TUNCAY YILMAZ-Diğer Yazıları
Bu Meclis Kurucu Meclis Olabilir Mi?
Seçim sonuçlarının Türkiye siyasi hayatını yeni dengeler kurmaya zorladığı aşikar. Şimdi hiçbir siyasi özne 7 Haziran öncesindeki pozisyonunu aynen koruyarak sürece etkili bir müdahalede bulunamaz, kendini güçlendiremez. Yeni pozisyon alışlar, taktik hamleler, zorlamalar, geri çekilmeler, esnemeler, net duruşlar, vs… bunların hepsi politikaya dairdir. Sadece kitabın orta yerinden konuşarak politika olmaz. Bunu çok iyi biliyoruz. Ancak tüm bu manevralar aynı zamanda da stratejik konumlanışlarımızla uyum içerisinde, bu konumlanışı güçlendirir minvalde olmalı.
Seçim sonrasının en canlı tartışma alanı şüphesiz koalisyon meselesi. Kim kiminle, nerede, ne zaman, nasıl koalisyon yapacak? Gece yatarken zihnimizin içerisinde dört dönen, sabah kalktığımızda gözümüzün önünde beliren meselemiz. Doğalı da bu. Herkes var gücüyle çalıştı, seçimlerden mevcut sonuçları aldı. Şimdi de bu sonuçlarla siyasette etkili olacak formülasyon arayışında.
HDP programıyla, kuruluşuyla, bileşenleriyle, hedefleri ve mücadele tarzıyla diğer üç partiden, düzen partilerinden bambaşka bir noktada elbette. Seçimlere giriyor, parlamentoyu kullanıyor olması onu tüm değişimin parlamentodan olacağına inanan şaşkın parlamenter anlayışla aynılaştırmaz. HDP’nin içerisinde bu görüşte olanlar olsa da ezici çoğunluk gerçek dönüşümün ve demokrasinin ancak sokağın, fabrikaların, okulların, mahallelerin örgütlenmesiyle olabileceğini çok iyi bilir.
Bilir bilmesinde de, bunu biliyor olmak gündelik politikanın tuzakları karşısında şerbetlenmek anlamına da gelmez. Bu “teorik” bilgi hayatın yeşili içerisinde hergün hergün yeniden vücut bulur. İşte dananın kuyruğu da asıl oralar da kopar.
Konuya gelirsek. Tam hız sürmekte olan koalisyon tartışmalarıyla birlikte HDP saflarında, yani bizim mahallede bir “kurucu meclis” tartışması da cereyan edip durmakta. Özellikle Kürt Hareketinin temsilcilerinden duyuyoruz bu meclisin “kurucu meclis” rolünü üstlenebileceği varsayımını. En son olarak Cemil Bayık da ANF’ye verdiği röportajda bunu ayrıntılı olarak işlemiş (http://anfturkce.net/kurdistan/onder-apo-ozgur-kosullarda-muzakere-yapmadan-cozum-sureci-olmaz ).
Peki gerçeklik böyle mi? Bu meclis “kurucu meclis” olabilir mi? Bu tezi savunan yoldaşlarımızın HDP’nin yüzde 13 oy alıp Meclis’e 80 milletvekili sokmasıyla bu iddiayı ortaya atıklarını biliyoruz. HDP saflarından Meclis’e giren farklı halk ve inanç temsilcileriyle birlikte bu Meclis’in tüm halk ve inançları temsil edebileceğine ve böylece buna uygun bir Anayasal düzenleme yapabileceğine ilişkin bir vurgu yapılıyor. Bu vurgu yapılırken de Kürt Hareketi’nin sıkça yaptığı gibi 1920 Anayasasına gönderme yapılıyor.
