Rojava Devrimi 3.yılına girerken AKP’nin kuşatma ve bastırma politikaları da çok yönlü gelişmeye devam ediyor. Bugünün politikasında AKP, halklar boğazlaşmasına sahne olan Ortadoğu’da yeni boğazlaşmaları tetikleyerek planlarını gerçekleştirmeye çalışıyor
Rojava Devrimi bundan 3 yıl önce savaş, iç savaş ve dış müdahaleler altında kan gölüne dönen Ortadoğu coğrafyasında bir çiçek gibi yeşerdi. Kürt halkının 100 yıllık özlemini Ortadoğu halklarının umudu haline getiren bu devrim binlerce kahramanın isimsiz ama büyük hikayeleri ile gerçekleşti.
Yazıma 3.yılında Rojava Devrimi’ni selamlayarak başlıyorum ve bu uğurda savaşırken can veren kahramanların anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Rojava Devrimi filizlenmeye başladığı günlerden bugüne AKP tarafından hem bir dış politika hem de bir iç politika sorunu olarak algılandı. AKP’nin iddialı dış politikasını geçtiğimiz 3 yılda bir başarısızlık hikayesine çevirmesinin yanında iç politikada da AKP için ciddi biz bozguna sebep oldu. AKP bu yüzden daha devrimin başından bu yana her zaman Rojava’ya saldıran ve yok etmeye çalışan bir pozisyonda oldu. “Irak’ın kuzeyindeki gibi bir bölgeye daha izin veremeyiz” sözlerinin kapatamayacağı şey AKP’nin devrimi salt Rojava ile ilgili görmediği bizzat Türkiye ile ilgili gördüğü gerçeğidir. AKP’nin son 13 yılına iktidarlık ettiği Türkiye Cumhuriyeti devletinin tekçi ulus-devlet yapısının çöküşü veya dönüşümü seçenekleri arasında yaşadığı krizdir asıl olan. AKP tam da bu yüzden Kürtlerin bölgedeki her kazanımının bu tekçi yapıya vurulacak bir darbe olduğunu çok iyi biliyor. Bu yüzden Kürtlerin ama özellikle belirtmek gerekir ki Kürt Özgürlük Hareketi’nin her kazanımına karşı çıkıyor.
Rojava Devrimi’nin ilk günlerinden bu yana Rojava’ya saldıran her gücün arkasında AKP’nin izini görmek mümkündür. İlk zamanlarda ÖSO çatısı altındaki cihatçı militanların Rojava’ya yönelik saldırılarında da daha sonra DAİŞ çetelerinin saldırılarında da AKP’nin parmak izleri gizli değildi. Suriye iç savaşının başlarında Esad karşıtı bir politika izleyen AKP bu politikanın başarısızlığını Kürt düşmanlığını perçinleyerek aşmaya çalıştı. Ancak bu politika ‘stratejik derin’ dış politikanın iflasına neden oldu. DAİŞ çetelerinin Kobane Direnişi karşısında hezimete uğraması ve daha sonra YPG ve YPJ güçlerinin Tel Abyad(Gire Spi)’ı çetelerden temizlemesi, 7 Haziran seçimleriyle birlikte AKP için tam olarak bir fiyasko oldu. YPG ve YPJ güçlerinin Cerablus’a ilerlemesi karşısında apar topar sınıra asker yığılması aslında bu fiyaskonun boyutlarını göstermektedir.
AKP’nin yeni ama yeni olmayan da politikası: etnik çatışmalar
Rojava Devrimi’nin felsefesi halklar boğazlaşmasına sahne olan Ortadoğu’yu halklar bahçesine çevirmektir. Bu yüzden devrimin gerçekleştiği her yerde öz yönetimler ve öz savunma kuvvetleri kuruldu. Her bölgede bulunan halkların, etnik kökenlerin, inançların o bölgenin yönetimine doğrudan katılabilmesi için mekanizmalar oluşturuldu. Avrupa medeniyetinin bile çok uzağında olduğu bir demokrasi bu kan gölünde can siperane bir şekilde yaşatılıyor.
AKP’nin Kobane ve Tel Abyad’daki yenilgiler ile birlikte Rojava’da savaşma yeteneğini büyük oranda kaybettiğini belirtmek gerekir. Bu yenilgiler ile Türkiye’deki seçim yenilgisi kol kola yürüdü ve AKP’nin bugün de en büyük krizi olmaya devam ediyorlar. YPG ve YPJ güçlerinin uluslararası kamuoyunda artık reddedilemez bir meşruiyete erişmesi ve HDP’nin Türkiye’de bir seçenek olarak hızla gelişmesi üzerine AKP, çok daha tehlikeli politikalara yöneliyor. Sınıra asker yığmasının ardından bir müdahale durumunun uluslararası ve ulusal kamuoyunda hiçbir meşruiyeti olmadığını ve hatta ciddi tepkiyle karşılanacağını gören AKP şimdi yeni arayışlara girdi.
