Fotoğraflar: Zilan Azad
2022 yılının Haziran ayında İstanbul Onur Yürüyüşü’ne sayılı günler kala Kadıköy Yeldeğirmeni Mahallesi’nde bir araya gelen LGBTİ+’lar işkenceyle gözaltına alınmış, gözaltı esnasında da işkence devam etmişti.
Bugün gözaltına alınan 11 kişinin yargılandığı davanın birinci duruşması İstanbul Adliyesi’nde görülecek.
İstanbul LGBTİ+ Onur Haftası ve İstanbul Trans Onur Haftası’nın sosyal medya hesabından duyurduğu duruşma çağrısında şunlar denildi:
“5 Haziran 2022’de hoş geldin onur ayı demek için Yeldeğirmeni’nde bir araya gelip basın açıklaması okumamız engellendi ve 11 arkadaşımız, polis işkencesiyle gözaltına alındı. Ve yargılananlar o gün polis şiddetine maruz bırakılan lubunyalar oldu. Dava takibi için herkesi bekliyoruz. Basın açıklamalarımız da, lubunyalar da yargılanamaz. LGBTİ+fobik hukuk sisteminden daha güçlüyüz. Bizi yenemeyeceksiniz, yargılanan arkadaşlarımızın yanındayız.”
Gözaltına gününe dair videoları izlemek için:
Duruşma salonunun girişine polis barikatı
2.15’te görülecek duruşma salonunun önünde bekleyen yargılananlar, aktivistler ve avukatlar polisin kapının önüne kurduğu barikatla karşılaştı.
Küçük salon nedeniyle sanıklar oturamadı
Sanık vekili Gülyeter Aktepe, kimlik tespiti esnasında, duruşma salonunun küçük ve yetersiz kaldığını belirterek kolluk personelinin duruşma salonunun dışına çıkarılmasını talep etti. Bu talep karşılanmayacaksa ayakta olan sanıklar olduğu belirtilerek kolluğun oturduğu koltuklardan kalması istenildi. Kolluk oturduğu koltuktan kalkmadan duruşmaya başlandı.
‘Hafif meşrep olmanın neresi tam olarak suç?’
Sanıklardan Yusuf, “Üzerime atılı suçları kabul etmiyorum. Suçlu olanlar, lezbiyen, biseksüel, trans ve interseksler değil; bize fiziksel şiddet uygulayanlardır. Biz gözaltı çemberi içerisindeyken dağılın uyarısı yapıldı. Bize dağılma koridoru açılmadı, tek açılan koridor gözaltı aracına gidiyordu. ‘Direnmeden gelin’ denildikten iki dakika sonra dört polis memuru üzerime canavarmışım gibi saldırdı. Orantısız bir fiziksel şiddete maruz bırakıldım. Gözleri o kadar nefretle dönmüştü ki üzerimdeki kıyafetleri yırttılar. Ters kelepçeli bir şekilde gözaltı aracının orada bekletilirken kafamı gözaltı aracına vurdular. Üç tane kelepçe takıldı ve kelepçeden de soğuttuklarını belirtmek istiyorum. Ayrıca gözaltı aracındaki psikolojik ve fiziksel şiddetleri hiçbir şekilde kayıt altına alamadığımız için yaşadıklarımızla kalmış durumdayız.
Yargılanması gereken lezbiyen, gey, biseksüel, trans, interseks ve daha niceleri değil, bize şiddet uygulayan polislerdir. Sırf varoluşumu savunduğum için saatlerce havasız bir otobüste bekletilmeyi, çeşitli şiddet biçimlerine maruz bırakılmayı kabul etmiyorum. Suçlu değilim, varoluşumu savunuyorum. 11 kişinin bu kürsüde yargılanması hukuksuzdur.”
Hakim, basın açıklamasını kimin organize ettiğini sordu. Bu soru üzerine Yusuf, “LGBTİ+dernekleri ve kurumlar kriminalize edilecek kurumlar değildir” dedi ve ekledi:
“Bu iktidar bize bir yaşam borçludur. Deprem sonrası depremin etkilediği illerde var olan seks işçisi trans kadınlar çalıştığı mekanlar ve evlerin ne durumda olduğunu hala bilmiyoruz. Bayram Sokak’ta bir hafta önce bu devlet tarafından hiçbir çalışma alanı sağlanmayan trans kadınların kendilerini yıllardır var ettiği, çalıştığı bir sokakta kaymakamlık tarafından engellenmesi konusu konuşulmalıyken burada basın açıklaması düzenlediğimiz için bizim yargılanmamız bizzat LGBTİ+ fobiyi göstermektedir. Atılan hiçbir slogan anayasa mahkemesince suç teşkil etmiyorken iddianamede büyük puntolarla geçmesi, biz lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve intersekslere uygulanan kriminalizasyonu gözler önüne seriyor. Götümüz başımız ayrı oynuyor sloganı nasıl suç sayılıyor? Hafif meşrep olmanın neresi tam olarak suç?”
