HDP’nin Meclis Başkanı olarak Mehmet Mir Dengir Fırat’ı aday göstermesine twitter hesabı üzerinden yorum yapan Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi Eşgenel Başkanı Tuncay Yılmaz’ın değerlendirmesi sosyal medyada yankı buldu. Çok sayıda destek mesajının yanı sıra farklı çevrelerden eleştirilerin de geldiği değerlendirmesi üzerine Siyasi Haber olarak Tuncay Yılmaz’la görüştük.
Sayın Yılmaz, HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın HDP’nin Meclis Başkan Adayı olarak Mehmet Mir Dengi Fırat’ı açıklamasının ardından sosyal medya aracılığıyla tepki gösterdiniz. Twitter hesabınızdan paylaştığınız mesajınızda “HDP’de Mir Dengi Fırat yerine önerilebilecek başka meclis başkanı adayı yok muydu? Neden bir kadın arkadaşımız aday gösterilmedi? Anlamak zor!” ifadelerini kullandınız. Nedir “anlamakta” zorlandığınız?
Bu sorunuza yanıt vermeden önce bir hususun altını çizmek zorundayım. HDP farklı stratejik programları olan çeşitli siyasal özne ve bireylerin demokratik cephesidir. Bizleri bir araya getiren bir asgari bir demokrasi programımız olmakla beraber bu tüm konularda birebir aynı düşündüğümüz anlamına gelmez. Bu aynı zamanda bir demokrasi cephesinin doğası, zenginliği ve başarısıdır. Parti olarak HDP’ye kadar getirdiğimiz konumlanışının ana öznelerinden biri de olsak kimi konularda alınan kararlardan ya da parti içerisindeki çeşitli fikirlerden ayrılıklarımız olabilir.
Bu bağlamda, sayın Fırat’ın, HDP’nin toplumda yarattığı algıyı, beklentiyi ve HDP’nin ortalama profilini yansıtmakta eksik kalacağını düşündüm ve bunu dile getirdim. HDP’nin Meclis Başkanı adayının seçilme ihtimalin olmadığı çok açık. AKP’lilerin Fırat’a oy vereceğini düşünecek kadar siyaset acemsi de değiliz. Ama gösterdiğimiz adayla vereceğimiz profildir, mesajdır önemli olan. Artvin’den Muğla’ya, Kürdistan’dan İzmir’e, İstanbul’a büyük bir halk desteğini arkasına alıp yüzde 10 barajı yıkarak güçlü bir şekilde girdiği Meclis’te HDP’nin ilk öne çıkartacağı isim özgürlük ve demokrasi mücadelelerinin içerisinden süzülüp gelen bir isim olmalıydı.
Fırat’ın HDP’ye katılımı çok yeni. Seçimlerin hemen öncesinde katıldı çalışmalarımıza. Kendisi HDP’yi bugünlere getiren HDK ya da daha önceki süreçlerde bizimle değildi. Hatta bu sürecin büyük kısmında AKP’liydi. Bu arada belirtmem gerekir ki, AKP’nin kurucularından biri olan Fırat’ın demokratikleşme mücadelesinin gerçek adresi olan HDP’ye katılması bizi ancak sevindirir. Bu durumu kimileri bir eleştiri konusuymuş gibi ele alıyorlar. Biz istiyoruz ki mevcut düzen partilerinde emaneten duran tüm ezilenler, emekçiler ve demokratlar HDP saflarına gelsin.
Sosyal medyadaki bu paylaşımınıza pek çok farklı kesimden destek ve de tepki geldi. Bunları konuşmak istiyoruz biraz. Sayın Fırat’ın adaylığından hoşnutsuzluğunuzu belirtirken kullandığınız “Neden bir kadın arkadaşımız aday gösterilmedi?” sorunuzdan yola çıkarak pek çok kişi sisin sadece “kadın aday gösterilmemesine” tepki verdiğiniz üzerinden yorumlarda bulundu. Hatta SoL haber portalı da bu yollu yorumlarda bulundu.
Velevki başka hiçbir başka derdim yok ve sadece bir “erkek” aday gösterilmesine tepki gösterdim. Bu az bir şey mi? Apolitik bir talep mi? Kimsenin ağzından düşürmediği erkek egemenliğine karşı böyle bir talepte bulunmanın neresi küçümsenebilir? Kaldı ki mesajımı okuyan herkes orada iki ayrı duygumu/fikrimi işaret ettiğimi anlar. Hele ki yayın politikasını “beyaz Türkleri” hedefleyerek hazırlayan SoL! Bu arkadaşlar “Türkçeye” çok hakimlerdir aslında. “Rojbaş Hevalno, serkeftin” demeyi bilmezler, önemsemezler ama iki cümle arasındaki noktanın, noktalı virgülün ne anlama geldiğini, bağıl cümleyi, birleşik cümleyi, şart kipini falan çok iyi bilir bu eğitimli SoL’cularımız. 140 karakter sınırında ve tek twitte fikrimi ilettim. İlk cümlede Sayın Fırat’ın iyi bir seçim olmadığını düşündüğümü ve ikinci cümlede de bir kadın aday olmasının daha iyi olacağını belirttim. Hala da öyle düşünüyorum. Şimdi AKP’nin, CHP’nin, MHP’nin büyük olasılıkla göstereceği “erkek” adaylar karşısında keşke partimiz HDP’nin genel profiline daha uygun bir kadın arkadaşımızı Meclis Başkanlığına aday gösterebilseydi. Örneğin Pervin arkadaş olabilirdi, Leyla Zana olabilirdi, Filiz Kerestecioğlu, Meral Danış olabilirdi. İşaret ettiğim budur. İmkanı varsa bu kararın gözden geçirilmesini isterim.
