Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığında 10. yılını doldurdu.
Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF), 10 Ağustos 2014’te cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan için bir değerlendirme yayımladı.
RSF’ye göre Erdoğan son 10 yılda, basın özgürlüğünü ve medya çoğulculuğunu altını oyan bir başkanlık sistemi kurdu.
“Bağımsız gazetecilik, baskıcı on yılın bir sonucu olarak artık açıkça yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.
Yargı sisteminin ve kamu yayıncılığının istismar edilmesi, medya sahipliği ve düzenleyici kurumlar üzerindeki baskılar, hukukun üstünlüğü olmadan var olamayacak olan haber ve bilgi edinme hakkını tehlikeye atıyor.
Türkiye bu kabustan uyanmalı ve yeni bir sayfa açmalı. Cumhurbaşkanını bir an önce harekete geçmeye ve bağımsız gazetecileri korumak, ülkede bilgi edinme hakkını güvence altına almak için derinlemesine bir reform gerçekleştirmeye çağırıyoruz.”
RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu
Cezasızlığın başlangıcı: Gezi
Yine RSF’ye göre Erdoğan’ın otoriter tutumu ve gazetecilere karşı düşmanlığı, cumhurbaşkanlığı döneminden önce başladı.
Erdoğan henüz başbakanken, 2013’te gerçekleşen hükümet karşıtı Gezi protestoları, medya çalışanlarına yönelik şiddette eşi benzeri görülmemiş bir artışa neden oldu.
Mayıs’tan Eylül 2013’e kadar, 150’den fazla gazeteci İstanbul, Ankara ve İzmir’de tam bir dokunulmazlıkla polis tarafından saldırıya uğradı.
Bu baskı, Erdoğan’ın yeni otoriter yönetim yaklaşımına eşlik eden cezasızlığın habercisiydi. Sadece üç gazetecinin uğradığı zararlar tazmin edildi.
Ulusal medyanın yüzde 85’ini hükümet kontrol ediyor
Erdoğan, AKP ile 2002’de başbakan olduğunda devlete olan borçlarını ödemekte zorlanan medya şirketlerine el koydu.
Ardından da bu kuruluşları hükümetle müttefik özel sektör şirketlerine tahsis eden bir finansal sistem yarattı.
Bugün, ulusal medyasının yüzde 85’inden fazlası hükümeti destekleyen veya ortak stratejik çıkarlarla ona bağlı olan şirketler tarafından kontrol ediliyor.
Erdoğan’ın medya üzerindeki hakimiyeti Mayıs 2023’te, açıkça taraflı medya yayınlarıyla lekelenmiş bir kampanyanın sonunda üçüncü cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasına katkıda bulundu.
Haberciliği kısıtlamak için kullanılan tutuklamalar ve davalar
Yargısal taciz hükümetin; gazetecileri sindirmek, medyanın devletin otoriterliğini, yolsuzluğunu, siyasi kayırmacılığını veya Kürt sorunlunu ele almasını engellemek, araştırmacı gazetecilerin hükümeti küçük düşürebilecek haberleri ortaya çıkarmasını engellemek için en sevdiği yöntemlerden biri.
Erdoğan’ın 2014’te cumhurbaşkanı olmasından bu yana gözaltına alınan 131 gazeteciden en az 40’ı mahkum edildi.
Türkiye, Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından uygulanan olağanüstü hal nedeniyle, 2018’de gazeteciler için dünyanın en büyük hapishanesi haline geldi. Cumhuriyet, Sözcü, Özgür Gündem ve Zaman gazeteleri de dâhil olmak üzere birçok medya kuruluşunda kitlesel keyfi tutuklamalar gerçekleştirildi.
Türkiye’de halihazırda dört gazeteci tutuklu. Bu sayı medya çalışanlarına tutuklamaların azalmasının ardından son on yıldaki en düşük sayı. Ancak medyaya yönelik yargısal taciz hala yaygın.
Son yıllarda tutuklamalarla sonuçlanan adli tacizlere maruz kalan medya çalışanları arasında Tolga Şardan, Merdan Yanardağ, Barış Pehlivan, Abdurrahman Gök ve Furkan Karabay gibi isimler var.
