2034 Dünya Kupası, Suudi Arabistan’da düzenlenecek. Böylece fosil yakıt zengini bir monarşi daha insan hakları sicilini spor aracılığıyla temize çekme fırsatı bulacak. Rusya’yı turnuvalardan men eden FIFA, Katar’daki binlerce göçmen işçinin ölümü karşısında aynı kararlılığı göstermemişti. Şimdi ise bir oldubittiyle turnuvanın organizasyonunu Suudi Arabistan’a verdi.
Suudi Arabistan, siyasi muhalefete sıfır tolerans gösteriyor. Kadınlara yönelik ayrımcılık sürüyor, LGBTQ bireyler suçlu kabul ediliyor ve idam cezası hâlâ uygulanıyor. 2024 yılında 200’den fazla insan infaz edildi. İfade özgürlüğü sistematik olarak kısıtlanıyor, yeni teknolojiler muhalifleri ve gazetecileri “susturmak” için kullanılıyor.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC) Küresel Haklar Endeksi’ne göre Suudi Arabistan, işçi haklarının en kötü durumda olduğu ülkelerden biri. Sendika kurma özgürlüğü ve grev hakkı yasaklanmış durumda. Sendikal faaliyetlere katılan işçilerin “cezalandırılması”, hapsedilmesi veya sınır dışı edilmesi yaygın uygulamalar arasında.
Göçmen işçiler ve ‘kafala’ sistemi
Suudi ekonomisi büyük ölçüde göçmen işçilerin emeğine dayanıyor. 2022 verilerine göre, ülke nüfusunun % 41,6’sını oluşturan 13,4 milyon göçmen işçi var. Yapılan reformlara rağmen “kafala” sistemi devam ediyor.
Bu sistemde patron, işçilerin pasaportlarına el koyuyor, maaşlarını geciktiriyor veya hiç ödemiyor. İşçiler, izin almadan iş değiştiremiyor ve ülkeyi terk edemiyor. Aşırı uzun çalışma saatleri ve zorla çalıştırma bu sistemin değişmez bir parçası.
FIFA, Katar’da düzenlenen 2022 Dünya Kupası sırasında bu sistemin sonuçlarını gördü. Binlerce işçi hayatını kaybetti, çoğu hasta veya sakat olarak evlerine döndü ve maaşlarını alamadı. Şimdi benzer bir trajedinin Suudi Arabistan’da tekrarlanması bekleniyor.
Paris Olimpiyatları ve sosyal haklar
Artık pek çok ülke mega spor organizasyonlarına ev sahipliği yapmak istemiyor. Çünkü olimpiyatlar, dünya kupaları ve diğer yarışlar ülkenin ekonomisinde ve sosyal dokusunda kronik sorunlar yaratıyor.
Paris 2024 Olimpiyatları, işçi hakları açısından önemli bir örnek sundu. Sendikaların çabaları sayesinde bir sosyal sözleşme hazırlandı. Bu sözleşme ayrımcılığa uğrayan kesimlerin istihdamı, işçi sağlığı ve güvenliği, kayıt dışı istihdamla mücadele ve kalıcı istihdam gibi konuları kapsadı.
Fransız sendikaları, bu sözleşmenin uluslararası spor organizasyonları için bir rehber olmasını talep ediyor. Şimdi de ABD sendikaları bu modeli ABD, Kanada ve Meksika’nın ortak ev sahipliğinde düzenlenecek 2026 Dünya Kupası’nda uygulamak istiyor.
Dev inşaat projeleri
Suudi Arabistan’da Dünya Kupası’nın fragmanı çekiliyor. Çölün ortasında “teknoloji harikası” bir şehir yükseliyor: Neom. 500 milyar dolarlık bu dev proje, sürdürülebilir ve akıllı şehir olarak tanıtılıyor. Ancak bu fütüristik şehrin temelleri zorla tahliyeler, insan hakları ihlalleri ve işçi sömürüsü üzerine inşa ediliyor.
Mega şehir, yapay zekâ destekli sistemler ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla donatılmış bir yaşam alanı vaat ediyor. Ancak bu göz alıcı vizyonun perde arkasında, kafala sistemi ve göçmen işçilerin emeği yatıyor. İnşaat sırasında 21 bin işçinin öldüğü iddia ediliyor.
Neom, Suudi Arabistan’ın uluslararası itibarını parlatma çabası, yani bir “yeşil aklama” girişimi.
Sporla aklama
Yeşil aklama gibi, “sporla aklama” da Suudi Arabistan’ın insan hakları sicilini temizleme stratejisinin bir parçası. Dünya Kupası, Dakar Rallisi ve yüzlerce spor anlaşması bu amaçla kullanılıyor. Bu işbirliği, küresel spor endüstrisinin karanlık yüzünü de gözler önüne seriyor.
Simon Kuper’in dediği gibi: futbol asla sadece futbol değil. Dünya Kupası da sadece bir turnuva olmayacak. Önümüzde uluslararası adalet, insan hakları ve işçi hakları için zorlu bir maç var.
Herkes defansa gelsin!