İşçi sınıfı yeni bir proleterleşme dalgası eşliğinde olağanüstü büyümekte ve yeni bir bileşime kavuşmakta. Sermayenin yürürlüğe koyduğu yeni birikim tarzı, izlediği yeni mekânsal stratejiler başvurduğu teknolojik ve örgütsel saldırılar işçi sınıfının eski varoluş biçimlerini ciddi biçimde sarsmış durumda. Sermayenin ve devletin topyekün saldırısı karşısında emeğin haklarını savunması gereken kurumlar işlevsizleşmiş, örgütlü işçi sayısı olabildiğine azalan bir noktada.
İşçi ve emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak kutladıkları 1 Mayıs’ın öncesinde, işçi sınıfının değişen karakteri ve sınıf mücadelesine etkileri, bu değişimin yeni mücadele ve örgütlenme biçimleriyle kendisini henüz yeterince ifade edememe halinin aşılmasına yönelik çözüm önerileri, sendikal örgütlenmenin engellenmesi, sermaye ve devletin topyekün saldırısına karşı nelerin yapılabileceği ve enternasyonalist dayanışma için geliştirilmesi gerekenler üzerine tartışıyoruz.
Bu doğrultuda Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’na yönelttiğimiz sorulara verdiği cevap şu şekildedir:
İşçi sınıfı yeni bir proleterleşme dalgası eşliğinde olağanüstü büyümekte ve yeni bir bileşime kavuşmaktadır. Türkiye gibi ülkelerde bu dalga, kırsal emek rezervlerinden, kafa emeğinin ayrıcalıklarını yitiren kesimlerinden, işgücüne daha fazla katılım gösteren kadınlardan ve konumları sarsılan kentli orta sınıflardan beslenmektedir. Proletaryanın dokusunu değiştiren bu akış eksenlerinden ikisi, kafa emeğinin işçileşen kesimleri ve kadınlar, işçi hareketinin gelecekteki şekillenişini derinden etkilemeye özellikle adaydırlar. Bu yeni işçi kitlesinin kapasitesinin açığa çıkarılabilmesi açısından 1 Mayıs nasıl işlev görebilir?
Kapitalist sistem, neden olduğu çoklu krizlere rağmen kendini ayakta tutabilmek için sürekli dönüşüm geçiren bir yapıdadır. Eski olanı yeni yöntemlerle halklara, emekçilere, kadınlara dayatarak kabul ettirmek üzere organize olmaktadır. Bu farklılıklar, nitelik değişmiş gibi gözükse de emek sömürüsünün aslını yitirmediği ve azalmadığı/değişmediği alanları yaratır. Artık günümüzde emeğin dünden farklı bir biçimde artı değer ürettiği yeni/farklı biçimler söz konusudur.
İşte bu kapitalizmin dönüşümleri ve neden olduğu koşullar sebebi ile; emek süreçlerinin yeniden örgütlenmesi gerekliliği ortaya çıktı. Çünkü isçi sınıfı yaşadığı niceliksel büyümenin yanı sıra, mücadele ve örgütlenme biçimlerinde yenilikler ve çeşitlenmeler gerektiren yeni bir bileşime kavuştu.
Katı olan her şeyi buharlaştırmayı esas alan yerden yalnızca kâr üreten değil, aynı zamanda topluma ve doğaya karşı savaş açarak kârı genişleten bir makine olan kapitalizme karşı yürüttüğümüz mücadelede; yukarda bahsettiğimiz değişim, dönüşüm ve yenilikleri gören bir yerden örgütlenmek çok önemlidir. Dolayısıyla yeni bir proleterleşme dalgasının öznesi olan emekçilerin emek mücadelesinde yerlerini almalarını sağlamanın yolu emek örgütlerinin bu alanlarda çalışmalarını yoğunlaştırmasından geçer.
Tüm emek hareketi için 1 Mayıs’ın önemi tartışmasız bir şekilde ortadadır. 1 Mayıs’ı, emek örgütlerinin, siyasi partilerin bu alanda yaptıkları çalışmaların billurlaştığı, deyim yerindeyse meyvesini topladığı bir gün olarak da görebiliriz. Özel olarak kafa emeği ve kadın emeği üzerinden işçi kitlesinin kapasitesinin açığa çıkarılması için bir kaldıraç görevi de görebilir aynı zamanda 1 Mayıs.
