Saddam Hüseyin yönetiminin Kürtlere karşı yaptığı Enfal Harekatı’nın en ağır saldırısı 27 yıl önce bugün, Irak Kürdistan Özerk Bölgesi’nin Halepçe Kasabası’nda gerçekleşti. Kimyasal gaz kullanılan saldırıda en az 5 bin kişi öldü. Saldırıdan geriye, bazıları hala tedavi gören, 14 binden fazla yaralı kaldı.
Irak Kürtlerini katliamla yüz yüze kalması İran- Irak savaşının son yıllarını rastlar. Irak, 1980’li yılların ortalarında, bir yandan İran’la savaşırken, diğer yandan da Kürt isyancılarla mücadele ediyordu. Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi ile Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin, Baas yönetimine karşı birlikte hareket etme kararı almaları, Saddam Hüseyin’i kızdırdı. Rakipler Bağdat’a karş�� ‘Kürdistani Cephe’ adı altında birleşmiş ve Süleymaniye çevresini kontrol altına almışlardı. Saddam Hüseyin, Kürt isyanını bastırma kararı aldı.
Önce kuzeni-Kimyasal saldırıları operasyonlarını yönettiği için ‘Kimyasal Ali’ olarak tanınan- Hasan Ali Mecid’i Baas Partisi’nin Kuzey Bürosu (Kürtlerin yaşadığı bölge) Genel Sekreteri olarak atadı. Ardından Hasan Ali Mecid’i kendisiyle eşdeğer yetkilerle donattı ve kuzeydeki tüm devlet birimlerini yönetme sorumluluğunu verdi. Bu Halepçe Katliamı için atılan ilk adımdı. Saddam Hüseyin ve Mecid, ‘Kürt sorunundan sonsuza kadar kurtulmak’ için savaş planları yaptılar. İkili ülke tarihinin en kanlı operasyonu için kararlıydı. Operasyona Kuran’daki bir ayetten esinlenerek ‘Enfal’ ismini verdiler.
Kara harekatları, havadan bombalamalar, yerleşim yerlerinin sistematik bir şekilde yıkılması, toplu zorunlu göçler, idam mangaları ve kimyasal saldırılar Enfal operasyonunun başlıca yöntemleriydi.
İlk kimyasal saldırı Balisan Vadisi’ndeki Kürt güçlerine yönelik yapıldı. Bu saldırıda kaç kişinin öldüğü hâlâ tam olarak bilinmiyor. Balisan’ı, Şanexşê köyü takip etti. Rejim güçleri burada toplanan Talabani’ye bağlı güçlere ve ailelerine kimyasal gazlarla saldırdı. 28 kişi öldü, 300 kişi yaralandı. Kimyasal saldırıların üçüncü ve en büyüğü ise Halepçe’ye yapıldı.
Irak Kürdistanı’nın İran sınırına çok yakın kasabası Halepçe’de yaklaşık 76 bin kişi yaşıyordu. Hemen kuzeyinde, İran sınırına oldukça yakın Hurmal kasabası vardı. Her iki yerleşim merkezi de Irak için stratejik öneme sahipti. İran-Irak savaşı tüm şiddetiyle sürerken, 1988 ’in 15 Mart’ında İran ordusu ‘Zafer-7’ adıyla, Irak’ın içine doğru bir taarruz başlattı. Celal Talabani’ye bağlı güçler de, İran askerleriyle birlikte hareket ediyordu. İran ordusu ve Talabani’nin peşmergeleri Halepçe’yi geçerek, gece botlarla Derbendikan Gölü’nün güneyine çıktı ve Süleymaniye karayolunu tuttular.
Tüm iletişim hatları kesilmiş ve bölgenin Irak’la bağı kopmuştu. Bu bölgede dört bin Irak askeri de vardı. İran ordusunun bu kadar yaklaşması ve bölgenin Kürtlerin denetimine girmesi Baas rejiminde panikletti. Saddam Hüseyin İran Ordusu’nun ilerlemesini durdurmak için Mecid’e bir kez daha kimyasal saldırı emri verdi.
