Hükümet kurduğu oyunun boşa çıkarılması karşısında belediyelere kayyım atayarak demokrasi güçlerini yıldırabileceğini ve intikam alabileceğini sanıyor. Attığı her adımın onu daha derin bir yenilgiye mahkum edeceğini görecektir.
Bahçeli gündemin orta yerine “Öcalan gelsin Meclis’te teslim olduğunu ilan etsin” diye bir bomba attı ve günlerdir gündem bu oldu. Onun attığı bombaya Kandil’den gelen TUSAŞ eylemi yanıt oldu. Devlet eyleme, Rojava’dan Başur’a kadar olan alanları bombalayarak yanıt verdi. Hepsinin üstüne de Öcalan “tecrit devam ediyor; şartları yaratılırsa ben bu işe siyasi çözüm bulurum” dedi.
Neyin ne olduğu üzerine muhtelif tevatürler gündemi doldurdu. Kimi “Devlet, İsrail-ABD komplosundan korktuğu için Kürtlerden yardım istemek zorunda kaldı!” derken kimi de (bu “kimi”lerine ben de dahilim), “Faşistler bize hayırlı rüya görmezler bu işin arkasında daha önce olduğu gibi bir tezgah olmalı; Erdoğan yeniden başkan olmak için gündemi değiştirip yeni bir anayasa yapmak ve bölgede doğan kaos ortamından yararlanarak Rojava’yı yerle bir etmek istiyor.” dedi.
Hangisinin doğru olduğu konusunda ortada kanaatlerden ve devletin daha önceki sicilinden başka bir delil yok iken Hükümet “kent uzlaşısı” sonucu seçilmiş olan Esenyurt Belediye Başkanı’nı tutuklayıp, belediyeye, yeni başkanı Belediye Meclisi seçemesin diye de kayyım atadı. Aslında pek de barışçı görünmeyen açıklamaların dışında, sınır bölgelerindeki sivil Kürt halkının bombalanması ve bu kayyım ataması, gündem değişikliği yaratmanın ötesinde ne
kadar barışçı niyetlerle davranıldığına kanıt oluştursa da, “zihni sinir” teorilere meraklı olanlar büyük savaş stratejisti havalarında “Ee… olacak o kadar; her ateşkesten önce ordular mevzilerini güçlendirmek için son bir atağa geçerler. Bu yapılanlar da bundan ibarettir” diyerek yüreklerimize su serpmeye çalışırlarken birden yangının kendi eteklerini de
tutuşturduğunu fark edip çark etme ihtiyacını duydular.
Elbette barışın propagandasını yapabilmek için doğan her fırsat değerlendirilmelidir. “Hükümet bir oyun oynama peşinde!” diyerek kestirip atmakla yığınlara gerçekleri yeterince açıklıkla anlatmış olmayız. İktidar oyun oynamak istiyorsa, “oynamıyoruz” demek yerine, bir yandan hakikatin ne olduğu en geniş kitlelere anlatılırken diğer yandan da epik tiyatroda olduğu gibi önceden var görünen senaryoya oyun sırasında müdahale edip oyunun akışını
değiştirmeye çalışmak gerekir. Ama bunu yapmanın yolu öncelikle yaratılmak istenen illüzyonu bozmaktır.
Muhalefet güçleri henüz bu oyuna nasıl müdahale edeceğine karar verememiş iken Bahçeli’nin tokalaşma ve Öcalan’ı Meclis’e davetiyle yarattığı “acaba yeni bir barış süreci mi?” sorusu ortaya çıkan gelişmelerle birden tüm etkisini yitirdi ama gündem de başarıyla değişmiş oldu. Cumhur iktidarının bir erken seçim tehdidi altında bulunurken ve bu seçimi
kaybetme ihtimali yüksekken başvurmak zorunluluğunu hissettiği gündem değişikliği ve gündemi güvenlik sorununa indirgeyerek yeni bir 2015 Kasım seçimi başarısı elde etme girişimi ilk adımında başarısız olmuş görünüyor. Elbette bu adımları atan iki günlük bir gündem değişikliğiyle yetinecek bir plan yapmış olamaz.
Hükümetin ABD-İsrail komplosundan korkarak kendisini Kürtlerden yardım isteme zorunluluğu içinde bulduğu hüsnü kuruntusunu bir kenara bırakacak olsak da, Cumhur İttifakı’nın bir yandan gündemi güvenlik doğrultusunda değiştirmek, diğer yandan da bölgedeki krizi bir fırsata çevirmek sevdasında olduğunu çoktan beri hesapladığını ihmal
edemeyiz. Erdoğan bunu çok önceleri “Karabağa nasıl girdikse İsrail’e de gireriz” ya da “İsrail arz-ı mevut fanatikliğiyle bize saldıracak ve bir kukla Kürt devleti kuracak” laflarıyla ilan etmişti. Cumhur ittifakının, Hamas ve müttefiklerinin İsrail’e karşı gerçekleştirdiği operasyonun sonucu olarak İsrail’in Filistinlileri soykırıma uğratma girişimine ABD ve AB’nin verdiği destek sonucu değişmekte olan bölge dengelerinden ortaya çıkabilecek değişikliklere karşı tetikte olmak üzere geliştirdiği adımlar yok değil. Esasında bu adımlar, TC’nin egemen güç olmak üzere ABD desteğiyle bölgede uygulayabileceğini düşündüğü “proaktif politikaların” fiyaskoyla sonuçlanıp Arap ülkeleriyle olan önceki ilişkilerin de sarsıldığı bir durumdan sonra atılmaya başlanmıştı. Önce Suudi Arabistan’la, sonra “Fetö darbesinin
finansörü” BAE, ardından da “katil Sisi” ile ilişkiler düzeltildikten sonra sıra Suriye ile Rojava’yı birlikte ortadan kaldırmak üzere gerçekleştirilecek ilişkilere gelmişti. Şimdi ABD-İsrail saldırılarının yarattığı sonucu kestirilemeyecek gelişmelerin yaratabileceği “fırsatlar”dan yararlanarak Rojava’nın ortadan kaldırılması adımlarının hızlandırılması kısa
vadede başarıyı getirmeyecek olsa bile gündemin “güvenlik” doğrultusunda değiştirilmesine ve erken seçim baskısının hafifletilmesine büyük katkısı olacaktır.
Bundan daha fazla ne olabileceğini tayin edecek olan birinci raundu alamamış görünen oyunun başlatıcısı Cumhur İttifakı olacaktır. Muhakkak ki, hile çantasında birinciyi takip edecek yeni oyunlar da bulunmaktadır. Bunlar her ne olursa olsun demokrasi cephesinin öncelikli olarak üzerine düşen, en geniş muhalefet güçlerinin bir araya gelmesine öncülük ederek Cumhur İttifakının oynadığı muhalefeti bölme çabalarını boşa çıkarmak ve gündemin güvenlik doğrultusunda değişmesine izin vermeden erken seçim baskısını geniş kitle hareketleriyle artırmaya çalışmak olmalıdır.