1 Mayıs Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’ne sayılı günler kalırken, işçiler alanlara çıkmaya hazırlanıyor. İşçiler bir kez daha emekleri ve hakları için birçok merkezde alanlarda olacak. Ancak AKP’nin 22 yıllık iktidarı döneminde iş cinayetinde yaşamını yitiren işçi sayısının en az 33 bin olması gözlerden kaçmıyor.
AKP iktidarı döneminde grev yasaklarından sendikasızlaştırmaya, düşük ücretten esnek çalışmaya kadar birçok hak gaspıyla karşı karşıya kalan işçi sınıfının hakları yıldan yıla budandı; AKP öncesine kadar sadece ‘kadrolu’, ‘geçici’, kısmen de ‘taşeron’ işçilik varken, AKP döneminde ilaveten ‘geçici personel (4/C), kapsam dışı işçilik, ek ücretliler, 399 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile sözleşmeli çalışma, denetimli serbestlik, uzaktan çalışma, çağrı usulü çalışma, yan zamanlı çalışma, kiralık işçilik’ gibi biçimlerle, işçiler bin parçaya bölünürken, güvencesizliğin de önü açıldı.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 2022 yılı verilerine göre; Türkiye yine 45.7 ile en fazla çalışma süresi olan 2’nci ülke, Türkiye haftada 50 saatten fazla çalışanların toplam işçi sayısına oranı bakımından OECD ülkeleri ortalamasını ikiye katlıyor. Türkiye’de her 3 işçiden 1’i yüzde 28,8 haftada 50 saatten fazla çalışıyor. Bu çalışma sürelerine karşın Türkiye’de artık ortalama ücret haline gelen asgari ücret sadece 17 bin 2 TL. Buna karşı Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) 2024 yılı araştırmasına göre yoksulluk sınırı 54 bin 700,32 TL, tek kişinin ‘yaşama maliyeti’ de aylık 21 bin 831,13 TL olarak hesaplandı.
İşsizlik verilerindeki oyun
Türkiye’de iş güvencesi ilk kez 15 Ağustos 2002’de yürürlüğe giren 4773 sayılı Yasa ile geldi. Bu yasaya göre, 10 veya daha fazla işçinin istihdam edildiği iş yerlerinde çalışan ve yasada öngörülen diğer koşulları taşıyan işçiler, iş güvencesi kapsamına alınırken, AKP yeni yasayla bu şartı 30 işçiye çıkardı. Böylece Türkiye’de işçilerin yarısından fazlası iş güvencesi kapsamı dışında kaldı.
Bu durum işsizlik verilerine de yansıdı. 2003 yılında resmi verilere göre; yüzde 10,5 olan işsizlik oranı Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından dar tanımlı işsizliği Ocak 2024’te yüzde 9,7 seviyesinde oldu. Fakat Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) ise aynı dönem geniş tanımlı işsizliğin yüzde 26,5 seviyesinde olduğunu açıkladı. Bu rapora göre; geniş tanımlı kadın işsizliği ise yüzde 32,9 olarak hesaplandı.
Esnek modeller yasallaştı, greve katılma yasaklandı
İktidara gelir gelmez ilk işi İş Yasası’nı değiştirmek olan AKP, 10 Haziran 2003 tarihinde yürürlüğe giren 4857 Sayılı İş Kanunu ile esnek çalışma biçimlerine yasallık getirdi. Bu yasayla kısmi süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma, evde çalışma, işçi kiralama gibi esnek çalışma modelleri hayata geçirildi.
25 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 6111 sayılı ‘Torba kanunu’ ile fiilen uygulanan ‘Evden çalışma’, ‘Uzaktan çalışma’ ve ‘Çağrı üzerine çalışma’ gibi esnek çalışma modelleri yasallaştı ve çalışma modellerinin usul ve esasları belirlendi. Yine yasaya göre sözleşmeli personelin sendika üye olması yasalaştı ancak greve katılması, grevi desteklemesi, propaganda yapması yasaklandı.
Bu yasaların devamında da 6 Mayıs 2016 tarihinde Meclis’te kabul edilen ‘İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’ ile ‘Özel İstihdam Büroları’ kuruldu. Bu bürolar işveren ile geçici işçi sağlama sözleşmesi yaparak, işçisini geçici olarak işverene devir yetkisi verildi. İşçilerin kiralanmasının önünü açan bu kanun ile işçiler güvencesizleşirken, kıdem ve ihbar tazminatı gibi haklarını kullanmasının da önüne geçildi. Yine AKP döneminde SEKA Kağıt Fabrikası, Türk Telekom, Tekel, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. gibi onlarca şirket yandaşlara satıldı. Bu şirketlerde taşeron uygulaması yaygın hale gelirken, istisnai çalışma biçimleri arasında yer alan sözleşmeli personel ve geçici personel (4-C) kamuda yaygınlaştırıldı ve güvenceli çalışma biçimleri yok edildi.
Sendikalaşma düştü
AKP’nin işçileri güvencesiz hale getirmek için başvurduğu en önemli yolda sendikasızlaştırmak oldu. Çalışma Bakanlığı verilerine göre, 2003’te çalışan işçilerin yüzde 58’i sendikalı iken, bakanlığın son olarak 2024 Ocak ayında açıkladığı verilere göre bu oran yüzde 15’e geriledi. Bu gerilemede AKP’nin patronlardan yana aldığı tavırlar etkili olurken, binlerce işçi sendika üyesi olduğu için işlerinden çıkarıldı. Fabrika önünde eyleme geçen işçiler asker ve polislerin saldırısına uğradı, gözaltına alındı, sendikacılar tutuklandı.
