19 siyasi parti adayı ile 5 bağımsız adayın yarışacağı Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanlığı için CHP mevcut belediye başkanı Mansur Yavaş’ı, Cumhur İttifakı Turgut Altınok’u, İYİ Parti Cengiz Topel Yıldırım’ı, Yeniden Refah Partisi Suat Kılıç’ı, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ise Öztürk Türkdoğan ile tutuklu Kürt siyasetçi Gültan Kışanak’ı eş başkan adayı olarak gösterdi.
DEM Parti’nin Ankara eş başkan adaylarından Gültan Kışanak, 31 Ekim 2016 tarihinden bu yana tutuklu. Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı iken yerine görevden alınıp yerine kayyum atandı. Tutuklandığı dava dosyasında azami tutukluluk süresini doldurmasına rağmen bu dosya daha sonra Kobane Davası dosyası ile birleştirildiği için tahliye edilmeyen Kışanak, bir kez daha hukuk eliyle mağdur edildi. Kışanak, tutuklu bulunduğu Kandıra Cezaevi’nden Mezopotamya Ajansı’ndan Fırat Can Arslan’ın sorularını yanıtladı.
“Adaylığım halkın iradesinin rehin alınamayağının net ve güçlü bir irade beyanıdır”
Belediye eş başkanlığı için cezaevinden aday gösterilen ilk isim olan Kışanak, “Bu bir irade beyanıdır. Kayyum uygulamaları ile halkın iradesinin rehin alınamayacağına dair, net ve güçlü bir irade beyanıdır. Kürt sorunun barışçıl ve demokratik çözümü konusunda Diyarbakır ve Ankara’nın rolüne vurgu yapan bir irade beyanıdır. Kadınların demokratik siyasetten tasfiye edilemeyeceğine ve kadın özgürlük mücadelesini her koşulda sürdüreceğimize dair net bir irade beyanıdır. Ve tüm Türkiye halklarına bir çağrıdır” dedi.
Rakiplerine değinen Kışanak, “DEM Parti olmasaydı, Ankara halkının önünde demokratik bir seçenek olmayacaktı. Diğer partilerin tamamının adayları milliyetçilik yarışına girmiş erkekler. Halkın önüne seçenek diye sunulan şey; milliyetçi, daha milliyetçi, en milliyetçi erkekler arasındaki iktidar kavgası. Bol keseden türlü vaatlerde bulunarak seçimi kazanmaya çalışan bu milliyetçilik türevi erkekler kentlerde yaşayan halkı bir yanda sefa sürenler, bir yanda kentin yükünü taşıyanlar olarak ikiye ayırdı. Kentleri sosyal ve ekonomik ayrışma mekanları haline getirdi, yoksulluğu derinleştirdi, halkın bütçesini savaşa yatırdı, Ankara’yı parsel parsel sattı… Yaptıklarını say say bitmez. Şimdi de kadınlara destek, emekliye destek, öğrenciye destek, esnafa destek, çiftçiye destek… Vaatlerin ardı arkası kesilmiyor. Peki beyler neden destek vermeden, halkımız insanca bir yaşam süremiyor? Hesap vermeyecek misiniz? Neden bu ülke bu halde?” diye sordu.
“Kayyum atanırken tek kelime söylemediler”
Hem iktidarı hem muhalefete eleştiriler yönelten Kışanak, “Seçimi para dağıtma yarışına dönüştürürseniz, iktidar da ‘musluğun başında ben varım’ diyerek, halkı ‘oy yoksa hizmet de yok’ şeklinde tehdit eder. Biz tüm Türkiye’de ve Ankara’da halka, sorunlara köklü çözümler üretecek, demokratik bir alternatif sunmak için sorumluluk alıyoruz. Birilerine kazandırma ya da kaybettirme tartışması, halkı demokratik bir seçenekten yoksun bırakmak ve mevcut sorunların devam etmesini dayatmaktan başka bir anlam taşımıyor. Bugün DEM Parti’nin halkına demokratik bir seçenek sunmasını tartışanlar, iki dönem üst üste belediyelere kayyum atanırken ağızlarını açıp tek kelime söylemediler. Siyasi operasyonlar, kumpas davalar ve ayyuka çıkan hukuksuzluklar karşısında bir tutum almadılar. Bizim seçim pazarlığı ile işimiz olmaz, halkla birlikte demokratik siyaset kulvarını güçlendirmek ve bu gidişatı durdurmak için siyaset yapıyoruz.” dedi.