AKP’nin öncelikli hedefi: Tel Abyad
Geçtiğimiz günlerde Al Jazeera Türk’te çıkan bir habere göre Türkmenler ordulaşma kararı almışlardı.[1] Burada Türkmenler gibi bir ifade kullanılması DAİŞ çetelerinin katliamlarına ve tecavüzlerine maruz kalan Türkmen halkının silahlı direnişe geçtiğini belirtmiyordu ne yazık ki. AKP himayesinde Türkiye’de bulunan ve tartışma programlarında gezdirilen Suriye Türkmen Meclisi’nin lideri Abdurrahman Mustafa’nın öncülük ettiği ve Türkiye’de toplanan yaklaşık 150 kişiden oluşan grup Türkmenlerin, PYD ve DAİŞ ‘tehlikesine’ karşı silahlanma kararı aldığını açıklıyordu. Öncelikli hedef olarak Tel Abyad’ı önlerine koyan grup tam da AKP’nin söylediği gibi PYD’nin etnik temizlik yaptığını iddia ediyordu.
AKP’nin etnik temizlik yapılıyor iddiasının uluslararası ve hatta Türkiye kamuoyunda bile havuz medyası dışında karşılık bulmadığını belirtmek gerek. Bu iddiaların ortaya atıldığı günün ertesinde Tel Abyad’daki DAİŞ zulmünden kaçan binlerce Arap ve Türkmen’in geri dönmesi bu iddianın bir yalandan ibaret olduğunu gösterdi. Geçtiğimiz günlerde PYD öncülüğüne bir araya gelen Kürt, Arap, Türkmen ve diğer halkların temsilcileri kurdukları meclisle Tel Abyad’ı birlikte yönetmeye başladılar. Şimdi durum böyleyken, Tel Abyad aylarca DAİŞ çetelerinin işgali altındayken sesini çıkarmayan Abdurrahman Mustafa ve arkasındakiler neden silahlanma kararı almışlardı? Bu sorunun cevabı AKP’nin yeni Rojava politikasıdır.
AKP, “PYD Türkmenleri katlediyor” iddiasının altını doldurmak ve bu argümanı hem dış hem de iç politikada kullanabilmek için Türkmenleri temsil yeteneği olmayan bu grupları Tel Abyad’a saldırtarak etnik çatışma görüntüsü yaratmak istiyor. Yine geçtiğimiz günlerde Al Jazeera Türk’te ‘Özerk bölge istiyoruz’ başlığıyla yer alan başka bir habere göre Akçakale’de Kürt, Türkmen ve Araplardan oluştuğu iddia edilen başka bir grup Milli Tel Abyad adında bir örgüt kurdular.[2] Yine AKP’nin desteklediği bu grup da PYD’nin Tel Abyad’da etnik temizlik yaptığını iddia ediyordu. Grup yaptığı açıklamada hedeflerinin yine Tel Abyad’ın PYD kontrolünden çıkarılması olduğunu söylüyordu. Yine bu grubun sesini de Tel Abyad DAİŞ işgali altındayken duymadık.
Bu iki grubun da halkları temsil etmediği çok açık, ne Türkmen ne de Arap halkı bu grupları desteklemiyor. Burada amaç çok açık bir şekilde PYD’nin etnik temizlik yaptığı görüntüsünü oluşturmak. Bu argümanı dışta PYD’ye karşı içeride ise HDP’ye karşı kullanmak. Bu yüzden AKP’nin desteklediği ve örgütlediği bu grupların önümüzdeki süreçte tehlikeli provokasyonlara yöneleceği öngörülebilir. Bu provokasyon ve saldırıların hedefinde öncelikli olarak stratejik önemi büyük Tel Abyad’ın olduğu da açık. AKP’nin bu çok tehlikeli politikası PYD’nin halkları kucaklayan tavrı ve dikkati karşısında başarısız olacaktır ama yine de çok tehlikelidir ve AKP’nin Türkiye’deki iktidarını korumak için neler yapabileceğinin göstergesidir. Tek seçeneği savaş olan bir iktidarın yıkılması an meselesidir.
Dipnotlar
[1] Suriye Türkmenleri kendi ordusunu kuruyor, Al Jazeera Türk, http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/suriye-turkmenleri-kendi-ordusunu-kuruyor
[2] ‘Özerk bölge istiyoruz’, Al Jazeera Türk, http://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/ozerk-bolge-istiyoruz