Koç Üniversitesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Erdem Yörük, 4 ana başlıktaki “Barış ve Demokratik Müzakere Süreci Taslak¨ ile çözüm sürecindeki yankılarını, yaklaşan genel seçimler öncesinde nasıl bir seyir izleyeceğini yorumladı. ANF’den İbrahim Açıkyer’in röportajı şöyle;
– Öcalan’ın son görüşmede ortaya koyduğu 4 maddelik taslak, süreç için tarihi bir nitelik taşıyor. Yine hükümet de Kasım ayında kendi cephesinden bir yol haritası açıklamıştı. Bu gelişmeler sürecin geleceği açısından nasıl ele alınmalı?
Abdullah Öcalan’ın hazırladığı çözüm süreci taslağı gerçekten çok tarihsel bir aşamayı inşa ediyor. Türkiye’de ve Ortadoğu’da yaşanan çoğu gelişme AKP’nin otoriter muhafazakar ve neoliberal politikaları olsun, Ortadoğu’da IŞİD’in yükselişi olsun, demokrasiden ve özgürlüklerden gittikçe daha fazla uzaklaşıldığı ve uzaklaşılacağı endişesini yaratırken, Öcalan’ın sunduğu program, bunun tam tersi istikamette bir umut yaratıyor. Taslağın hem başlıkları hem de derin bir özgüvenle çerçevelenmiş iddiaları, gerçekten demokrasi güçlerini oldukça motive edebilecek bir nitelikte. Farklı bir dünya tahayyülü ve programı görüyorum burada. Demokratik siyasetin Türkiye’ye yeniden ciddi bir alternatif olarak önerilmesi, eşitlikçi ve özgürlükçü bir kimlik anlayışı, vatandaşlığın hak ve özgürlükler üzerinden halkı öne çıkararak tanımlanışı, kolektif bir ekonomik yapının pratik bir alternatif olarak sunulması ve geçmişle yüzleşmek için hakikat komisyonlarının kurulması.
Bunlar şu an yaşadığımız Türkiye’de milyonlarca insan için artık tahayyül haline bile gelemeyecek planlar. Ama Öcalan, bu radikal demokratik toplumsal ve siyasal hayat programını alıp bu otoriter, muhafazakar, neo-liberal hükümetin önüne koyuyor. “Barış olacaksa böyle olacak”, diyor. AKP’nin bunu anlamaya ne niyeti ne de kapasitesi var. Ancak bunlar artık hep tartışılacak, halk tartışacak. Gökten zembille inmiş gibi olacak belki milyonlarca insan için ama tarih bazen böyle değişiyor. Çok sayıda insan için bu güzel bir gelecek tahayyülü olacak. Bir yandan o kadar garip bir denge var ki, gittikçe birbirinden uzaklaşan, kutuplaşan, rekabeti artan iki dünya görüşünün Kürt sorununun çözümü çerçevesinde bir mücadelesi gerçekleşecek. Aslında Gezi’den sonra AKP’ye ve neoliberal muhafazakarlığa karşı geliştirilmesi gereken yeni yaşam önerisi Kürt sorununun çözümü çerçevesinde Kürt Özgürlük Hareketi tarafından öneriliyor.
– Bu tarihi programın tüm katmanlarıyla toplumsal düzeyde kapsamlı biçimde ele alınması da demokratik bir gelecek kurgusunda hayati öneme sahip. Siz buna dair neler söylersiniz?
Burada önemli olan şu; Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin bu programının hayata geçmesi için kitlesel katılıma, desteğe, mobilizasyona ihtiyaç var. Barış için kitlesel bir talep, onaydan bahsetmiyorum, pratik sokakta olan bir talebin, hayata geçmesi lazım. Kolombiya’daki barış süreci için de çok ciddi destek vardı ama orada defalarca büyük mitingler yürüyüşler de düzenlendi. Sivil toplum örgütleri, sendikalar, üniversiteler, artık silkinip inisiyatif alıp, barış için bu radikal programa sahip çıkmalı, en azından bunu gündeme sokmalı, tartışılmalı. Bu tarihi bir fırsattır. Barış sürecinin yuvarlak masa müzakerelerine sıkıştırılmaması gerekiyor. Eğer başarılı olunabilirse, AKP’yi durduracak olan da budur. Çünkü Kürtlerin talepleri toplumdaki bütün ezilenlerin özgürleştirilmesi ve bu da doğrudan AKP’nin yaptığı şeyin zıddı.
