Türkiye’de eğitim, temel ilkelerden okulların fiziksel koşullarına, hedeflerden ekonomik krizin çok katmanlı etkilerine uzanan bir skalada sorunlu, tartışılan bir yıl geçirdi. Üstelik anılacak her bir başlığın etkisi uzun vadeye yayılacak güçte. Sene sonu yaklaşırken bu minvalde yayınlanan birkaç rapor vahameti ortaya seriyor. İstatistikler, çıplak gözle görüneni daha da netleştiriyor.
2003’te kurulan Eğitim Reformu Girişimi (ERG), eğitim alanında atılacak her tür adımın çocuk ve kamu yararı odaklı olabilmesi hedefiyle veri üreten bir sivil toplum kuruluşu. 2007’den beri Eğitim İzleme Raporları’yla yılı değerlendiriyorlar. 2024 raporları “çoklu krizlerin eğitim sistemi üzerindeki kısa, orta ve uzun vadeli etkileri” üzerine yoğunlaşıyor. Bu yılın ayırıcı özelliklerinden biri zorunlu eğitim çağında olmasına karşın eğitim dışında kalan çocuk sayısının son üç yılın en üst seviyesinde olması. Gelir eşitsizliğinin son 18 yılın en yüksek seviyesine çıkması ise eğitimde ekonomik krizin ağırlığının işareti. Her 100 çocuktan 42’si yoksul.
Şu veri ilginç. Eğitimin gittikçe ticarileşmesi faktörü de eklendiğinde gelir dağılımında en üst yüzde 20’lik dilimin tüm eğitim harcamalarındaki payı, en alt yüzde 20’lik diliminkinin 42 katı haline gelmiş. Bu kendiliğinden bir uçurum demek, çünkü alınan eğitimin niteliğini asıl hanehalkı geliri belirliyor.
İstanbul Planlama Ajansı’nın (IPA) 2024’ün Eylül ayında yayınladığı “Eğitim Kurumlarında Özelleşme ve Dönüşümün Eğitim Hakkı Üzerinden Değerlendirilmesi” başlıklı raporuna göre örneğin 2012-2013 eğitim öğretim yılında İstanbul’da yüzde 17,93 olan özel ilkokul oranı, 2022-2023 eğitim öğretim yılında yüzde 35,44’e yükselmiş. Bu rapora göre Türkiye’deki liselerin yüzde 46,2’si özel lise; neredeyse yarısı. Bu oran İstanbul’da yüzde 68,10’a kadar çıkıyor. Yani 4+4+4 eğitim sistemi ve düz liselerin kapanmasıyla parası olan çocuğunu özel okula yolluyor, kalanı için seçenekler daha çok imam hatip liseleri ve meslek liseleri.
Çocuklar eğitimden uzaklaşırken
ERG’nin raporu 6-17 yaş aralığında eğitim dışındaki öğrenci sayısının bir önceki yıla göre yüzde 38,4 arttığını ortaya koyuyor. Burada en geniş grubu yüzde 73,9’la 14-17 yaş aralığı oluşturuyor. O kadar ki 16 yaşındaki her 10 çocuktan biri, 17 yaşındakilerde ise her yedi çocuktan biri eğitim dışında. Üst sıradaki iller Muş, Ağrı ve Gümüşhane’de bu “her üç çocuktan biri” anlamına geliyor. Eğitimden bu uzaklaşma, elbette işçileşmenin, çocuk yaşta zorla evliliğin kapısını aralıyor. Bu kız çocukları için daha büyük bir risk. Mesela Siirt, Bitlis ve Ağrı’da 17 yaşındaki her üç kız çocuktan biri eğitim dışında.
Diğer yandan mesleki eğitim merkezlerinde (MESEM) öğrencilerin haftada bir gün eğitim alıp dört veya beş gün bir işletmede beceri eğitimi gördüğü sistem ne kadar örgün eğitimin parçası, bu çocuklar düpedüz işçilik yapmıyor mu, ayrı bir tartışma konusu. Eğitim dışındaki çocuklar, açıköğretim liselerindekiler ve MESEM öğrencileri birleştiğinde örgün eğitim dışındaki çocuk sayısı birden 1 milyon 578 bin 941’e fırlıyor. Bu çok düşündürücü, kökenine inmeyi ve derhal çözüm üretmeyi gerektiren bir manzara.
