Böyle bir yazıyı yazmayı çok uzun zamandır düşünüyordum. Ama sanırım bir vesileye ihtiyacım varmış ve çok geç öğrendiğim bir haber sayesinde beynimdeki kelimeleri durduramadığım bir noktaya geldim. Artık o kelimeleri kağıda dökmem gerekiyordu. Diğer meslek odalarındaki süreçleri dost meclislerinden biliyorum, o yüzden onlara çok değinmeyeceğim ama kendi meslek örgütümde yaşananları yakından görme şansına sahip oldum. Bu durum bir feminist olarak benim karşılaştığım ve elimden geldiğince var olan iktidarla mücadele ettiğim deneyimlerin bir özeti. Emek mücadelesi, benim bakış açımla, feminizmden bağımsız olmayan bir mücadele. Bu yazıyı yazma amacım da durduğum yerden gördüklerimi ve eylediklerimi dile getirebilmektir. O yüzden de bu yazıda, kendi deneyimlerim özelinde yazmamın daha doğru olacağını düşündüğüm için sadece Maden Mühendisleri Odası’nıanlatacağım.
“Meslek odam var”
Üniversiteden mezun olmadan kısa bir süre önce öğrenmiştim mesleğimin bir odası olduğunu ve emekten yana bir duruşa sahip bir örgütüm olabileceği düşüncesi beni çok heyecanlandırmıştı. Mezun olur olmaz da hemen koştum meslek odama üye oldum. Bir süre gönüllü emek verdim. Bir süre dediğime bakmayın, yaklaşık 7 ay boyunca bir personel gibi çalıştım. O dönemler yeni mezunum, işsizim, hem meslek örgütümün aracılığı ile iş bulabilirim hem de çevre edinirim diye cüzi bir ücret ile çalıştım Oda’da. Sonra mesleğe başladım. Bu süreçte emeğimin sömürüldüğünü çok sonra kavradım aslında. Ama Oda ile bağımı hiç koparmadım, hatta son sürece dek bir dönem yönetim kurulunda da yer aldım. Buraları uzun uzun anlatmayayım çünkü asıl anlatmak istediğim mevzu bu değil. Asıl dile getirmek istediğim şey; bu süreçteki deneyimlerimi, meslek odamda karşı karşıya kaldığım iktidarı aktarmak.
Bu deneyimde, Oda’yla ilişkimi sürdürüp güçlendirmemde en önemsediğim etkenlerden biri, çalışanlarla kurduğum bağdı. Bir umut, çalışanların da sesi olabilirim, yaşadıkları sorunları dile getirebilirim diye düşünerek yıllar önce bir defa yönetime girmiştim. Ama böyle bir mücadeleyi kazanmanın mümkün olamayacağını anlamam için çok uzun süre yönetimde kalmam gerekmedi. Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu çalışanlar; üyeler tarafından mobbing, sözlü saldırı hatta tacize uğruyorlardı. Buna karşılık hiçbir adım atılmadığı gibi, Yönetim Kurulu’nda bu durumları dile getirdiğimde “Biz o kişiyi ailecek tanıyoruz, yapmaz” denilerek meselenin hasıraltı edildiğine şahit oldum.
Emekçi hakları emek ve meslek örgütlerinde geçerli değil mi?
İş tanımları yapılmadan, herkesin her işi yapmaya mecbur olduğu bir çalışma ortamı vardı ve yönetimdekiler “Biz patron değiliz” diyorlardı! Onlara göre, kendileri bir meslek örgütünde mücadele eden insanlardı. “Patronluk” hakaret sayılan bir nitelemeydi. Aslına bakarsanız bir patronun sahip olduğu tüm yetkilere sahiptiler ve bu yetkiler doğrultusunda karar alıyorlardı. Onların, en ala patronluk tavırlarıyla hareket etmeleri yıllardır süregelen ama konuşulmayan bir gerçek maalesef.
