Sermayenin emek süreci üzerindeki kontrolü
Sermayenin emek üzerindeki artı-değer sömürüsünü artırmak, emeğin direncini zayıflatmak, [onu] sıkı çalışma disiplini ve itaate zorlamak için uyguladığı yöntemlerin bütününe “emek kontrolü” diyoruz. Kontrol, aslen mühendislik bilimlerinden toplum bilimlerine geçen bir kavram. Belli bir sistemin istenen belli çıktıları istenen düzeyde vermesi ve dolayısıyla istenen belli biçimlerde hareket etmesi için yapılan ayarlama ve düzenlemeler anlamına geliyor. Kontrol, kısıtlama ve koşullandırmayı, yani söz konusu sistemi istenen belli biçimlerde hareket etmeye koşullandırmayı ve bunun dışındaki, farklı biçimlerde hareket etme olanak ve olasılıklarını kısıtlamayı içerir. Nitekim emek kontrolü de, son tahlilde, işçilerin emek (ve yaşam) sürecinde, sermayenin belirlediği düzenlemeler, koşullandırmalar ve kısıtlamalar içinde hareket ederek, sermayenin istediği çıktıları veren “iş araçları”na indirgenmesidir.
Emek kontrolü, kapitalist üretim ilişkilerinin sömürüyü tahakküm ve boyunduruk ile bütünleştiren ayrılmaz bileşenidir. Emek kontrolü artı-değer sömürüsüne içerilidir. Birçok grev ve direnişte işçilerin düşük ücretler ve sefalet birikimi kadar despotik emek kontrol biçimlerine karşı tepki gösterdiğine tanık oluruz. İşçilere kendi emek süreçleri üzerinde; neyi, nerede, ne zaman, ne kadar süre boyunca, hangi miktarda, nasıl yapacakları konusunda hiçbir söz ve karar hakkı tanınmaması; en basit insani ihtiyaçlar dahil neleri yapamayacakları (tuvalet, yorulduğunda dinlenme, hastalandığında izin alma, sağlıksız koşullarda çalışmama, amirin azarlamalarına yanıt verme, birbiriyle iletişim kurma vd.) konusunda sayısız yasak ve kısıtlama; ancak makinelerin ve idarenin belirlediği şeyleri onların belirlediği biçim, hız ve sürede yapmaya koşullandırılma; nesneleştirilme; amir, şef, formenlerin baskıcı ve müdahaleci gözetim ve izlemesi; baskıcı ve çalışma yoğunluğu ve süresini artırıcı ölçme değerlendirme; performans ve ceza sistemleri… bunlar arasındadır.
Marx’ın Kapital’in birinci cildinde göstermiş olduğu gibi, işçiler yaptıkları işler üzerinde öznel ve gömülü bilgi, beceri ve deneyime sahip oldukları ölçüde, kendi emek süreçleri üzerinde az çok özerk bir kontrol yetisine sahip olabilirler. İşçi üretim araçlarından kopmuş olsa bile, işin halen gerektirdiği bilgi, beceri, deneyim ve ustalıktan ayrışmamış olduğu için, sermayenin işçilerin emek süreci üzerindeki kontrolü biçimsel bir kontroldür. Bu durumda sermaye işçiyi yine daha çok çalışmaya zorlayabilir ama, işlerin yapılabilmesi işçinin bilgi ve becerisine bağımlı olduğu için, emek sürecinde neyin hangi sırayla ne sürede ve nasıl yapılacağını veya işçinin ne zaman mola vereceğini, tuvalete gidişini sınırlayamaz, ücretleri de istediği ölçüde düşüremez. Çünkü sermaye henüz emek sürecinin içine tam nüfuz edememiş, işçide gömülü olarak bulunan bilgi ve beceriyi ondan söküp alamamış, emek sürecini işçinin artı-değer üretkenliğini ve sermayeye tabiyetini artırmak için kendi istediği gibi şekillendirememiş durumdadır.
Otomatik makine ve teknik ayrıntılı işbölümü sistemleri, bunlara eşlik eden teknik, idari, bürokratik, organizasyonel sistemlerle birlikte bu durum değişir. İşçinin kendi emek süreci üzerindeki hüneriyle birlikte kontrolü de makinelere ve idareye geçer. Sermaye işçinin kendi emek süreci üzerindeki kontrolünü büyük ölçüde ele geçirmiş olur. Marx bu dönüşümü, sermayenin emek üzerindeki biçimsel boyunduruğundan gerçek boyunduruğuna; ve öznel emek sürecinden nesneleştirilmiş emek sürecine geçiş olarak tanımlar (Karl Marx, 1867). Çünkü sermaye artık emek süreçlerini, şu veya bu işçinin kişisel yeteneklerinden bağımsız olarak, kendi isteklerine göre, artı-değeri en çoklaştıracak biçimde tasarlayabilir, düzenleyebilir ve kumanda edebilir hale gelir. Üretim araçlarından sonra emek sürecindeki vasıf, özerklik ve statülerinden de soyulmuş olan işçilerin ise sermaye karşısındaki güvencesizliği ve sermayeye bağımlılığı artar, sermayenin emek sürecindeki dayatmalarına direnci zayıflar. Böylece Babbage İlkesi’nden (vasıflı emek süreçlerinin daha basit bileşenlerine parçalanması, teknik işbölümü) Taylorizme (emek süreçlerinin de tüm bilgisinin, tasarım, düzenleme ve organizasyonunun sermayenin idari ve teknik bölümlerinde toplanması, her işin en pratik, en hızlı, en yoğunlaştırılmış biçimde nasıl yapılacağına dair iş-zaman etütleri vb.) giden yol açılır. Taylorizm ile birlikte sermayenin emek süreçleri üzerindeki, teknik, idari, bürokratik, organizasyonel vd. – her türlü kontrol biçiminin özünün emek-zaman kontrolü olduğu çok daha belirgin hale gelir.
Sermaye işçiler üzerindeki emek-zaman kontrolünü ne kadar artırırsa, emek süreçleri işçiler açısından o kadar despotik, nesneleştirici, eziyetli, yorucu, tüketici, köreltici, sakatlayıcı, yıkıcı, boğucu, yabancılaştırıcı hale gelir. Dolayısıyla despotik emek kontrol biçimleri, kaçınılmaz olarak, başlı başına sınıf mücadelesi, direnişi, isyanı konusu olur. İşçiler emek sürecinde bireysel olarak yitirdikleri kontrolü, kolektif örgütlenme ve mücadeleyle geri almaya, en azından sermayenin emek süreci üzerindeki boyunduruğunu sınırlandırmaya, onda gedikler açmaya çalışırlar. İşgününün kısaltılması, yemek, çay, tuvalet molaları, makinelerin hızının sınırlandırılması, iş tanımları, işçi sağlığı, işçi onuru gibi bir dönemki pek çok tarihsel kazanım bu çerçevededir. Dünya işçi sınıfı tarihindeki bu kontrol mücadelelerinde, işyeri kontrolünün tamamen veya kısmen işçiler tarafından ele alındığı ya da üretim ve emek süreçlerinin düzenlemesinde işçilerin söz, yetki ve güç sahibi haline geldiği birçok örnek vardır. İşçilerin kendi emek ve üretim süreçleri üzerinde kontrolleri (özyönetim), sermaye diktatörlüğü yıkılmadıkça sınırlı ve geçici deneyimler olarak kalırlar. Ama şunu göstermeye yeterler: Sermayenin emek üzerindeki gerçek kontrolü de hiçbir zaman mutlak bir kontrol olamaz; her boyunduruk biçimi kendi karşıtını doğurarak gelişebilir, eninde sonunda direniş ve mücadelelere yol açar.
