KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı’nın ‘tıkanan’ çözüm sürecine dair ‘Her tutuklama artık bir misilleme nedeni’ demesinin tartışıldığı bu dönemde, örgütün Kandil’deki yöneticilerinden Murat Karayılan da gidişata ilişkin karamsar ifadeler kullandı
Çözüm sürecinin bir ‘ara dönem’de olduğunu savunan Karayılan, yeni kurulacak hükümetin rengine göre yollarını çizeceklerini belirtti.
HDP, KCK’nın çıkışı üzerine yetkilileri barış iradesini kırmaya çalışmaktan vazgeçmeye çağırmış, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da, sürecin şu ana kadar görülen en gergin aşamada bulunduğunu söylemişti.
İMC TV’den Ayşegül Doğan’ın sorularını yanıtlayan Karayılan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
En acil sorun Kürt sorunudur
“7 Haziran seçimlerinin sonucu eğer doğru okunursa, Türkiye toplumu bu sorunun çözümünü istiyor. Kürt halkı çözüm çizgisinde iradesini ortaya koydu. Aslında tarihte görülmeyen bir biçimde birliğini sağladı ve çözüm iradesini ortaya koydu. Türkiye toplumunun da çözüm istediği yönünde güçlü bir iradenin ortaya çıkması durumu vardır. Dolayısıyla günümüzde Türkiye’nin en temel sorunu Kürt sorunu çözümü olması gerekirken sanki bu sorun sıradanmış gibi ya da ertelenebilirmiş gibi yaklaşımlar daha fazla ön planda. Oysa en acil sorun, en başat ele alınması gereken sorun Kürt sorunudur ve bir de sorunun temel muhatabı olan Önder Apo’nun durumudur.”
Mevcut yaklaşımlar çözüm ümitlerini tümden ortadan kaldırıcı nitelikte
“Şimdi yani Türkiye’deki mevcut belli düzeyde var olan ateşkes koşulları, istikrar durumu yine seçimlerin bu koşullarda yapılmış olması, aslında Önder Apo’nun yoğun bir çaba ve emekle geliştirdiği bir sürecin sonucu olarak mümkün olabilmiştir. Buna rağmen şu anda kendisi üç ayı aşkın bir zamandır tecrit altındadır, kendisinden haber bile yoktur. Bana göre Türkiye’nin en önemli sorunu budur aslında. Nedir? Kürt sorunudur. Kürt sorunu, AKP hükümetinin bir bütünen devletin bu tarz lakayt bir yaklaşımının tehlikeli düzeye süreci getirmiş olmasıdır. Yani birçok çevre belki bunu fark etmiyor ama mevcut yaklaşımlar aslında oldukça zorlayıcı intikamcı, giderek yani demokratik çözüm ümitlerini tümden ortadan kaldırıcı niteliktedir.”
Çözüm bitmiştir, yoktur
“Şimdi çözüm süreci esas olarak sizin de çok iyi bildiğiniz gibi çünkü kamuoyu önünde açıkça yürütülen bir süreç Erdoğan’ın müdahalesiyle ortadan kaldırıldı. İlk önce Kürt sorunu diye bir sorun yoktur dedi, daha sonra izleme heyetine katılmıyorum doğru değildir, İmralı’nın itibarını artırır dedi. Daha sonra Dolmabahçe Sarayı’ndaki açıklama da doğru değildir dedi. Daha sonra da masa filan ortada yok dedi, yani her şeyi yok saydı. Oysa 22 yıllık bir emek var yani bu 93’te başlayan bir süreçti. Bu sürecin geldiği bir düzey var. Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan 10 maddelik açıklama düzeyi var. Her iki tarafın mutabık olduğu belge ilk kez kamuoyu önünde açıklandı. Şimdi tüm bunların yerle bir edilmesi ne anlama gelir? Çözümün bitirilmesi anlamına gelir, çözüm dolayısıyla bitmiştir, çözüm yoktur. Süreç nedir o zaman diye sorulabilir.”