Kendilerini emek ve meslek örgütü olarak tanımlayan pek çok kurumda maalesef bu “emek”, kurumlarda çalışanları kapsamıyor. Bu kurumlarda, çalışanların emekleriyle ilgili hak talepleri, kurumların altını oymaya yönelik bir hamle gibi algılanıyor. Zaten bu örgütlerde çalışanların sendikalı olabilmesi bile o kadar uzun mücadelelerle mümkün olmuş ki, siz düşünün durumun vahametini.
Yeni toplu sözleşme dönemi
Maden Mühendisleri Odası’nda, diğer benzeri kurumlarda olduğu gibi, her yeni yönetim ile birlikte çalışanların özlük hakları tekrar gündem olur. Bu sürecin çalışanlar açısından sancısız geçtiği bir dönemi hatırlamıyorum. Kıl payı arabulucudan dönen süreçlerden tutun da çalışanların “Of yeter, tamam” diye bıkarak onaylamak zorunda kaldığı kararlara kadar pek çok şey yaşandı. Ama bunların hiçbiri kamuoyuna yansımadı. Ta ki içinde bulunduğumuz döneme kadar.
Odada çalışan arkadaşlar mayıs ayında sendika ile birlikte bir basın açıklaması yayımlamışlar. Çalışanların maaş talepleri Yönetim Kurulu tarafından reddedilince süreç arabulucuya devredilmiş ve oradan da bir sonuç alınamamış. Çalışan arkadaşlarla ayak üstü bir sohbetimizde aslında sürecin buraya geleceğini bir süre önce öğrenmiştim. Hatta “Acaba ne yapabilirim?” diye düşünmüş, sorumluluk alabileceğim noktalar bulmaya çalışmıştım. Bir çözüm bulamayınca da kenara çekildim. Son Oda seçimlerinden sonra Oda çalışmalarında yer almamaya karar verdim. Tabii bu karar da çalışanların Yönetim ile yaşadığı sürecin dışında kalmama sebep oldu. Neden Oda’ya gitmemek ve hiçbir çalışmanın içerisinde yer almamak doğrultusunda bir karar aldığıma da değinip konuyu bağlayayım. Çünkü şimdi arkadaşlarımın yanında olamamanın pişmanlığını yaşıyorum.
Yönetimlerde erkekler kalıcı kadınlar geçici
Maden Mühendisleri Odası son 12 yıl ve ondan önceki 12 yıl hep aynı erkek başkanlar tarafından yönetildi. Bu durum sadece madenciler için geçerli bir süreç değil. TMMOB ve ona bağlı pek çok oda, yıllardır erkek başkanlar tarafından yönetiliyor. Şubelere bakıldığında çok daha uzun süre şube başkanlığı yapmış isimleri görmeniz mümkün. Yönetim Kurulu Başkanı ağırlıklı olarak şubeler tarafından belirleniyor. Tabii şube başkanlarını da Yönetim belirliyor. Dolayısıyla bu döngü, fasit daire gibi uzun yıllar boyunca devam edebiliyor. Yönetim Kurulu üyeleri bazen değişiyor ama kilit isimler hep kurulda yer almaya devam ediyor. Değişmesi gereken kişiler belirlenirken de ilk önce kadın yöneticiler akıllarına geliyor. Zaten her dönem en fazla iki kadın yönetime girebiliyor. Bu durum şubeler özelinde de aynı. Yönetim Kurulu için belirlenen erkek adaylarda fazla sıkı kriterler aranmazken, kadın adaylar için ince elenip sık dokunuyor. TMMOB Kadın Kurultaylarına erkek yöneticilerin müdahaleleri, baskıları da, örgütteki erkek egemenliğini gözler önüne seren somut örneklerden biri mesela.
Bu klikleşmiş iktidarı değiştirmek için ciddi bir güce sahip olmanız veya bir siyasal geleneği temsil etmeniz gerekiyor. Fakat sanırım, artık bu koşullar da yönetim değişikliği sağlamıyor çünkü başkanlık makamının yıllar boyunca aynı kişi tarafından üstlenilmesi bir gelenek haline gelmiş.