Mecid’in komutasındaki Irak birlikleri 16 Mart sabahı Enfal’in en acımasız saldırısı için düğmeye bastı. Önce hava bombardımanı, ardından topçular devreye girdi. Bunlar Halepçe sakinleri için yıllardır süren İran-Irak savaşının sıradan görüntüleriydi. Her zaman yaptıkalrı gibi evlerine ve sığınaklara girdiler. Oysa Irak Ordusu yeni bir taktik kullanıyordu. Önce bölgeyi konvansiyonel silahlarla bombalayarak camların kırılmasını sağlayarak ikinci harekatın önünü açtı. Sonra da kimyasal bombalar devreye girdi.
İkinci bombardıman başladığında ortaya kesif bir elma kokusu yayıldı. Kokuya kimse anlam veremedi. Camlar kırıldığı için içeri girenler de zehirli gazlardan kurtulmadı. Kokuyu genizlerinde hisseden insanlar, hem hayvanlar ölmeye başladı.
Halepçe’ye düşen bombalarda hardal, sarin ve VX gibi gazlar yüklüydü. Gazı soluyanların derisi yanmaya başladı, solunum sistemleri çöktü. Kimisi evinin kapısının eşiğinde, kimisi bahçesinde, kimisi de duvar dibinde, kimisi ise ‘kurtulurum’ umuduyla kaçmaya çalıştığı dağ yolunda yakalandı ölüme.
17 Mart’a kadar aralıklarla süren saldırılarda ölenlerin sayısı bugün bile hâlâ net değil. Bir çok kesiminin kabul ettiği ortak sonuç, çoğu kadın ve çocuk en az 5 bin kişinin öldüğü, 14 bin 765 kişinin yaralandığı. Ancak savaştan sonra kasabaya giden yabancı gözlemciler, sayının çok daha fazla olduğu görüşünde.
Baas rejimi yıkıldıktan sonra Saddam Hüseyin ve Hasan Ali Mecid, Enfal Katliamı’ndan yargılandı. Bu sırada Duceyl Katliamından dolayı ölüm cezasına çarptırılan Saddam Hüseyin, asılarak idam edildi. Mecid ise, “İnsanlığa karşı suç işlemek ve soykırım” suçlarından yargılandığı davada 24 Haziran 2007’de ölüm cezasına çarptırıldı. Mecid’in cezası, 25 Ocak 2010’da infaz edildi. Mecid’in idam kararının imzalandığı kalem ve asıldığı ip halen Halepçe’deki müzede sergileniyor.
Saldırıda yaralananlara ilk olarak İran ordusu yardım etti. Yaralıları kendi ülkelerine götürerek tedavi ettiler. Bunlardan biri de o dönem 14 yaşında olan Ümit Ali Reşit.
Annesini 1974’te rejim güçlerinin yaptığı başka bir hava saldırısında kaybeden Ümit Ali Reşit, kimyasal saldırıdan hemen sonra ailesiyle birlikte sığınağa kaçmış. Hardal gazına maruz kaldıklarını anladıklarında artık çok geçmiş. Ümit saldırıda üvey annesi ve dört kardeşini kaybetmiş. Ağır yaralı halde İran’a götürülen Ümit, öldü sanılarak kefene sarılmış.
Şans eseri hayatta kaldığını anlatan Ümit Ali Reşit saldırı sonrasını “İran sağlık ekipleri beni İran’a götürdü. Sağlık durumum çok kötüydü. Bana verdikleri serumu çıkarıp içtim ve kanama geçirdim. Bunun üzerine beni başka bir hastaneye sevk ettiler. Burada ölenler oluyordu. Ben de bayılmışım, öldü sanıp kefenlemişler. Mezarlığa götürülmeden hemen önce kendime geldim” sözleriyle anlatıyor. Bir kampa yerleştirilen Ümit, 6 ay sonra babası tarafından bulunup, Halepçe’ye getirilmiş.
