Son bir haftada Suriye’de ortaya çıkan tablo, yirmi yıl öncesinin Afganistan ve Irak operasyonlarının hafızalardaki yerini canlandırdı. Zira bugün Suriye üzerinden Ortadoğu’nun yeniden dizaynının miladı birçokları için bu iki operasyondu.
Ancak, bu değerlendirmelere içkin ABD’nin merkezi rolü esas alınacak olursa, takvimin 1990-91 Körfez Savaşı’na dayandırılması daha doğru olur. Çünkü ABD eliyle ‘yeni Ortadoğu’nun inşası girişimleri tam da bu yıllarda başladı. Hatta dönemin ABD Başkanı George Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanı Brent Scowcroft’un ifadesiyle, ‘Körfez krizi liberal yeni dünya düzenini inşa etmek için bir fırsat’tı.
Bu haliyle, son otuz yılın dünya düzeni ile Ortadoğu arasında simbiyotik bir ilişki olduğu pekala söylenebilir…
Liberal uluslararası düzenin kurulması ABD liderliğinde gerçekleşen 1990-1991 Körfez Savaşı’yla mümkün oldu…
Aynı liberal uluslararası düzen ilk yarasını da yine ABD liderliğinde gerçekleşen 2003 Irak Savaşı’yla aldı…
Hatta kimilerine göre, Irak Savaşı ‘Batı’nın demokrasiyi teşvik etme teorisi ve pratiği hakkındaki kibrini sona erdirdi’…
Bu her iki süreçte de ABD’yi Cumhuriyetçi Parti’li bir Başkan’ın yönetiyor olması ise bir paradoks sayılmaz. Zira liberal dünya düzenine nihayet son veren ABD Başkanı Trump da bir Cumhuriyetçi Parti’li. Bir bakıma, Cumhuriyetçilerin başlattığı işi yine Cumhuriyetçiler bitirdi…
Sonuçta, ister Cumhuriyetçiler ister Demokratlar yönetiminde olsun, ABD’nin gerçekten liberal bir Ortadoğu ve dünya düzeni kurma amacı taşıyıp taşımadığı bugün hala tartışmalı. Ama tartışma götürmeyecek bir gerçek var ki, ABD liderliğindeki tek kutuplu düzenin yarattığı dünyada liberalizm can çekişirken, faşizm hortluyor…
Ve ‘demokrasiyi teşvik etme kibri’nden vazgeçen Batı, bu kez de ’madem siz öyle istiyorsunuz mütevazılığında’ dün Afganistan’ı teslim ettiği radikal İslamcılara bugün Suriye’yi hediye ediyor…
Herkesin gözü önünde uluslararası terör listesinde yer alan radikal İslamcı bir örgüt Suriye İslam Cumhuriyeti’ni kuruyor…
‘Hamisi’ de Batı’nın ‘ılımlı İslam’ kategorisinde ‘stratejik model ortaklık’ kurduğu Türkiye…
Bu vesileyle, söz konusu ortaklık çöktüğü yer Suriye’de yeniden diriliyor; radikalleri ‘ılıtmak’ misyonuyla Türkiye yeniden Batı ittifakıyla hizalanıyor…
Türkiye mutlu…
Diktatör Esad rejimi yıkıldı…
Suriyeli göçmenler dönüşe geçti…
Nihayet Emevi Camii’nde alınlar secdeye değdi….
Çok geçmeden ‘İnşaat ya Resulullah’ yolu da açılır…
Daha ne olsun?
Kürtler de İslamcı olsun…
Ama öyle bir kaçı değil…
Hepsi hepsi İslamcı olsun…
İslamcı olmayacaksa da ‘İslam bayrağı’ altında olsun…
Bir nevi ‘İslamı teşvik etme kibiri’ diyebiliriz sanıyorum bu duruma…
Yenilen ‘Batı kibirine’ karşı yükselen yeni ‘İslamcı kibiri’
20.yy boyunca Türk, Arap, Fars ‘kibirine’ mahkum edilen Kürtler şimdi de ‘İslamcı kibiri’yle, deyim yerindeyse, terbiye ediliyor…
Dün İslamcıların karşısına Kürtlerden başka dikecek ‘stratejik ortak’, ‘kahraman’ bulamayanlar, bugün Kürtleri aynı İslamcıların kuracağı ‘kapsayıcı ve adil’ bir düzende yer almaya cesaretlendiriyor…
Dört bir yanı İslamcı kuşatması altında kalan Kürtler de çaresiz ‘Bağımsız Suriye’ bayrağını çekiyor…
‘Demokrasiyi teşvik etme teorisi ve pratiği’nden geriye kalana Fırat’ın suları siper ediliyor…
Zira ‘mütevazı’ stratejik ortak arayı ancak öyle bulduğunu söylüyor…
Yeter mi?
Belli ki yetmeyecek…
‘Suriyeli olmayan Kürtlerin’ Fırat’ın doğusundan ayrılması da gerekecek…
Neden peki?
Çünkü Suriyeli olmayan İslamcılar gelecek…
Zaten Fırat’ın batısında varlar ama Fırat’ın doğusuna da geçecekler…
Ki Şengal’e girebilsinler…
Tel Afer’de Türkmen soydaşlarına selam çakıp…
Musul’da Sünni müslüman kardeşleriyle kucaklaşabilsinler…
Şii hilalinin yerine ‘üç hilal’li bayrağı dikebilsinler…
Üç kıtaya hükmeden ecdadının mirasını üç ülkede de olsa yaşatabilsinler…
Bu da pekala ‘mütevazı’ bir tavır sayılabilir aslında…
Doğrusu, bu tabloya bakınca ‘ne haliniz varsa görün’ diyen Trump bana daha samimi geliyor…
Neyse ki, sinik bir ikiyüzlülük çok yakında en azından ABD’de son bulacak diye insan sevinmeden edemiyor…
Bakarsınız kartlarını açık oynayan Trump örnek olur da herkes artık tahammül edilmesi zor bir çirkinliğe bürünen maskelerini indirir…
Netanyahu mesela…
Gerçi hala çok çirkin görünüyor ama gerçek yüzünü de saklamıyor…
İşgalse işgal diyor,
Öyle katliama filan bahane aramıyor…
Öldüre öldüre ilerliyor…
Ne yaptığı görülüyor, anlaşılıyor…
Hiç olmazsa hakkettiği gibi ‘soykırım suçlusu’ olarak anılıyor…
Belki de artık yüzü kalmadığı için hala maskelerine sarılanların ise ne dediği de anlaşılmıyor…
Barış dediğinin altından bir bakıyorsun savaş çıkıyor…
Yarın bir gün, ‘Türkiye Yüzyılı’ dediğinden de bakarsınız ‘Türkiye İslam Cumhuriyeti’ çıkmış…
Nasreddin Hoca hesabı; Suriye İslam Cumhuriyeti’ne şaşırmadın, sevindin de Türkiye İslam Cumhuriyeti’ne ne diye şaşırıp, üzülesin…