‘Polisin salonda olması ifade özgürlüğünü engellemektedir’
Sanık vekili Aktepe, polis memurları huzurunda savunmaya devam edilmesini kabul etmeyerek kimlik tespiti yapılmasını istedi.
Sanık vekili Emrah Baran, “Çok sayıda 2911 sayılı kanuna mukavemet davasına girdik hiçbirinde bu kadar önlem alınmadı. Bu neyin korkusu? Yargılamanın esas unsuru olan kişiler olarak ayakta bekletiliyoruz, polisler oturuyor. Polis üniformalı kişilerin arasında beyanların alınması ifade özgürlüğünü engellemektedir.”
İkinci sanık da dinlendikten sonra sanık vekili Aktepe, kolluğun duruşma salonundaki varlığın sanıkların ifadelerini özgürce yapmalarını engellediğini vurgulayarak şunları söyledi:
“Kolluğun salondaki mevcudiyetinin bu yargılamanın esasına dayalı olduğunu düşünüyorum. Basın mensupları, avukatlar ayaktalar, bunca kolluğun bu salonda bulunmasını gerektiren tedbirin gerekçesi nedir? Görevinizi engelleyecek herhangi bir tutum oldu mu? Şu anda bu ihlale burada son verebilirsiniz, kolluğa kimlik tespiti yapabilirsiniz. Niçin şimdi yapabilecekken yapmıyorsunuz, niçin ben bu ihlali yargılama bittikten sonra yargıya taşıyayım?”
Mahkeme heyetinin, “Kimse için sorun yok devam edebiliriz” demesi üzerine sanık vekili Arya, “Cevap vermeye tenezzül bile etmemenizi anlamıyorum. Sorun varken ‘sorun yok’ demenizi kabul etmiyoruz.”
‘Bugün bu adliyede nefret suçu işleniyor’
Bu tartışmalar devam ederken sanıklardan Ahmet mahkeme heyeti tarafından savunmasını yapmaya çağrıldı.
Ahmet, “Bugün bu adliyede nefret suçu işleniyor. Mahkeme salonu kolluk, dışarısı ise çevik kuvvet dolu. Devlet bu kadar mı korkuyor gerçekten kendine benzemeyenden? Bunu ilk defa yaşamıyoruz, her kadın eyleminde her LGBTİ+ eylemde yaşıyoruz, bir anda gözaltı çemberinde kalıyoruz. Ters kelepçeyle saatlerce bekletildik. Yargılanması gerekilen bizler değil, polistir.”
‘Niçin polisler dışarı çıkarılmıyor?’
Sanık vekili Arya, “Ben her sözümde bunu dile getireceğim. Niçin polisler dışarı çıkarılmıyor? Ben kendim bir avukat olarak bu polislerin yanında savunma yapmakta zorlanıyorken, müvekkillerimin de nasıl zorlandığını biliyorum. Sokakta zaten zorlanıyorlar süreki, burada da zorlansın istiyorsunuz.”
Avukatlar, oturmak istediğini belirtmesine rağmen duruşmaya devam ediliyor…
‘Savunma hakkı kısıtlanmaktadır’
Dördüncü sanık da dinlendikten sonra vekili Aktepe, “Tüm beyanlarımızda söylediğimiz gibi yargılanması gerekilen işkenceci polis memurlarıdır. Her söz aldığımda vurgulayacağım gibi tekrar vurguluyorum. Salondaki bu hukuka aykırılığa derhal son verilmesini talep ediyorum. Savunma hakkı kısıtlanmaktadır.”
Sanıklardan Selin, “Açık adreslerim burada okunuyor, çok güvensiz hissediyorum.”
Sanık vekili Aktepe devam ediyor: “O gün alanda gözaltı esnasında aynı günün failleri olabilirler kimlik tespiti yapmadınız bunu bilmiyoruz. Bu bir yargılama konusu.”
