Geçtiğimiz haftalarda Batı basınında “Dünya, Dünya Ticaret Örgütü’nü terk ediyor”, “Dünya serbest ticaretten vazgeçiyor”, “ABD’nin eski ekonomi politikası ölüyor” başlıklı yorumlar vardı. Gerçekten de korumacı politikaların yükselişi, ABD ve Çin gibi büyük güçler arasındaki artan gerilimler, BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) grubunun oluşumu, dünyanın “serbest ticaret” anlayışından uzaklaşarak bölgeselcilik, rekabet odaklı, yeni bir şekillenmeye doğru ilerlediğini gösteriyor.
Serbest ticaret modeli ve bloklaşma
Batı merkezli ABD hegemonyası altında şekillenen kapitalist dünya ekonomisinde, Genel Tarifeler ve Ticaret Anlaşması (GATT) ve onun devamı niteliğindeki DTÖ, ticareti serbestleştirmek, uluslararası ticareti düzenleyen kurallar oluşturmak, ekonomik entegrasyonu teşvik etmek için tasarlanmıştı.
Ancak son yıllarda ABD’nin küresel ekonomik konumu görece geriledikçe serbest ticarete olan bağlılığı da giderek azaldı. Donald Trump’ın 2016’da başkan seçilmesiyle ABD, Çin mallarına uygulanan tarifeler ve Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan (TPP) çekilme gibi korumacı politikalara yöneldi. Bu korumacı politikaların çoğu Biden yönetiminde de “sanayi politikası” arayışları ile güçlenerek devam etti. ABD’nin DTÖ’nün uyuşmazlık çözüm mekanizmasındaki atamaları engellemesi küresel serbest ticaret sistemini ciddi şekilde zayıflattı. Şimdilerde, ABD’nin yerel endüstrilere sübvansiyonlar sağlaması, Çin ile ticaret savaşlarına girmesi, daha parçalı ve “sıfır toplamlı” bir ticaret ortamı yaratıyor. Ülkeler artık DTÖ kurallarını giderek daha az ciddiye alıyorlar, küresel ticaret ortamı adeta bir kaosa sürükleniyor.
ABD siyasette, ekonomik ilişkilerde çok taraflılıktan (multilateralism) uzaklaşırken bölgesel ticaret bloklarının yükselmesine tanık oluyoruz. İkili ticaret anlaşmalarının sayısı 1958-2023 döneminde 400’den, yalnızca 2023’te 355’e yükselmiş (DTÖ). BRICS bu gelişmenin en önemli örneklerinden biridir. Başlangıçta Batı’nın egemenliğine direnmek, Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kurumlara olan bağımlılığı azaltmak amacıyla kuruldu, Güney Afrika’nın katılımıyla genişledi; başka ülkelerin de katılımı tartışılıyor. BRICS kendi Yeni Kalkınma Bankası’nı (NDB) kurarak üye ülkelerde altyapı projelerini finanse etmeyi amaçlıyor. Benzer şekilde, Avrasya Ekonomik Birliği (EEB) ve Çin’in öncülük ettiği Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) ekonomik bağları, Batı’nın mali egemenliği dışında kalarak güçlendiren anlaşmaların başında geliyor.
Bu gelişmeler bölgesel ekonomik entegrasyonu güçlendirirken sıklıkla korumacı politikalara yol açıyor. Örneğin, Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Girişimi (BRI), Asya, Afrika ve Avrupa’da altyapı yatırımları yoluyla Çin’in etkisini artırıyor. Süreç çok kutupluluğa (dünya ekonomisinde parçalanmaya) doğru bir gidiş sergiliyor.
Çin etkisi ve parçalanma
Çin’de stratejik sanayi sektörlerini destekleyen devlet kapitalizminin getirdiği hızlı ekonomik büyüme, teknolojik gelişme, ABD ve müttefiklerinde büyük tedirginlik yaratıyor. Çin’in küresel ekonomik güç olarak yükselişi, ABD’yi kendi sanayilerini korumak için önlemler almaya zorluyor. Trump döneminde ABD’nin benimsediği “Önce Amerika” yaklaşımı ve Biden’ın da yerli sanayilere yönelik vurgusu da bu değişimi yansıtıyor. Çin, ABD hegemonyasında çekimlenmiş ticaret sisteminin çöküşünde merkezi bir rol oynuyor.
Çok taraflı ticaret sisteminin zayıflaması, ekonomik milliyetçiliğin yükselmesi, ticaret bloklarının ortaya çıkışı, serbest ticaret döneminin geride kalmaya başladığını düşündürüyor.
Bir zamanlar küresel ticaretin temel taşı olan DTÖ kriz içinde; serbestleşmeye ve sübvansiyonlara ilişkin önemli müzakereler tıkanmış durumda. ABD ve Çin gibi ülkeler, ticareti, ekonomik büyümeden ziyade jeopolitik hedefler için karşılıklı tarifeler ve yaptırımlarla, bir silah olarak kullanmaya başladılar.
Bu yeni ortamda, bölgesel ticaret blokları muhtemelen ekonomik örgütlenmenin baskın biçimi haline gelecek. Bu bloklar birbirleriyle nüfuz için rekabet ederken küresel ekonomi daha parçalı ve çatışmaya meyilli hale gelecek. ABD hegemonyası geri çekiliyor, ulusal çıkarların küresel işbirliğinin önüne geçtiği daha parçalı ve bölgeselleşmiş bir dünya şekilleniyor.