AKP’nin yaklaşımı değişmezse savaş hükümeti olacak
“Mevcut durumda AKP’nin şu an var olan yaklaşımı değişmezse kiminle kurarsa kursun bu bir savaş hükümeti olacaktır. Çünkü AKP’nin şu andaki üslubu, tarzı, yaklaşımı çözümü değil, çözümsüzlüğü esas alıyor. Bir de eğer seçime gidecekse MHP’ye giden oyları çekmek için sertlik siyasetini esas alacağı görülüyor. Zaten bu hesaptan hareketle yani seçim öncesi üsluplarını değiştirmediler. Daha önce mesela bazı çevreler şunu diyebiliyordu: “Bu seçim propagandasıdır, seçim sürecine ilişkin olan söylemlerdir.” Dikkat edin seçimden sonra AKP üslubunu değiştirmedi tersine daha sertleştirdi, herhangi bir esneme görülmedi. Çözüm sürecinden, çözüme dair olan perspektiften olan bir uzaklaşmayı yaşadığı açık ortada. Bu yüzden biz de dikkatle izleyip kararlaştırma sürecini gündemimize almış bulunuyoruz.”
Bu bir savaş tutumudur, barış tutumu değil
“Özellikle önderliğimize yapılan, önderlik şahsında halkımıza hatta seçimde ortaya çıkan iradeye saygısızlıktır, hakarettir. Ne hakla yani şimdi üç ayı aşkın bir zamandır tecrit altındadır? Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkilileri her adım başında: ”Biz bir hukuk devletiyiz” demiyorlar mı? Peki, niye hukuklarını ayaklar altına alıyorlar İmralı’da? Niye önderliğimize dönüp politikalarında hukuk diye bir şey yoktur, her şeyi askıya alınmıştır, yani bu neyin nesidir? Tecrit bir savaş tutumudur. Şimdi önderlik üzerindeki bu tecridi biz böyle anlıyoruz bir. İkincisi siyasal soykırım sürecini yeniden başlattılar. Daha önce süreci zorlayan, bozan şey neydi? KCK operasyonları. Şimdi adına KCK operasyonu denilmeyen ama aynı süreç gündeme konulmuş bulunuyor. Her gün basına yansıyor bir yerde operasyon yapılıyor ve Kürt gençleri tutuklanıyor. Bu bir savaş tutumudur, barış tutumu değil. Ondan sonra, zaten askeri hazırlıklar yapılıyor. Her gün keşif. Yani şimdi bu kadar keşif gerilla alanlarında günlük olarak en az 7-8 alanda yoğun keşif faaliyeti vardır.”
Hükümetin rengine göre tutum belirleyeceğiz
“Bu bahar aylarıyla birlikte artmaya başladı, Mart ayıyla başladı yani. Ondan sonra zaten Tendürek yani Ağrı’daki açık saldırıyı biliyorsunuz zaten. En son 30 Haziran’da uçaklar gerilla mevzilerini vurdu. Bu ateşkesin bitirilmesidir dedik zaten. Şu anda süreç de ateşkes de aslında ara bir dönemde bizim karar vermemizi bekliyor. Karşı taraf kararını vermiştir, uygulamayla vermiştir. Yani bunu tecrit uygulayarak, tutuklama operasyonlarını geliştirerek, gerillaya karşı operasyonlar yaparak ve yine karakoldur, barajdır, askeri yoldur benzeri gibi askeri hazırlıkları sürdürerek aslında bir savaş konumuna girmiş bulunuyor. Dolayısıyla bizim de bunun karşısında kendi tutumumuzu netleştirmemiz süreci gündemimizdedir. Bunu da tabii ki birçok duruma bakılmakla birlikte hükümetin oluşum sürecine de elbette ki bakacağız. Hükümetin rengi nedir ona göre biz de tabii tutum belirleyeceğiz.”
Cayır cayır hazırlanıyorlar
“Biz çocuk değiliz. Önderliğimizi orada tecrit altına koyup da sanki, Hareketi kararsız bırakacağını düşünenler avucunu yalar. Bu Hareket neyi, ne zaman, nasıl yapacağını bilir ve Önderlik çizgisini hangi koşullarda nasıl uygulayabileceğini de çok iyi bilir. Dolayısıyla kararlaşma artık gündemdedir. Biz yani bu düzeydeki Önderliğimize karşı yapılan uygulama ve süreci bu şekilde boşa alma ve bu biçimde savaşı dayatma, savaş hazırlıklarını açık açık yürütme gerçeği karşısında hala çözüm var diyemeyiz. Yoktur çünkü böyle bir şey. Cayır cayır hazırlanıyorlar. Bir de kuzeyde hazırlanmakla yetinmiyorlar Rojava’ya da saldıracaklarını söylüyorlar. Yani kısaca bizi izleyen dinleyen tüm kamuoyu ilgili çevreler şu gerçeği doğru ve yerinde görmeli: Biz size herhangi bir kimseyi baskı altına alma ya da herhangi bir biçimde aba altında sopa gösterme gibi bir durumda değiliz. Ama gerçeklik şudur: Mevcut durumda süreç diye bir şey kalmamıştır. Ara dönem olarak bizim kararlaşma sürecimiz gündemdedir. Eğer ki; yeni oluşan hükümette ve yeni meclisin gündemine bu sorun girmezse gidişat tehlikeli bir yere doğru gidiyor. Tehlikelidir. Yani Türkiye’ye kazanmış olduğu bu düzeyi AKP’nin bu biçimde tepkici intikamcı yaklaşımlarıyla ters yüz edilecektir.”