‘AKP ROJAVA SİSTEMİNİN ÖNÜNÜ KESMEK İSTİYOR’
– Öcalan’ın ortaya koyduğu 4 maddelik taslak kendi içinde pek çok detayı içeriyor. Sürecin tüm aşamalarının belgeli hale getirilmesi, imza altına alınması ve temel kavram ve kurumların doğru tanımlanması da önemli bir kısmı oluşturuyor. Yani yasal güvence anlamında hükümetin çözüm sürecinde yapması gerekenleri kapsıyor. Fakat hükümet her defasında kamu güvenliği söyleminden ve Kürt siyasetini suçlayıp, itham etmekten geri durmuyor.
Hükümet, az önce anlattığım durumun, demokrasi potansiyelinin gayet iyi farkında ve bunun önünü mümkün olduğunca kesmeye çalışıyor. Unutmamak lazım ki, hükümet masaya kendi isteğiyle oturmadı, oturmak zorunda kaldı. Dolayısıyla da sağcı muhafazakar bir hükümet olarak en az zararı görmek, yani en az miktarda demokratik özgürlüğü tanımak istiyor. Bu, son derece rasyonel, siz de sağcı ve otoriter olsanız aynısını yapardınız. Mesela Kuzey Kürdistan’da Rojava benzeri özyönetim sistemlerinin ortaya çıkması hükümet için tam bir kabus ama bunlar şimdiden ortaya çıkıyor. Halk kendi kendini korumaya ve yönetmeye başladı. Bunlar halen kısıtlı ölçüde ama hükümet şimdiden önünü kesmek istiyor.
‘SİYASAL VE TOPLUMSAL SİSTEM KÖKTEN DEĞİŞECEK’
Bir yandan barış süreci biterse hükümet elinde geriye kalan tek siyasi projesinden de olacak ve muhtemelen ülke bir kaosa sürüklenecek, bir yandan barış süreci devam ederse Kürtler özyönetim şeklinde örgütlenecek. Zira artık bu işin sonu sadece Kürtlere bir takım haklar tanımaktan geçmiyor, Türkiye’nin siyasi ve toplumsal sistemi kökten değişecek, demokratik yönetim arzularının Kürdistan’dan tüm Türkiye’ye yayılma ihtimali de ortaya çıkacak. Dolayısıyla hükümet buna direnmeye çalışıyor, ne kadar direnebilecek, göreceğiz. Hem Türkiye’de hem de uluslararası camiada son 3 yılda güçsüzleştikleri için daha az direnebilecekler ve bazı gerçekleri kabul etmek durumunda kalacaklar. O yüzden ben Öcalan’ın programının gerçekleşebilir olduğunu düşünüyorum.
– Önümüzde 6 ay gibi bir süre sonra genel seçimler var. Hükümet açıkladığı yol haritasında kimi adımları seçim sonrası gerçekleşecek diye ifadelendirdi. Bu noktada seçim öncesinde hükümetin beklentileri karşılayacak düzeyde bir adım atması olası mı? Değilse bu ne gibi sonuçlar doğurur?
Tabii ki, hükümet olaya esnaf mantığı ile yanaştığı ve kazanımları minimize etmeye çalıştığı için seçim sonrasına atmaya çalışacak. Süreci de seçim için bir koz olarak kullanacak. Ama burada iki temel şey seçime kadar olmazsa olmaz. Öcalan’ın bahsettiği yönteme dair mekanizmaların yasallaşması ve seçim barajının kalması. HDP’nin barajın altında kalması, AKP’nin ve Türkiye’nin de barajın altında kalması anlamına gelir. Müzakereleri gerçekleştirecek heyetlerin oluşturulması, izleme heyetinin oluşturulması, nelerin müzakere edileceğinin ve nasıl edileceğinin kararlaştırılması, seçimlere kadar mutlaka gerçekleştirilmeli.