Sermayenin yürürlüğe koyduğu yeni birikim tarzı, izlediği yeni mekânsal stratejiler, başvurduğu teknolojik ve örgütsel saldırılar işçi sınıfının eski var oluş biçimlerini ciddi biçimde sarsmış bulunuyor. Bir başka ifadeyle, oluşmakta olan bileşimin kendisini yeni mücadele ve örgütlenme biçimleriyle henüz yeterince ifade edememesi, işçi hareketinin yaşadığı krizin temel nedenlerinden biridir. Diğer bir deyişle, koşullar işçi hareketini yaratıcılığını sınamaya, kolektif hafızasını yoklamaya, sermayeye karşı onu birçok yönden kuşatacak mücadele stratejileri geliştirmeye, bugünkü dezavantajları avantaja çevirmeye ve sınıf kapasitesinin daha çoğunu açığa çıkarmaya davet ediyor. Olgular, dünyada ve Türkiye’de işçi hareketinin, bu davetin gereklerine yerine getirmeye dönük ciddi bir çabalama içinde olduğuna işaret ediyor. Bu çabaların ortaklaştırılamaması ve birleşik bir mücadele hattının oluşturulamamasının nedenleri neler olabilir?
Emek ve üretim sürecindeki parçalanmalar, değişen istihdam biçimleri ve oluşan bir dizi statü farklılığı nedeniyle sınıfın yapısı daha da heterojenleşmektedir. Sınıf mensupları ise artan oranda birden çok kimliğin taşıyıcısı haline gelmekteler. Bu durum bahsettiğimiz çok katmanlı öznelerin örgütlenmesi ve sınıf mücadelesi verebilmesini dahi zorlaştırmaktadır.
Atmosfer böyleyken işçi hareketinin yaşadığı krizin üzerine düşünme, bunu dert edinme hali ve buradan çıkış yolları arayışları da oldukça yetersiz işin aslı. Krizden çıkış yolları arayanlar açısından bakıldığında ise rekabetçi ve dar bakış açısına teslim olunan bir tarz hâkim. Bu nedenle de birlikte ortak bir çaba göstermekten çok uzağız.
Bir de emek-sermaye çelişkisinin türlü dolayımlarla toplumsal yaşamın her alanına nüfuz etmesini ve bu durumun bir dizi yeni anti-kapitalist dinamiğe davetiye çıkarmasını görmeyen bir anlayış var.
Oysa partimiz DEM Partinin altını çizdiği gibi; örgütsel ve politik çoğulculuk, sınıfsal ve sınıf içi ifadeler çeşitliliği, kapsanan anti-kapitalist dinamikler zemini, kimlik yelpazesi, karşı-kültür hareketleri, yerel ve ülkesel toplumsal muhalefet odakları bakımından; işçi hareketi ile toplumsal hareketlerin ortaklaşmasıyla, bir araya gelmesiyle daha da güçleniyor, zenginleşiyor.
Bu farklı anlayış ve konumlanışlar yüzünden işçi sınıfının, eski var oluş biçimlerini değiştiren yeni mücadele ve örgütlenme biçimlerini geliştirmesi, haklar mücadelesinde ciddi kazanımlar elde etmesi ve toplumsal dönüşümün öznesi olarak rolünü oynaması mümkün olmuyor. İşçi hareketinin içinde bulunduğu krize çözüm arayışları ortak paydada yeterince gelişemiyor.
Sendikalaşma imkanlarının giderek imkansızlaştığı bu koşullarda kayıt içi veya kayıt dışı ayırımı yapmaksızın işçi hakları mücadelesi için örgütlü bulunduğu her yerde sınıfın yeniden kuruluşuna hizmet edecek faaliyet alanları neler olabilir? Sendikalar ve sosyalistler bu örgütlenmelerin yaratılmasında hangi rolleri oynamalıdırlar?