Süreç farklı bir formatta başlayabilir
“Denenmiş bir şeyi bir kez daha denemek anlamlı değildir. O yüzden farklı bir formatta süreç başlayabilir. Müzakere ile başlayabilir. Yine müzakerenin ön gördüğü diğer kurulması gereken izleme heyetidir, adalet hakikat heyetidir, benzeri heyetler kurulabilir. Şunu herkes bilmeli, özellikle Türkiye kamuoyu şunu çok iyi bilmeli: “Biz PKK olarak demokratik yollarla bu sorunun çözümünü istiyoruz fakat biz haklarımızdan ve kimliğimizden vazgeçemeyiz. Bu toplumun, Kürt halkının hakları vardır. Haklı olan hakları vardır. Doğal olan hakları vardır. Bir halk olmaktan kaynaklı olan hakları vardır. Biz bunları istiyoruz. Türkiye’nin birliği içerisinde demokratik, özerklik formülü tüm Türkiye için demokratikleşme formülüdür. Bunun Türkiye’nin parçalanmasında ya da bilmem geriye çekmesinde değil tersine gönül birliğinin güçlendirilmesinde, demokratikleştirilmesinde ve ekonomik refah düzeyinin gelişmesinde önemli bir rolü olacağını düşünüyoruz, bu gerçeklik böyle açıkça görülüyor.”
Ara dönem olarak izliyoruz
“Aslında şimdi ara bir çözümdür, ara bir dönemdir. Yani yaşanan mevcut günler bir ara dönemdir.”
“Durum şu: aslında büyük bir emekle varılan bir düzey söz konusuydu. Yani o Dolmabahçe’deki açıklama az bir şey değildi, bir düzeydi. Bir düzeyin ifadesiydi. Şimdi bunu bir çırpıda yok saydılar. Karşı tarafın mevcut üslubu, yaklaşımı, tamamen dışlayıcıdır, çözüme açık değildir. Dolayısıyla şimdi biz de ara bir dönem olarak izliyoruz. Yakın gelecekte süreci tümüyle netleştirmeye çalışıyoruz. Yani en azından koalisyon hükümetinin kurulma süreci gündemde. Kurulacak hükümetin rengine bakıp biz de kendi yolumuzu belirleyeceğiz artık. Ortadoğu’da yaşanan süreç var, yine Kürdistan’da yaşananlar var. Bizim bekleme gibi bir durumumuz söz konusu olamaz.”
Sertliğe endeksli bir seçim hükümeti
“Her bir gelişmenin sürecin netleşmesine belli bir etkisi olabiliyor ve elbette ki en önemlisi hükümetin nasıl bir hükümet olacağı konusudur. Yani hükümet bir savaş hükümeti mi olacak yoksa gerçekten Türkiye’nin sorunlarını çözmeye çalışan bir hükümet mi olacak? Ama ağırlıklı olarak görülen o ki aslında bir seçim hükümeti olacak. Sertliğe endeksli bir seçim hükümeti olasılığı daha yüksek, daha ön planda. Çünkü Erdoğan öyle düşünüyor. Erdoğan kaybetti fakat yenilen pehlivan güreşe doymaz misali bir kez daha şansını denemek istiyor benim mevcut vardığım sonuç gelişmelerden budur.”
Geri çekilmeyi durdurmamak saflığımızdı
“Silahsızlanma çağrısı ne demektir? Teslim ol demektir. Ya da teslim olmazsan seni ezerim demektir. Bu olmaz böyle.”