Günümüz düzen sendikalarının resmi toplu iş sözleşmelerine (TİS) kenar süsü ve biçimsel mevzuat olarak konulan “idari ve teknik maddeler”, aslında sermayenin emek süreçleri üzerindeki despotik kontrol biçimlerine karşı tarihsel sınıf mücadelesi ve kazanımlarının içi boşaltılmış bir kalıntısıdır. Günümüz gerçek fiili ve militan sınıf mücadelelerinde ise, sanılandan çok daha fazla şey emek süreci üzerinde kontrol mücadelelerine ilişkindir. Bunun için fiili grev ve direnişe çıkan işçilerin, işyerlerindeki despotik teknik ve idari emek kontrolü biçimlerine (mobbingden tacize, insanüstü üretim kotalarından tuvalet kısıtlarına, kameralı gözetimden üst aramalarına, kadın işçilere evlilik ve gebelik yasaklarına kadar) karşı tepkilerini görmek yeterlidir. Bunların sermayenin emek süreçleri üzerindeki despotik kontrolüne (boyunduruğuna, tahakkümüne) karşı mücadele talepleri olarak formüle edilmesi, işçilerin kendi üretim ve yeniden üretim emek süreçleri üzerinde kendi örgütlü ve bilinçli kontrolü mücadelesine doğru bir ufku açabilir. Bunun için bağımsız mücadeleci siyaset ve sendikaların, sermayenin emek üzerindeki kontrolü ve buna karşı direnişlerin, sınıflar arası güç ve iktidar ilişkileri ve mücadelelerinin ayrılmaz bileşeni olduğunu görebilmesi gerekir.
Sermaye birikiminin büyümesi ve karmaşıklaşması, sermayenin kâr oranlarının düşme eğilimini maliyetleri düşürerek ve artı-değer sömürüsü kapasitesini büyüterek frenlemeye dönük uygulamaları, bir ve aynı zamanda durmaksızın yeni emek kontrol biçim, yöntem ve araçlarını geliştirmesini de içerir. Bunlar bir yandan emek süreci kontrolünde yeni despotik neo-taylorist biçimlerin (yalın üretim, tam zamanında üretim, toplam kalite yönetimi, esnek üretim ve güvencesiz emek organizasyonları vd.) ve eğitimli, vasıflı, zihinsel, yaratıcı emek süreçlerinin de despotik kontrol alınması biçimlerinin (çevik üretim, performans sistemleri, vd.), diğer yandan emek kontrolünün işyerinden taşarak toplumsal yaşamın bütününe (yeniden üretim süreçleri, eğitim sistemi, işgücü piyasası, yeni proleterleşme dalgalarını cemaatleştirme ile masetme vd.) yayılmasıdır. Günümüz kapitalizminde işyerlerinde olsun iş-dışıymış gibi görünsün, eğitimden sağlığa, ulaşımdan konuta, dinden cemaat ve tarikatlara, MESEM’den göçmen ve emeklilik düzenlemelerine, sosyal medyadan yeni teknolojilere kadar emek kontrol rejimleriyle ilgili olmayan hemen hiçbir şey yoktur.
Algoritmik emek kontrolü
Emek ve yaşam sürecinin giderek hemen her alanından veri toplama, veri-analiz ve algoritmik kontrol biçimleri, sermayenin emek ve yaşam kontrolü rejiminin en yeni sürümü olarak ortaya çıkıyor.
Algoritmik kontrol denince muhtemelen akla ilk Google, Meta, Microsoft, Apple, Amazon gibi dev dijital platform tekellerinin internetten topladığı verileri kâra çevirmesi veya dijital e-ticaret platformu şirketlerinin tüketim alanından topladığı verileri tüketim manipülasyonuna ve kâra çevirmesi gelecektir. Oysa algoritmik kontrolün alanı sanılandan çok daha geniş ve giderek, neredeyse hiçbir boşluk bırakmayacak biçimde çalışma ve yaşamın her alanına yayılıyor. İnternetin yanı sıra akıllı cep telefonları, işyerleri, sokaklar, ulaşım araçları ve her yerdeki MOBESE ve kameralar, ses alma cihazları, TV dahil her türlü elektronik araca, fabrika ve bürolardaki makinelere, hatta insan bedenine takılabilen sensörler, hepsi ve daha fazlası, algoritmik kontrol araçlarıdır. Bu algoritmik kontrol araçlarının tamamı, “verimlilik/performans” ölçme ve değerlendirme dahil, işçilerin işte ve iş-dışında sermayenin koyduğu açık ya da örtük kurallara, standartlara, ölçütlere ne kadar uyup uymadığını izlemek ve kaydetmek için kullanılabiliyor. Giderek biyometrik kimlik tanıma sistemleri, doğal dil işleme sistemleri, duygu tanıma sistemleri, algoritmik görsel-işitsel veri toplama, analiz ve kontrol sistemleri, işçilerin işteki ve iş-dışındaki her türlü bedensel hareket, davranış, konuşma, iletişimini takip etmek, kaydetmek, sermaye normlarına göre koşullandırmak ve kısıtlamak için kullanılabiliyor.
Algoritmik emek kontrolü yalnızca motokuryeler gibi platform işçileriyle sınırlı değil. Şimdiden çevrimiçi çalışanlar, bilgisayar başında veya cep telefonuyla çalışanlar, depo ve ulaşım lojistiğinde (TIR şoförleri, belediye otobüs şoförleri, kargo işçileri vd. dahil) çalışanlar, sağlık-eğitim alanında çalışanlar gibi çok geniş bir işçi kesimini kapsıyor. İmalat sanayiinde de kamera ve biyometrik kimlik tanıma sistemlerinin ötesinde, sensörlerle artıyor.
Algoritmik emek kontrolünün başlıca hedefi kuşkusuz işçilerin artı-değer verimlilik ve performansını, çalışma hız ve yoğunluğunu artırmak. Ancak bu müşterilerle temas halinde çalışan işçi kesimleri (çağrı merkezi, teslimat, satış, pazarlama işçileri, otobüs şoförleri, market işçileri, turizm işçileri vd.) için, duygu ve beden durumu, yüz ifadesi, ses tonu, hangi standart kelimeleri kullanıp kullanmadığı, güler yüzlü görünüp görünmediğine kadar koşullandırma ve kısıtlama biçimlerine varabiliyor. Müşterilerle temas içeren işlerde, algoritmik emek kontrolüne, müşterilerin işçinin verdiği hizmet üzerine yorum ve değerlendirme verileriyle, bir de müşteri kontrolü ekleniyor. Çevrimiçi içerik üretme gibi işlerde hangi işçinin girdiği içeriğin daha çok tık ve etkileşim aldığı üzerinden, algoritmik performans kontrolü yapılabiliyor.
Algoritmik emek kontrolünün 20. yüzyılın geleneksel teknik ve idari-bürokratik emek kontrol biçimleriyle ortaklaştığı kadar farklılaştığı yanlar da var. Geleneksel kontrol rejimlerinde işçinin işgücü kişiliğinden ayrı tutulur. İşçi önüne konulan işleri yeterince sıkı çalışarak ve iyi biçimde yapıyorsa, işyerindeki belli kurallara uyuyorsa, kişiliğinin, belli bir andaki ruh halinin fazla bir önemi yoktur.
