HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Erdoğan ve AKP’nin tarzı ve uygulamaları diktatörlük istediklerini gösteriyor” dedi.
HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş yeni anayasa tartışmaları, başkanlık sistemi ve Başbakan Davutoğlu’nun görüşmeyi iptal etmesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Cumhuriyet’ten Ayşe Sayın ve Mahmut Lıcalı’nın Demirtaş’la gerçekleştirdiği söyleşi özetle şöyle:
Yeni anaysa
“Meclis Başkanı da nasıl bir komisyon kurmak istediklerini grup başkanvekillerimize, bize anlatabilir. Çünkü bilmiyoruz; bilmediğimiz bir şeye nasıl evet ya da hayır diyelim?
AKP ile MHP 7 Haziran öncesinden beri zaten bir uzlaşma içerisindeler. Hemen hemen her konuda anlaşıyorlar. Gizli koalisyon ortağı gibiler. Meclis Başkanı seçimini, 1 Kasım seçimini gördünüz. AKP’yi tek başına yeniden iktidar yapan MHP’ydi. Ben yeni anayasada da uzlaşacaklarını düşünüyorum. Aslında anlaştıklarını ama CHP ve HDP’yi de bu işin kenar süsü yapmaya, vardıkları anlaşmayı meşrulaştırmaya çalışmak için kullanmak için kullanacaklardır.
MHP’nin başkanlık açıklaması
“MHP’nin bugüne kadar çark etmediği hangi konu var ki? Bir şekilde anlaşırlar diye düşünüyorum.”
Başkanlık sistemi
“AKP; şimdiye kadar hiçbir şekilde başkanlık sistemi nedir; hangi yetkilerle donatılması gerekir diye bir teklif sunmadı. Biz yalnızca AKP’nin uygulamalarından, Erdoğan’ın uygulamalarından anlıyoruz ki önerdikleri bir başkanlık modeli değil, tek adam monarşisi. Biz buna da şiddetle karşı çıktık.
Başkanlık sistemi demokrasiye aykırı değil. Ama Erdoğan’ın ve AKP’nin zihniyeti, tarzı ve uygulamaları başkanlığı değil, monarşi ve diktatörlük istediklerini gösteriyor.
Bizim önerdiğimiz özyönetim, özerklik ve güçlü yerel yönetim modeliyle monarşi bir arada olamaz.”
‘Hitler tipi öneriyor’
“Amerika tipi değil, Hitler tipi öneriyor. Hitler modelinde başkanlık değil, diktatörlük var. HDP böyle bir modelde uzlaşma arayamaz. Demokratik bir sistem olarak başkanlık Türkiye’de de olabilir. Ama bu AKP ve Erdoğan zihniyetiyle mümkün değil. Türkiye felakete sürüklenir.
Hükümet uzlaşma komisyonu masasını başkanlığın bir sıçrama tahtası olarak yapmak istiyor.”
Erdoğan-Davutoğlu
“Erdoğan baskıcı, Davutoğlu demokrat ayrımına gitmek yanıltır. Erdoğan ayrı baskıcı, Davutoğlu ayrı baskıcı; doğrucu Davut değil. İkisi de güç ve otorite sevdalısı. Başbakan bunu çok daha güçlü bir şekilde dışa vurabilir. Potansiyel olarak Erdoğan’dan daha iktidara ve güce tapan biri. Dolayısıyla ben başkanlığa karşı olduğunu düşünmüyorum. Erdoğan’ın başkanlığına karşıdır belki.”
Davutoğlu’nun görüşme iptali
“Saray da rahatsızlığını iletmiş olabilir. Randevu istendikten bir gün sonra da Başbakan çıktı beni hainlikle suçladı. Biz randevuyu iptal etmedik. Oysa onlar bizden randevunun iptal edilmesini beklediler. Biz iptal etmeyince bir gerekçe aradılar. Nasıl bir gerekçe bulabiliriz diye kendi aralarında kafa yordular. Saray da bu sırada bastırdı: “HDP iptal etmedi, siz iptal edin.” Onlar da sağa sola bakarken “çayı” gördüler.”
Dokunulmazlıklar
“Böyle bir şey çılgınlıktır. Siyasetçinin sözünü söyleyemediği yerde şiddet araçlarını devlet kendi eliyle meşrulaştırmış olur. Biz şiddetin panzehiri olarak buradayız. Yaptığımız konuşmadan dolayı -ki hiç şiddeti övmedik- bizi parlamentodan atıp cezaevine yollamayı düşünürlerse iyi bir şey olmaz.
Bir meydan okuma olarak cevap vermiyorum ama dokunulmazlıklar Türkiye’de genel bir problemdir. Bunu hep birlikte, 550 vekille kaldıralım.
‘Sonrası kızıl kıyamettir’
“Beni tutuklasalar da, öldürseler de ben geri kalan bütün arkadaşlarıma “Demokratik siyasetten vazgeçmeyin” diye tavsiyede bulunurum. Çünkü ötesi kızıl kıyamettir, kandır, savaşın derinleşmesidir. Bu tür şeyler olabilir, devlet bunu yapmak isteyebilir. AKP bunu yapabilir. Ama bunu yaptı diye toplumu felakete sürükleme hakkımız yoktur. Bizim buradan mutlaka bir demokratik çözüm çıkarmamız lazım; savaş ve intikam değil. Biz içeri atılırsak daha çok kan dökülür demem. Böyle bir şeye asla izin vermem. Ödeyecekse birileri o bedeli biz ödeyelim. Asker polis ödüyor. Görüyorsunuz hepsi yoksul, fukara şehit evlerine bakıyorsunuz gecekonduda oturan aileler. Kürt çocukları da öyle… Onlar bedel öderken iyi de biz ödeyince mi kötü olacak. Biz ödeyelim, onlar ödemesin; kimse ölmesin.”
Söyleşinin tamamını buradan okuyabilirsiniz.