Diğer sanık Can, “Polisler buradayken ifademi veremem. Güvende değilim! Daha 6 ay önce polisin işkencesine maruz bırakıldım. İşkenceci polislerden birisi şu an bu oda içerisinde oturuyor. Korktuğum için teşhis edemiyorum. Yeniden söylüyorum kendimi güvende hissetmiyorum. Savunmamı yapmak istiyorum ama yapamıyorum.”
Hakim, “Karşılıklı diyalog şeklinde bu konuyu çözemeyiz.Yapabileceğimiz bir şey yok” dedi.
Can’ın tüm çabasına rağmen polis memurları çıkarılmadı ve savunmasına başladı:
“Mahkeme dosyasındaki işkence görüntüleri kesilmiş. Bizde bu görüntüler var zaten sunacağım. Güzel bir basın açıklaması okuyup dağılacaktık, ben de kanunu biliyorum 2911 anayasal hakkım ve onu kullanmak için oradaydım. Aracın içerisinde kafalarımız camlara çarpıldı, tokatlar atıldı, telefonlarımıza el konuldu. Gözaltı esnasında arkadaşımın yüzüne tükürülürken polis TikTok videosu çekti. Aç ve susuz bırakıldık, tuvalete gidemedik bunlar klasik işkence yöntemleri zaten çok iyi bilirsiniz. Ayrıca mahkeme heyetine birkaç tane sorum var:
Herhangi bir yerde sosyal medyada yayınlanmayan bir basın açıklaması fikri, nasıl polislere gitti?
Nasıl ‘tedbir amaçlı’ geldiler 90 saniye içerisinde?
Neden grubun çevresi tamamen sarılıyor ve çıkışlara izin verilmiyor polis geldiği ilk andan sonra?
Polisin 2911 sayılı kanuna göre görevi önce uyarı yapıp sonra makul süre tanımakken neden uyarı anında çevre sarılıyor?
Aynı şekilde polisin görevi dağılmamakta ısrar olduğu noktada ölçülü şekilde güç kullanmak ve ancak güç kullandıktan sonra da dağılınmıyorsa gözaltı işlemi uygulamakken neden ilk hamle çember ve gözaltı işlemi oluyor?”
Sanık vekili Aktepe, “Müvekkilim açıkça bize işkence uygulayan bir polis memurunun salonda olduğunu beyan ediyor, bu beyanlara istinaden kimlik tespiti ve duruşmaya salonunun dışarısına çıkarılmasını talep ediyorum.”
Sanıklardan Selin, “Güvenli bir ortamda savunmamızı yapamıyoruz bir kısmının işkence faili olduğu, kişi başına üç tane polisin bulunduğu bir ortamda nasıl adil yargılanma gerçekleştirilebilir? Bu kadar erkek burada, kim olduklarını bilmiyorum ama siz evimin adresinin açıkça paylaştınız. Burada konuştuklarım nedeniyle mahkeme bittikten sonra bana başka bir yerde hınçla işkence uygulamayacaklarının güvencesini nasıl verebiliyorsunuz?”
Duruşmaya 10 dakika ara verildi…
‘Bu kadar silahlı adamın salonda ne işi var?’
Aradan sonra Selin ifadesine devam ediyor…
“Duruşmaya ara verildiğinde polisin belindeki silahları gördük. Bu kadar silahlı adamın bu salonun içerisinde ne işi var? Güvensiz hissediyorum. Polisler bize şu an gaslight uyguluyor. Şu an kişi başına üç polis düşerken Esra Ateş polis karakoluna birkaç metre ötede öldürüldü. Türkiye devleti varoluşumuzu kriminalize etmeye çalışıyor.
Ne bu yasaklar ne yerimizden edilmeler ne gözaltılar ne de saldırılar yüzyıllardır engelleyemediği gibi mücadelemizi engelleyemez. Yıkılan onlarca krallık gibi bu nefret dolu iktidarlar da son bulmaya mahkum. Biz en iyi bildiğimiz şeyi; var olmayı, hayatlarımızı, aşklarımızı savunmaya devam edeceğiz.
Olayların yaşandığı yer benim uzun yıllardır yaşadığım mahallem. Biraz daha olayın öncesinde gitmek istiyorum. Evimden adım attığım anda arkadaşlarımla bir kafede oturup kahve içmek istediğimde mahallenin polis işgali altında olduğunu gördüm. Kafede otururken saatlerce polisler tarafından izlendik. Bu tacizden rahatsız olunca kalkıp sokakları gezmek istedik, polisler tarafından takip edildik. Bunun adını açıkça koyalım bu bir tacizdir.”
