HDP milletvekilliğinden istifa eden Ahmet Şık, Gazete Duvar’dan İrfan Aktan’ın sorularını yanıtladı. Geçtiğimiz günlerde Twitter hesabını askıya alan Şık “Sosyal medyaya yayıldığımızı değil, sıkıştığımızı anlamanın vakti geldi” değerlendirmesinde bulunuyor.
Şık’a göre mevcut iktidarın seçimle gitmeye niyeti yok. Şık, “Bu yüzden sonbahardan itibaren seçim ve siyasi partiler yasasında düzenleme gündeme gelebilir ki, bu, iktidarın kazanmayacağı bir seçim döneminin kapanması anlamı taşıyabilir.” görüşünde.
“Doğru zamanda, doğru yerde, doğru ve güçlü sesi çıkarmanın panzehir olduğunun da kanıtı var; kadınlar.” diyen Ahmet Şık, “Sadece İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik saldırıya bile öylesine kuvvetli bir direnç gösterildi ki, iktidar frene basmak zorunda kaldı. Dolayısıyla Türkiye muhalefetinin, etki değerlendirmesi yapması için önünde böylesi somut, güncel bir örnek var.” değerlendirmesinde bulunuyor.
“CHP ile HDP’nin arasında yer alacak bir partiye ihtiyacımız var” diyen Ahmet Şık, “Bir tarafta CHP’den bitmek bilmez bir beklenti diğer tarafta HDP’ye karşı aynı kararlılıkta bir şüphe içinde olan neredeyse 20 milyon genç kuşak seçmenin söz konusu olduğu bir yerde, bu nabzı tutabilen, bu talepleri ve beklentileri görünür kılabilen ve onları da siyasetin öznesi haline getirebilecek bir parti ihtiyacından söz ediyorum.” değerlendirmesinde bulunuyor.
İrfan Aktan’ın Ahmet Şık’la yaptığı röportajın kimi bölümleri şöyle:
Yani sizce muhalif insanlar, sizin yaptığınız gibi sosyal medyayı askıya mı almalı?
“Elbette hayır. Zaten haddim de değil bunu söylemek. İnternet çağına doğmuş genç arkadaşların sosyal medya mecrasını çok önemsemelerini anlıyorum. Oradan yapılan faaliyetlerin hayatlarında kapladığı yerin de farkındayım. Ama buradan bırakın bir devrim yapmayı, iktidara had bildirmenin bile mümkün olmadığını görmek gerekiyor. Artık sosyal medyaya yayıldığımızı değil, sıkıştığımızı, muhalefeti etkisizleştirdiğini ya da iktidara rahatsızlık vermediğini anlamamızın vakti geldi.”
Ama pek çok insan için sosyal medya adaletin arandığı, yer yer bulunduğu bir alan…
“Bakın, Batman’da intihara sürüklediği İpek Er’e tecavüz ettiğine dair ciddi kuşkular bulunan Uzman Çavuş Musa Orhan’ın tutuklanması konusunda günlerce sosyal medyada kampanya yapıldı. Herif tutuklandı da. Ve pek çok arkadaş bunu bir zafer olarak gördü. Fakat kısa süre sonra serbest bırakılınca da pek çok insan büyük bir yıkım yaşadı. Peki tutuklanması sosyal medya marifetiyle sağlandıysa, serbest bırakılması neyin eksikliğinin sonucu?”
Meclis aritmetiği içinde parlamenter muhalefetin yaptığı nedir size göre?
Muhataplarımıza hak ettiklerini, hak ettikleri dilden söylemek. Üstelik onun da süre sınırı var. Meclis aritmetiği de ortada ve gelen yasa tasarıları karşısında sonucu değiştirmeyeceğini bildiğin “evet” ya da “hayır” oyunu kullanıyorsun. Eğer parlamenter muhalefet toplumsal muhalefetin sözcülüğünü üstlenemiyorsa, sözün taşıyıcılığını yapmıyorsa, insanların hesap sorma hakları elbette var. Sokak çok gürültülü de Meclis mi sessiz, hayır. Aslında bu şekilde ortaya çıkan linç ve şehvet toplumsal muhalefetin zayıflığının üzerini örtmeye yarayan bir kılıf.
Parlamenter muhalefetin olanakları kısıtlı, sokak kapalı, insanlar ne yapsın o zaman?
“Parlamenter muhalefetin güçlenmesi, sokak muhalefetiyle paralel ilerlemesiyle mümkün. Bugün engellendik diye yarın aynı sokağa gitmezlik edemeyiz. Her gün inatla, inançla, kararlılıkla sokağa çıkmaz, demokratik hak taleplerini haykırmazsak, faşizmin duracağı bir nokta olmayacak. Ancak şu da bizim yüzleşmemiz gereken bir gerçek ki zayıflatılan muhalefete, topluma önderlik edecek ne bir lider ne bir siyasi parti ne de sendika ya da sivil toplum örgütü var. Türkiye muhalefeti olarak toplumun güven duyduğu bir odağı neden yaratamadığımızı sormak ve bu soruya hem cevap hem de çözüm üretmek zorundayız.”
Sizce bu liderlik ihtiyacını kim karşılayabilir?