“Neydi üzerinde mutabakata varılan temel çerçeve, gerilla geri çekilmeye başlayacak ama Haziran’la birlikte hükümet de üzerine düşen görevleri yapacak. Neydi bu görevler? Yasal anayasal düzenlemeler yapacak. Peki, Davutoğlu’na soruyorum yaptı mı düzenlemeleri? Üzerinden 2,5 yıl geçiyor hani nerde? Nerde AKP’nin yaptığı yasal ve anayasal düzenlemeler? Hiçbir şey yapmadığı halde kalkıp bizim sanki sözümüzü tutmadığımızı iddia etmek açıkça yalan söylemektir. Gerçeği çarpıtmaktır. Kendileri bir şey yapmadılar çözüm süreci bu yüzden sekteye uğradı ve biz geri çekilmeyi buna rağmen durdurmadık, Eylül’de durdurduk ve aslında bu da bizim saflığımızdı. Onun özeleştirisini veriyoruz. O bizim bir saflığımızdı. Haziran ayında AKP Hükümeti’nin adım atmamasıyla birlikte biz hemen bunun bir oyun olduğunu anlamalıydık. Fakat gerçekten saf davrandık 2 ay sonra ancak fark edip geri çekilme sürecini durdurduk. Devlet, AKP oyun peşindedir. Şimdi bu oyunu bir tarafa bırakacaksa ve samimi, dürüst, iyi niyetle yaklaşım gelişecekse biz çözüme varız. Ama bunu değil de farklı şekilde oyalama veya tasfiyeyi dayatırlarsa artık biz buna gelecek durumda değiliz, bunu yutacak durumda değiliz. Biz de kendi yolumuzda yürümeyi biliriz. Kendi kararımızı alırız. Başımızın çaresine bakmayı biliriz, halk olarak. Kürt halkı Ortadoğu bölgesinde bugün yükselen bir güçtür, temel bir faktördür.”
Başka yolları da deneyebiliriz
“Şimdi bizim birinci seçeneğimiz gündemdedir. Birinci seçeneğimiz nedir? Türkiye toplumuyla bir arada yaşamak. Demokratik cumhuriyet ekseninde Türkiye’yi Ortadoğu da demokratikleşme sürecinde bir model yapmaktır. Ortadoğu’da demokratik konfederalizm eksenini geliştiren bir devrimsel süreci geliştirmektir. Kapitalist moderniteye karşı halkların demokratik modernitesini bu temelde örgütleyip geliştirmektir. Bizim esas seçeneğimiz, amacımız budur. Ama buna gelinmezse, bu konudaki tüm yollar tıkatılırsa biz başka yolları da deneyebiliriz yani. Bizim başka seçeneklerimiz de yok değildir. Ondan bahsediyorum. Kararlar alırız yani. Böyle bir süreç şu an gündemimizdedir.
“HDP’YE AYAR VERMİYORUZ”
Peki HDP burada nerede duruyor?
M.K.- HDP’ye ilişkin konuşmadan önce şunu söyleyeyim. Bazı çevreler hatta dost çevreler Kandil HDP’ye ayar vermesin, bilmem ne yapmasın diyorlarmış…
Şimdi seyircilerimize hatırlatalım isterseniz ben burada notlarım arasına da aldım, şimdi şöyle eleştiriler geldi ya da tespitler geldi, HDP ile ilgili PKK Yöneticileri’nden, KCK Yöneticileri’nden diyelim. 7 Haziran öncesinde olduğu gibi aktif siyaset izlemediğine ilişkin hatta sizin bir röportajınız da var. “Ben falan kesimle koalisyona girmem açıklamalarını ve tutumlarını duygusal yaklaşımlar” olarak değerlendirdiğinizi söylüyorsunuz. Siyaseten doğru bulmadığınızı söylüyorsunuz. Gerçi diyorsunuz ki o söyleşide: “Şimdi HDP Eş Başkanı Figen Yüksekdağ yeni bir açıklama yaptı. Bu doğru bir tutumdur” diyorsunuz ama sonuç itibariyle bunu da ifade ediyorsunuz. Yine Duran Kalkan’ın mesela bir açıklaması var:” HDP’nin AKP-CHP koalisyonunu işaret etmesi nedeniyle HDP’yi pasif bir siyaset izlemekle ve seçim sonuçlarını okuyamamakla “ eleştirmiş, olduğu gibi alıntılıyorum, olduğu gibi aktarıyorum. Bu şöyle bir tartışma yarattı bazı çevrelerde; HDP’ye ayar verileceğine destek verilsin, çünkü HDP Türkiyelileşmeyi hedefleyen, bu konuda oldukça yol alan bir siyasi parti, %13’ün üzerinde oy aldı, büyük bir umudu temsil ediyor. Bütün bunlar bir takım sıkıntılı durumlar yaratabilir diyenler oldu, köşelerine taşıyanlar oldu. Bunları da ayrıca soracağım ama öncelikle hala o açıklamanızda mısınız? Ya da hala mesela HDP’yi pasif bir siyaset eleştirisiyle mi izliyorsunuz? Nasıl değerlendiriyorsunuz? Eğer pasif bir siyaset izlediğini düşünüyorsanız sizce HDP ne yapmalı? Nasıl bir rol üstlenmeli bu süreçte?