Yürüteceği seçim kampanyasına hakkında konuşan Kışanak, “Bu seçim, yerel seçim ancak biz biliyoruz ki yerelde, kentlerimizde yaşadığımız sorunlar genel sorunlarımızın bir parçasıdır. Refahı, huzuru ve kentsel yaşamın nimetlerinden yararlanmayı genel politikalardan ayırmak mümkün değil. DEM Parti’ye ve tüm toplumsal muhalefete sadece iktidarın karşısında konumlanma rolü biçmek, bu gidişatı değiştirecek bir siyaset değildir. Demokratik siyaset, çoğul karakterine kavuşmalı ve kutuplaştırma, düşmanlaştırma siyaseti dağıtılmalıdır. DEM Parti bunu yapmaya çalışıyor” diye belirtti.
“Boyun eğmedik”
Kobanê Davası’nda yaşanan hukuksuzluklara değinen Kışanak “Kobane kumpas davası, bir siyasi intikam davası olarak açılmıştır. Ama bunu kişisel intikam davasına indirgemek, bu kumpasın arka planında yer alan hakikati gözden kaçırmaya neden olur maalesef. Kürtlerin siyasette etkin olması, yerinde katılma imkanlarının oluşması hemen ‘bölünme paranoyası’ malzemesi haline getiriliyor ve siyasi operasyonlarla önü kesiliyor. Kürtlerin siyasette var olma mücadelesi vermeye başladığı 90’lı yıllardan bu yana bunu defalarca yaşadık. Kobane kumpas davası, siyasi soykırım operasyonunun bir ürünüdür. Siyasi rehine olarak cezaevinde tuttukları hiçbir siyasetçi boyun eğmedi. Milletvekili, belediye eş başkanı, il ve ilçe örgütlerindeki yöneticiler ve seçmenler dahil 10 bini aşkın kişi tutuklandı ama partimiz mücadelesini sürdürdü. Halk tüm baskılara rağmen, siyasi gelenekten kopmadığını gösterdi.” ifadelerini kullandı.
“CHP’den net tavır görmedik”
Kobane davası konusunda CHP’nin tutumunu da eleştiren Kışanak, şunları ifade etti:
“Türkiye tarihinin en büyük siyasi davalarından biri olan Kobane kumpas davasında siyasallaşan yargı realitesini bile kat kat aşan hukuksuzluklar yaşanıyor ama CHP’den net bir tavır görmedik. Demokratik hukuk devleti böyle savunulamaz. Kürt siyasetçilerin görüşlerine katılmayabilirsin, en sert eleştiriyi de yaparsın ama siyaset yapma hakkını, ifade özgürlüğünü, temel insan haklarının savunmadan, demokratik hukuk devletini koruyamazsınız. Muhalefet en azından hukukun temel ilkeleri konusunda ortak bir tutum geliştirmezse, yarın atı alan Üsküdar’ı geçer!”
“Siyasi iktidar yargı yetkisi kazanmıştır”
Azami tutukluluk süresinin dolduğu halde hala cezaevinde tutulmasına dair konuşan Kışanak durumunu “Siyasi rehine politikasının resmi olarak kabul edilmesi” olarak tanımladı. Hukuksuzlukta ısrarın iki nedeni olduğunu ifade eden Kışanak, “Biri, Türkiye’de artık ‘yargı siyasallaştı’ demek durumu karşılamıyor. ‘Siyasi iktidar, yargı yetkisi kazanmıştır’ demek daha doğrudur. Çünkü kimin suçlu olup olmadığına, kimin cezaevinde ne kadar kalacağına siyasetçiler karar veriyor. AYM’nin Can Atalay kararının, açıkça iktidar ortaklarının talimatıyla uygulanmadığını hep beraber yaşayıp gördük. Daha önce AİHM’nin Demirtaş ve Kavala kararlarında da aynı durum açığa çıkmıştı. Kobane kumpas davasının iddianamesi siyaset meydanlarında yazılmış, yargı süreci de iktidar tarafından seçim meydanlarında sürdürülmüştü. Kobanê Davası’nda hiçbir hukuki kritere uyulmadı, yasama dokunulmazlığı ve sorumsuzluğu hiçe sayıldı, tanık ve müştekiler usule uygun dinlenmedi, dava dosyası kabarık ve karmaşık hale getirilerek savunmanın dosyaya erişime kili olarak engellendi, kesintisiz duruşma yapılarak yargı aracı bir işkenceye dönüştürüldü.” dedi.