‘Başıma bir şey gelirse sorumlusu mahkeme salonudur’
Sanık vekili Arya, duruşma salonunda bulunan sivil ve silahını gösteren bir erkeğin kendilerine bakarak rahatsız ettiğini belirterek çıkarılmasını istedi. Avukatın sözü kesildi.
Selin, “Güvensiz hissettiğimi tekrarlıyorum. Başıma bir şey gelirse bunun sorumlusu bu mahkeme salonudur” diyerek ifadesine devam etti:
“Bir hak ihlal edilecekse ilk önce basın mensupları o alandan çıkarılır. Gözaltı günü de ilk önce basın alandan çıkarıldı. Etrafta çok gürültü vardı, anons duymadım. Zaten ters kelepçeli haldeyken anons duyabilecek halde değildim. Ayrıca etrafım polis tarafından kapatılmışken uçarak da gidemeyeceğime göre orada kaldım. Çember sadece gözaltı aracına açılıyordu. O esnada arkadaşlarımın çığlıklarını duydum, bir arkadaşım ters kelepçeli olmasına rağmen kafası polis aracına vurularak kıyafeti yırtıldı. Bunları anlatırken şu an burada bulunan polisler ‘ne güzel yaptık’ diyordur belki. Arkadaşlarımdan özür diliyorum umarım tetikleyici olmaz ama bir polis memuru aracın içerisinde ‘Sizi görünce midem bulanıyor’ diyerek vurmaya devam etti. Bilirkişi raporu inanılmaz bir rapor güzel bir senaryo yazılmış.”
Sanık Yusuf, “Slay bir rapor.”
‘İşkencenin mağduru da tanığı da biziz’
Bir diğer sanık Elif, “Öncelikle burada ifademi verirken bir sürü polisin etrafımda olması nedeniyle hiçbir şekilde özgür hissetmediğimi söylemek istiyorum. Sizin mahkeme salonundan polisleri çıkartacağım diye bildirdiğiniz gibi gözaltı günü de polisin anonsu yalandandı.”
Yusuf, “Gittikçe odadaki kolluğun sayısı artmaya başlıyor. Tekrar güvensiz hissettiğimi söylemek istiyorum çünkü onların işkencesinin mağduru da tanığı da bizleriz.”
Hakim, “Peki!”
Yusuf, “Peki mi? Dinlemiyorsunuz bile bizi, başımıza gelen her şeyin sorumlusu sizsiniz.”
‘Mahallelinin huzurunu bozan polislerdi’
Sanıklardan Gizem, savunmasına başladığında diğer savunmalarda defalarca söylenildiği gibi güvensiz hissettiğini bildirdi ve ekledi:
“Siz kimlik tespiti yapmadınız ama biz travmatik tespitler yapabiliyoruz. Keşke bugün vicdani kanaatinizi kullanarak bir refleks alsaydınız. Gözaltı günü sanki bir savaş alanıymışcasına polis yığını vardı sokakta. Çok kısa bir süre içerisinde etrafımız sarıldı. Ablukanın içerisindeyken arkadaşlarımın maruz bırakıldığı işkencelere tanıklık ettim. Huzur ve sükunu bozmaktan dolayı yargılanıyorduk ama o gün o mahallelinin huzurunu bozan polislerdi. Polis aracının içerisinde, ‘Uğraştığımız tiplere bak, ucubeler’ dedi. Üzerime atılı suçları kabul etmiyorum. Umarım iyisinizdir, biz değiliz çünkü.”
Gizem’in avukatı İrem Temizkan, “Gözaltı esnasında polis memurları tarafından müvekkilime ve arkadaşlarına insanlık onuruna aykırı söylemlerde ve eylemlerde bulunuldu. Bütün herkes ters kelepçeli bir şekilde araca bindirilmiştir. Doktor raporunda da bunlar yer alıyor.”
‘Hakimler, adil yargılanmaya muhtaç kaldılar’
Sanık avukatı Arya, “Yıllar öncesinde bu mahkemelerde gülüp geçen, taleplerimizle keyfi olarak ilgilenmeyen hakimler vardı ama o hakimlere ne oldu biliyor musunuz? Adil yargılanmaya muhtaç kaldılar; ama adalet onlar için de gelmedi. Bunu hatırlatmak istiyorum.”
Hakim araya girerek gülen sanıklar hakkında mahkeme tutanağına geçtiği yazılı bir uyarı yaptı.
