Halkların Demokratik Partisi (HDP) zorlu bir yolu başarıyla katetti. Kürt Halk Hareketi, Türkiye sosyalist hareketinden örgütler, feministler, ekolojistler, inanç grupları ve çeşitli derneklerin bileşimiyle yürüttüğü politik faaliyetini 7 Haziran’da yapılan seçimde zirveye taşıdı. Oy oranını neredeyse ikiye katlayan HDP, Türkiye halkları ve emekçileri için yeni bir umut oldu. Devletin, ezilenlerin önüne koyduğu seçim barajını yerle bir eden HDP, gücünün ve kitleselliğinin önündeki baraj sınavını büyük bir başarıyla geçti.
Ancak HDP’nin önündeki sınavlar bitmiş değil. Devlet HDP’yi başka sınavlardan da geçirmeye çalışıyor. HDP’nin sağlamlığını, iradesini, militanlığını, test ediyor.. AKP, parlamentoda anayasayı değiştirecek hatta tek başına iktidar kuracak sayıyı yakalayamaması üzerine, Türkiye’yi savaş konseptine sokmuş durumda. Bir yandan savaş politikalarıyla MHP’ye kaptırdığı milliyetçi oyları kazanmaya çalışıyor. Diğer yandan HDP’nin yoğun oy aldığı Kürt illerinde gerilimi yükseltip, bölge halkına ya kaosu seçin ya da bana oy verin diyor. Daha önce devletçi-merkez sağ çizgide yer alan ama 7 Haziran’da HDP’ye oy veren başta aşiretler olmak üzere bazı çevrelere baskı yaparak, HDP’den koparmaya çalışıyor. Her türlü şantajı devreye sokuyor. Kürt halkını, ölümle, ekonomik zorluklarla, güvensiz ve istikrarsız ortamla tehdit ediyorlar. Geçtiğimiz günlerde Taner Yıldız’ın bahsettiği, “3 gün elektriksiz kalsınlar, emanet oy geri gelir” lafı tesadüf değil. Gerilimin ne kadar yükselebileceğini dün Silopi’de gördük. AKP’nin ilan etmiş olduğu ¨Geçici Güvenlik Bölgeleri¨ gerilimin yayılacağı alanın da haritasını içeriyor.
Ancak bütün bunlar dışında bir tehlike daha var. AKP, HDP’nin seçim başarısının önemli faktörlerinden birisi olan Selahattin Demirtaş’ı siyaset dışı bırakmaya çalışıyor. Bunun için Selahattin Demirtaş’ı itibarsızlaştırmaya çalışıyor ve kendi tabanı içerisinde eleştirilmesi için kışkırtıcılık yapıyor. Burada bir amaç HDP’yi baraj atına itmekse diğer amaç da hareketi bölmek.
AKP’nin seçim yenilgisinin ve ardından savaş konseptini devreye sokmasının ardından yaşanan kimi olaylarda, doğal olarak HDP ile KCK farklı açıklamalar yaptılar ve KCK’nin yaptığı açıklamalar bazı liberal yazarlar tarafından eleştirildi. Yazılar, HDP’yi KCK karşısına savunmak gerektiği vurguluyordu. Bu yazıların ilkini T24’te Hakan Aksay yazdı, ardından Oya Baydar ve Etyen Mahçupyan birer yazı yazdı. Etyen Mahçupyan yazısında şöyle diyordu, ‘‘HDP sözcüleri ibreyi AKP/CHP koalisyonuna çevirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Çünkü eğer MHP ile olursa HDP’nin barajı geçmiş olmasının hiçbir anlamı kalmayacak. Çözüm süreci rafa kalkarken sivil siyaset de göstermelik bir nitelik kazanacak. Kandil işin gerçek sahibi olarak meseleye el koyacak ve Suriye’de yaşananlarla bütünleştiğinde Kürt meselesi artık hiçbir şekilde ‘Türkiyeli’ olmayan bir mecraya kayacak. Bunun Demirtaş için pek iyi haber olmadığı ortada.’’ Ahmet Hakan ise Hürriyet’teki köşesinde 31 Temmuz’da yazdığı yazısında, Selahattin Demirtaş’ı, KCK’ye ‘‘Akıttığınız kanda boğulacaksınız. Kalleşçe cinayetleri durdurun’’ demeye davet ediyordu. Yandaş medyanın ardından Doğan Grubu medyasında da, doksanlı yılların diline dönülüyordu… Demirtaş’a sorulacak bir sonraki soruyu ise biliyoruz, ‘‘Size göre PKK bir terör örgütü mü? Değil mi?’’