Kendi köyünde sığınak olmadığı için çocuklarıyla birlikte Halepçe’ye kaçan Süheyla Muhammet Sait, kimyasal saldırıya burada yakalanmış. 5 gün sığınakta kalan Sait, ailesiyle birlikte kaçmaya karar vermiş. Kaçarken yol boyunca saldırılara tanık olmuş. Kimyasal bombalar sığındıkları bir köyde onu ve ailesini bulmuş. Anında gözlerini kaybeden Sait, yaralıların ve ölülerin arasında iki gün boyunca yardım beklemiş, beklerken de 5 çocuğunu birer birer kaybetmiş.
Sait “Oradayken babam bir oğlumun öldüğünü söyledi. Bunu duyunca daha kötüleştim. Diğerleri ölmesin diye dua ettim. Büyük kızım sol tarafımda oturmuş, küçük kızım onun sırtındaydı. Şehadet getirdi ve ‘Anne ben de ölüyorum’ dedi ve son nefesini verdi. Bir şey yapacak gücüm kalmadı. Diğer kız da aynı orada öldü. 5 çocuğum orada öldü. O gün mahşer günüydü yalnız ben de şanssızdım ölmedim” diye konuştu.
Muhammet Sait, çocuklarının eşyaları hâlâ saklıyor. Kızlarının çantaları, erkek çocuklarının ölmeden bir gün önce aldıkları kalemler. Sait’in en değerli varlıkları. Sait 26 yıldır siyah elbise giyiyor.
Saldırıdan yıllar sonra Halepçeliler, seslerini duyurabilmek için ‘Halepçeli Kurbanları Derneği’ni kurdu. Derneğin Başkanı Lokman Abdulkadir de kimyasal saldırı kurbanı. 24 akrabasını kaybetmiş. O da İran askerleri tarafından kurtarılmış. İran’ın vahşeti dünyaya göstermek için Almanya’ya gönderdiği 50 kişi arasında. Tedaviden sonra ailesini bulmak için İran’a giden Abdulkadir gerçeği burada öğrenmiş, Abdulkadir “Ailemin şehit düştüğünü bilmediğim için İran’a döndüm ve maalesef şehit oldukların öğrendim” dedi.
Saldırıda Halepçe’nin içinde ölenler arasında peşmergeler ve İran askerleri de vardı. Ancak bu kayıpların sayısı hiçbir zaman açıklanmadı. Bu saldırı İran ile birlikte Irak’a karşı savaşan Kürtlerin direncini kırdı. Peşmergeler bir gün daha direndikten sonra geri çekildi. 19 Ağustos 1988’de Irak ve İran, ateşkes anlaşmasını imzaladılar. Irak ordusu ateşkesten beş gün sonra Halepçe’yi geri aldı.
Enfal’in tamamındaki kayıp sayısının 182 bin olduğu sanılıyor. Kayıpların şimdiye kadar 3 bine yakının kemikleri bulundu. Halepçe ise Enfal’in sadece bir parçası idi. Ancak bir kerede bu kadar çok insanın ölmesi nedeniyle, Enfal’in en acı bilançosu olarak tarih sayfalarında yer aldı.
1 Mart 2010’da Irak Yüksek Ceza Mahkemesi Halepçe Katliamını ‘soykırım’ olarak tanıdı. Bazı Avrupa ülkeleri de benzer kararlar aldı. Son yıllarda ise, Baas rejimine silah satan ülke ve şirketler aleyhine de davalar açılıyor. Kürt yöntemi de Enfal’den dolayı, merkezi hükümetten tazminat talep ediyor.
HDP Van milletvekili Kemal Aktaş, Enfal harekatının “Kürt Soykırımı” olarak tanınması ve 16 Mart gününün “Kürt Soykırımını Anma Günü” olarak kabul edilmesine amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kanun teklifi verdi.
Kaynak: Al Jazeera Türk – Mahmut Bozarslan