Av. Arya devam ediyor…
“Mahkemenin hiç utanmadan kabul ettiği bu iddianameyle ilgili konuşmak istiyorum. ‘Kanuna aykırı yürüyüş’ denilmiş, mahkemenin bununla ilgili açıklama yapmasını istiyorum. Canımız ne zaman istersek yürüyebilecekken neresi kanuna aykırı? Ben cevap vereyim, ‘nefret’! Nefretten başka hiçbir şey değil. Polis kim olarak kendini kanun yerine koyuyor ‘Böyle bir yasal hakkınız yok’ diyor. Esaslı savunmamı mütalaadan sonra vereceğim.”
‘Bu yargılamalardan utanç duyulacak’
Sanık avukatı Emrah Baran, “Burada yıllardır cinayetle, nefret suçlarıyla karşı karşıya kalan LGBTİ+’lar yargılanıyor. Kamu makamları tarafından ifade özgürlüğünün sağlanması için daha fazla hoşgörü sağlanması lazımken tam tersi oluyor. Ortaçağ’da Engizisyon mahkemelerinde ‘cadıların’ yargılandığını gördük, bugün bundan utanç duyuluyor. Yıllar sonra bu yargılamalardan da utanç duyulacak.”
‘İşkence suçunun failleri yargılanmıyor’
Sanık avukatı Gülyeter Aktepe, “Bugün bu salonda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini tekrar vurgulamak istiyorum. Sanıklar baskı altında sorgulandı ve hiçbiri savunmalarını özgürce gerçekleştiremedi. Defalarca belirttiğimiz gibi mevcut iddianame hukuki dayanaktan yoksundur ve esas yargılanması gereken anayasal hakkını kullananlar değil, işkenceci polislerdir. Suçun unsurlarının hiçbir biçimde oluşmadığını, isnadın kişiselleştirilmediğini, dağılma için bir alan açılmadan süre verilmeden polis çemberinde işkenceyle yakalama işlemi yapıldığını zaten vurguladık. Polis çemberinin içinde sıkıştırılanlara işkence uygulanıp kelepçe takılırken dışarıda kenardaki bir memurun yakalama tutanağına eklemek içim şeklen yaptığı anonsların gerçekliği yansıtmadığının farkındayız.
‘Kadıköy’deki erkek taraftar gruplarına neden hiç müdahale olmadı’
Merak ediyorum, bir mahallede huzuru ve sükunu bozan nedir? Bu huzur ve sükunun sınırlarını kim belirler ve kim nasıl bozar? Şayet bugün bu yargılamada olduğu gibi yasal mevzuat hiçe sayılarak bir toplantı ve gösterinin huzur ve sükunu bozabileceği iddia ediliyorsa bu temel hakkın kimler için tesis edildiği hangi sınırlara göre belirlenir? Kadıköy’de her hafta erkek taraftar gruplarının cinsiyetçi küfürlerini, sloganlarını, duyuyoruz, sokakları yürünmez hale getiren saldırgan tavırlarını, kornalarını, trafiği kesen yürüyüşlerini görüyoruz. Bıçaklı saldırılar, yaralamalar, tecavüz tehditli bağırmalar söz konusu olmasına rağmen bu zamana kadar bir kere bile müdahale edilmedi. Mahalleler abluka altına alınmadı. Hiçbir cumhuriyet savcısı burada yaşayanların huzur ve sükunu bozuldu diyerek iddianame yazmadı, yakalama yahut gözaltı emri vermedi. Tarikatların cemaatlerin nefret suçu niteliğindeki aile mitinglerine de bugüne dek hiçbir müdahale gerçekleştirilmedi. Demek ki Türkiye’de gösteri ve yürüyüş hakkı birileri için var. Kimler için yok? Yakalama işleminin yapıldığı mahallenin sakinleri olduğunu beyan eden ve açıkça ikamet ettikleri mahallede dahi yürümesi, gösteri yapması engellenen sanıklar için yok mesela.
