yeni kuşakların mücadele azmini azaltıyor. O sebeple, bir demokrasi cephesi kurulacaksa şayet, bunun hangi ihtiyaca istinaden kurulmak istendiğini topluma net anlatmak gerekiyor.
Demokrasi Cephesi benzeri girişimler daha önce de oldu aslında. Örneğin benim yürütme kurulunda olduğum Birleşik Haziran Hareketi var. Barış Bloku kuruldu. Yine Kürt hareketinin domine ettiği HDK kuruldu. Bu arayış, daha fazla güç biriktirme ihtiyacından, daha fazla enerji açığa çıkarma ihtimali görüldüğünden ortaya çıkıyor. Ancak böylesi bir girişimin bileşenlerinin ortaya çıkaracağı toplam enerji; matematiksel toplamından daha fazla olmalı.
Burada bir soru da sorulması gerekiyor: Bu sadece sol örgütlerin katıldığı bir şey mi olacak? AKP politikalarından rahatsız başkaca toplumsal kesimleri de kapsayacak mı? Bu soruyu cevaplamalıyız.
Ben şahsen bir araya gelişin doğru olduğunu savunuyorum. AKP’nin dış politikadaki çöküşü ve krizleri; ekonomideki kötüye gidiş, körfez sermayesinin Türkiye’ye girişinin azalması, yargıdaki kriz, Tübitak’taki rezill projeler, bilimdeki çöküş, böyle bir cepheyi daha hızlı kurulabilir kılıyor. Daha geniş kitlelere ulaşabilir kılıyor. Yine AKP’yi oluşturan grupların dağılmaya başlaması, cemaatle yaşanan çatışma, AKP’den tasfiyeler ve kopuşlar bu bir araya gelişi kolaylaştırıyor.
Bu bir araya gelişi ete kemiğe büründüren ve bize yol gösteren bir Gezi Direnişi var. Gezi bize bu bir araya gelişin çok da zor olmadığını toplumun bir anlamda hazır olduğunu gösterdi.
Peki bu bir araya gelişe engel olan şeyler neler?
Toplumsal kesimlerin temsiliyet krizi olabilir. Siyasi partilerin yukarıdaki bir birleşmesi tabanda aynı etkiyi yaratmayabilir. Bu demokrasi cephesini oluşturacak olan siyasi hareketlerin, geçmişten kalan ayrışmaları bugüne taşınmış olması; soldaki küçük ayrılıklar bir araya gelişte risk olabilir. Bir başka risk olarak ise Güneydoğu’da devam eden savaş ortamı var. Oradaki şiddetin batıya canlı bombalar olarak yansımasının önüne geçmemiz gerekiyor. Dolayısıyla ne yapıp edip, çatışmasızlık ortamını yeniden hayata geçirmemiz lazım. Demokrasi Cephesi’ni oluşturacak yapılar programatik sorunları/farklılıları ortadan kaldırmaya dönük çalışmalar yapmalı.
Bir demokrasi Cephesi’nin sokakta kurulmasının nüvelerini de sokakta görüyoruz aslında. toplumu mobilize edecek çok anlamlı olaylar var; Cerattepe Direnişi, Okul aile birliklerinin direnişi, lise öğrencilerinin direnişi… Bunlar tabanda birleşme meselesinde bir zemin olabilir.
Kadir Akın: Bugünün Türkiye’si 1930’ların Almanya’sıdır
Türkiye’nin bugün yaşadığı rejim krizi, daha önce yaşadığı krizlere benzememektedir. Eğer bu krize tarihten bir örnek vermek gerekirse 1915 Ermeni Soykırımı öncesi İttihat ve Terakki hükümeti ya da 1930’ların Almanya’sını yaşıyoruz denebilir. Tespiti böyle yapıyorsak demokrasi cephesinin kurulacağı zemini de ve ittifakları da başka türlü planlamamız gerekir. Dolayısıyla herkesin kendi programından bir adım daha geriye giderek, mevcut siyasetini gözden geçirmesi gerekiyor.
