Yıllarca feodalizm deyip, işin içinden kolayca sıyrılmışız.
Küreselleşme olmasa, internet her eve girmese, daha uzun süre sıyrılmayı sürdürebilirdik.
Oysa artık saklanamaz bir gerçek olarak, erkek cinsinin binlerce yıllık alışkanlığını, en gelişmi ş kapitalist toplumlarda dahi yaygın biçimde sürdürdürdüğünü biliyoruz.
Batı’da ensest, erkek egemenliğinin en ilkel, en belirgin görünümlerinden birisi.
Doğu’ya doğru gittikçe, olay orijinal biçimini alıyor, doğal hukuk ve geleneğin zemininde “meşruiyet” kazanıyor; çocuk gelin gerçekliği bütün utanç verici halleriyle karşımıza çıkıyo r.
Medeni yasalar, gelişmiş Batı’da çocuk evliliklerine izin vermiyor olsa da, ensestin kökünü kazıyamadıklarını biliyoruz.
Hala parçası olduğumuz Ortadoğu ise bu açıdan yüz yıl öncesini yaşıyor.
Rojava tecrübesi bu açıdan çok öğretici.
2011 de başlayan devrim henüz çok genç.
Kürt Özgürlük Hareketi (KÖH), devrim en “gelişmiş” parça olan Bakur’da başlar diye düşünürken; Arap Baharı’nın rüzgarıyla, en “geri” parça olan Rojava’da devrimi kucağında buluvermiş.
Vahabi, Selefi İslam yorumuyla mayalanmış, Arap kültürünün baskın olduğu Ortadoğu coğrafyasında Süryani ve Ermeniler dışında kalan bütün halklar feodalizmin güçlü etkisini hala yaşatıyorken hem de.
PYD’nin – HDP gibi – bir kadın partisi olarak örgütlenme perspektifi özsavunma güçlerinde malumunuz YPJ(Kadın Savunma Birlikleri) olarak karşılığını buluyor.
YPJ, kurulurken PYD ve onun silahlı kanadı YPG içindeki erkek egemenliğine karşı, kadınların önünü açmak, parti içi değişimde kadınlara güç kazandırmak için, ciddi iç mücadelelerle kurulmuş bir yapı.
Bildiğimiz askeri organizasyonlara da hiç benzemiyor. (Bu başlıca bir yazının konusu buraya sığmaz)
Ancak bu fark kendi diyalektik sonuçlarını da üretivermiş süratle.
YPJ yönetimi başlangıçta onlarca, giderek yüzler ve binlerce Kürt ve Arap kız çocuğunu kucağında buluvermiş.
Evlerinden kaçıp, YPJ’ye katılan bu çocukların tamamı, büyük bir zulmün izlerini taşıyor.
Bir kere tamamı yaşadıkları köylerde evlilik yaşı içinde görülüyor. Yani “çocuk gelin” adayları.
Gündelik hayatta köleden beter bir durumdalar. Yaşadıkları evlerde erkek sinek bile onlardan daha değerli ve üzerlerinde hüküm ve hak sahibi.
Şiddet yaş gözetmeksizin bütün kadınlara reva olan bu hanelerde, onlar, en alttakiler.
Evlenmeden önce veya sonra içinde yaşadıkları ailede ensest mağduru olmak da vakayı adiyeden.
Devrim sonrası yazdıkları (Türkiye’de benim de altında yaşamak istediğim) anayasa ve çıkarttıkları bir dizi sert yasaya rağmen gelenekler güçlü biçimde sürüyor.
YPJ yöneticileri, Cezire’de, özellikle Arap aşiret kızlarının katılım hızı karşısında, aşiretlerle çatışma içine girmenin sınırına geldiklerini, katılmak için sırada bekleyen çocuklara bir süre, çaresiz, beklemeleri gerektiğini anlatmak zorunda kalmışlardı.
Bu nedenle savaş çıkar mı; demeyin; çıkar. Çünkü erkekler en temel üretim ve hizmet araçlarını kaybediyorlar.
Çatışma olduğu anda, iç ve dış düşmanlarının PYD’nin genç kızları kaçırdığı, bunun için aileleriyle çatıştığı vb. her türden kara propagandayı yapabileceğini anlatıyorlar.
Bunu anlamak benim için çok kolay.
On yıllardır devletimiz, PKK’nin çocukları, gençleri kaçırdığını anlatıp durmuyor mu?