‘Özgür bir yaşam istiyoruz’
Heteroseksüel erkeklerin yaptığı herhangi bir yürüyüşe hiçbir şekilde müdahale dahi edilmezken bu iddianame kabul ediliyorsa temel haklara erişim kimler için mümkün sorusunu sormak bizim için bir mükellefiyet. Çünkü huzur ve sükunu bozan anayasal haklarını kullandıkları için bu dosya kapsamında yargılanan LGBTİ+’lar değil Yeldeğirmeni Mahallesindeki tüm sokakları saatler boyunca geçişleri engelleyerek ablukada tutan polislerdir. Onur ayında LGBTİ+’lar cinsel yönelimlerimiz ve cinsel kimliklerimiz nedeniyle hedef gösterilmeye itirazımız var, trans cinayetlerine, nefret siyasetine sözümüz var, eşit ve özgür bir yaşam istiyoruz, geçinemiyoruz, barınamıyoruz, katlediliyoruz ve yine de varoluşumuzla sokaklardayız onur duyuyoruz dedikleri için mi bir Cumhuriyet Savcısı tarafından soruşturma yürütülüyor haklarında? Hangi gerekçeyle? Üç dört paragraflık dayanaksız iddianamede biz bu soruların cevaplarını bulamadık. Bu davalar açılmaya devam ettikçe biz de duruşma salonlarında bu soruları sıkılmadan sormaya ve temel hakların kolluğun ya da idarenin keyfiyetiyle kısıtlanamayacağını anlatmaya devam edeceğiz.
‘Duruşma salonunda kişi başına üç polis düşüyor’
Polislerin duruşma salonundan derhal çıkarılmasını ve kimlik tespiti yapılmasını defalarca talep etmemize rağmen tedbir alınmasını gerektirir yahut duruşmanın düzenini bozacak bir durum olmadığı halde taleplerimiz gerekçesiz biçimde reddedildi. Bugün bu duruşma salonunda kişi başına üç polis düşüyor. Kadınlar ve LGBTİ+’lar erkek şiddetine maruz kaldıklarına, şikayetçi olmak istediklerinde, koruyucu önleyici tedbirlerin uygulanmasını istediklerinde görevini yapan tek bir polis bile bulamıyorlar. Ceplerinde uzaklaştırma kararlarıyla katlediliyorlar. Duruşmanın düzenini bozan ya da tedbir alınmasını gerektiren hiçbir durum olmadığı halde bu salonda kişi başına 3 polis düşüyorken, olay gününde koca bir mahalle 11 kişi gösteri yapacak diye tedbiren abluka alınırken; geçtiğimiz haftalarda 2 günde 9 kadın evli oldukları ya da boşandıkları erkekler tarafından katledildi ve polis bu cinayetleri engelleyemedi.
‘Polisler, ceketlerini kıvırarak beylik silahlarını gösteriyor’
Mevcut hukuka aykırılıkları defalarca dile getirmemize rağmen sanıklar beyanda bulunurken polislerin ceketlerini kıvırarak beylik silahlarını gösterdikleri koşullarda bir yargılama yürütmeyi tercih ettiniz. Baskı altında olduklarını, güvende hissetmediklerini, olay günü işkence suçunu işleyen memurlardan birini duruşma salonunda teşhis ettiklerini, polislerin imalı bakışları gülüşmeleri sürerken savunma haklarının kısıtlandığını defalarca beyan ettiler dikkate almadınız. Türkiye polis merkezlerinde işkencelere, cinayetlere, devlet gözetimi altında kaybetmelere tanık oldu, güvende hissetmemelerinin somut gerekçesi var. Savunmalar yapılırken beyanlarının yarısı alanda maruz bırakıldıkları işkenceyle alakalıydı dinlediniz. Biz işkence suçunu işleyen polislerin tespiti ve yargılanması için defalarca suç duyurusunda bulunduk ancak nadiren sonuç alabiliyoruz. Cezasızlık politikası doğrultusunda soruşturma izni verilmediğinin farkındayız, izin verilen dosyalarda ise yargılama yıllarca sürüyor. İşkence suçunun failleri hak ettiği cezaları almıyor. Vaziyet böyleyken duruşma salonundan polisleri çıkarmayacaksanız ve kollukta baskı altında ifade verdikleri koşullar değişmeyecekse soruşturma dosyasındaki ifade tutanaklarıyla yetinseydiniz niye çağırdınız? Hakim karşısında savunma yapmalarının ne anlamı kaldı? Bu hukuka aykırılıklar silsilesine derhal son vermelisiniz. İsnat edilen suçlamaların hiçbirini kabul etmiyor, tüm sanıkların derhal beraatine karar verilmesini talep ediyoruz.”
Duruşma 23 Eylül’e ertelendi
Duruşmaya 10 dakika ara verildi…
Ara karar sonrası duruşma salonuna yalnızca avukatlar ve sanıklar alındı. Mahkeme 23 Eylül 2024’e ertelendi.