İkincisi, iş ile iş-dışı yaşam birbirinden ayrı tutulur. İşçi yeterince çalışkan ve disiplinli bir işçiyse, iş-dışı yaşamında ne yaptığının fazla bir önemi yoktur. Bunlar geleneksel emek kontrol rejiminde en azından hukuken ve kağıt üzerinde böyledir. Patronun çalıştırdığı işçinin kişiliğine, mahremiyet alanına, iş-dışındaki özel yaşamına müdahale edemeyeceği varsayılır. Algoritmik kontrol sistemleri ise, işçilerin bedenine, kişiliğine, duygularına, ruh haline, mahremiyetine, iş-dışı yaşamında neleri ne kadar tükettiğine, tüketici/ihtiyaç kredisi borçlarına, alkol kullanıp kullanmadığına, sosyal medyadaki paylaşımlarının ötesinde e-postalarına, mesajlaşmalarına kadar veri toplayıp takibe alabiliyor, analizler yapıp yargılarda hatta işçinin geleceğine dair spekülatif öngörülerde bulunabiliyor. Örneğin şu işçinin performansı iyi görünüyor ama çok alkol alıyor ve çabuk sinirleniyor, devam ettiremez, başka iş bakıyor burada fazla kalmaz, bir an önce işten çıkarılmalı, çok borcu var, daha fazla mesaiye zorlanabilir, şu işçinin sağlık sorunları var, şu kadın işçi işten atılmamak için söylemiyor ama iki aylık hamile vb.
Üçüncüsü geleneksel teknik ve idari-bürokratik kontrol rejiminde, yaptırıma uğrayan işçilerin muhatabı az çok bellidir. Ama, özellikle de çevrimiçi ve platform işlerinde, algoritmik kontrol hem çok daha tek yanlı hem de otomatik yaptırım uyguladığı işçiler açısından muhatapsızdır. Algoritma işçinin platformla ilişkisini kestiğinde, ceza puanı kestiğinde veya aldığı çağrıları kısıtladığında, ne bu uygulamaların bir açıklamasını yapar ne de yaptırım uygulanan işçinin buna itiraz edebileceği, hakkını savunabileceği resmi ve hukuki bir muhatap vardır. İşleyiş sistemlerinde hukuk, iş yasası, işçi hakları diye bir şey de yoktur. Zaten algoritmik kontrol sistemlerinin üzerinde, onlardan (yani aslında onları bu şekilde kuran ve işleten sermayeden) açıklama isteyecek, yasal ve hukuki olarak denetleyecek, ne kadar “adil” ne kadar hileli ve manipülatif olduğunu denetleyecek resmi bir merci yok.
Dördüncüsü makine öğrenmeli algoritmik kontrol sistemlerinin neye göre nasıl işlediği kara kutudur. Bunları yaptıran ve kullanan şirketler tarafından ticari sır, fikri özel mülkiyet hakkı, patent, lisans gibi gerekçelerle saklı tutulur. Kaldı ki bu algoritmaların mücadeleyle işçilere, sendikalara, kamuoyuna açılması sağlanabilse ya da bu algoritmaların altında çalışan işçilerin cep telefonlarına, bilgisayarlarına indirilen aplikasyon parçaları alınıp incelense de hangi kodlar ne tür uygulamalara yol açıyor, ne tür keyfi, hileli, manipülatif yanları var, ortalama bir yazılım geliştiricisinin bile kolayca anlayamayacağı, yapay zeka denilen doğal dil, görsel, sembol işleme sistemleri dahil, ancak teknoloji uzmanların inceleyebileceği ve denetleyebileceği, karmaşıklıkta yazılımlardır. Örneğin Trendyol’un, Getir’in algoritmalarını büyük mücadelelerle motokurye işçilere ve kullanıcılarına açması sağlanacak olsa, ortalama işçi ve kullanıcıların kendi deneyimlerinden bildikleri bazı sonuçları dışında, bu algoritmaları enine boyuna inceleyip denetlemesi pek mümkün olmayabilir. Bunun için içlerinde işçilerle birlikte, sistem analistleri, makine öğrenmesi ve yapay zeka uzmanlarının da olduğu ekipler gerekebilir.
Fakat şunun altını kalınca çizelim: “İşçiler teknolojiden anlamaz” diye bir şey yok. Bu teknolojilerin tasarlayıcısı, üreticisi, uygulayıcısı, bakım-onarımcısı, kullanıcısı, veri-tedarikçisi de çok çeşitli işçi kesimleri. “Akıllı” algoritmaların nasıl üretildiği ve işlediğinden ortalama işçiler anlamayabilir. Günümüzde işçi sınıfı mücadelelerine destek verecek bilim-teknoloji uzman ve emekçilerinin örgütlenmesi ve yetiştirilmesi yakıcı bir ihtiyaç haline geliyor, doğru, ama şu da bir gerçek ki çoğu bilim-yüksek teknoloji emekçisi de kendi başına sınıf mücadelesinden pek anlamıyor. Bu teknolojilerin boyunduruğu altında çalışan işçiler ise, bu “akıllı” algoritmaların teknik boyutundan pek anlamasalar da, bu algoritmaların sermaye, patronlar, platform şirketleri tarafından kendilerine karşı nasıl keyfi, adaletsiz ve köleleştirici biçimde kullanıldığını kendi her günkü sınıf deneyimlerinden ve sezgilerinden biliyorlar. Dolayısıyla sermayenin algoritmik emek kontrolüne karşı direniş ve mücadelelerde, işçilerin kendilerinden toplanan her türlü veri ve bu algoritmalar üzerindeki denetimi hedefiyle yürütülecek bir sınıf stratejisinde, kendi çıkarlarını işçi sınıfının çıkarlarıyla bütünleştirmiş bilim-teknoloji emekçileri ile bu teknolojilerin boyunduruğu altında çalışan işçiler, birbirinden öğrenebilir, mücadele yöntem ve araçlarını birlikte geliştirebilir.
Algoritmik emek kontrol yöntemleri
Algoritmik kontrol sistemleri üzerine yapılan eleştirel incelemeler, bu kontrol biçimlerini şöyle kategorize ediyor: Algoritmik “tavsiye”, algoritmik kısıtlama, algoritmik kayıt ve performans ölçümü, algoritmik işe alış/işten atış, algoritmik ödül ceza (Katherine C. Kellogg, 2020).
Ya da: İşçilerin her türlü hareket ve davranışının sürekli izlenmesi, kayıt altına alınması ve analiz edilmesi. Sürekli performans değerlendirmesi ve performans artırmaya zorlama. İşe dair kararların işçi yerine otomatik algoritmalar tarafından verilmesi, işçilerin bu kararların salt uygulayıcısı olmaya indirgenmesi. Bu algoritmik sistemin işçilerin birbiriyle ve idareyle etkileşimini dolayımlaması. Algoritmaların düşük şeffaflığı. Patronlar algoritmalar üzerinden işçiler, işler, piyasa vb. hemen her şeyin daha geniş bilgisine sahip olabilirken, işçilerin bu algoritmalar hakkında bilgisinin çok sınırlı olması. (Möhlmann and Zalmanson, 2017)
Algoritmik “tavsiyenin” gündelik yaşamda en bilinen örneklerinden biri otomobil ya da yaya navigasyon sistemleridir. Navigasyon sizin nerede olduğunu bilmediğiniz bir noktaya gitmenizi veya bulunduğunuz noktadan gitmek istediğiniz noktaya bazen hiç bilmediğiniz yollar ve yerlerden geçirip en kısa zamanda ve en pratik biçimde gitmenizi sağlayabilir. İyi mi, iyi (Cep telefonunuzun yanında “evde filanca şey kalmamış” diye konuştuğunuzda, 30 saniye sonra ekranınızda o ürünün markalı reklamlarını görmeniz de “algoritmik tavsiye” kapsamındadır!). Ancak algoritmik tavsiye, emek süreçlerinde genellikle “talimat niteliğinde tavsiye”dir. İşçi bir işi algoritmanın tavsiyesine göre değil, belki biraz daha fazla zaman alacak biçimde ama kendi bildiği ve istediği biçimde yaparsa, algoritmadan ceza puanı alabilir. Algoritmik kararlarda işçileri en çok kızdıran şeylerden biri algoritmanın şeffaf olmayan ve açıklanmayan mantığını veya bu tavsiyenin neden kendi bildikleri ve istedikleri gibi yaptıklarından “daha iyi” diye dayatıldığını anlayamamalarıdır. Örneğin depo ve dağıtım merkezlerinde işçiler, doğal olarak birbiriyle ilişkili ürünleri birbirine yakın raflara yerleştirirler ki, istenen ürünleri bulmaları kolay olsun. Ama Amazon öyle kaotik bir depo düzenleme algoritmik karar sistemi kullanır ki, işçiler ne bu yerleştirmenin mantığını anlayabilirler ne de istenen ürünleri algoritmayı kullanmadan kendi başlarına bulabilirler (Katherine C. Kellogg, 2020). Bu tür algoritmaların amacı da budur zaten. İşçiye “düşünme, mantık yürütme, öğrenme, kendi bildiğin veya istediğin gibi yapma, yalnızca algoritmanın talimatlarına uy!” deniyor. Algoritmalar işçinin emek sürecindeki her türlü tercih yapma, karar alma olanak ve yetisini ortadan kaldırıyor. Başka deyişle, algoritmik karar, işçiye kendi başına düşünemeyen, bir şey beceremeyen muamelesi ile, işçiyi algoritmanın canlı uzantısı olarak nesneleştiriyor. Algoritmik karar belki bir dizi işin daha pratik, daha hızlı yapılmasını sağlayabilir. Ama bu da aynı sürede çok daha fazla işi, çok daha seri ve hızlı yaptırarak, çalışma yoğunluğunu ve tükenme sendromunu had safhada artırıyor.