O konuya ilişkin ben de bazı şeyler söylemek istiyorum. Bizim HDP’ye ya da başka bir siyasal yapıya ayar verme gibi bir durumumuz yoktur. Yalnız biz, Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesini veren birleşenlerden birisiyiz, değil mi? Yani bu davada bulunan tüm birleşenler birbirini eleştirebilmeli, görüş sunabilmeli. Yani bizim HDP’ye ilişkin bir görüş ifade etmemizle hemen dost çevrelerin veya dost olmayan birtakım kesimlerin ”HDP’ye ayar veriliyor, bilmem ne yapılıyor, müdahale ediliyor” gibi şeyler söylemeleri yanlıştır. Demokratik işleyişin önünü tıkatmadır. Eleştiri hakkının önüne geçmedir. Görüş sunma kadar demokratik bir şey var mı?
Şimdi biz paneldeyiz değil mi? Siz görüşümü soruyorsunuz. Ben görüşümü söylerim yani bu bir ayar, şu, bu değil. Bir de biz HDP yapılanmasına büyük bir saygı duyuyoruz. Yani ilk kez Kürt halkı en güçlü birliğini HDP çatısı altında kurdu bu seçimlerle. Tarihte ilktir. Başka dönemlerde hiçbir yerde, Ağrı’da Kürt halkı yüzde 74 bir araya gelmemiştir ya da Hakkari’de yüzde 85 bir araya gelmemiştir ya da Amed’ de veya Dersim’de veya Iğdır’da… Her yerde öyledir. Yani HDP çatısı altında Kürt iradeleşmesi, birliği doğmuştur bu bir.
İkincisi ise Türkiye’de sistemden dışlanan, zarar gören, başta sol sosyalist demokratik çevreler, Alevi toplumumuz, Ezidiler, Ermeniler yani değişik kültür inanç gruplarının tümünü belki tümü değil ama büyük çoğunluğunu çatısı altında toplayarak Kürt Özgürlük Hareketi’yle Türkiye sol ve demokrasi güçlerini birleştirdi. Bu çok ulvi bir şeydir, çok değerli, çok anlamlıdır. Yani bana göre Türkiye’nin derin devletinin yıllardan beri en önemli amacı Kürt Özgürlük Hareketi ile Türkiye solunun demokrasi güçlerinin bir araya gelmesini önlemeydi, HDP bunu aştı. Bu yeni bir gelişme, yeni bir durum. Dolayısıyla bizim HDP’yi böyle bir Kürt partisi gibi görme durumumuz yok yani. Hani diyorlar ya HDP Türkiyelileşmek istiyor buna destek sunmak istiyor, buna en çok destek sunan biziz ve bir de unutmayalım HDP projesi Önder Apo’nun bakış açısı, perspektifi çerçevesinde oluşan bir projedir. En çok biz HDP’nin Türkiyelileşmesinin taraftarıyız, bunu isteriz. Hiç bir biçimde bu konuda bir kısıtlama önüne geçme gibi bir durum asla olamaz. Projesine dönük bir şeyimiz yoktur, destekliyoruz. Orada yer alan bütün değişik grupları, çevreleri, partileri, hepsini saygıyla karşılıyoruz. İradeleri vardır, önemli bir oluşumdur, ortaya çıkmıştır, başarı kazanmıştır. Bu önemli bir sonuç. Bu ayrı husus.
“HDP FIRTINA GİBİ OLMALIYDI”
Peki, gelelim siyasetine HDP’nin.
