Hafta sonunda, İsrail’de, ABD’nin gönderdiği hava savunma sistemi hizmete girdi; faşist Siyonistler, Gazze’yi yeniden yerleşime açma (sömürgeleştirme) talebiyle “Yapılabilir” başlıklı bir konferans/yürüyüş düzenlediler. Netanyahu’nun partisinden 10 milletvekili bu konferansa katıldı. Savaşın bu soykırım ve yerleşim dinamiğini salt Netanyahu-Ben Gvir-Smotrich faşizmiyle açıklamak eksik olur: Bir eski İngiliz diplomatı, üst düzey MI6 (Askeri İstihbarat örgütü) görevlisi, halen Beyrut’taki “Conflict Forum”un kurucusu [olan] Alastaire Crooke‘un “İsrail yaptığını yapıyor”, (14/10/2014, http:// www.strategic-culture.suwww. strategic-culture.su) başlıklı analizinde önerdiği gibi, açıyı ABD’nin imparatorluk projesini kapsayacak biçimde genişletmek gerekiyor. O analizi özetleyerek sunmaya çalışacağım:
Stratejik ortaklık
İsrail-ABD stratejik ortaklığı, askeri bir işbirliğinden öte, neocon düşünürlerin küresel hegemonya projelerinin bir parçasıdır. Hudson Enstitüsü’nün önde gelen düşünürlerinden Herman Kahn ve diğer neocon stratejistler, 1970’lerden itibaren İsrail’in ABD’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını koruyan bir “vekil devlet” olarak konumlandırılmasını savundular. Bu strateji, İsrail’i yalnızca bir müttefik olarak değil, ABD’nin çıkarlarını askeri ve politik olarak yönlendiren bir aktör haline getirdi.
[ E.Y.: 1996 yılında, Richard Perle liderliğindeki bir çalışma grubu tarafından dönemin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu için hazırlanan “A Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm” belgesini anımsatmak istiyorum: Bu belge, İsrail’in Oslo Anlaşmaları’ndan vazgeçmesini, daha saldırgan bir dış politika benimsemesini, Batı Şeria ve Gazze üzerinde kontrolün yeniden sağlanmasını, Ortadoğu’yu seri rejim değişiklikleri ile İsrail’in güvenliği için yeniden şekillendirmeyi, gerekirse ABD’den bağımsız hareket edilmesi gerektiğini öneriyordu.]
Herman Kahn’ın, “Önce nihai hedefi belirle, sonra, bu hedefe ulaşacak yolları oluştur” diyen “sistem analizleri” İsrail’in bugünkü politikasının temelini oluşturuyor. Prof. Michael Hudson’ın belirttiği gibi, İsrail’in temel amacı Filistinlileri izole etmek, onları “stratejik köyler” adı verilen bölgelere hapsetmekti. Son 15 yıldır, özellikle Gazze’de uygulan bu strateji,* Vietnam’da olduğu gibi Filistin bölgelerini (düşmanı) küçük parçalara ayırıyor, bu parçaların geçiş noktalarına koruma birimleri yerleştiriyor, bölme, izole etme, bastırma imha etme amacı güdüyordu. Hudson’a göre, bu politikanın iki hedefi vardı: İlk olarak, Filistinlileri, yaşam koşullarını iyice zorlaştırarak göç etmeye zorlamak. İkincisi, eğer göç etmezlerse havadan bombalamak gibi yöntemlerle minimum iç kayıp vererek Filistinlileri yok etmek.
Neocon fanteziler
Çoğu siyasi hayatlarına sosyalist olarak başlayıp sonra dönerek, [EY: Filozof Leo Strauss’un etkisi altında] Neocon düşünceyi benimseyen kimi stratejistler, ABD’nin küresel egemenliğini sağlamak için “sürekli devrim teorisini”, İsrail’in Ortadoğu’daki rolüne uyarlamaya çalıştılar. Bu paradigma gereğince İsrail, ABD’nin çıkarlarını korumak için sürekli çatışma ve askeri müdahaleler yoluyla bölgedeki statükoyu sağlamlaştırıyor. Hudson’ın analizine göre, bu politika yalnızca Filistinlileri bastırma amacını değil, aynı zamanda İsrail’in saldırgan ve genişleyici bir strateji izlemesini de içeriyor.
İsrail’in, ABD tarafından desteklenen bu stratejisi, bugün Gazze ve Batı Şeria’daki askeri operasyonlarla [EY: Soykırıma] devam ediyor. İsrail’in Hizbullah’a ve İran’a yönelik saldırıları, bölgedeki çatışmaları tırmandırırken ABD askeri ve ekonomik destek sağlamaya devam ediyor. Neocon düşünürlerin oluşturduğu bu yapı, İsrail’i bir bölgesel güç olarak konumlandırırken aynı zamanda ABD’nin bölgeye doğrudan müdahalesini gerektirmeyen bir stratejik denge oluşturuyor.
Crooke, İsrail-ABD ittifakı Hudson Enstitüsü ve neocon düşünürler tarafından şekillendirilmiş uzun vadeli bir stratejinin ürünüdür, diyor. Bu ittifak, ABD’nin vekâleten savaşlar aracılığıyla küresel hegemonya kurma arzusunu yansıtıyor. İsrail hâlâ ABD’nin çıkarlarını bölgede koruyan kilit bir oyuncudur.
Crooke, “İsrail ile iyi geçinmek onun paradigmasını değiştirmez. Onun paradigmasını ancak, belirgin bir başarısızlık değiştirir” diyor.
SH‘nin notu: Sözü edilen strateji, “son 15 yıldır özellikle Gazze’de” değil Batı Şeria’da uygulanıyor. İsrail Gazze’den 2005’te Yahudi yerleşimlerini de söküp taşıyarak çekilmiş ve o bölgeyi içeriden parçalayarak denetlemekten vaz geçmiş; fakat etrafına betonarme duvar örerek, denizdeki hareket alanını daraltarak, havadan gözetleyerek ve gümrük kapılarını sıkı denetim altında tutarak, “dünyanın en büyük açık hava hapishanesi”ne dönüştümüştü. Ergin Yıldızoğlu Batı Şeria yerine sehven Gazze diye yazmış olsa gerek.