Bugün çok ciddi bir faşist diktatörlük tehdidi altındayız. Sadece Kürt Özgürlük Hareketinin, Alevilerin, Sosyalistlerin bir araya gelerek aşabileceği bir durum değil bu. Burjuvazinin bile bir kısmını yanımıza çekmemiz gerekiyor. Çekemiyorsak bile onu nötürleştirecek bir politika izlemeliyiz. Başka türlü başaramayız. Bir erken seçim ya da referandumla Türkiye’nin genel tablosu birdenbire değişebilir. Erdoğan’ın gözünü kan bürümüştür. Varmak istediği yere varmak için elinden geleni yapacaktır. Çünkü bu sürdürdüğü amok koşusu onun içinde varlık yokluk anlamına geliyor. ‘‘İç savaş çıkabilir’’ diyen bir bürokrata, ‘‘Ezer geçeriz’’ dediğini biliyoruz.
Bugün klasik faşizmin bütün metodolojik göstergeleri bir bir açığa çıkıyor. Kitle iletişim araçlarının iktidar tarafından kullanımı, sokağa çıkartılan linç güruhları, sarayın özel gladyo gruplarının kurulduğunu biliyoruz. Milleti hakime ve vatan bölünüyor ajitasyonu ilkel milliyetçiliği körüklüyor. Selahattin Demirtaş’ın, ‘‘Bu ateş yarın İzmir ve İstanbul’u da yakar’’ demesi yanlış değildir.
1930’ların Almanya’sında sosyal demokrat ve komünist partisinin Hitler’in iktidar yürüyüşünü küçümsemesi ve Hitler'e karşı ittifak yapamaması faşizme gidişin önünü açmıştır. Türkiye bugün 1930'ların Almanyası'na , Erdoğan'da Führer'e benziyor. Durumumuz Alman Papaz’ın dediği gibi olabilir. Papaz şöyle diyordu, ‘‘Önce sosyalistleri aldılar kimse sesini çıkarmadı. sonra Yahudileri ve Romanları aldılar kimse sesini çıkarmadı. Sonra sendikacıları aldılar kimse sesini çıkarmadı. Beni almaya geldiklerinde ise sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.’’
Kürt illerinde binlerce insan katledildi, şehirler yakıldı. Önümüzdeki dönemde Kürt parlamenterler tutuklanabilir, belediyelere kayyum atama yetkisini valiliklere verecek torba yasa meclise gelmek üzere. Yargıyı tümüyle ele geçirmiş ve bir anayasasızlaştırma hamlesi ile diktatörlüğünü pekiştirmek üzere. AKP’nin İsrail ve Rusya’yla anlaşmaya çalışması Toplumsal muhalefetin ve bu gidişe direnenlerin ensesinde boza pişirmek için elini rahatlatma çabasıdır. Dolayısıyla tehliye büyük ve burada hiç bir aymazlığa düşmeden hitap alanı en geniş bir güç merkezini yaratmak göreviyle karşı karşıyayız.
İşte bu durumu gören kimi çevreler, aydınlar ve örgütler Demokrasi Cephesi’ni nasıl kurarızı tartışmak için 28 Haziran’da bir araya geldi. İstanbul’daki bu toplantıda HDP, EMEP, SYKP, Halkevleri, EHP, ESP gibi partiler; demokratik kitle örgütleri DİSK, KESK, TTB, TMMOB; bazı CHP’li milletvekilleri oluşacak bir demokrasi cephesine destek olacaklarını, içinde yer alacaklarını belirttiler. Bu kıymetli bir girişimdir. 24 Eylül'de bir demokrasi kurultayının toplanabilmesi için şimdiden toplumun her alanında örgütlenmek yerellerde Demokrasi Forumları ve Panelleri ile geniş bir birlikteliğin örülmesi gerekiyor.
(Haber: Ahmet Saymadi)