– Bir diğer husus da legal Kürt siyasetine dönük siyasi soykırım operasyonları. 5 yıldır süren bu operasyonlarla, ki son iki yılını da çözüm süreci kapsıyor, çözüm noktasında yarattığı sıkıntılar var, bunlar nasıl aşılır ve sürecin önü açılır?
Mesela yine Yüksekova’da 8 genç gözaltında alındı ve KCK operasyonlarındaki metot ve dil kullanılarak yapıldı bu. Amaç kamu düzenin sağlamak adına özyönetim sistemlerini yok etmek. Bunun öncülüğünü yapan kadroları da etkisizleştirmek istiyorlar. Ama Öcalan’ın da dediği gibi taslak pratikleşmeden kimsenin kamu düzeni ya da başka bir şey adına Kürtlerden bir şey isteme hakkı yok. Sıkıntıların aşılması için hükümetin sıkıntı yaratmamaya zorlanması, sıkıntı çıkaramayacak duruma gelmesi gerekiyor. Bunun da iki yolu var; birincisi Kürt Özgürlük Hareketi’nin attığı taktiksel ve stratejik adımlar, ikincisi de hükümeti sıkıştıracak barış yönünde bir halk talebinin ve mobilizasyonunun olması. Bakınız, seçim barajı konusunda AYM başkanı ile yapılan bir röportaj sonrasında ciddi bir toplumsal baskı oluştu. Hükümet barajı düşürmese bile çok ciddi bir siyasi töhmet altında kalmış oldu. Zaten Ak-Saray yüzünden kendi tabanından da gelen bir tepki vardı, dolayısı ile zor durumda kaldılar. Benzer şekilde demokratik kitle örgütlerinin, sivil toplumun artık bir an evvel barış konusunda mobilize olması gerekiyor. Bu doğrultuda çaba sarf etmemiz lazım.
‘AKP, KÜRTLERİN SONUNA KADAR GİDECEĞİNİ ANLAMALI’
– Kobanê’deki direniş de hükümetin süreç ve Kürt sorunundaki politikalarındaki hesaplarında bir nevi revizyona gitmesine neden oldu. Buradan da bakıldığında gerek Rojava gerekse de içteki Kürt sorununda yaşanan gelişmeler karşısında hükümetin politikalarında yeni arayışlarda olduğu ya da olacağı aşikar. Ancak hükümetin Rojava ve çözüm sürecindeki politikalarında pek de farklılık görünmüyor. Bu politikaların demokratikleşme ve kalıcı barışın geleceği hususunda neler düşünüyorsunuz?
Kobanê, AKP açısından tam bir fiyasko oldu. Bunu da birçok kişi söylüyor zaten. AKP, IŞİD saldırısı üzerinde hem Rojava devrimini yıkmak hem de kuzeydeki Kürtlerin tahayyüllerini sınırlamak istemişti. Ama olmadı. 6-8 Ekim, süreç biterse nasıl bir cehenneme dönüşüleceğinin bir simülasyonu oldu. Dolayısıyla Kobanê direnişi sonucunda barış süreci AKP için daha az tercih, daha fazla mecburiyet haline geldi. Ancak süreç sürdükçe AKP’nin bu tarz yaklaşımları maalesef devam edecek. Çünkü bahsettiğim gibi minimum hak vererek maksimum siyasi kârı elde etmenin iktisadını yapıyorlar. Kalıcı bir barış için AKP hükümetinin şunu anlaması gerekiyor; Kürtler bu işin peşini ne olursa olsun bırakmayacak! Bu noktaya adım adım varılıyor ve ben olan her şeye rağmen, geçmişe göre çok daha fazla iyimserim bu yüzden.
(ANF – İbrahim Açıkyer)