Antakya, Haziran ayaklanması ve sonrasında devam eden ODTÜ direnişine üç evladını verdi. Önce Eskişehir’de okuyan Ali İsmail’in polisler ve faşistler tarafından dövülerek ölümün sınırına getirildiği haberi geldi. Ali İsmail, 10 Temmuz’a kadar ölüme direndi.
3 Haziran günü ise, Armutlulu gençlerin Abdocan’ı ölümsüzleşti. Abdullah Cömert de, çok yakın mesafeden başına atılan gaz bombasıyla öldürülmüştü.
Antakya halkı, günlerce sokakları terk etmedi.
Arap Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Armutlu, İstanbul Taksim ve Kızılay’dan sonra direnişin 3. kalesiydi.
ODTÜ direnişine ilk destek veren de bu kale oldu. 9 Eylül günü ise Ahmet Atakan ölümsüzleşti.
Haziran ayaklanmasından önce gittiğimiz Armutlu’nun sokaklarında, duvarlarında isyanın izlerini görmek mümkün.
Şehit ailelerinin evlerine giderken bana mihmandarlık yapan ESP üyesi Ozan Uğur Taş, isyan günlerini anlatıyor. Üç sokağı göstererek, “Bu üç sokağa barikatlar kurulurdu. Polis, barikatları iki kez aşarak, mahalleye girdiğinde, iki gencimizi öldürdü” diyor.
Ozan da çok genç, 20’sinde bile olmayabilir. Haziran ayaklanmasına katıldığı için bir süre cezaevinde kaldı.
Sonra mahalle girişindeki benzinliği göstererek, “Buranın yanmadığına şaşıyorum” diyor gülümseyerek.
Antakya halkı son 3 yıldır sürekli eylem halinde. Nedeni ise, hemen yanıbaşında süren savaş. Çetelere verdiği destek nedeniyle AKP hükümetine tepki büyük. Ayrıca, Beşar Esad’a karşı duyulan sempati de az değil.
Kentteki bu politik atmosfer, Gezi direnişiyle birleşince, Antakya da direnişin kalelerinden biri oldu.
‘ÖC DEĞİL ADALET İSTİYORUZ’
Bu kale ilk önce Abdullah Cömert’i şehit verdi.
CHP Gençlik Kolları Başkanlığı’nı yapan Abdocan, direnişin ilk günlerinde 3 Haziran günü başından gaz bombasıyla vurularak öldürüldü. O gaz bombasının 36 metre gibi çok yakın bir mesafeden atıldığı sonradan adli tıp raporuyla ortaya çıktı.
Cinayetin ardından Ahmet Kuş adında bir polis hakkında “kasten öldürme” suçundan dava açıldı. Ancak, isnat edilen suça rağmen sanık hala tutuklanmış değil. Avukat Hatice Can’ın sanık polisin tutuklanması için yaptığı başvurular da sonuçsuz kaldı. Bu başvurulardan birine Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nden gelen dikkat çekici: Sanığın tutuklanması gerekir ancak takdir mahkemenindir.
Polisin hala tutuklanmamasına tepki gösteren ağabey Adnan Cömert, “Kardeşim katledildi ve her şey ortada. Onu katleden polis hala tutuklanmadı” diyor. Roboski ve Reyhanlı katliamlarını hatırlatan Cömert, “O katliamların failleri de cezasız kaldı” dedikten sonra ekliyor: “Son bir yıl içerisinde Türkiye’de adaletin olmadığını gördük. AKP’ye karşı gelen herkesin artık vatandaş olarak bile görünmediğini gördük, dışlandığını gördük. Polisler cezalandırılmadığı sürece, halk onları katil olarak görecektir. Biz öç istemiyoruz, adalet istiyoruz. Devlet bu adaleti sağlamayacak. Bunu biliyoruz. Ancak biz bu adaleti alacağız.”
Anne Hatice Cömert de adaletin peşinde. Yarı Arapça, yarı Türkçe, “Ben Abdullah’ın annesi. Adalet arıyorum. Katil polisin tutuklanmasını istiyorum. Adalet, adalet, adalet” diyor.
‘EVEREST’İN TEPESİNE DE ALSALAR DAVAYI TAKİP EDECEĞİZ’
Antakya halkı, 10 Temmuz’da Ali İsmail Korkmaz’ı şehit verdi. Eskişehir’de üniversite okuyan Ali İsmail Korkmaz, 2 Haziran günü polis ve esnaftan oluşan bir grup tarafından öldüresiye dövüldü.