Algoritmik kısıtlamanın en tipik örneği aynı platformda çalışan işçiler arasında iletişimi engellemesi. Veya diyelim ki bir teslimat işçisinin bir dizi iş, çağrı, müşteri, yol seçeneği olabilecekken, belli bilgileri görüntülemesini engelleyerek, algoritmanın (yine işçi tarafından anlaşılmaz bir mantıkla) kendi belirlediği bilgileri kullanmaya koşullandırılması. Teslimat işçisinin hemen yakınındaki bir çağrıyı görmesi engelleniyor, o en uzak bir noktadaki çağrıya gitmek zorunda bırakılıyor. Algoritmik kontrolün işçiler açısından en çıldırtıcı yanlarından biri, mantığının açık ve şeffaf olmaması, neyi neye göre yaptırdığının işçiler tarafından anlaşılmaz olması, işçilerden işin bilgisini gizlemesi, işçilere seçme, mantık yürütme, işe kendi bildikleri ve sevdikleri bir şeyleri katma şansı bırakmaması. Aslında bu anlaşılmazlık bir sınıf bağdaşmazlığın ifadesi. Sermaye kârlılığına göre kurulan ve işleyen algoritma, tabii ki işçilerin kolayına gelen, daha az yorulacakları, daha çok parça başı ücret kazanabilecekleri seçenekleri değil, işçileri süründürme pahasına sermayenin daha çok kazanacağı seçenek ve yolları koşullandıracak.
Algoritmik kayıt ve performans sistemleri, işçilerin yalnızca iş performanslarını değil, erişebildiği her türlü kişisel verilerini; gelmişini geçmişini, ilgi alanlarını, iletişim ve ilişkilerini vb. de toplayıp analiz ediyor. Bu verileri analiz edip, hangi türden işçilerin hangi işi daha verimli yapabileceğini öngörmeye çalışıyor. İşe alma ve atmada da bu depolanmış veriler ve analiz sistemleri kullanılabiliyor. Önemli olan işçilerin kendilerinin hangi işi nasıl yapmak isteyip istemeyecekleri değil, algoritmanın birçok durumda anlamsız ve spekülatif olan bağlantı kuruşlarla, hangi işi verileri belli sonuçları veren hangi işçilere yaptıracağı. Algoritmalar, belli işleri en verimli/kârlı biçimde yapan işçilerden de “öğreniyor”, ölçütleri yukarı çekip diğer işçilerin de aynısını yapmasını dayatıyor, yapamayanları aşağı itiyor veya işten çıkartıyor. Böylece “performans” ölçütleri sürekli yukarıya, işçiler, ücretler, haklar ise dibe doğru yarışa çekiliyor.
Algoritmik emek kontrolünün en karakteristik yanlarından biri de, taşeron işçiliğini, geçici işçiliği, gig işçiliğini ve mikro işçiliği (“tık işçiliği” de deniyor) yaygınlaştırmak. Platform şirketleri çalıştırdığı işçilerin süzgeçten geçirilmiş küçük bir kesimini “kadro” yaparken, büyük bölümünü taşeronlaştırıyor veya “esnaf”, “freelance” gibi gösterip her türlü işçi hak-hukukundan soyuyor. Sermaye ve iş maliyetlerini de işçilerin üstüne yıkıyor. Gig işçiliği yalnız motokuryelerle sınırlı değil. Hemşiresi, öğretmeni, ev işçisi, bakım işçisi, tesisatçısı, tamiratçısı, elektrikçisi, çiftçisi, Türkiye’de çok sayıda meslekten şimdiden sayıları birkaç milyonu bulan platform işçisi var. Yalnızca Koç Grubu’nun Koçtaş Ustam Platformu, 12 bin ev tamiratçısına çağrı üzerine parça başı iş yaptırıyor. Veri tedarik zincirlerinin ise, ana teknolojik halkaları dışında kalanların neredeyse tamamı taşeron ve gig işçileri. Dijital veri işleri de en basit parçalarına ayrıştırılıyor, ortaya veri etiketleme, veri kategorizasyonu, internet/sitelerden “uygunsuz içerikleri silme”, ticari sitelere standart içerikleri girme vb gibi, asgari ücretin çok altında ücretlere yapılan (ve azımsanmayacak bölümüne bu paraları bile ödenmeyen) “mikro işler” ve “tık işçiliği” çıkıyor. Evet bu da Babbage İlkesi’nin ya da Taylorizmin algoritmik versiyonu. Tık işçileri ancak 3-4 platforma birden, haftada 7 gün ve 7/24 çalıştığında asgari ücrete yakın bir şeyler kazanabiliyor ama vasıflı-yarı vasıflı yazılım işçileri bile işsiz kaldıklarında veya borçlarını ödeyebilmek için akşamları bu tür ek işler yapmak zorunda kalabiliyor.