Bir de HDP hata yapsın diye pusuda bekleyenler var. En çok da bu yorumlar dikkat çekiciydi. “Nasılsa AKP’yi durdurdunuz ya!”, “zaten belliydi” diyenler, “biz demiştik”çiler… Bu yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz.
Siz çok güzel dile getirdiniz aslında, ne yazık ki kendini “sol”da sayanların arasında sabah akşam HDP hata yapsın da kendilerine fırsat doğsun diye bekleyen zavallılar var. Bunlardaki HDP nefreti MHP’lilerdekinden fazla. HDP’nin başarısında kendi başarısızlıklarını ve sekterliklerini görüyorlar. Tüm HDP’liler ölse mutlu olacaklar adeta. Acınası bir durum yani. HDP kurulduğu günden bu yana bu kesimlere elini uzattı. Gelin demokrasiyi beraber kazanalım, sermaye güçleri karşısında, egemenler karşısında emekçilerin ve ezilenlerin cephesini kuralım dedi. Oysa bu kesim Faşist Perinçekçilerle yan yana gelmekten çekinmedi ama HDP’yle yan yana gelmekten fersah fersah uzak durdu. Zorlarına gidiyor ama gerçekle yüzleşmek zorundalar. Evet, HDP gösterdiği seçim başarısıyla AKP’yi de nefret ettikleri Recep Tayyip Erdoğan’ı da durduran partidir. Çatlasalar da patlasalar da gerçek budur!
Bir de içeriden eleştiriler var. Tepkinizi parti kurullarından değil de sosyal medyadan paylaşmanızı eleştirenler, Kürtlere dost mu düşman mı olduğunuzu soranlar, “kaç oyunuz var ki konuşuyorsunuz” diyenler
Samimi ve yapıcı eleştiriler başımız gözümüz üstüne. Yaklaşımımız doğru bulmayan yol arkadaşlarımız olabilir ve onlar da bizi eleştirebilirler. Başta da belirttiğim gibi burası bir demokrasi cephesi, farklı fikirler, yaklaşımlar olacak. Ama bizim samimiyetimizi sorgulayanlara, Kürt Halkının yanında duruşumuzu mevzu bahis edenlere verilecek tek cevabımız “haddinizi biliniz” olacaktır. SYKP’nin ve kurucu bileşenlerinin 40 yıllık tarihlerine bakanlar bizim nerede durduğumuz çok net göreceklerdir.
Kurullarda eleştiri meselesine gelince. SYKP bugüne kadar gidişata ilişkin ne eleştirisi varsa HDK/HDP kurullarında yapmıştır ve yapmaya devam edecektir. Gerçek bir yoldaşlaşmanın açıklıktan, eleştiriden ve özeleştiriden geçtiğine inanıyoruz. Bunun da gereğini yerine getirmeye çalışıyoruz. Kürt Özgürlük Hareketi’nin HDK/HDP’nin kuruluşunda oynadığı kurucu rolü hiçbir zaman inkar etmedik, karartmadık. Ancak bu Kürt hareketinden hangi öneri geliyorsa bunun doğru olduğu ve hemen kabul edileceği anlamına gelmez. Kaldıki Kürt Hareketi içerisinde de meselelere farklı yaklaşım var doğalı da budur zaten. Böyle bir “hınk deyicilik”in ne Kürt halkına faydası olur, ne HDP’de buluşan diğer ezilenlere ne de böyle davranan siyasetin kendisine. Biz nicel olarak olmasa da nitel anlamda eşit bileşenler olarak HDP’deki eleştirel, özeleştirel sorumluluğumuzu yerine getirmekten hiçbir zaman kaçınmadık, kaçınmayız. Aynı şekilde eleştirilerimizi de günümüz Türkiye’sinin en önemli siyasi hamlelerinden olan HDP’den uzaklaşmak için gerekçe haline getirmedik, getirmeyiz.
Ancak dönem dönem siyasetin hızlı akışının da etkisiyle kimi konular yeterince tartışılmadan sözcülerimiz, milletvekillerimiz tarafından kamuoyuyla paylaşılabiliyor. Hem böylesi durumlarda hem de partimizin mutabık kalmadığı konularda görüşlerimizi kamuoyuyla paylaşmak bizlerin en doğal hakkıdır. HDP kurullarındaki yoldaşlarımız kurullarında üzerine düşen görevi yapacaklar, bizler de ihtiyaç duyduğumuzda HDP’yi daha ileriye taşıyacağına inandığımız ek müdahaleleri.
Bunu başka bir olay üzerinden anlatayım. Son zamanlarda burjuva aydınları ve kimi liberaller tarafından dillendirilen bir eleştiri var. Neden Kandil sürekli açıklamalar yaparak sürece müdahale ediyor? Aslında burada dert edilen Kandil’in müdahaleleri değil, müdahalenin içeriğidir. Ama varsayalım ki açıklamaların kendisi dert ediliyor. Neden yanlış olsun ki bir siyasi öznenin, hele ki bu sonuçta önemli bir payı olan öznenin HDP’ye ilişkin öneri, görüş ve eleştirilerini açıkça kamuoyuyla paylaşmasının?
Bu aynı zamanda bir siyaset yapma anlayışıdır. “Kol kırılır, yen içinde kalır” anlayışının reddidir. Eleştiriden, özeleştiriden korkmamaktır. Bunu bütün siyasi hayatını hiç sorgulamadan “şeflerinin” iki dudağı arasına teslim edenler anlamayabilir ama bu “yeni yaşamın” olmazsa olmazıdır. Monolotik, katı merkeziyetçi, arkadan iş çevren anlayış HDP ortamında barınamaz, barınabiliyorsa, süreç içerisinde ayıklanamıyorsa geriye HDP diye bir şey kalmaz.