Ölümün sınırına getirildi Ali İsmail. 38 gür ölüme direndi, 10 Temmuz günü hayata veda etti.
Ali İsmail’i döverek öldüren 8 kişi hakkında dava açıldı. Bunlardan 4’ü polis, 4’ü vatandaş. Sadece 1’i polis 5 kişi tutuklandı.
Aynı zamanda avukat olan ağabey Gürkan Korkmaz, etkili bir soruşturma sürecinin yürütülmediğine dikkat çekti, “Olay yerindeki kamera kayıtlarını bile avukatlarımızın özel girişimleri ile koruma altına aldık” dedi.
3 polisin tutuksuz yargılanmasına tepki gösteren ağabey Korkmaz, “3 polis hala görevde, bellerinde silahlarıyla sözde kamu güvenliğini, asayişi sağlıyorlar” diyor.
Ali İsmail Korkmaz davası, “güvenlik” gerekçesiyle Kayseri’ye alındı.
Davanın kamuoyunun dikkatinden kaçırılmak için Kayseri’ye alındığına dikkat çeken Ağabey Korkmaz, şöyle diyor: “İki duruşma yapıldı. İnsanlar davayı takip etmekten vazgeçmeyeceklerini gösterdi. Kayseri’ye değil Fizan’a alsalar, Erciyes’in eteklerine değil Everest’in tepesine de alsalar bu davayı, takip edecekler, adalet yerini bulana kadar da vazgeçmeyecekler, vazgeçmeyeceğiz.”
‘ADALETE ERİŞMEK ZOR’
Ahmet Atakan, Antakya halkının, Gezi direnişi ile başlayan isyan günlerinde şehit verdiği 3. evladı.
Eylül aylarında bu kez ODTÜ direnişi ile başlayan isyan günlerinde, 9 Eylül günü polis tarafından gaz kapsülü ile başından vurularak öldürüldü. Öldürülmesinin üzerinden 8 ay geçti. Ancak cinayete ilişkin bir dava bile açılmış değil.
Polisin iddiası düşerek öldüğü yönünde. Ancak, Ancak ön otopsi raporu bu iddiayı yalanlıyor. Hatay Devlet Hastanesi’nde yapılan ilk otopsisine giren Hatay Tabip Odası Başkanı Selim Matkap da çok net bir şekilde, “yüksekten düşerek öldü” iddiasını yalanladı. Matkap’ın olayın ardından yaptığı değerlendirme şöyleydi: “Atakan’ın vücudunda yüksek bir binanın üzerinden düştüğünü ispatlayan bir bulguya rastlamadık. En önemli iki bulgu var: Birisi akciğerlerde kanama, diğer kafa travması. Kafasında künt travma olarak tabir edilen çökme kırığı ve morarma vardı. Ölüm sebebi bunlardan biri. Bunlarla ‘yüksekten düştü’ diye açıklama yapılamaz.”
Atakan ailesi de, Ahmet’in hedef seçilerek öldürüldüğü görüşünde. Baba Ali Atakan, “Kim ne derse ne desin, Ahmet’e nokta atışı yapılarak öldürüldü” diyor.
Ağabey Zafer Atakan da, devletin tutumuna dikkat çekiyor, “Devlet, olayın aydınlatılması için değil, üzerinin kapatılması için çalışıyor” diyor ve ekliyor: “Gezi olaylarında temel hak ve özgürlüklerimiz için sokaklara çıkmıştık. Ama malesef bırakın temel hak ve özgürlükleri, insan yaşamı bile güvence altında değil. İnsanlar devlet tarafından öldürülüyor. Bunu Reyhanlı’da yaşadık, Uludere’de yaşadık. Devlet kendi yaptığı katliamların üzerini kapatmaya çalışıyor.”
Atakan ailesi, adaletin yerini bulacağına inanmıyor. Baba Atakan, ” Bu ülkede maalesef bütün renklerin hepsi kirlendi. Özellikle de bu renklerden adaleti temsil eden beyaz çok kirlendi” diyor ve ekliyor: Adalete ulaşmak zor” diyor.
Ancak aile, Gezi şehitleri aileleri ile dayanışmanın sürdürülmesi gerekliliğine dikkat çekiyor.
Antakya’nın Armutlu semti, şimdi anma günlerine hazırlanıyor. 3 Haziran’da Abdocan, 12 Temmuz’da Ali İsmail, 9 Eylül’de Ahmet anılacak.
