Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda kabul edildikten sonra TBMM Genel Kurulu’na 25 Şubat günü gece yarısı sunulan Nükleer Düzenleme Kanunu Teklifi, 5 Mart günü kabul edilerek yasalaştı. TMMOB Makina Mühendisleri Odası ve TTB konuyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda kabul edildikten sonra TBMM Genel Kurulu’na 25 Şubat günü gece yarısı sunulan Nükleer Düzenleme Kanunu Teklifi, 5 Mart günü kabul edilerek yasalaştı.
Düzenleme ne getiriyor?
ANKA’da yer alan habere göre kabul edilen kanunla birlikte Nükleer Düzenleme Kurulu, nükleer enerji ve iyonlaştırıcı radyasyona ilişkin faaliyetler üzerinde düzenleme, değerlendirme, yetkilendirme, denetleme faaliyetleri ve yaptırımları uygulayabilme yetkisine sahip olacak. Nükleer zararlara ilişkin hukuki sorumluluk hükümlerinin uygulanmasında yer verilmeyen tanımlar konusunda Paris Sözleşmesi’nde yer alan tanımlar esas alınacak. Nükleer enerji ve radyasyona ilişkin faaliyetler ile bu faaliyetlerle ilgili kişi, tesis, cihaz ve maddeler güvenlik, emniyet ve nükleer güvence açısından düzenleyici kontrole tabi olacak. Düzenleyici kontrole ilişkin verilecek muafiyetler ile bu muafiyetlerin sınır ve koşulları, güvenlik ve emniyetle ilgili gerekleri karşılayacak şekilde, dereceli yaklaşım esas alınarak Nükleer Düzenleme Kurumu tarafından yönetmelikle belirlenecek.
TMMOB Makina Mühendisleri Odası konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada “Bu kadar önemli ve stratejik bir konuyla ilgili temel bir yasal düzenlemenin, ilgili tüm kuruluşlar ve uzmanlar tarafından ayrıntılı bir şekilde incelenmesine, irdelenmesine ve değerlendirilmesine imkan tanınmadan, adeta yangından mal kaçırırcasına yapılması kabul edilemez” denildi. TTB’nin yaptığı açıklamada ise, radyasyon maruziyetinin insan sağlığı üzerinde moleküler düzeydeki birincil sonucunun DNA hasarı olduğunu belirtildi. TMMOB Makina Mühendisleri Odası da TTB de yaptıkları açıklamada Akkuyu Nükleer Santral inşaatının derhal durdurulması gerektiğini belirtti.
Kanunun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.
“Ukrayna’da nükleer santrallar, savaşta hedef olma riski ile karşı karşıyalar”
Makina Mühendisleri Odası’nın yaptığı “Rusya-Ukrayna savaşında bombalanan nükleer santrallar bütün dünya için tehdit oluşturuyor. Nükleer santral yapımcısı/işletcisi şirketlerin çıkarlarını esas alan nükleer düzenleme kanunu teklifi geri çekilmelidir” başlıklı açıklamada şunları söyledi:
Dünya, bir kez daha emperyalist emeller peşinde, ekonomik çıkarlar uğruna, büyük devlet iddialarını kanıtlamak hevesiyle başlatılan korkunç bir savaşın eşiğinde. Biliyoruz ki, savaşlardan en çok kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler mağdur olur. Biliyoruz ki savaşlar halklar arası milliyetçi-şoven düşmanlıklar oluşturur ve körükler. Etkilerini başta Ukrayna halkı olmak üzere, Rusya, Avrupa ve tüm bölge ülkelerinde daha ilk günlerde hissettiren savaşın bedeli çok ağır olacaktır.
Dünyanın en büyük nükleer santral kazalarından bir olan Çernobil NGS kazasını yaşamış olan Ukrayna’da bugün Zaporijya ve diğer nükleer santrallar, savaşta hedef olma riski ile karşı karşıyalar. Zaporijya santral sahasında bulunan bir binanın bombalanması sonucu çıkan yangın, nükleer santralların teknolojilerinden kaynaklanan kaza risklerinin yanı sıra, muhtelif harici saldırıların, çatışmaların, savaşların doğuracağı risklerle de karşı karşıya olduğunu göstermektedir.