Gelelim, siyasetine tamam. Biz siyasetini yetersiz görüyoruz. Neden? Şimdi Haziran seçimleri Türkiye’nin en önemli seçimi değil miydi? Ve bu seçimde kim başarı kazandı, kim zafer kazandı? HDP. Seçim zaferi kazanan bir parti fırtına gibi olmalıydı. Daha aktif olmalıydı. Daha hızlı olmalıydı. Bu meclisin bir kurucu meclis olması için öneri üzerine öneri yapmalıydı. Öncelikle Türkiye toplumunun boynunda bir halka gibi duran anayasaya yönelik girişimleri olmalıydı. Demokratik bir anayasa sürecini hemen gündemleştirmeliydi. Yani bizce HDP daha aktif olabilirdi. Türkiye’nin öncelikli sorunlarını daha fazla gündeme taşıyan bir siyasal performans göstermeliydi, göstermesi gerekir diye düşünüyorum. Daha zamanı da geçmiş değildir. Bunlar öneri olarak kabul edilirse öneridir. Görüş olarak kabul ediliyorsa görüştür. Yani demokratik tartışma ortamındayız.
Dolayısıyla bizce, bizim de bir tecrübemiz vardır yani. Yıllara dayanan bir birikimimiz vardır. Bundan bütün devrimci, demokrat çevrelerin istifade etmesi de pekala uygun bir dayanışma yaklaşımı olur. Kısaca biz, HDP kazanan bir partidir daha aktif olabilmeliydi, olması gerekir diye düşünüyoruz önümüzdeki süreçte de. Daha önce ifade ettiğim eleştirel yaklaşıma tabii ki katılıyorum. Aynen yine o noktadayız. Bize göre HDP bir ilkeler partisidir. Zaten o bir araya gelmiş bütün zengin birleşim o ilkeler ekseninde bir araya gelmiştir. HDP Türkiye toplumuna karşı verdiği sözü esas olarak barajı aşarak, yüzde 13 oy alarak sözünü yerine getirdi. Neydi sözü? “Seni başkan yaptırmayacağız” sözüydü. Bu başkanlık bugün Türkiye gündeminden düşmüşse, bu demek ki HDP, bu konuda verdiği sözün gereğini yapmıştır.
Şimdi ve ondan sonra kendini çok kayıtlar altına alma, şununla olurum bununla olmam, böyle adeta kendini sınırlayan bir yaklaşımı geliştirmesi doğru değil. HDP madem ki Türkiye’nin temel sorunlarını çözmek üzere yola çıkmış bir siyasal organizasyon ise o zaman sırtında küfe vardır. Öyle işte herkes hükümet kursun ben de öyle seyrederim diyemez yani. Gerekirse kendi de sorumluluk üstlenir. İşin içine girer yani. Ağır sorunlar vardır, onları yüklenmeye hazır olması gerekir, öyle yaklaşması lazım. Mesela Kürt sorununun çözümü. İşte bu çözüm olmadan Türkiye’de hiçbir şey düzelmez. Bunu bilerek gündemleştirmesi ve bu eksende tartışmaya açık olması gerekiyor yani. Böyle kendisini sınırlayan ve bir de sanki sadece ilkeleri olan, ilkelerine göre ahlaklı siyaset yapacak olan bir siyasal yapı olarak kendisine yaklaşıyor. Bu doğru, öyledir ama esas olarak da yüklenmiş olduğu bir misyon var, görev var. Bu görev çok tarihidir, ağır görevlerdir. Bunların altından kalkabilmek için daha girişimci, daha açılımcı, daha kapsayıcı olması gerekir diye düşünüyoruz. Umarım HDP’li yoldaşlar bunları yanlış anlamaz, bunlar aslında ön açıcılık için önemli hususlardır.
Bir de MHP’nin yok biz flu görüyoruz, yok sayıyoruz gibi blokajının adeta etkisi altına girdi. Zaten faşizan bir şeydir o. Yani renkli, çeşitli, demokratikleşmeyi kabul etmeyen bir tutumdur. Onu tüm Türkiye toplumuna şikayet etmek gerekirdi. Gündeme koyup tabii ki sert bir şekilde tavır koymak gerekiyordu o ne demektir yani? 6 milyon insanın iradesine böyle saygısızlık ne demektir? Bunu daha iyi izah etmesi gerekmektedir. Bunu adeta bir blokaj gibi yaptı, HDP de yani böyle biraz sanki onun etkisinde mi kaldı ne olduysa bilmiyorum tabii ben iç yapılarını. Kısaca bence o engelleri takmadan, engelleri aşabilmesi gerekir. Daha aktif bir siyaset yani mesela şimdi hükümet kurulacaksa ve Türkiye sorunlarının da acil bir biçimde çözüme ihtiyacı varsa HDP de her şeye hazır olmalıdır. Niye olmasın?