Gazetecilere yöneltilen en yaygın suçlamalar arasında Terörle Mücadele Kanunu’ndaki (TMK) “terör örgütü propagandası yapmak” ile ” terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek”, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) ise “kamu görevlisine hakaret”, “cumhurbaşkanına hakaret” ve “devlet kurumlarını aşağılamak” yer alıyor.
Son 10 yılda yazılan veya sosyal medyada paylaşılan haber, köşe yazısı veya yorumlarda “cumhurbaşkanına hakaret” ettikleri gerekçesiyle 77 gazeteciye para veya hapis cezası verildi.
RSF’nin Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, meslektaşı gazeteci Ahmet Nesin ve insan hakları savunucusu Şebnem Korur Fincancı ile birlikte sekiz yıldan uzun süredir devam eden bir ceza davasında sanık. Üç isim 2016’da olağanüstü hal kapsamında zorla kapatılan Özgür Gündem ile dayanışma kampanyasına katıldıkları için PKK lehine propaganda yapmakla suçlanıyorlar. Beraat ettikleri dava Erdoğan’ın hedef göstermesiyle Ekim 2020’de bozuldu.
Yurt dışına gittikten sonra yıllarca Erk Acarer, Hayko Bağdat ve Fehim Taştekin gibi isimler gazetecilik faaliyetleriyle bağlantılı olarak adli kovuşturmalara veya idari misillemelere maruz kaldılar.
Cumhuriyet gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Can Dündar, 2015’te “İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar” başlıklı bir haber nedeniyle Erdoğan tarafından şahsen tehdit edildi, yurtdışına sürgüne gitti ve gıyaben 27 buçuk yıl hapse mahkûm edilidi. Erdoğan, “Bu haberi yapan kişi bunun bedelini ödeyecek. Bunun yanına kâr kalmasına izin vermeyeceğim” diye Dündar’ı tehdit etmişti.
Çevrimiçi platformlar sansürlendi
Sosyal medya platformları da Erdoğan yönetimi tarafından sansürlendi.
Instagram, çocuk istismarı ve uyuşturucu kullanımı gibi “katalog suçları” gerekçesiyle 2 Ağustos’ta erişime kapatıldı. Herhangi bir açıklama yapılmadan duyurulan erişim yasağı, “pornografi”, “sağlığı tehlikeye atan ürünlerin satışı”, “intihara teşvik” veya “Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına hakaret” gibi çeşitli gerekçelerle içerik veya web sitelerinin erişilemez hale getirilmesine izin veren İnternet Yasası’nın 8. maddesine dayanıyor. Ancak yasak, Instagram’ın Hamas lideri İsmail Haniye’nin ölümüne yönelik taziye mesajlarının mecradan kaldırılmasının ardından getirildi.
Wikipedia, Türkiye’nin Suriye’deki cihatçı örgütlerle işbirliği yaptığı iddia edilen içerik ve makaleler nedeniyle 2017’den başlayarak Türkiye’de üç yıl boyunca erişime kapatıldı. Twitter, Mart 2014’te Türk siyasetçileri suçlayan ses kayıtları nedeniyle engellendi.
Twitter ise Mart 2014’te Türk siyasetçileri zan altında bırakan ses kayıtları nedeniyle engellendi.
Beş gazeteci öldürüldü
Türkiye medyası, 2007’de Agos kurucusu Hrant Dink’in öldürülmesinden bu yana siyasi suikastlardan kurtulmuştu. Ancak Erdoğan cumhurbaşkanı olduktan sonra beş gazeteci öldürüldü.
Üçü 2011’de Suriye’de başlayan iç savaştan kaçan gazetecilerdi. Diğer ikisi ise Bursa ve Kocaeli’den yerel gazetecilerdi.
Basın özgürlüğünde daha geriye
Erdoğan 2014’te cumhurbaşkanı olduğunda Türkiye, RSF’nin Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 154. sıradaydı . 2023’te 165. sıraya düştü ve 2024 Endeksi’nde 158. sırada yer aldı.