Komünistleri Karadeniz’de boğduran, sokak aralarında kurşunlatan, Kürtleri Koçgiri’de katleden, 350 bin Pontus Rum’unun katlinde imzası olan 1920 Meclisi’nin, Anayasasının neresinin olumlu sayıldığı ayrı bir tartışma konusu. Ama biz bugünün tartışmasına dönecek olursak, lafı hiç dolandırmadan, inceltmeden söyleyelim: Bu yaklaşım yanlış ve problemlidir. Mevcut bileşimiyle Meclis kurucu murucu olamaz! HDP vekilleri ve CHP’nin içerisinde az sayıdaki demokrat vekiller dışındakilerin tamamı halk düşmanıdırlar. Yaşanan katliamların, katmerlenen sömürünün, pazarlanan doğanın, yağmalanan kentlerin, köleleştirilen kadının, yok sayılan Alevinin, Ezidi’nin, ötekileştirilen LGBTİ’lerin, soykırımları devam ettiren zihniyetin imzacısıdırlar. Bunlardan bırakalım kurucu meclisi, demokratik bir meclis bile çıkmaz, çıkamaz!
Şimdi AKP “biz değiştik, demokrasi istiyoruz” dese inanacak mıyız gerçekten? Seçimin son saniyesine kadar, hatta seçimden sonra AKP cenahından gelen hangi açıklama onlarda “kurucu meclisi” oluşturacak bir zihniyet işareti taşıyor? MHP parçalanıp atılmadan, faşist, ırkçı, savaşçı bir parti olarak halkın çoğunluğunun gözünde teşhir edilmeden ve meclise giremez hale getirilemeden nasıl bir “kurucu meclis” oluşturacağız? CHP’de devamı gelip gelmeyeceği belli bile olmayan olumluya doğru bebek adımları kalıcılaşmadan Kemalizm’den başka ne savunacaklar “kurucu meclis”te?
40 yıldır bu devletle en acımasız bir savaşı sürdüren, büyük bedeller ödeyen, Ortadoğu alanında dünya çapında siyaset yürüten bir hareket bunları bilmez mi, bilir elbette. Bu yaklaşım şüphesiz ki taktik bir yaklaşımdır. Ancak taktik olarak da doğru olmadığını söylemek zorundayız.
HDP’nin bugün taktik olarak durması gereken nokta, kendi farkını düzen partilerinden açıkça ortaya koyacak pozisyonda ısrardır. Barajı yıkıp atmamızdan sonra üzerimize gelen “makul olun” baskısını bu tür esnemeler ve nezaketlerle göğüsleyemeyiz. Zira bu baskıların ardı arkası kesilmeyecektir. Biz oyunu onların istediği alana çekilerek değil, kendi alanımızda kurmalıyız. Meclise girdik diye onların sitilinde oynamak zorunda değiliz, kendi sitilimizi yaratabiliriz. “Sizin makullük dediğiniz bu düzenin tüm rezilliğiyle sürmesi demektir. Eğer makulunuz buysa biz makul değiliz” diyebilmelidir HDP. Çok dikkatli davrandıklarını bilsek de eşbaşkanlarımızın dönem dönem ağızlarından dökülen “Türkiye’yi hükümetsiz bırakmayız”, “sorumlu davranacağız”, “istikrarı bozmayız” değerlendirmeler HDP’yi durması gereken pozisyondan uzaklaştırmaktan başka işe yaramaz. Biz taktiklerimizi belirlerken ve kelimelerimizi seçerken siyasi elitin, köşe yazarlarının, uyduruk analizcilerin, PR’cı anket firmalarının değil yoksul halklarımızın ve emekçilerin gözlerinin içine bakmaya devam etmeliyiz.
Bizim önerimiz, HDP’nin net bir biçimde bu düzenin olduğu gibi gitmesine yol açacak hiçbir pozisyona ortak olmayacağını belirginleştirmesi yönündedir. Koşulları, süreçleri, özneleri farklı olsa da SYRİZA’nın ilerleme yolu bize bir örnek teşkil edebilir. Geri adım, yanlış tarz ve gereksiz esnemeler bizi sıradanlaştıracak ve kazanamayacağımız bir alana çekecektir. Bizden en önemli silahımızı, bu düzenin dışına çıkabileceğimize, başka bir dünyayı mümkün kılabileceğimize ilişkin umudumuzu silikleştirmemizi istiyorlar. Kabul etmeyelim.