Antakya, Haziran ayaklanması ve sonrasında devam eden ODTÜ direnişine üç evladını verdi. Önce Eskişehir’de okuyan Ali İsmail’in polisler ve faşistler tarafından dövülerek ölümün sınırına getirildiği haberi geldi. Ali İsmail, 10 Temmuz’a kadar ölüme direndi.
3 Haziran günü ise, Armutlulu gençlerin Abdocan’ı ölümsüzleşti. Abdullah Cömert de, çok yakın mesafeden başına atılan gaz bombasıyla öldürülmüştü.
Antakya halkı, günlerce sokakları terk etmedi.
Arap Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Armutlu, İstanbul Taksim ve Kızılay’dan sonra direnişin 3. kalesiydi.
ODTÜ direnişine ilk destek veren de bu kale oldu. 9 Eylül günü ise Ahmet Atakan ölümsüzleşti.
Haziran ayaklanmasından önce gittiğimiz Armutlu’nun sokaklarında, duvarlarında isyanın izlerini görmek mümkün.
Şehit ailelerinin evlerine giderken bana mihmandarlık yapan ESP üyesi Ozan Uğur Taş, isyan günlerini anlatıyor. Üç sokağı göstererek, “Bu üç sokağa barikatlar kurulurdu. Polis, barikatları iki kez aşarak, mahalleye girdiğinde, iki gencimizi öldürdü” diyor.
Ozan da çok genç, 20’sinde bile olmayabilir. Haziran ayaklanmasına katıldığı için bir süre cezaevinde kaldı.
Sonra mahalle girişindeki benzinliği göstererek, “Buranın yanmadığına şaşıyorum” diyor gülümseyerek.
Antakya halkı son 3 yıldır sürekli eylem halinde. Nedeni ise, hemen yanıbaşında süren savaş. Çetelere verdiği destek nedeniyle AKP hükümetine tepki büyük. Ayrıca, Beşar Esad’a karşı duyulan sempati de az değil.
Kentteki bu politik atmosfer, Gezi direnişiyle birleşince, Antakya da direnişin kalelerinden biri oldu.
‘ÖC DEĞİL ADALET İSTİYORUZ’
Bu kale ilk önce Abdullah Cömert’i şehit verdi.
CHP Gençlik Kolları Başkanlığı’nı yapan Abdocan, direnişin ilk günlerinde 3 Haziran günü başından gaz bombasıyla vurularak öldürüldü. O gaz bombasının 36 metre gibi çok yakın bir mesafeden atıldığı sonradan adli tıp raporuyla ortaya çıktı.
Cinayetin ardından Ahmet Kuş adında bir polis hakkında “kasten öldürme” suçundan dava açıldı. Ancak, isnat edilen suça rağmen sanık hala tutuklanmış değil. Avukat Hatice Can’ın sanık polisin tutuklanması için yaptığı başvurular da sonuçsuz kaldı. Bu başvurulardan birine Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nden gelen dikkat çekici: Sanığın tutuklanması gerekir ancak takdir mahkemenindir.
Polisin hala tutuklanmamasına tepki gösteren ağabey Adnan Cömert, “Kardeşim katledildi ve her şey ortada. Onu katleden polis hala tutuklanmadı” diyor. Roboski ve Reyhanlı katliamlarını hatırlatan Cömert, “O katliamların failleri de cezasız kaldı” dedikten sonra ekliyor: “Son bir yıl içerisinde Türkiye’de adaletin olmadığını gördük. AKP’ye karşı gelen herkesin artık vatandaş olarak bile görünmediğini gördük, dışlandığını gördük. Polisler cezalandırılmadığı sürece, halk onları katil olarak görecektir. Biz öç istemiyoruz, adalet istiyoruz. Devlet bu adaleti sağlamayacak. Bunu biliyoruz. Ancak biz bu adaleti alacağız.”
Anne Hatice Cömert de adaletin peşinde. Yarı Arapça, yarı Türkçe, “Ben Abdullah’ın annesi. Adalet arıyorum. Katil polisin tutuklanmasını istiyorum. Adalet, adalet, adalet” diyor.
‘EVEREST’İN TEPESİNE DE ALSALAR DAVAYI TAKİP EDECEĞİZ’
Antakya halkı, 10 Temmuz’da Ali İsmail Korkmaz’ı şehit verdi. Eskişehir’de üniversite okuyan Ali İsmail Korkmaz, 2 Haziran günü polis ve esnaftan oluşan bir grup tarafından öldüresiye dövüldü.