“Bence mevcut muhalefete önderlik edecek tek kişi Selahattin Demirtaş ve tam da bu nedenle hapiste. Ancak bu bir fasit daire. Sen sessiz kalırsan Selahattin Demirtaş hapiste kalmaya devam edecek. Osman Kavala aynı dosyadan iki kez tahliye, bir kez beraat ettiği halde aynı suçlamalarla hapiste tutulmaya devam edilecek. Gazetecileri susturmak için hapsetmeye, seçmen iradesini gasp edip temsilcilerini rehin almaya devam edecekler.”
(…)
Muhalefet, AKP’nin ömrünün tükendiğini, yapılacak bir seçimde iktidardan düşeceğini söylüyor. Aynı fikirde misiniz?
“Yapılan anketler, AKP-MHP ortaklığının toplamının yüzde 50’yi bulamadığını gösteriyor. Fakat bu, seçim olması halinde teyit edilebilecek bir bilgi. Oysa bence mevcut iktidar bloku ile, AKP’nin kaybedeceği bir seçim yapılmayacak.”
Nasıl yani?
“İktidar bloku, yeni yasama döneminin başlayacağı ekim ayında Meclis’in siyasi partiler ve seçim yasası ile ilgili bir gündemle toplanacağına yönelik sinyaller veriyor. Mevcut tabloda bile olası bir seçimde iktidar blokunun muhalefetten daha az oy alacağını söylemek bir kehanet değil. Hal böyleyken iktidar bloku, mutlak zaferi garantileyecek bir seçim sistemi inşa etmek istiyor. Çünkü erken seçime gitmek zorunda kalırsa bir sigortaya ihtiyacı var. İşte o gerçekleşirse seçim olur.”
Aksi halde?
“Aksi halde Türkiye’de seçim dönemi kapanmıştır. AKP’nin seçimle gitmeye niyeti yok. Çünkü bu bir siyasi parti değil, daha önce de söylediğim gibi, demokrasinin tüm araçlarını ve giderek devletin zor aygıtlarını kullanarak iktidarı ele geçirmiş bir mafya. Halihazırda ellerinde böylesi bir parlamenter çoğunluk varken, güçlerini tahkim edebilecekleri bir seçim sistemi icat edemezler mi, edebilirler. Bunu yasalaştıramazlar mı, yasalaştırırlar.”
31 Mart yerel seçimleri, iktidarın seçimle gidebileceği algısını güçlendirmedi mi?
“Doğru, HDP seçmeninin desteğiyle muhalefet bir zafer elde etti. Ama ne yaptılar? HDP’li belediyeleri kayyumlar eliyle gasp ettiler. CHP’nin elinde olan, ancak Belediye Meclis’inde çoğunluk elde edilemeyen yerlerde hizmet edilmesini engelledikleri gibi başkanların yetkilerini budadılar. Belediyenin kimi yetkilerini merkezi idareye devrettiler. İller Bankası’ndan ödeneklerini kesip kamu bankalarının kredi vermesini yasakladılar. Yani o çok vurguladıkları “milli iradeyi” devletin zor aygıtları ve parlamentodaki aritmetik çoğunlukla hükümsüz kılıyorlar. İktidar bloku, altından kayan toplumsal zemini bu şekilde telafi ediyor. Aynı yöntemleri olası bir seçim öncesinde seçim yasası ve siyasi partiler yasası için neden yapmasın?”
(…)
CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nin oluşturduğu Millet İttifakı’nın HDP’den yana genişlemesi olasılığı görüyor musunuz?
“Bir kere adını Millet İttifakı koyduğun ve ideolojik sınırlarını çizdiğin bir yapının genişleme ihtimali yok. Millet İttifakı dediğiniz şey bir sağcı blok. Bu sağcı blok, CHP’yi de katarak söylüyorum, Kürt meselesinin çözümü konusunda HDP ile aynı düşünmüyor. Yani tartışma bile olmadan HDP’nin orada olamayacağını biliyoruz. Bana kalsa İyi Parti’nin liderliğinde AKP’den kopanların da dâhil olduğu bir Millet İttifakı daha yerinde olur. Kanımca Meral Akşener ancak Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilirse bunu kabul eder. HDP ile ittifak yapma cesaretine sahip olamayacak bir CHP de merkez sağdaki parti boşluğunu doldurma gayretine tek başına devam eder. Şu an CHP ile HDP’nin arasında yer alacak bir partiye ihtiyacımız var.”
Neden böyle bir partiye ihtiyaç var?
“Çünkü anlaşılan o ki, toplumsal, politik ihtiyaçlarla parlamenter siyasi ihtiyaçlar arasında açılan bir makas var. Yani burada bir boşluk var. Buradaki rabıtayı sağlamanın bir yolu, toplumsal olana kayıtsız kalmayacağı gibi, parlamenter olana da kanmayacak bir politik yapıdır belki de. Bir tarafta CHP’den bitmek bilmez bir beklenti diğer tarafta HDP’ye karşı aynı kararlılıkta bir şüphe içinde olan neredeyse 20 milyon genç kuşak seçmenin söz konusu olduğu bir yerde, bu nabzı tutabilen, bu talepleri ve beklentileri görünür kılabilen ve onları da siyasetin öznesi haline getirebilecek bir parti ihtiyacından söz ediyorum.”
HDP’den istifa ettiğiniz için pişman mısınız?
“Hayır.”