Türkiye’de çevrim içi/online görsel, işitsel, metinsel içerik üreticiliği işleri de (bu işleri ücretli olarak yapanlar veya çoğu yine dolaylı olarak platform şirketlerinin ücretli işçilerine indirgenen, içerik üreticiliğinden para kazanmaya çalışan bireysel ve küçük grup girişimcileri) şimdiden en az birkaç milyon kişiyi kapsıyor. Online film, dizi, müzik, eğlence, eğitim, sağlık, haber, reklam, talk şov, mizah, oyun, fitness, yeme-içme, yemek yapma, seyahat, tarih, date, bahis, fal ve akla gelebilecek her konudaki video, grafik, podcast, e-haber, e-makale, e-kitap platformları. İnternet içeriği üreticileri (bazı araştırmacılar bunu en genel anlamıyla “kültür işçiliği” olarak kategorize ediyor) bu alandaki çok sayıda irili ufaklı şirket, taşeron şirket ve aracının ücretli işçileri olabileceği gibi, bu işleri bireysel ya da küçük gruplar halinde, çok sayıda takipçi ve etkileşimci çekerek, dolayısıyla bulundukları platform şirketinden, yatırımcılardan, sponsorlardan, bağışçılardan, fanlardan para kazanma çabasıyla yapan yüzbinlerce kişi var. Ancak tabii internet piyasa veya yarı-piyasa (hem sevdiğimiz ve yararlı içerikleri üretelim hem de para kazanalım diyenler) içerikleri de platform şirketi algoritmalarının derin analitik kontrolü ve manipülasyonuna tabi. Algoritmalar sermayeye daha çok para kazandırabilecek en dandik içerikleri uçurabilir, en nitelikli içerikleri fazla takipçisi yok veya muhalif yanı var diye kısıtlayabilir ya da kaldırabilir. İnternet içerikleri endüstrisinde, bu işler ister ücretli olarak ister “free” görünümlü bireysel-grupsal girişimcilik olarak yapılsın, başlıca algoritmik kriter tabii ki nicel/sayısal olarak ölçülüp kontrol edilen, “görünürlük”. Yani takipçi, etkileşim, fan sayıları. Dolayısıyla dijital platformlar, her türlü kültürel ve yaratıcı emek ve sürecin de sayısallaştırılıp bireyselleştirilerek kontrol alına alınmasını, piyasalaştırılması, pazarlanabilir ve kâra tahvil edilebilir hale getirilmesini koşulluyor (Tiziano Bonini ve Emiliano Trere, 2024). İçerik üreticilerinin iş performansları da ürettikleri içeriklerin tıklanma, takip, etkileşim, yorum sayısına göre ölçülüyor, düşük olanların ücretleri de düşüyor veya işlerine son veriliyor. Bireysel içerik üretimi girişimcilerinin çok küçük bir kısmı ürettiği içerik kategorisinde “influencer” mertebesine yükselip para kazanmaya başladığında da kurtulmuş olmuyorlar, ürettikleri içerikler üzerine algoritmik “direktif niteliğinde tavsiyeler” ve içeriklerin yatırımcılar, sponsorlar, reklam verenler, bağışçılar tarafından kontrolü (yani piyasalaştırılma ve “içeriksizleştirilme”) giderek daha fazla yoğunlaşıyor. Sonuçta “sosyo-kültürel içerik sektörü”, algoritmaların kontrol ve manipüle ettiği platformlar üzerinden, piyasalaştırılıp sermaye birikimine içerildiği gibi, kültür/içerik emeğinin iş stresini ve tükenme sendromunu, güvencesizliğini, atomizasyonunu had safhada artırıyor.
En sonu, algoritmik teknolojiler, emperyalist kapitalist işbölümü ve tedarik zincirlerinin yeni bir versiyonuyla birlikte şekilleniyor. Veri tedarik ve analiz zincirlerinin ileri teknolojik aşamaları emperyalist kapitalist güçlerin denetimindeyken, veri toplama, derleme, kategorize etme, etiketleme, doğrulama ve makine eğitimi gibi daha düşük vasıflı ve daha düşük ücretli veri işleri bağımlı kapitalist ülkelere kaydırılıyor (Milgaros Miceli ve Julian Posada, 2022).
Tesla gibi şirketlerin otomobillerindeki çevre algılama teknolojilerinin topladığı muazzam hacimdeki verilerinin etiketlenmesi işlerinin yüzde 75’i Venezuella’daki tık işçileri tarafından yapılıyor. En son ChatGPT’nin, “uygunsuz içeriklerin kaldırılması” gibi tık işlerinde, saat ücreti 2 doların altındaki Kenyalı işçileri çalıştırdığı açığa çıktı. Bağımlı kapitalist ülkelerdeki her ekonomik kriz veya çöküntünün ardından, eğitimli, vasıflı veya yarı-vasıflı işçilerin bir kısmı, mikro-iş platformlarındaki çok düşük ücretli veri-işlem işçilerine dönüşüyor (Angele Christin, 2020).
Dijital Taylorizm
Özetle algoritmik emek kontrolü, emeği daha basit bileşenlerine ayırarak, standartlaştırırarak, gözetim altında tutarak ve ölçerek onun kontrolünü gerçekleştiren Taylorizmin yeni ve daha üst bir dijital versiyonudur (Moritz Altenried, 2019).
Bu çerçevede, günümüz kapitalizminin tüm sektörlerinde, yüksek vasıflı emekten düşük vasıflı emeğe, kamudan özele, yeni bir emek organizasyon ve kontrol rejimi gelişiyor: Kayıt Altındaki Emek (logged labor). Bu yeni emek kontrol rejiminde, emek, artık sanayi ve beden emeğinin ötesinde zihin, hizmet, tarım her türlü emeği kapsayacak biçimde, nicelikleştirilebilir parçalarına ayrıştırılıyor, standartlaştırılıyor, sürekli teknolojik gözetim, kayıt ve analiz altında tutuluyor ve işçiler iş için tam da bu despotik teknolojik emek kontrolünü gerçekleştiren online algoritmik platformlara bağımlı hale getiriliyor (Ursula Huws, 2020).
Algoritmik Taylorizmin klasik Taylorizmden başlıca farkları, giderek her türlü iş ve emeğe uygulanabilmesi, emeği basit gözetimin ötesinde sürekli derin analitik gözetim ve kayıt altında tutması, gig ve kullan-at tarzı işçiliği yaygınlaştırması, sermaye/iş maliyetlerinin bir kısmını daha işçilerin üzerine yıkması, ücretli kölelikte ücretleri ve hakları daha fazla biçerken köleliği daha fazla yoğunlaştırılmasıdır.
Dijital teknolojilerin ve yapay zekanın gelişimiyle robotlar işimizi elimizden alacak mı tartışması da, sermayenin algoritmik emek kontrol biçimlerini hızla yaygınlaştırmasıyla sonuçlanmış görünüyor. Robotlar işçilerin işlerini elinden almıyor ama algorobotik emek kontrol sistemleri, işçileri adeta canlı robotlara indirgiyor (Niilo Naponen, 2023). Çünkü canlı emek tam otomasyondan/robotizasyondan daha ucuz, daha esnek ve üstelik robotların asla yapamayacağı bir şeyi yapıyor: Artı-değer üretiyor!
Burjuva ideologları robotların işçilere üstünlüklerini; robotlar yorulmaz, dinlenmez, uyumaz, itiraz etmez, direnmez, veri sistemleri ve elektrik/akü enerjisinden başka bir şeye ihtiyaç duymaz, işçilerden çok hızlı ve hatasız çalışır vb. diye sayıp dökedursunlar, hasıraltı ettikleri bunlardır: Robotlar toplumsal canlı varlıklar değildir, artı-değer üretmezler, belli bir robot tipi “ne iş olsa” yapamaz ve yatırım isteyen üretim aracı olarak robotlar “kolayca işe alınıp işten atılamaz”.
Robotlar yapay zeka ile bilinç kazanıp insandan daha üstün bir tür mü oluşturacak türünden spekülatif tartışmalar, asıl, yeni teknolojilerin kapitalist üretim ve kullanım biçimiyle, insanların nasıl robotlaştırılmaya çalıştığını gözlerden gizliyor.
Burjuvazi hep, sınırsız artı-değer üretebilen, ne iş olsa yapabilen, istenen her işi istenen biçim ve hızda ve hatasız yapan, hatta yaptığı her işten öğrenerek istenen işi yaratıcı biçimde geliştirerek istenenden de iyisini yapan ve istendiği zaman maliyetsiz biçimde işe alınıp işten atılabilen robotlar hayal etmiştir. Bugün de bu hayalini, işçileri otomatik algoritmaların aşırı uzun ve yoğun çalışan, dinlenmeyen, itiraz edemeyen, (yine “öğrenen” algoritmalar tarafından) durmaksızın yeniden düzenlenen işe ve yaşamına dair hiçbir kararı kendisi veremeyen, ihtiyaçları minimize edilmiş canlı uzantısına çevirerek, daha fazla nesneleştirerek, canlı (ama bilinçsiz) robotlara indirgeyerek gerçekleştirmeye çalışıyor.