Ölümün sınırına getirildi Ali İsmail. 38 gür ölüme direndi, 10 Temmuz günü hayata veda etti.
Ali İsmail’i döverek öldüren 8 kişi hakkında dava açıldı. Bunlardan 4’ü polis, 4’ü vatandaş. Sadece 1’i polis 5 kişi tutuklandı.
Aynı zamanda avukat olan ağabey Gürkan Korkmaz, etkili bir soruşturma sürecinin yürütülmediğine dikkat çekti, “Olay yerindeki kamera kayıtlarını bile avukatlarımızın özel girişimleri ile koruma altına aldık” dedi.
3 polisin tutuksuz yargılanmasına tepki gösteren ağabey Korkmaz, “3 polis hala görevde, bellerinde silahlarıyla sözde kamu güvenliğini, asayişi sağlıyorlar” diyor.
Ali İsmail Korkmaz davası, “güvenlik” gerekçesiyle Kayseri’ye alındı.
Davanın kamuoyunun dikkatinden kaçırılmak için Kayseri’ye alındığına dikkat çeken Ağabey Korkmaz, şöyle diyor: “İki duruşma yapıldı. İnsanlar davayı takip etmekten vazgeçmeyeceklerini gösterdi. Kayseri’ye değil Fizan’a alsalar, Erciyes’in eteklerine değil Everest’in tepesine de alsalar bu davayı, takip edecekler, adalet yerini bulana kadar da vazgeçmeyecekler, vazgeçmeyeceğiz.”
‘ADALETE ERİŞMEK ZOR’
Ahmet Atakan, Antakya halkının, Gezi direnişi ile başlayan isyan günlerinde şehit verdiği 3. evladı.
Eylül aylarında bu kez ODTÜ direnişi ile başlayan isyan günlerinde, 9 Eylül günü polis tarafından gaz kapsülü ile başından vurularak öldürüldü. Öldürülmesinin üzerinden 8 ay geçti. Ancak cinayete ilişkin bir dava bile açılmış değil.
Polisin iddiası düşerek öldüğü yönünde. Ancak, Ancak ön otopsi raporu bu iddiayı yalanlıyor. Hatay Devlet Hastanesi’nde yapılan ilk otopsisine giren Hatay Tabip Odası Başkanı Selim Matkap da çok net bir şekilde, “yüksekten düşerek öldü” iddiasını yalanladı. Matkap’ın olayın ardından yaptığı değerlendirme şöyleydi: “Atakan’ın vücudunda yüksek bir binanın üzerinden düştüğünü ispatlayan bir bulguya rastlamadık. En önemli iki bulgu var: Birisi akciğerlerde kanama, diğer kafa travması. Kafasında künt travma olarak tabir edilen çökme kırığı ve morarma vardı. Ölüm sebebi bunlardan biri. Bunlarla ‘yüksekten düştü’ diye açıklama yapılamaz.”
Atakan ailesi de, Ahmet’in hedef seçilerek öldürüldüğü görüşünde. Baba Ali Atakan, “Kim ne derse ne desin, Ahmet’e nokta atışı yapılarak öldürüldü” diyor.
Ağabey Zafer Atakan da, devletin tutumuna dikkat çekiyor, “Devlet, olayın aydınlatılması için değil, üzerinin kapatılması için çalışıyor” diyor ve ekliyor: “Gezi olaylarında temel hak ve özgürlüklerimiz için sokaklara çıkmıştık. Ama malesef bırakın temel hak ve özgürlükleri, insan yaşamı bile güvence altında değil. İnsanlar devlet tarafından öldürülüyor. Bunu Reyhanlı’da yaşadık, Uludere’de yaşadık. Devlet kendi yaptığı katliamların üzerini kapatmaya çalışıyor.”
Atakan ailesi, adaletin yerini bulacağına inanmıyor. Baba Atakan, ” Bu ülkede maalesef bütün renklerin hepsi kirlendi. Özellikle de bu renklerden adaleti temsil eden beyaz çok kirlendi” diyor ve ekliyor: Adalete ulaşmak zor” diyor.
Ancak aile, Gezi şehitleri aileleri ile dayanışmanın sürdürülmesi gerekliliğine dikkat çekiyor.
Antakya’nın Armutlu semti, şimdi anma günlerine hazırlanıyor. 3 Haziran’da Abdocan, 12 Temmuz’da Ali İsmail, 9 Eylül’de Ahmet anılacak.