Kemikleşmiş yapı
Bu geleneği değiştirilebilir miyiz? Sorunun cevabı, evet elbette kâğıt üstünde neden olmasın! Fakat artık kemikleşmiş iktidar ilişkileri içinde maalesef bu mümkün görünmüyor. Yıllardır genel kurullarda yönetim kuruluna giren kişilerin seçimini üç dönemle sınırlama kuralını getirmeye çalışan ve bu kural için önerge sunan üyeler, yeterli delege imzasını toplasalar da hep elleri boş bir şekilde ayrıldı bu kurullardan.
İşte tam da bu sebeple ben son genel kurul öncesinde Maden Mühendisleri Odası’nın hiçbir kurul ve organında yer almama kararı almıştım. Sadece Kadın Çalışma Grubu içerisinde gönüllü olarak mücadele etmeye devam ediyordum.
Odalarda kadınlar var!
Kadın Çalışma Grubu olarak da yaklaşık altı yedi yıldır çok yıpratıcı süreçler yaşadık. 8 Mart yazılarımıza müdahaleden tutun da kadınların delegelikten çıkarılmasına kadar pek çok baskıyla mücadele ettik. Ben de zaten böyle bir iktidar anlayışına sahip bir örgütlenmenin bir parçası olmayı kendi politik yaklaşımıma sığdıramadığım için uzaklaşma kararı almıştım. “Odada kal ki değiştirebilesin” gibi çok nahif ümitlere bu dönem kanmadım. Çünkü biliyorum ki bu tip kemikleşmiş yapılar içinde yer aldığında, yapılan haksızlıkların, hukuksuzlukların da bir parçası oluyorsun. Tıpkı toplu iş sözleşmesinin imzalanamaması ve sürecin mahkemeye taşınması kararı gibi, var olan Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu’nun aldığı kararlar tüm Yönetim Kurulu üyelerini sorumluluk altına sokar.
Yaşadığım pişmanlık da burada başlıyor zaten, keşke çalışan arkadaşlarımla iletişimimi sürdürseydim ve onlar 14 Mayıs günü basın açıklaması yaparken yanlarında olabilseydim. 1 Ocak tarihinde başlaması gereken toplu iş sözleşmesi sürecinin yürütülmesi için, Oda seçimlerinin geçmesi ve mevcut yönetimin tekrar seçilmesi beklenmiş. Yaşam koşullarının bu kadar ağır olduğu bir dönemde, bir emek meslek örgütünün, çalışanlarının emek-ekmek hakkını nasıl gasp etmeye çalıştığını görmek çok acı.
Sözün bittiği yer
”Son derece düşük olan 22.116,60 TL brüt ücret talebimize karşılık asgari ücret talebinden hiçbir şekilde geri adım atmayan Maden Mühendisleri Odası Yönetimine karşı sözün bittiği yerdeyiz” ifadelerini kullanmış, çalışanlar adına konuşan sendika. Açıklama karşısında çalışanlar, Maden Mühendisleri Odası’nı batırmakla suçlanmış. Şu an gelinen noktada çalışanlar, yine uzlaşmaya mecbur kalarak “Tamam sizin dediğiniz olsun” derken, Yönetim Kurulu süreci mahkemeye taşımış.
İşte her şey çok açık bir iktidar meselesi ve bizler bununla hayatımızın her anında karşılaşıyoruz. Söz konusu emek meslek odaları, sendikalar, dernekler, vakıflar olduğunda da maalesef durum değişmiyor.
Bir çalışan olarak siz, emek verir ve bu emeğin karşılığını almak istersiniz, patronlar/yöneticiler size emeğinizin karşılığını vermemek için direnir. Umuyorum ki Maden Mühendisleri Odası çalışanları bu mücadeleden zaferle çıkar. Bu yazı ile onların mücadelesinin yanında olduğumu vurgulamak isterim. Hiçbir yerde (sosyal medya, web sitesi, haber platformu vb.) karşılaşmadığım basın açıklamalarının da bu yazı vesilesiyle yayılmasına, görünür olmasına katkı sunmayı umut ediyorum.