İşçi sınıfının algo-direniş biçimleri
Burjuvazi yeni algoritmik emek kontrol sistemleriyle bu hayalini gerçekleştirebilir mi? Sermayenin her yeni emek kontrol ve organizasyon sisteminin, buna karşı işçilerin direnişlerini ve isyanlarını büyüterek gelişebileceğini ve belli bir gelişme aşamasından sonra sınıf mücadelesiyle etkisizleştirilebileceğini biliyoruz. Algoritmik kontrol sistemlerine karşı dünyada gelişmeye başlayan işçi direnişi örnek ve arayışlarına geleceğiz. Ancak öncelikle ciddi bir “farkındalık sorunu” üzerinde durmamız gerekiyor.
Türkiye’de algoritmik kontrol ve buna karşı bireysel ve kolektif işçi direnişleri kısmen Trendyol, Hepsiburada gibi platform şirketlerinin motokurye işçilerinden bilinse de algoritmik kontrolün çok daha geniş bir alana, bütün sektörlere doğru yayıldığı yeterince bilinmiyor. Platform ve çevrimiçi işlerin yanı sıra depo, kargo, ulaşım lojistiği, marketler, sağlık sistemi ve hastane, imalat sanayii ve giderek her türlü sektör ve işte algoritmik kontrol biçimlerinin işçiler pek farkına varamayabiliyor. Örneğin işyerlerindeki kameraların basit gözetim ve denetim araçları olmanın ötesinde, işçilerin her hareketini ve sözünü kayıt edip gerçek zamanlı olarak analiz eden, işçilerden topladığı her türlü veri işçileri daha derin sömürme ve tahakküm altına almakta kullanılan derin analitik sömürü, güç ve kontrol araçlarına dönüşmüş olduğu (veya yakın zamanda dönüşeceği) bilinmiyor. Daha kötüsü Türkiye’de sol ve hatta aktif sınıf mücadelesi içinde olan bağımsız sendika ve siyasetler de algoritmik emek kontrolü sistemlerinin ne olduğunu, nerelerde nasıl kullanıldığını, hangi sonuçlara yol açtığını pek bilmiyor. Bu yüzden öncelikli görev algoritmik emek kontrolünün ne olduğunu öğrenmek, hangi sektör ve emek alanlarında nasıl kullanıldığını tespit etmek, algoritmik kontrol biçimleri ve buna karşı (dünyadan) direniş deneyimleri konusunda işçileri bilgilendirmek ve işçilerle birlikte algoritmik emek kontrolüne karşı (veriler ve algoritmalar üzerinde) işçi kontrolü mücadelesini geliştirmek.
Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinde algoritmik emek kontrolüne karşı işçilerin geliştirdiği bireysel ve kolektif etkinlik ve direniş biçimlerine “algo-aktivizm” deniyor. İşçilerin, bazı mücadeleci sendikaların ve bu amaçla kurulan mücadele platformlarının algo-direniş repertuvarı, şimdiden epey geniş bir yelpazeyi kapsıyor: İşçilerin algoritmaların boşluklarını keşfedip soluk almak veya kaçamak için kullanması, çalışma sürecinden bazı verilerin toplanmasını engellemek, cep telefonuna indirilebilen başka aplikasyonlarla algoritmaları sabote etmek, fake (sahte) verilerle algoritmaları yanıltmak, işçilerden toplanan verilerin, bu verilerin nasıl kullanıldığının işçilere ve sendikalara açılmasını istemek, algoritmalar üzerinde işçi haklarını koruyan yasal düzenleme, kamusal ve toplumsal denetim istemek, algoritmalardan gigleştirici vd. uygulamaların kaldırılmasını istemek bunlar arasında. Dijital platform ve teknolojilerin, bizzat işçiler (dahası birbirini tanımayan işçiler) arasında etkileşim, algo-aktivizm dahil bilgi ve deneyim alışverişi, örgütlenme ve kolektif mücadele aracı olarak kullanılmasının artan sayıda örneği var.
Öncü ve arayış içerisindeki işçilerin farklı sektör ve ilde olanlar dahil, mevcut işçi grev ve direnişlerini cep telefonları üzerinden yakından takip ettiğini ve esinlendiğini biliyor. Ancak 2022 Ocak-Şubat grev dalgasında, çorap işçilerinden maden işçilerine kadar bir dizi kolektif fiili grevin örgütlenmesinde dijital işçi platformlarının rolü yeterince incelenmiş değil (Emek Çalışmaları Topluluğu, 2022) .Kuşkusuz işçi-direniş örgütçülüğü ve işçi öz örgütlenmelerinde, dijital etkileşim ve platformlar her şeyi halledemez. Daha büyük emek ve sabır isteyen yüz yüze güven ilişkilerinin örülmesi aslidir. Ancak aynı işyerinde çalışan işçilerin bile birbirini tanımadığı, yüz yüze güven ilişkileri kuramadığı günümüz koşullarında, işçilere belli bir anonimlik sağlayan, kendi sorun ve taleplerini birlikte tartışıp birlikte kararlar alıp uygulamalarına destek olacak dijital işçi platformlarının oluşturulması ve yetkinleştirilmesi de (artık) zorunludur. Online platform bazlı işçi forum ve örgütlenmeleri, işçi örgütlenmesinin tek biçimi değil ama biçimlerinden biri olarak düşünülmelidir. Belli bir teknolojik destekle, bu tür dijital kolektif işçi forum, örgütlenme, karar ve eylem platformlarına patronların dijital istihbaratının sızması ve takip etmesi engellenebilir. Çin’de işçilerin etkileşim ve eylem organizasyonu için kullandığı bazı aplikasyonları dev dijital tekellerin ve devletin bile takip edip engelleyemediği, devletin bunlara karşı yeni dijital güvenlik düzenlemeleri yapmak zorunda kaldığı, biliniyor.
Dünyada algoritmik kontrol sistemlerine dair, işçiler tarafından veya işçilere destek için mücadeleci teknoloji profesyonelleri tarafından kurulan, çok sayıda alternatif online bilgi ve mücadele forum ve platformları da var: Algoritmik kontrol sistemlerine karşı işçilerin öz deneyim ve bilgilerini paylaştıkları, ortak yöntem ve tutum geliştirmeye çalıştıkları online işçi forumları; şirketlerin keyfi ve adaletsiz algoritmik uygulamalarının teşhir edildiği platformlar; işçilere algoritmaları nasıl atlatıp manipüle edebileceklerinin, platformdan atıldıkları zaman farklı yöntemlerle nasıl yeniden bağlanabileceklerinin sosyo-teknik yol yöntemlerini gösteren platformlar; algoritmik kontrole karşı hukuki veya fiili olarak işçi haklarının nasıl savunulabileceğinin yol yöntemlerini geliştirmeye çalışan platformlar.