Hiç birşey bilmiyor bile olsaydım, Küçük Kara Balıklar filmini çektikten sonra, çocukların ve gençlerin neden devlet güçlerine karşı şiddete yöneldiğini, neden akın akın dağa çıktığını; Kürt düşmanlarının bunu nasıl kara propagandaya dönüştürdüğünü anlamış olacağım için; YPJ’nin çaresizliğini anlamak, benim için zor olmazdı.
Düşünün yüzlerce kız çocuğu inanılmaz bir zulümden kaçıp, alternatif olarak gördüğü YPJ’ye katılıyor.
Uluslararası yasalar, bu yaşta çocukların silah altına alınmasını haliyle yasaklamış. Sivil alanda savaşın yarattığı yoksunluk, yoksulluk, devrimin acemiliği, devasa sorunları.
Bu kızların ailelerinin kolayca yaratabileceği tehditler. (Her evde silah bulundurmanın doğal olduğu, bütün ülkenin bir cepheye dönüştüğü koşullardan söz ediyorum.)
Sivillerin bu çocukları koruması, normal okullara yollaması, göze almak istemedikleri tehditleri barındırıyor.
Sonuç olarak bu çocuklar için en güvenli mekanların YPJ denetimindeki alanlar olacağına karar verip, özel merkezler kurmaya başlamışlar.
Onlar buralara gençlik merkezi diyor.
Ben, ağız alışkanlığı ve Batı standartlarıyla çocuk dediğimde yüzlerindeki rahatsızlığı görebiliyorum.
Sonra Küçük Kara Balıkları çekerken öğrendiklerimi hatırlayınca ben de çocuk demekten vazgeçiyorum.
Bu coğrafyanın çocukları hangi halktan olursa olsun, çocukluklarını yaşayamıyor, bir gecede, bir anda büyüyüveriyorlar.
Zaten gençlik merkezinde tanıştığım genç kadınlar da bunu doğrulayan bir hal içindeler.
Şehit Mirkan Gençlik Merkezi’nde 31 genç kadın barınıyor.
Merkez sorumlusu Heval Berbehiv (anlamı, aya doğru) merkezde fen bilimleri, sosyal bilimler, tarih, kültür, bilgisayar derslerinin yanı sıra, spor etkinliklerini anlatıyor.
Spor eğitiminin içinde yakın dövüş ve öz savunma dersleri de var.
Spor hocası Heval Hevin erkek saldırganlığı bitmedikçe bütün kadınların özsavunma bilmesi gereğine olan inancını anlatıyor.
Gençlerin tamamıyla söyleşi kaydı yapma arzuma rağmen, üçüyle yetinmek zorundayım. Ne zamanım ne de kamera pillerim dayanabilir.
Söyleşi kaydı bittiğinde ise, zaten tamamına yüreğimin de dayanmayacağını fark ediyorum.
Cezire’de bu kadar gelişmiş olmayan, gençlerin silahsız bir tabur olarak organize edildiği, Arap aşiretlerinin kızlarını barındıran bir örnek görmüştüm.
Orda çocuklarını bırakıp, kaçıp gelmiş, 16-18 yaşlarında gençlerin gözyaşlarına da tanık olmuştum.
Burda benzer bir deneyimi aile içi ensest örnekleriyle yaşıyorum.
Yine de şeytanın avukatlığını sürdürüyorum; peki niye üniforma giyiyorlar, onları birer asker olarak mı yetiştiriyorsunuz?
Berbehiv, çok hızlı ve net bir yanıt veriyor.
“Olur mu öyle şey. Biz onları insan olarak yetiştirmeye çalışıyoruz. Hangi branşı seçecekleri de yeteneklerine, ilgilerine kalmış. Ayrıca, üzerimizdeki üniformalara bakıp, aldanmayın, bizler kendimizi zaten asker olarak görmüyoruz. YPJ, askeri bir kuruluş değil, yoksul bir devrimin, kuşatma altında bir kantonun kadınlarınca kurulmuş, sosyal, siyasi, kültüre l özsavunma organizasyonu.”
Gençlerle yaptığım sohbetler de kanıtlıyor ki, çok azı asker olmak istiyor. Ressamından, doktoruna hayaller yelpazesi oldukça geniş.
DAİŞ’in ve Kobane’nin düşmesini hevesle bekleyenlerin yok etmek istediği işte bu akıl!
Bu akla karşı düşmanlık edene de feodal, muhafazakar vb. sıfatlar çok hafif kalıyor bence.
A. Haluk Ünal’ın daha önce yayımlanmış yazılarını ve Rojava günlüklerini izlemek i��in tıklayın