HDP’nin seçim beyannamesinde yer alan “Güvenceli yaşam ekonomisinin” Türkiye’nin mevcut ekonomik koşulları altında uygulanabilir olduğunu belirten çalışma yaşamı uzmanı Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu, “kaynak tartışmalarına” ise “Kaynak meselesi tercih meselesidir, asıl soru nereye harcanacağıdır” değerlendirmesinde bulundu.
HDP’nin seçim bildirgesinde dikkat çeken en önemli başlıklardan biri de somut çözüm önerilerinin yer aldığı, “Biz’ler güvenceli yaşam ekonomisini kuracak olanlarız” başlığıyla açıklanan güvenceli yaşam ekonomisi. Emekçiden öğrenciye, esnaftan çiftçiye, köylüden kadın ve çocuğa kadar emeği sömürülerek yoksullaştırılan toplumun birçok kesimini kapsayan güvenceli ekonomi başlığı altında insanca yaşam hakkının asgari gereklerinin güvence altına alınmasından, çiftçi ve esnafın vergi yükünün azaltılmasına, “savunma” ve “güvenlik” adı altında yapılan harcamaların halkın denetimine açılmasından 18 yaşına kadar olan çocuk ve gençler ile engellilere ve emeklilere ücretsiz ulaşımın sağlanmasına ve asgari ücretin net bin 800 TL’ye çıkarılmasına kadar birçok düzenleme yer alıyor. HDP’nin “yeni yaşam” beyannamesi toplumun birçok kesimi tarafından ilgiyle karşılanırken, bu süreç içinde en çok gündeme gelen konulardan biri de “kaynak” tartışmaları oldu.
HDP’nin seçim beyannamesinde yer alan “Güvenceli yaşam ekonomisinin” Türkiye’nin mevcut ekonomik koşulları altında uygulanabilirliğini ve “kaynak” tartışmasını çalışma yaşamı uzmanı Yrd. Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu değerlendirdi.
Ekonomi ve siyasetin birbirinden ayrı olarak ele alınamayacağını, her ikisinin de insanlar için olduğunu söyleyen Müftüoğlu, “Hangi siyaset olursa olsun yola çıkışı, savunduğu şey insanlara daha iyi bir yaşam sunmak içindir. Fakat bugün geldiğimiz yere baktığımızda siyaset ve ekonominin hedefi, amacı insanların daha iyi ve refah yaşaması değil. Belli temel ekonomik hedefler var ve bu hedeflerin insanlar ve yaşam açısından bedeli nedir, bu hiç sorgulanmıyor. İnsanlara normal olan buymuş gibi gösteriliyor” dedi.
Ekonomik gelişme ve büyümenin emekçiler için karşılığının iş cinayetleri olduğunu belirten Müftüoğlu, “Ekonomik büyümenin bedeli işçilerin ölümü, meslek hastalıkları, insanların yoksullaşması, işsizlik. Bedeli ne? Doğanın yok edilmesi, nükleer santraller, HES’ler, derelerin yok edilmesi. Sonuçlarına baktığımızda ne yaşayacak doğru dürüst havamız var, ne yaşayacak doğru düzgün sağlıklı besin olanaklarını buluyoruz, ne de doğru dürüst, insanca çalışacak, ekmeğimizi kazanacak iş bulabiliyoruz” ifadelerini kullandı.
AKP’nin 13 yıldır uyguladığı ekonomik programın Ekonomiden Sorumlu Eski Devlet Bakanı Kemal Derviş’in “güçlü ekonomiye geçiş” adı altında hazırladığı “Yapısal uyum programı” olduğunu belirten Müftüoğlu, “Ve bu ekonomik programı 13 yıldır ‘başarıyla’ uyguluyor. ‘Başarılı’ diyorum çünkü 12 Eylül darbesinin temel nedeni olan, toplumun doğrudan ekonomik, sosyal, çalışma bütün haklarını, standartlarını geriletecek ekonomik programlarını 13 yıldır uyguluyor ve bir taraftan uygularken bir taraftan da üç seçimdir oyunu arttırarak varlığını devam ettiriyor. Ve sonucuna bakıyorsunuz karşımızda 13 yılda iki katına çıkan iş cinayetleri, meslek hastalıkları açlık, muhtaçlık” dedi.
CHP’nin beyannamesinde yer alan ekonomi programına ilişkin de değerlendirmede bulunan Müftüoğlu, “CHP farklı bir şey söylüyormuş gibi geliyor. Oysaki CHP’nin ekonomik program diye bizim önümüze koyduğu seçim bildirgesi, AKP’nin 13 yıldır uyguladığı programın aynısı” dedi. CHP ve AKP’nin ekonomik programlarının arka planında küresel ekonomi içinde Türkiye’ye sermaye ve yatırım çekebilmek olduğunu vurgulayan Müftüoğlu,”Nasıl çekilecek bu yatırımlar?” sorusuna ise, ” Daha ucuz emek gücüyle yani daha fazla işçi öldürerek. Emekçileri daha yoksul, daha güvencesiz hale getirerek, doğayı daha hızlı tahrip ederek” cevabını verdi.
AKP ve CHP’nin ekonomi programlarının tutarsız olduğunu belirten Müftüoğlu, “Bakıyorsunuz bir tarafta sosyal devletten, aile ücretinden bahsediyor. Bir taraftan maliyetleri düşürecek, sermayeye yatırım alanı açacak bir programı uygulayacağım diyor. Hem sermayeye yatırım alanı açıp hem de sosyal politika uygulayacağım derseniz burada iktisadi olarak bir çelişki açığa çıkar. Bu ikisini birlikte uygulayamazsınız. Tutarsızdır kendi içinde. Bu nedenle CHP’nin programının AKP’nin programından esas itibariyle hiçbir farkı yoktur. Tek fark CHP, ‘ben bu programı AKP’den daha iyi uygularım’ diyor” ifadelerini kullandı.