Kapitalist veri sistemlerine alternatif ve karşıt olarak, sınıfsal-toplumsal mücadelelere bilgi ve destek için veri toplayan, veri analizi ve görsel-grafik ağırlıklı düzenli raporlamalar yapan platformlar da gelişiyor. Türkiye’de ilk ve en bilinen biçimleri, İSİG Meclisi’nin aylık ve yıllık iş cinayeti raporları ve Emek Çalışmaları Topluluğu’nun yıllık işçi grev ve direnişleri raporları. İnteraktif haritalandırma da Türkiye’de daha yakın zamanlarda gelişmeye başlayan bir biçim. Muhalif interaktif haritalandırma platformlarının daha gelişkin ve karmaşık bir biçimi olan Mülksüzleştirme Haritaları ise (çeşitli ihalelerde, emek ve doğa yıkımı süreçlerinde yer alan holding ve şirketlerin, tüm iştirakleri ve bankalardan tedarikçilerine kadar tüm bağlantılarıyla birlikte deşifre edilmesi), ne yazık ki Türkiye solunda yeterli ilgiyi görmedi. Oysa bilgi mücadelede en önemli silahlardan biridir ve şirketler veri sistemleri ile işçiler veya gasp etmek istedikleri topluluklar üzerine en geniş bilgiye sahip olabilirken, mücadeledeki işçilerin ve emekçilerin bu şirketler üzerine sınırlı bir bilgiye sahip olabilmesi, sınıfsal güç ve kontrol ilişkilerinin kritik bir bileşenidir. Mücadele edilen bir şirketin her türlü güç-kâr-işbirliği ve faaliyetinin interaktif haritalandırılması, mücadele biçim ve olanaklarını da zenginleştirir ve etkinleştirir. Bu tür biraz daha karmaşık interaktif haritalandırmaların solda yeterli ilgiyi görmemesinin en önemli nedeni, solun dijital okur-yazarlık düzeyinin oldukça düşük olması, yani bu tür interaktif haritaları nasıl okuyup kullanacağını bilmemesi. En karmaşık interaktif haritaların okunması ve kullanılması dahi birkaç günlük çaba veya eğitimle öğrenilebilir. Ama temeldeki sorun; mücadeledeki sınıf düşmanı dahil ilk bakışta görünmeyen her türlü etken ve arka plan hakkında veri, enformasyon ve bilgi gereğine ilgisizlik, dijital okur-yazarlık ve becerilerin düşüklüğü ve dijital teknolojilerin mücadelede nasıl kullanabileceğine dair ilgisizlik ve bilgisizlik, baki kalmaya devam eder. Hem de kapitalist sistem, dijital okur-yazarlık ve kullanım derslerini ilkokullara kadar indirmişken! Bu yüzden tüm bu açılardan “eğiticilerin eğitilmesi de şart”!
Avrupa ve Amerika’da muhalif yazılım uzmanı dernek ve platformlarının, platform işçilerine ve kullanıcılara destek için, işçi ve kullanıcı haklarını koruyan alternatif veri toplama, makine eğitimi, veri-analiz ve algoritmalar geliştirerek, platform şirketleri ve devlete bunların kullanılması için baskı yaratmaya çalıştığı; bu gerçekleşmese bile platform işçilerine basitleştirilmiş alternatif modeller sunarak kullandıkları şirket aplikasyonlarını bunlarla karşılaştırıp şirket aplikasyonlarındaki işçi aleyhine olan yapıları açığa çıkarmalarını sağlama ya da bu alternatif modelleri fiilen kullanmaya teşvik etme gibi çabalar da var. Alternatif veri sistemi ve algoritmaların geliştirilmesi, şirket algoritmalarını ortadan kaldırmasa bile, en azından bunların tek ve kaçınılmaz model olmadığını gösteriyor. Daha önemlisi, platform işçilerinin şirket algoritmalarını denetlemesinin ve değiştirmesinin mümkün olduğunu ortaya koyuyor ve teşvik ediyor.
Hukuk, örgütlenme, TİS uzmanlarının yanı sıra bilgisayar uzmanları da çalıştırmaya başlayan az çok mücadeleci sendikalar ise, üyeleri bunun hakkında bilgilendirilmeden algoritmik sistemlerin kullanılamayacağı, işçi hakları ve mahremiyetini ihlal eden, cinsiyetçi ve ırkçı ayrımcılık yapan algoritmaların kaldırılması gibi konuları toplu sözleşme ve grev kapsamına alıyorlar. İşçilerden toplanan verilere dair, işçi haklarını koruyacak, işçilerden belli verilerin toplanmasının yasaklanmasını ve denetlenmesini sağlayacak, gig işçiliği kaldıracak yasal düzenlemelerin yapılması, ya da işçilerden toplanan verilerin emek bileşeni olduğu ve şirketlerin bunlardan kâr elde etmesi nedeniyle ücretlendirilmesini isteyen kampanyaları var. Ancak veri sistemleri ve algoritmalar hakkında Avrupa ve Amerika’da yapılan çok cüzi yasal düzenlemeler kolayca tahmin edileceği gibi şirketler lehine pek çok muğlaklık taşıyor ve işçilerle şirketler arasındaki veri/algoritma ihtilaflarını, yine şirketlerin lehine olacak biçimde iş mahkemelerinin yorumlarına bırakıyor.
Açık kaynak kodlu, şeffaf, her türlü veri sistemi ve uygulamasının nedeni ile birlikte işçilere açıldığı ve işçilerin onayıyla yapıldığı, her türlü iş ve muhasebe hesabının işçilerle paylaşıldığı, alternatif işçi platform kooperatifçiliğinin (üretim, ticaret, tüketim) birçok örneği var.
Algoritmik kontrole karşı bireysel işçi direnişlerinin ise başlıca biçimleri, algoritmalarla işbirliği yapmama, algoritmalara karşı hile ve manipülasyon yapma ve müşteri işlerinde müşterileri bilgilendirme ve desteklerini istemedir.
Algoritmalarla işbirliği yapmama; algoritma cep telefonunda veya kişisel bilgisayardaysa belli durumda kapatma veya engelleme, algoritmik “tavsiye” ve “prim”leri dikkate almayıp işleri kendi bildiği ve istediği tarzda yapma gibi biçimler alıyor. Algoritmalar işçilerin kişisel cep telefonlarında değil de işyerindeki makine ve cihazlardaysa ve/veya veri kayıt ile görevli farklı işçiler ve bunları bilgisayara giren, işleyen bilgi-işlem bölümleri varsa (örneğin hastanelerde böyledir) o zaman farklı yöntemler izlemek, veri-kayıt işçileriyle ve bilgi-işlem bölümlerinde çalışan işçilerle ilişkileri geliştirmek zorunlu hale geliyor.
Algoritmik manipülasyon, iş verilerini cep telefonu veya bilgisayardan işçinin kendisi giriyorsa, fake veriler girme; dijital platformlarda işçinin kendi profilini istediği işleri alacak istemedikleri ceza puanına yol açmadan almayacak tarzda filtreleme, veya farklı aplikasyonlarla algoritmaları manipüle etme gibi biçimler alıyor.
Müşterileri algoritmalar konusunda bilgilendirme ise, müşterilerden olumlu geri dönüş istemek, algoritmaların adaletsizliğini ve müşterileri de aldattığını açıklayarak müşterilerden şirkete baskı yapmalarını ya da işçi tepki ve direnişlerini desteklemelerini istemek gibi biçimler alıyor.
Bir diğer yöntem ise patronların tek yanlı algoritmik veri-kontrol sistemlerine karşı işçilerin kendi veri kayıt sistemlerini geliştirmeleri. “Tersine gözetim” ya da “Karşı-kontrol” da deniyor (Katherine Kellogg, 2018). Türkiye’den de bazı örneklerini gördüğümüz, motokurye işçilerinin, kötü hava koşullarında çalışmaya zorlanmalarını, trafik ve iş sürecinde karşılaştıkları kötü muameleleri, keyfi ve kötü algoritmik uygulama ve müşteri muamelelerini cep telefonu ile kaydedip sosyal medyada paylaşmaları gibi. Algoritmik kontrol kayıtları üzerinden işçilere uygulanan yaptırımlara, işçilerin kendi kayıtları ile karşı çıkması bir diğer yöntem.
Algoritmik kontrole karşı bireysel işçi direniş biçimleri, işçiler arasında bilgi-deneyim paylaşımı ve etkileşimle yaygınlaştığı ölçüde, kolektif hareket biçimlerinin zeminini oluşturabilir.
En sonu, algoritmik emek kontrolüne karşı az çok mücadeleci bir uluslararası sendikanın mücadele talepleri ve perspektifine yer verelim:
“Sendikalar işçilerin idari planda dijital izlenmesi ve gözetlenmesini en aza indirmek için kampanya yapmalı.