Yine AKP döneminde işçilerin grev ve sendikalaşma hakkı da yok sayılırken AKP döneminde 20 grev ‘milli güvenlik’ ve ‘genel sağlık’ gibi gerekçelerle yasaklandı. Yasaklar yaklaşık 195 bin işçiyi kapsarken, işçilerin toplu iş sözleşmesi ve grev hakları da fiilen askıya alındı.
OHAL ile birlikte hak gaspları derinleşti
Özellikle 15 Temmuz 2016 sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ile birlikte işçilere yönelik hak gaspları derinleşmeye başladı. OHAL kapsamında ilan edilen Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile birlikte 150 bin kamu emekçisi haklarında hiçbir yargı kararı olmadan işlerinden ihraç edildi. Yine OHAL kapsamında birçok gazete, dergi, televizyon kapatılırken yüzlerce kişi işsiz kaldı. OHAL döneminde “Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi”ni zorunla hale getiren iktidar, burada biriken paraları da İşsizlik Fonu’nda olduğu gibi kendi propagandası için kaynak oluşturdu.
En az 33 bin iş cinayeti
AKP iktidarının işçilere dayattığı güvencesiz çalışma koşulları iş cinayetlerini de ‘olağan’ bir duruma getirdi. Soma, Ermenek, Kozlu ve Bartın madenlerinin yanı sıra Torunlar Center inşaatı gibi toplu işçi ölümleriyle birlikte neredeyse her gün 5 işçi çalışırken yaşamını yitirdi. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi’nin yayınladığı verilere göre AKP’nin iktidar yılları boyunca (2024 Nisan ayına kadar) iş cinayetlerinde en az 33 bin 38 işçi hayatını kaybetti.
AKP’nin 22 yıllık karnesini değerlendiren, Devrimci Yapı, Yol ve İnşaat İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş) Genel Başkanı Özgür Karabulut, AKP’nin ilk yılından şimdiye kadar geçen süreçte ciddi bir yoksullaşma, alım gücünde düşüş yaşandığını ifade etti. Karabulut, yine bu dönemin ‘bir iş cinayeti’ rejimine dönüşerek, 35 bine yakın emekçinin ölümüne yol açtığını söyledi. AKP’nin sermayeye kol kanat gerdiğini ifade eden Karabulut, “En fazla iş cinayeti yaşanan sektörlerin başında inşaat iş kolu geliyor. İnşaat firmalarının da 20 yıllık süreçte Türkiye’nin en zenginleri arasına girdiğini görüyoruz. Emekçileri baskılarken patronlara fırsatlar ve teşvikler verdi. AKP’li yıllarda onlarca grev yasaklandı. AKP demek grev yasağı, işsizlik, özelleştirme demek. AKP’li yıllarda kazanılmış haklar bile gasp edilmek istendi. İşsizlik Fonu başta olmak üzere işçinin tüm birikimi sermayenin talanına açılmış oldu. Devlet olanaklarını kendi yandaşlarını büyütmek için kullandı” dedi.
‘İşçilerin özgürce sendika seçme hakkını engelledi’
AKP döneminde büyük işçi direnişlerinin de yaşandığını sözlerine ekleyen Karabulut, “İşçi sınıfı içinde en görkemli direniş 2015 yılında metal işçilerinin toplu sözleşme sürecinde yaptığı grevlerdi. Türk Metal’den istifa eden işçiler, Birleşik Metal’e geçerek mücadele bayrağı çekti. Aynı zamanda bu süreç AKP’nin 7 Haziran 2015 seçimlerinde ilk defa gerilediği bir süreçti. Ama AKP iş yerlerine direkt müdahale ederek buralardaki değişimin önüne geçti. İşçilerin özgürce sendika seçme hakkını engelledi. Ama hala bir değişim umudu var. İşçi sınıfı bir bütün olarak örgütsüz olsa da son yıllarda ciddi bir fiili direniş söz konusu. AKP iktidarının tüm baskılarıyla sönümlendirilmek istense de, her yerde bir direniş görüyoruz. Bugün için somut bir kazanım elde edilemese bile ilerleyen süreçte hem mevcut sendikal yapıyı değiştirebilecek, hem de iktidarı zorlayacak adımlar attıracaktır” diye belirtti.
Mücadele çağrısı
Yerel direnişlerin birçoğunda kazanım elde edildiğini de hatırlatan Karabulut, “Mesela Urfa’daki Özak Tekstil direnişi ile kentte işçiler ilk defa tazminat aldı. Belki Özak işçilerinin kendi talepleri karşılanmadı ama o bölgede işçiler sendikaya gitmesin diye birçok kazanım alındı. İnşaat sektöründe yine öyle. Örgütlü olunan yerlerde işçinin hem ekonomik çıkarlarını hem de yaşamını korursunuz. Sendikal yasalar bizi sıkıştıran bir duruma yol açıyor. Fakat bunu aşan fiili-meşru bir mücadele hattı kazanım elde edebilir” diye vurguladı.
Karabulut, “Bu yoksulluğumuzun en büyük sebeplerinden bir tanesi patronların azgın kar hırsıyken, bir taraftan da iktidarın yürüttüğü savaş politikaları. Topluma harcanması gereken paralar, savaş uçaklarına, güvenlikçi politikalara harcanıyor. Bunun kesilmesi için 1 Mayıs meydanlarında olacağız. Yoksulluğun ortadan kaldırılması, ranta, talana değil topluma kaynak aktarılmasını isteyeceğiz. Mücadeleyi yükselterek adalet isteyeceğiz. Bunların karşılanması için başta Taksim Meydanı olmak üzere tüm illerin meydanlarını dolduracağız” diyerek 1 Mayıs mesajını verdi.
(Tolga Güney\MA)