Seçim bildirgelerindeki ekonomik programları değerlendirerek karşılaştırmalarda bulunan Müftüoğlu, HDP’nin seçim beyannamesi ile siyasi pratiğinin birbiriyle tutarlı olduğunu ve uygulanabilirlik konusuyla ilgili en temel meselenin demokrasi olduğunu söyledi. “Bugün AKP uyguladığı, CHP’nin ise niyetlendiği ekonomik programı demokrasi içerisinde uygulayamazsınız” diyen Müftüoğlu, “Demokratik bir ortamda durup dururken insanların cebindeki parayı çekip alamazsınız, çalışma standartlarını ortadan kaldıramazsınız. İnsanları madenlere, inşaatların tepesine göz göre göre ölüme gönderemezsiniz. Ancak bir bütün olarak ele aldığımızda görüyoruz ki HDP’nin geçmişten bu güne tutarlı olarak gelen bildirgesinin temelinde demokrasi var” diye belirtti.
Türkiye’deki en temel sorunun demokrasi sorunu olduğunu ve demokrasiden uzak bir anlayışın hem siyasete hem de ekonomiye hakim olduğunu ifade eden Müftüoğlu, “Bu anlayış ortadan kalkmadığı sürece kaynakların toplumun yararına kullanılması düşünülemez. Bu demokrasi anlayışı toplum içinde kaynakların adil bir şekilde dağılmasıyla mümkün olabilir” diye konuştu. Türkiye’de topluma insanlık dışı bir ekonomik programın kabul ettirildiğini ve bir anlamda toplumun bu şekilde yaşamaya alıştırıldığını belirten Müftüoğlu, “Bunun başka bir çaresi yok denilmiş. Yıllardır o barajı aşarak gelen düzen partilerinin dışında insanlar başka bir alternatif görememiş. ‘Kader’ diye görmeye başlamış” dedi.
Kaynak harcamalarının iktidardaki hükümetlerin tercih meselesiyle ilgili bir konu olduğuna vurgu yapan Müftüoğlu, şöyle konuştu: “Siz kaynaklarınızı silah, panzer, TOMA, biber gazı almak için kullanıyorsanız bu bir tercihtir. Çarpıcı bir örnek vereyim. Türkiye’de çok ciddi atanamayan öğretmen sorunu var. Hükümet, ‘bu bütçeye yük oluyor’ diyerek öğretmen almıyor. Ama o öğretmenleri, eğitim fakültelerinden mezun olan insanları polis olarak alıyor. Öğretmen olarak kadro vermiyor ama polis olarak veriyor, öğretmen olarak para vermiyor ama polis olarak veriyor. Polis alıyorsunuz oraya kaynak var da buraya mı yok? Demek ki bu bir tercih meselesi. Ben polis mi alacağım öğretmen mi? Meselesi. Eğer siz bir ülkede toplumun cebindeki paraları, emeğini sömürüyorsanız, onun toprağını, suyunu ortadan kaldırıp buradan başka bir zenginlik kaynağı yaratmak istiyorsanız paralarınızı onu susturmak için harcarsınız. 1 Mayıs’ta sokağa işçi çıkmasın diye harcıyorsunuz, işçi çıksa sokağa, ‘yaşam güvencesi, iş güvencesi istiyorum diyecek. Madenlerde, inşaatlarda ölmek istemiyorum’ diyecek. Bunu demesin diye siz milyarlarca lira para harcıyorsunuz. Dolayısıyla kaynağın olmaması diye bir şey yok. Kaynak meselesi tercih meselesidir, asıl soru kaynağın nereye ve nasıl kullanılacağıdır.”
“Kaynak arıyorsanız AKP’nin çılgın projelerine, 3’üncü köprü, otoyol projelerine bakın” diyen Müftüoğlu, “Kimse sormuyor mu bu kaynakları nereden buluyorlar. 3’üncü köprü ihtiyaç mı, hayır. İstanbul halkı istemiyor. Ama oradan bir sermaye aktarımı yapacaksınız. İşçiye düşen ölüm olacak halka düşen de ormanlarının, havasının, suyunun yok edilmesi. Bunların hepsinin faturasını biz hayatımızla ödüyoruz. O yüzden, “şu kadar vereceğim, yapacağım” diye bir şey yok. Bir şey yapacaksanız bunu halk ile birlikte yaparsınız. Meclisler oluşturursunuz, kooperatifler oluşturursunuz. Demokratik mekanizma içinde bu süreci yürütür, hayata geçirirsiniz” dedi.
Kaynağı çok uzaklarda aramamak gerektiğinin altını çizen Müftüoğlu, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Tanesi 2 milyon lira olan otomobiller geziyor ortalıkta. Bunlar kaynağı nereden geliyor, kim biniyor bu otomobillere. İşçiye geldiği zaman kaynak yok diyorlar. Soma’da helikopterle mahkemeye gelen patron orada tüm işçilerin hayatını kurtaracak 20 bin dolarlık bir donanımı pahalı buldurttuğu için koydurtmamış. Onun yerine ne yapmış helikopter almış, araba almış. Dolayısıyla bütün bunlar için Türkiye’nin mevcut kaynakları yeterli. Yeter ki esas olan insan olsun. İnsanca yaşamı yeniden hayata geçirilmesi son derece gerçekçidir. Tek mesele insanlar buna inansınlar ve hayata geçmesi için ellerini yaşın altına koysunlar.”