“Sendikalar işçilere dönük duygu tanımlama teknolojilerinin kullanılmasının yasaklanmasını talep etmeli.
“Sendikalar işçilerden toplanan verilere erişim hakkı talep etmeli.
“Sendikalar algo-aktivizmi (algoritmik eylemcilik) incelemeli ve işçilerin örgütlenme ve direnişine giden yollarda kullanmayı öğrenmeli.
“Sendikalar, işyerlerinde işçilerden toplanan veriler üzerinde ve bunların nasıl kullanılacağında, işçi kontrolü için mücadele etmeli.
“Sendikalar, ulaşım ve diğer alanlarda dijital teknolojilerden kaynaklanan felaketler nedeniyle işçilerin suçlanmasına karşı mücadele etmeli.
“Sendikalar, yeni teknolojilerin kullanım biçiminin işçi haklarını nasıl etkilediğini araştırmalı ve yeni teknolojiler alanında işçi haklarının korunması için mücadele etmeli.
“Sendikalar, yeni teknolojik yatırım ve projelerde bakanlıklar, belediyeler ile şirketler ve teknoloji şirketleri arasında yapılan görüşmelerde, işçilerin haklarını savunmak için yer almayı talep etmeli.”
(ITF- Uluslararası Taşımacılık İşçileri Sendikası, Teknoloji Üzerinde İşçi Kontrolü broşürü, 2020)
Algoritmik emek kontrolüne karşı yukarıda yer verdiğimiz dünyadaki çeşitli mücadele biçim, deneyim ve arayışlarının eksik, zayıf ve bulanık yanları kuşkusuz tartışabilir. Ancak önemli olan Türkiye’de de hızla yaygınlaşan algoritmik emek kontrolü sistemlerinin işçi sınıfı ve sınıf mücadelecisi hareketler içinde bir an önce gündemleşmesi ve kolektif algo-direniş ve mücadele biçimlerine dair teorik, siyasal, sendikal, pratik her düzeydeki çalışmaların geliştirilmesidir.
Şu iyi bir başlangıç noktası olabilir: Teknoloji kendi başına iyi veya kötü değildir, sınıflar üstü hiç değildir. Günümüzde veri sistemleri ve algoritmaları canavarlaştıran onların kapitalist üretim, mülkiyet ve kullanım biçimidir. Yeni, daha gelişkin ve devrimci bir toplumsal sistemde, üretiminden kullanımına işçilerin örgütlü ve bilinçli mülkiyet, yönetim ve denetiminde, veri sistemleri ve dijital teknolojiler, piyasanın gereksizleştirilmesi, iş gününün hızla kısaltılması, çalışma ve yaşam sağlığı ve esenliğinin artırılmasının bir aracı olarak da yeniden şekillendirilebilir ve kullanılabilir. Kapitalizm koşullarında ise algoritmik emek kontrol sistemlerini sınırlamak ve veri, makine eğitimi ve algoritmik sistemler üzerinde kolektif sınıf mücadelesine dayalı denetimin geliştirilmesi için mücadele ederken, algoritmik emek kontrol sisteminin kendinden menkul bir şey olmadığı, kapitalist üretim, mülkiyet ve diktatörlüğün bileşeni olduğunu, bunlar ortadan kaldırılmadan veri sistemleri ve algoritmaların canavarca kapitalist kullanım biçiminin tümüyle ortadan kaldırılamayacağını unutmamalıyız.
Kaynaklar:
- Ali Bakın. Teknoloji, Toplum, Sermaye İlişkisi Açısından Dijital Emek Üzerine İnceleme. Marmara Ün. Doktora Tezi, 2022.
- Alpkan Birelma, H. Deniz Sert, Betül Kocaaslan, Ebru Işıklı. İşçi Sınıfı Eylemleri Raporu 2022. Emek Çalışmaları Topluluğu, 1.2. 2024
- Annette Berhhardt, Lisa Kresge, Reem Suleiman. Algorithmics at Work: The Case for Worker Technology Rights. UC Berkeley Labor Center, Nov 2021
- Arif Koşar. Robotlar İşimizi Elimizden Alacak mı? Kor Kitap, 2022
- Carl Benedikt Frey. The Technology Trap: Capital, Labor, and Power in the Age of Automation. Princeton Un. Press, 2019
- Craig Gent. Cyber Boss: The Rise of Algorithmic Management and the New Struggle for Control at Work. Verso Books, 2024
- Deniz Beyazbulut, Zeynep Kandaz (Ed). Dijitalleşme, Emek, Gelecek ve Türkiye (DİSK-AR Konferans Kitabı). DİSK Yayınları 87. Aralık 2024
- Florion Butollo, Sabine Nuss (ed). Marx and the Robots: Networked Production, AI and Human Labor. Pluto Press, 2022
- Fuat Yücel Filizler. Alibaba, Trendyol, Toplumsal Sınıf ve Sosyalizm. Umut-Sen.org, 13 Eylül 2023
- Fuat Yücel Filizler. Sınıf Mücadelesinin Yeni Bir Cephesi: Bilişim-İletişim Teknolojileri. Textumdergi.net, 23 Nisan 2023
- Kahterine C. Kellogg, Melissa A. Valentine, Angele Christin. Algorithms At Work: The New Contested Terrain of Control. Academy of Management Annals, 2020 Vol. 14 No 1.
- Karl Marx. Kapital Cilt 1. Sol yay.
- Lorenzo Cini. Resisting algorithmic control: Understanding the rise and variety of platform worker mobilisations. Wiley online library, 29 Sept 2022
- Mareike Möhlmann, Lior Zalmanson, Ola Henfridsson, and Robert Wayne Gregory. Algorithmic Management of Work on Online Labor Platforms: When Matching Meets Control. MIS Quartly, 2021, Vol 45 Issiue 4
- Milagros Miceli, Julian Posada. Wisdom for the Crowd: Discoursive Power in Annotation Instructions for Computer Vision. Computers and Society. CVPR 2021
- Moritz Altenried. The Digital Factory: The Human Labor and Automation. Chicago University Press, 2022
- Niilo Noponen, Polina Feshchenko, Tommi Auvinen, Vilma Luoma-aho. Pekka Abrahasson. Taylorism on steroids or enabling autonomy? A systematic review of algorithmic management. Springer, April 2023
- Özge Kahraman Ersöz. Yaratıcı Emek, Yaratıcı Sınıf: İstanbul Maslak ve Berlin’de Yazılımcılar Üzerine Bir Araştırma. Doktora Tezi, Ankara Ün. Sosyal Bilimler Enst. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı, 2024
- Özgür Narin. Yapay Zeka ve Öğrenen Makineler Çağında Kapitalizm. Habitus Kitap, 2021
- Özgür Narin. Sağlıkta Dijitalleşme. TTB Pandeminin İkinci Yılı Değerlendirme Raporu. 2022
- Siyret Ayaş Şarman. Emek Sürecinde Denetim ve Direnme: Bankacılık Sektöründe Bir Alan Araştırması. İÜ Doktora Tezi, 2021
- Siyret Ayas Şarman. Emek Denetiminde Gözbağı Teorisi: Uygulamada Karşılaşılan Denetim ve Direnme Stratejileri. Detay yay, 2022
- Tiziano Bonini, Emiliano Trere. Algorithms of Resistance: The Everyday Fight Against Platform Power. Massachusetts Institute of Technology Press, 2024
- Ursala Huws. The Algorithm and the City: Platform Labour and the Urban Environment. Pluto Work Organisation Labor and Globalisation Journal, 1 January 2020
- …. …. Algorthmic Management: Opportunities for Collective Action, A Guide for Workers and Trade Unions. UniGlobal Union, 2023
- …. ….. Worker Control of Technology: Smart City. ITF Global, Our Public Transport Programme, 2020