Neye hazır olmalı, nasıl bir sorumluluk almalı, biraz somutlayabilir misiniz lütfen?
Kendi ilkeleri doğrultusunda sorunları çözümleyecek olan iktidarlaşma süreçlerine katkı sunmalıdır. Ya dahil olmalı ya dışında katkı sunmalı, daha aktif olmalıdır yani böyle kenarda duran bir duruş değil de sahnenin ortasında rol üstlenen bir siyasi espri, dil, duruş önemli. Bu önemli. Yani illa ki hükümete girsin demiyorum, önemli olan açılımcılıktır. Ben koltuktan bahsetmiyorum, açılımcılık önemlidir. Gerekirse ona da hazır olur ama önemli olan açılımcılıktır. Diyorlar ki, biz kimseye düşman değiliz, bu doğru bir şey yani birçok doğruları da var. Tabii burada doğruların hepsini tek tek sayacak değiliz. Biz yetersiz gördüğümüz şeyleri söylüyoruz yani doğru şeyleri var bu doğrulara dayanarak aslında daha sonuç alıcı bir tarzı geliştirebilirler diye düşünüyoruz.
Peki Başbakan Davutoğlu HDP’ye de gidecek. Sizce HDP mesela, evet bazı genel ilkeler artık Türkiye kamuoyunda biliniyor tabii ki. HDP için yeni anayasa önemli bir ölçüdür, mutlaka. Nasıl bir hükümet kurulacağında alacağı pozisyonda çözüm süreci de öyledir. Türkiye de yaşayan bütün halkların bu konudaki özlemlerinin, beklentilerinin yeni anayasaya yansıması da elbette ki HDP’nin ölçülerinden ve bilinen bir şey. Bunun dışında Başbakan Davutoğlu kapıyı çaldığında HDP masaya ne koymalı?
Başbakan nezaket ziyaretini yapacağını söylüyor. Bir kere bu yanlış. Bence nezaket ziyaretine orada ihtiyaç yok. Türkiye’nin çözülmesi gereken sorunları var. Yani yanlış olan, eksik olan bir taraf değil, AKP zaten dıştalama noktasındadır. Bir tek dikkat edin, her seçim sonrası 2007,2011 seçim sonrası AKP her zaman bu gelenekten gelen siyasi yapıya, parlamenterlere, tırnak içinde söylüyorum terörle arasına mesafe koysun, yok bilmem ne yapsın, bunu dillendirirler, her seçim sonrası. Şimdi de Davutoğlu onu söylüyor, sanki her şey yeni oluşmuş da HDP’nin tutum belirlemesi gerekiyormuş, çağrı yapması gerekiyormuş gibi işi yokuşa süren tutum içerisinde AKP. Yani çok zemini yok gibi ama bence HDP’nin yetkilileri bu konuda kendi ilkelerine uygun bir çerçeveyle yaklaşım geliştirirler yani her şeye rağmen. Yeni anayasadır, çözüm sürecidir ve benzeri ve benzeri. Önemli hususlar var. Bu konuda herhalde gerekli şeyleri söylerler.
Benim en son bazı panellerde bazı HDP parlamenterlerini dinlediğim kadarıyla farkındalar yani muhtemelen o türden bazı yaklaşımları gündemleştirecekler, bence de gündemleştirmeleri gerekiyor. Yani şu var bu var, biz şunu yaparız bunu yapmayızdanziyade kendi ilkeleri çerçevesinde bunlar esas alınmalı ve bu çerçevede bizden de katkı böyle olabilir. Daha açık net bir tutum sahibi olmaları gerekli.Türkiye’deki seçilmiş olan tüm partiler bunun için seçilmişlerdir.MHP’nin tutumu zaten öyle tutum değildir sadece zihniyeti, ideolojik yaklaşımı değil siyasal duruşu da aslında duruş değildir yani. İşi yokuşa sürmedir. Halbuki bu toplum bunlara oy vermişse bir iş vermiştir, bir görev için vermiştir. Göreve de açık olmaları gerekiyor. Yani bu konuda daha açılımcı olmak gerekiyor diye düşünüyorum.