Genel olarak iyiye giden şey yok gibi. Keza 2023-24 eğitim-öğretim yılında toplam derslik sayısı azalmış. Deprem bölgesinde hâlâ kalıcı çözümler üretilmemiş. Bakanlığın kadrolu temizlik personeli atamaması nedeniyle sonbaharda yeni öğretim yılı pislik içindeki okullara dair haberlerle başladı zaten. Basbayağı velilerin okul temizleme nöbetleri üzerine konuştuğu bir zaman…
Yoksulluğun derinleştiği ve yaygınlaştığı kriz döneminde öğrencilerin yüzde 81,7’sinin okul yemeğine erişemediği hesaplanıyor, ki bu koşullarda bu rakam bildiğimiz açlık anlamına geliyor.
Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneği’nin Milli Eğitim Bakanlığı’na ücretsiz ve sağlıklı okul yemeği sağlaması için açtığı dava manidar. Ankara 3. İdare Mahkemesi Mart ayında, kaynakların kısıtlı olması ve devletin “eğitim alan tüm çocuklara ücretsiz yemek sağlama gibi bir pozitif yükümlülüğü bulunmadığı” gerekçeleriyle davanın reddine karar verdi.
Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu da yine kısa bir süre önce “Ücretsiz Okul Yemeği Hemen Şimdi” başlıklı çalıştaylarına dair bir rapor yayınladı. Dünya genelinde 418 milyon çocuğun okul yemeğine eriştiği bilgisini paylaşmışlar. Bu koalisyon, okul yemeği ve elbette ne kadar pahalı olduğu düşünülürse, içme suyunun lütuf, ihtiyaç temelli geçici bir destek ya da yardım değil, bir kamusal hak, eşit yurttaşlık hakkı olduğu ana fikrini savunuyor. Eğitimden kopuş oranlarının artmasının ardında çoğu zaman sadece bu yoksunluk dahi bulunabiliyor. Türkiye Okul Yemeği Koalisyonu, bütçe görüşmeleri başlamışken “tüm okullarda ayrımsız, amasız, fakatsız şekilde sağlıklı su ve yemek sağlanmasını, bunun yanında Türkiye’nin Uluslararası Yemek Koalisyonuna katılarak taahhütte bulunmasını” talep ediyor.
“Türkiye Yüzyılı’nı inşa edecek nesiller”
2024’ü içine alan öğretim yılı eğitime dair yapısal değişikliklerin de tartışıldığı bir yıl oldu. Nisan 2024’te kamuoyuyla paylaşılan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, yarattığı tartışmalara rağmen Mayıs ayında onaylandı ve model kademeli olarak uygulanmaya başlandı. Örneğin 2019-2023 Stratejik Planı’nda “hayata hazır, sağlıklı ve mutlu bireyler” vizyonu oluştururken, 2024-2028 Stratejik Planı’nda ise “Türkiye Yüzyılı’nı inşa edecek nesiller” hedefi ön plana çıktı. Bir yandan muğlak, bir yandan ideolojik olarak net bir dilek bu. Raporun da işaret ettiği üzere insan hakları, demokrasi, bilimsel düşünce, yenilikçilik ve meslek etiği gibi ilkelerin adı pek adı anılmadı, fırsat eşitliği, din, ahlak ve değerler bağlılığı, hukuk ve adalet ile vatanseverlik gibi yeni değerler eklendi. Ana vurgu “millî, manevi ve kültürel değerler” oluverdi.
Bahsi geçen tüm başlıklar için şu da kayda geçmeli. Nitelikli eğitim hakkının uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmasına rağmen rapor hazırlanırken ERG’nin talep ettiği veriler Ekim 2024 itibarıyla paylaşılmamış. Tüm bu sözleşmeler devletler açısından hesap verebilirlik doğuruyor oysa. “Çoklu krizlerin ortasında hukuk” başlığına geliyoruz buradan da.