Hüseyin ALİ
Türkiye’nin Ortadoğu politikası Suriye şahsında iflas etmiştir. Türkiye tarihinde ilk defa Ortadoğu politikası bu düzeyde başarısız kalmış ve çökmüştür. AKP’nin Ortadoğu’daki bu başarısız politikası aynı zamanda AKP iktidarının sonu anlamına gelmektedir. Türkiye, dış politikanın iç politikayı en fazla etkilediği ülkelerin başında gelmektedir. Türkiye’de iktidar olanlar dış politikada başarılı olmalıdırlar. Dış politikada başarılı olamayanlar iktidarda kalamazlar. Çünkü dış politika başarısızlığı aynı zamanda Türkiye’yi hem içeride hem de dışarıda tehlikelerle karşı karşıya getirmektedir. Nitekim şu anda yaşanan da budur. Bu nedenle AKP Ortadoğu’daki dış politik başarısızlığıyla iktidarda kalmanın en önemli dayanağını kaybetmiştir. Artık böyle bir iktidarı Türkiye’de hiç kimse ayakta tutamaz. Çünkü Türkiye’de iktidar olmanın kanunun boyutlarından birini AKP hükümeti yitirmiştir.
AKP hükümeti, Kürt düşmanlığı nedeniyle Suriye’de IŞİD ve El Nusra ile ittifak kurmuştur. Bunlarla Rojava Devrimi’ni dağıtacağını sanmıştır. Ancak hem bu çeteler hem de Türkiye kaybetmiştir. Rojava Devrimi düşmanlığı Suriye’de Türkiye’ye pahalıya mal olmuştur. Bölgede hiçbir dostu kalmadığı gibi, uluslararası alanda da her güçle karşı karşıya gelmiştir. Türkiye ilk defa tarihinde bu kadar yalnız kaldığı gibi, her gücü karşısını almıştır.
Osmanlı ve Türkiye tarihinde görüldüğü gibi ne zaman Kürtlerle iyi ilişkiler içinde olunmuş, o zaman dış ve iç politikada başarılı olmuş, ne zaman ki Kürtlerle sorun yaşamış, iç ve dış politikada büyük sıkıntılarla karşılaşmıştır. AKP hükümeti politikalarıyla hem dış dengelerini hem de iç dengelerini kaybeden bir Türkiye gerçeği ortaya çıkarmıştır. Türkiye’yi bu duruma getiren bir hükümetin ayakta kalma şansı tabii ki yoktur.
AKP hükümeti Suriye’de kaybetmesinin kendisine pahalıya mal olacağını görmüştür. Suriye’de kaybetme durumunu tersine çevirmek istemektedir. Ancak Rojava Devrimi düşmanlığı nedeniyle çıkmaz politikadan kurtulamamaktadır. Nitekim AKP hükümeti şu anda daha büyük kaybedeceğinin telaşı içine girmiştir.
ABD, Rusya, Avrupa Suriye’deki çatışma durumunun uzamasının kendilerine zarar vereceğini görerek bazı konularda hala bir çekişme içinde olsalar da yeni bir Suriye yaratma konusunda uzlaşmışlardır. Tam da böyle bir dönemde Rojava Devrimi en güçlü dönemini yaşarken Türkiye de Suriye’de en zayıf dönemini yaşamaktadır. Şimdiye kadar ilişki içinde olduğu IŞİD ve El Nusra da en zayıf dönemini yaşamaktadırlar. Bütün bunları bu duruma düşüren de Rojava Devrimi’dir. ABD, Rusya ve Avrupa IŞİD ve El Nusra’yı daha da zayıflatma kararı almışlardır. Bu durum, bu güçlere karşı mücadelede etkin olan Rojava’nın konumunu daha da güçlendirmektedir. Yani yeni kurulacak Suriye’de Rojava Devrimi etkin yer alacaktır. Çünkü şu anda Suriye’de konumu en güçlü olan Rojava Devrimi’dir. Herkes kendi konumunu güçlendirmek için Rojava Devrimi’ne dayanmak zorundadır.
AKP hükümeti bunu görerek telaşa girmiştir. Tayyip Erdoğan Moskova’ya koşmuştur, Ahmet Davutoğlu ABD’ye gitmiştir. Suriye’de kendilerine bir yer kapmaya çalışmaktadırlar. Ancak Türkiye’ye Suriye’de siyasi olarak ciddi bir yer vermeyeceklerdir. Belki bazı ekonomik imkanlar sunarlar, ama siyasi olarak Suriye’nin şekillenmesinde Türkiye’nin bir rolü olmayacaktır. Suriye’de kaybeden Türkiye değil, kazanan Rojava Devrimi etkili olacaktır. Türkiye’nin bunu engelleme şansı da kalmamıştır. Türkiye izlediği yanlış politikanın bedelini ödeyecektir. Politikada yapılan yanlışın bedeli ödenir.
AKP’nin dış politikada bu düzeyde kaybetmesinin tabii ki iç politikada da bedeli olacaktır. Türkiye halkları Ortadoğu’da Türkiye’yi yalnızlaştıran ve herkesi kendine düşman eden AKP’den mutlaka hesap soracaklardır.
AKP sadece dışarıda değil, içeride de kaybetmiştir. Sadece 7 Haziran’da kaybetmemiştir, Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı savaş açarak da kaybetmiştir. 30 yıldır hiçbir hükümetin başaramadığını ben başaracağım, diyerek son ferdine kadar gerillayı yok etme savaşına girmesi, daha baştan yenildiği savaşın içine girmesidir. Diğer hükümetlerin başaramadığını dışarıda ve içeride en zayıf konumda olan AKP’nin gerçekleştirmesi mümkün değildir. AKP en zayıf dönemini yaşarken, Kürt Özgürlük Hareketi de en güçlü döneminde bulunmaktadır. AKP’nin bu durumda demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü yerine “sonuna kadar savaş” demesi büyük kaybetmesi anlamına gelmektedir. Zaten şimdiden kaybetmiştir. AKP 24 Temmuz’da yaptığı saldırılar ve sürdürdüğü savaşla Özgürlük Hareketi’ni zayıflatıp etkisizleştireceğini hesaplıyordu. Ancak iki aylık savaş AKP’nin hesaplarını altüst etmiştir. Özgürlük Hareketi etkili direneceğini herkese göstermiştir.
Davutoğlu ABD’de istediği kadar “terörün belini kırdık” desin; dışarıda ve içeride beli kırılan ve bir daha kendini doğrultamayacak olan AKP’dir. Gerilla her zamankinden daha güçlü bir konumdadır. Artık her yerde eylem yapma kapasitesine ulaşmıştır. Teknik ve taktik olarak da daha etkili mücadele eder hale gelmiştir. Psikolojik savaşla ve basının yalan propagandasıyla gerçeği ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın Kürt Özgürlük Hareketi karşısında diğer iktidarlar gibi kaybetmeye mahkumdur.
AKP hükümeti demokratikleşme adımı atmayarak ve Kürt sorununu çözmeyerek Türkiye’yi daha ağır çıkmazlar içine sokmuştur. Kürt halkı bu çözümsüzlüğe, bu çıkmaza ve bu tıkatmaya demokratik özerklik hamlesiyle bir neşter vurmuştur. Kürt halkı bu özyönetim hamlesiyle hem Türkiye’yi demokratikleştirecek, hem de Kürt sorununu çözecektir. AKP hükümeti istediği kadar savaşı tırmandırsın ve şiddete başvursun, bu saldırılar AKP’nin sonunu daha erken getirmekten başka bir sonuç vermeyecektir.