Kayıt içi-kayıt dışı olduğu gibi, yasalarda tanınan ya da tanınmayan ayrımının da ortadan kalktığı bir işçi hakları mücadele zemini gerek şart. Pandemi döneminde yükselen ve halen işçi sınıfı mücadelesinin dinamik alanı olan Motokuryelerin ‘esnaf kurye’ adı altında yeni bir çalışma tanımı ile karşı karşıya kaldığımızda olduğu gibi hukuksal olarak da, işçi haklarının tanınmasını sağlamak üzere mücadeleyi sürdürmeliyiz. Motokuryelerle benzer alanlarda olduğu gibi, sendikaların yanı sıra dernekler, dayanışma ağları, plaftormlar ya da bizde yani DEM Parti’de olduğu gibi siyasi partilerin emek komisyonları gibi farklı kanallar üzerinden yürüteceğimiz tüm faaliyetler sınıfın yeniden kuruluşuna hizmet edecektir.
Emek eksenli çalışmayı önlerine koyan tüm bu yapılar, sosyalistler, örgütlü bulundukları her yerde tüm kılcal damarlara işlercesine uygun olan örgüt biçimlerini keşfetmede ve bu örgütler içerisinde işçi sınıfının örgütlenmesinde öncü olabilir. Emek komisyonları tarafından da emek gündemi kamuoyuna ve Meclis’e taşınır, ideolojik zeminde mücadelenin bir cephesi de buradan kurulur.
DEM Parti olarak seçimlerden sonra yaptığımız değerlendirmelerde ülkenin içinden geçtiği ekonomik kriz, derinleşen yoksulluk, buna bağlı olarak gençlerin göç yollarını tutması en önemli konular arasındaydı. Seçim sonrası oluşan tablonun siyasal ve toplumsal mücadele alanlarına yeni olanaklar tanıyor. Sınıf/emek mücadelesi için de öyledir. Nesnel koşullar ezilen ve sömürülenler açısından mücadelenin olanaklarını açmıştır. Burada başta emek hareketi olmak üzere herkese düşen görev bu olanakları iyi analiz etmek ve buna uygun bir pratik sergilemektir. Biz DEM Parti olarak yeni dönemde açlığı, yoksulluğu çok geniş kitlelere yayan, derinleştiren bu sömürü sistemine karşı çalışmalarımızı genişletme ve derinleştirme kararlılığındayız.
Sermayenin ve devletin topyekün saldırısına karşı hiçbir konfederasyon, dernek, platform ayrımı gözetmeksizin emeğin hakları uğruna daha önce çeşitli deneyimleri bulunan (şubeler platformu gibi) yerel veya ulusal ölçekte birlik ve platformlar kurulması ile ilgili neler yapılabilir?
Öncelikle emek mücadelesinin yaşadığı çıkışsızlığa ortak tanı konulması ilk adım olmalı. Ardından bu tanının gereği olarak ne yapılabilir sorusu geliyor zaten. İşçi hareketinin yaşadığı krizin doğru tanımı yapılmaksızın bu sorunu ortadan kaldırabilmek için sonuç getirici adımlar atmak da mümkün değil.
Tanımda ortaklaşan emek mücadelesi eksenindeki en geniş yelpazede yer alan tüm bileşenlerin yan yana gelişi organize edebilir. Bu yan yana gelişler dizisinde yapılacak tartışmalar çerçevesi içinde “emek çalıştayı” düzenlenerek, böyle bir çalıştayda çeşitli deneyimlerin aktarılması ve değerlendirilmesi sağlanabilir, atölyelerde dar kapsamlı tartışmalar yürütülebilir. Çalıştayın çıktısı olarak da bir birliğin kurulması amaçlanabilir. Bu yöntem yerel ölçekte de ulusal ölçekte de uygulanabilir.
Enternasyonal dayanışmayı bir temenni olmaktan çıkartıp somut hale getirmek için başta Ortadoğu ve Avrupa’daki dost parti ve kurumlarla temaslar geliştirip her yıl işçi sınıfının sorunları ve ortak mücadele stratejileri geliştirmesine hizmet edecek hangi faaliyetler planlanabilir?
Yukarıda önerdiğimiz “çalıştay/birlik” formunu uluslararası bir şekilde organize etmek de pekâlâ mümkün. Emek mücadelesi ortak paydasında bileşen tüm yapıların; sendika, dernek, siyasi parti vs fark etmeksizin, her yıl bir araya gelişi planlanabilir.
Bu bir araya gelişlerde bölgede, ülkede yaşanan işçi sınıfı sorunları, çözüm arayışları, deneyimleri paylaşılarak, ortak mücadele hatları kararlaştırılabilir.