Urla, Bulancak, Ordu, Giresun, Aksaray, Fethiye’deki saldırılardan sonra Pazar günü de İstanbul’da Şişli seçim bürosunun önünden “dev bayraklı” tekbirli bir yürüyüş oldu öncekilere göre küçük katılımlı. HDP Eş Genel Başkanı Kürkçü’nün tespiti saldırıların devamı ve Okmeydanı’ndaki çatışmadan sonra genişçe benimsendi. Buna göre saldırıların arkasında, yani örgütlenmesi/kışkırtılması pozisyonunda iş gören, “Gladyo kırıntıları” diye isimlendirilen bir özne var. Tabii bu arada –bu gerçeğin bu şekilde yorumlanması ya da fark edilmesi ne kadar ‘korkutucu’ olsa da- Ergenekon tahliyeleri Kürkçü’yü destekler şekilde bu süreçle bağdaştırılıyor. Devlet aklının kendine tehdit olarak gördüğü hareketlere karşı yapabileceklerinin korkunç suçları da içine alan sınırlarını geçmişten az çok biliyoruz. Buradaysa bu tehdidin oluş(turul)ması üzerinde duracak; HDP’nin bu saldırıları neyi ifade ederek, nasıl karşısına aldığına bakacağım.
Öncelikle HDP’nin alanından ve HDP’nin bulunduğu alandan ana başlıklarıyla bir siyasal gündem özeti yapmak lazım. Muhtemelen, konudan çok uzaklaşmamak ve yazıyı çok uzatmamak da üzere, buradaki incelemeyi başlatmak için bundan tam bir sene öncesine, tarihî Amed Newrozuna kadar gitmek yeterli olacaktır. Çatışmasızlık ve Kürt Hareketiyle müzakere; Kürdistanın özgürlük ve eşitlik taleplerinin siyasette büyük bir yer işgal etmesi süreci. Demokratik özerklik programının tartıştırılmasıyla yeni bir demokrasi modeli talebi. [Bu programın Rojava’da vücut bulması.]
Çatışmasızlık ortamının yarattığı siyasal alan, burada muhalif toplumsal hareketlerin kendilerine yer bulmaları ve bunun yarattığı imkanla Gezi İsyanının doğması. Gezi’nin kendini doğuran bu muhalif toplumsal hareketleri güçlendirmesi ve sonuç olarak siyasetin alanında farklı bir yerden ve muazzam kuvvetli bir şekilde yeni bir özgürlük ve demokrasi talepleri baskısı. Buna karşı hükümetin gittikçe otoriterleşmesi ve bunun karşısında, Gezi’nin açtığı alanda, ‘anti’-otoriter iradenin güçlenmesi. (Bu karşıtlığın ne boyuta vardığını, karşıtların ne kadar büyüdüğünü bize Berkin, cenazesiyle gösterdi: hükümet tarafının hali Gülsüm Anneye ve oğluna edilen sözlerde, öbür tarafın durumu Okmeydanı’na gelen yüz binlerde gözüktü.) Ve Gezi’de ortaya çıkan (onu meydana getiren, onda ortaya konan ve onun tarafından güçlendirilen) kendini modern kapitalist temsil demokrasisinin karşısına konumlandıran irade ve (forumlar pratiğinde gözüken) doğrudan/katılımcı demokrasi deneyimi ve talebi. Son olarak, tüm bu süreçlerin dışında, ilk defa şu bir senedir olduğu kadar yakın olan barış, öteden beri halkların ihtiyacı. Fakat bildiğimiz üzere bir yandan AKP tarafından malzeme edilirken bir yandan yeniden halklardan uzaklaşıyor.
Bu sürecin sonucu olarak elimizde coğrafî Türkiye’nin iki farklı noktasından yükselen, mevcut hukuk düzenini reddeden iki özgürlük/eşitlik iradesi; yine bu iki farklı noktadan yükselen, mevcut karar alım modelini reddeden iki yeni demokrasi modeli talebi; ve bir ortak ihtiyaç olarak barış var. Denklemi bu haline getirdikten sonra içine tarihsel varoluşu ve politik programıyla HDP’yi bıraktığımızda başta sorduğumuz soru cevaplanıyor.
Kuruluşunu -burada yine Kürkçü’nün bir tabirinden yardım alalım- bir “ezilenler koalisyonu” olarak yapan HDP siyaset alanında, Türkiye halklarının yukarıda bahsettiğimiz eşitlik/adalet/özgürlük iradesini temsil ediyor. Yönetim pratiğinde de, asıl mekanizması Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) yerelleri temel alan (mahalle meclisleri!) örgütlenme modeli ve iki hafta sonraki yerel yönetimler seçimlerinde sunduğu program itibarıyla, yine yukarıda incelenen doğrudan/katılımcı demokrasi talebini karşılıyor/savunuyor. Barışın eşitlikçi, adil ve onurlu bir temelde kurulması için gerekli demokrasi programını sunması ve bünyesinde halkları bir araya getirmesiyle bu ihtiyaç için de görünen adres konumunda.
Hükümet ve devlet, tabanın yukarıda anlatılan demokratikleşme yönündeki baskısı ve ayrıca kendi içindeki kavgayla gittikçe sıkışır vaziyette. HDP de tüm bu beklentiyi(baskıyı) karşılayan ve temsil eden özne; ve bu şekilde “zamanı gelmiş bir fikir” oluşuyla tehdit. Böylece devlet, başta geçmişteki örneklerine işaret ettiğimiz refleksleriyle, yaralı bir hayvanın gözü kara korkulu saldırganlığıyla HDP’ye yöneliyor.