AKP medyası ‘‘Demirtaş kötü, Kandil daha kötü’’ derken, liberaller ve Doğan Grubu ise, ‘‘Demirtaş iyi, Kandil kötü’’ üzerinden bir dil tutturuyor. Her ikisi de Özgürlük Hareketi ile demokratik alan arasındaki arasındaki mesafeyi açmaya, bağı koparmaya çalışıyor. Türkiye ayağı Doğan Grubu’na ait olan Financal Times, Demirtaş’ın verdiği bir röportajda, işi Demirtaş’ın ağzından, ‘‘PKK’nin misilleme yöntemleri kirli’’ demeye vardırdı. HDP ise hemen Financal Times’in bu çarpıtması için bir tekzip yayınladı. Bu tarz yazıların üzerine, Murat Karayılan ise, İMC TV’den Ayşenur Doğan’ın kendisiyle yaptığı röportajda, ‘‘HDP çok saygı duyduğumuz ve değer verdiğimiz bir yapıdır. Tabii ki görüşlerimizi söyleyeceğiz.’’ Diyerek liberal yazarların tavrına tepki gösterdi.
Devletin medya aracılığıyla devreye soktuğu, ‘‘Demirtaş iyi, Kandil kötü’’ adlı Kürt halkını bölme planının, halk nezdinde bir karşılığı yok. KCK’nin verdiği mücadele olmasa, Kürtler Kürt olduğunu bile söyleyemeyeceğini, dilini bile konuşamayacağını bilir. Kürt halkı, HDP dahil, yasal partiler için asla KCK’ye mesafe koymaz. KCK olmaksızın, devletin onlara nefes bile aldırmayacağını bilir. HDP ile KCK arasında bir ikilem yaratmaya çalışan herkes kaybeder. “HDP yüzde 13 oy aldı, Türkiyelileşme tuttu. HDP, KCK ile arasına mesafe koysun” lafı kadar mesnetsiz bir laf olamaz. Bu lafları ancak Muhsin Kızılkaya gibiler yer. Dertleri HDP’den ‘‘Mabul muhalefet’’ çıkarmak, Kürt siyasetçilerinden de yeni bir Metiner, yeni bir Miroğlu çıkarmak. HDP’yi militanlığından ve devrimciliğinden uzaklaştırıp bir düzen partisi haline getirmek. Boşa çabalar, beyhude uğraşlar…
KCK olmasın, devlet HDP’yi iki günde kapatır. Yüzde 13’lük oya ve 80 vekile rağmen HDP’yi kapatmayı konuşanların, Dokunulmazlık kaldırılsın diyenlerin hangi mantıkla buna kalkıştığını anlamak mümkün değil. HDP, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt halkının özgürleşmesi için önemli ve değerli katkıları olan bir partidir. Keza Selahattin Demirtaş bu çizgiyi başarıyla uygulayan bir lider. HDP kendi alanından genel harekete önemli katkılarda bulunuyor. Ancak unutmamak gerekir ki, KCK, Kürt halk hareketinin çelik çekirdeğidir. KCK’yi çözmeye çalışanın amacı Kürt halkının örgütlü gücünü çözmektir! Kürt halkı ödenen bedellerin farkındadır. Kimin dost kimin düşman olduğunu bilmektedir.
Son günlerde ayyuka çıkan, İyi-barışçı Kürt (Demirtaş), kötü-savaşçı Kürt (Kandil) ikilemi, Öcalan-Kandil ikilemi yaratmaya çalışmanın Demirtaş ve Kandi’i karşı karşıya getirmenin, Kandil’i savaş yanlısı gibi göstermenin ne HDP’ye ne de Demirtaş’a bir faydası yok! Demirtaş’ı, Kandil’in karşısında bir yere yerleştirme, Kürtleri bölme, Demirtaş’ı Kandil’e ¨yedirme¨ planının bir parçasıdır.Kürdistan’daki, Türkiye’deki, Avrupa’daki Kürtler asla ama asla, zulüm karşısında direnen, bedel ödeyen Kürt devrimcilerine sırt dönmez!
Kürt Özgürlük Hareketi’ne silah bırak demenin de bir anlamı yok. Silahlı mücadeleyi ortaya çıkaran nedenler ortadan kalkmadan kimse elindeki silahı bırakmaz. Hele hele Rojava’da IŞİD, Türkiye’de onun destekçisi AKP varken kimse aklında bile geçirmez. Bunda fazla ısrar edenin, Kürt halkını bölmeye çalışanın yuvarlanacağı yer Metiner’lerin, Kızılkaya’ların yanıdır.