Ukrayna’nın çıkarı, bağımsız, egemen ve tarafsız bir ülke olarak toprak bütünlüğünün korunmasından geçiyor. ABD ve NATO, AB ve üye ülkeler Ukrayna’dan ellerini çektiğini açıklamalı, ülkeye silah ve mühimmat sevkinden bir an önce vazgeçmelidir.
Yangından mal kaçırırcasına
Nükleer santralların denetimi ve Nükleer Düzenleme Kurumu’nun çalışmalarıyla ilgili Nükleer Düzenleme Kanunu Teklifi’nin, 24 Şubat günü bir grup AKP milletvekilinin imzasıyla, TBMM Başkanlığına sunulmuş, jet hızıyla komisyonlardan geçirilmiş ve TBMM Genel Kurulunda görüşülmeye başlandığını hatırlatan Makina Mühendisleri açıklamaya şöyle devam etti:
Bu kadar önemli ve stratejik bir konuyla ilgili temel bir yasal düzenlemenin, ilgili tüm kuruluşlar ve uzmanlar tarafından ayrıntılı bir şekilde incelenmesine, irdelenmesine ve değerlendirilmesine imkan tanınmadan, adeta yangından mal kaçırırcasına yapılması kabul edilemez. Yasa teklifi, nükleer santral yapımcısı/işletcisi şirketleri, atık bertaraf yükümlülüğünden kurtarmaktadır. 25-30 milyar dolar yatırım tutarı olan ve bir kaza halinde yaratacakları zarar milyarlarca dolara varabilecek olan santrallarda yatırımcı ve işletmecilerin maddi sorumluluğu 700 milyon dolarla sınırlı tutulan şirketler kollanmaktadır.
“Atık sorunu çözülmemiş, riskleri ortadan kalkmamış nükleer santrallere ihtiyacı yok”
Açıklamanın devamında şunlar söylendi:
Akkuyu NGS yatırımı için işletici Rus şirketinden, atıklara yönelik yapılacak harcamalar için dolar enflasyonu, dünya finansal konjonktürü gibi faktörler hiç dikkate alınmaksızın, 60 yıl süre ile düşük bir rakam olan 0,15cent/kwh alınmaya devam edilmesine yönelik madde de, Rus şirketini korumaya yöneliktir. Yukarıda örneklenenlerin dışında, teklifte kapsamlı bir şekilde ele alınması ve değiştirilmesi gereken birçok husus daha bulunmaktadır.
Teklifte, bilgi ve birikimleri ile Nükleer Düzenleme Kurumu’nun çalışmalarına katkıda bulunabilecek bir Danışma Kurulu vb. bir organ da öngörülmemiştir.
Teklifte, kurumun çalışmalarında şeffaflık, çalışmaların sonuçlarına dair bilgilere erişim, kurumda her düzeyde görev alanların yönetim ve denetime katılmaları, reaktör bölgesinde yaşayan halkın ve demokratik temsilcilerinin çalışmalar hakkında bilgi almasını sağlayacak düzenleme ve mekanizmalar da bulunmamaktadır.
Odamız, daha önce birçok kez belirtmişti: Ülkemizin, yakıtından teknolojisine kadar dışa bağımlı, atık sorunu çözülmemiş, riskleri ortadan kalkmamış nükleer güç santrallarına ihtiyacı yoktur. Akkuyu NGS Projesi iptal edilmelidir.
Mevcut tesisleri daha verimli çalıştırarak ve enerjiyi daha verimli tüketerek sağlanacak tasarrufun, yeni elektrik talebini karşılayamaması halinde, ilave elektrik ihtiyacı yerli makine ve ekipmanlarla güneş ve rüzgar kaynakları değerlendirilerek ve çevre ile uyum içinde üretilmelidir.
“Savaşa da nükleer santrallere de hayır!”
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi ve Halk Sağlığı Kolu, Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte nükleer santrallerin var olan risklerinin artması üzerine “Savaşa da Nükleer Santrallere de Hayır” başlığıyla çevrimiçi bir basın toplantısı düzenledi.
Basın toplantısının açılışını yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Türkiye’nin yanı başında süren savaşın ölüm, yaralanma, hastalıklar, göç gibi sorunların yanı sıra bölgedeki santraller nedeniyle bir nükleer tehdit sonucu da doğurduğunu söyledi. TTB’nin “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” sözünü hatırlatan Korur Fincancı, hem nükleer bir felakete dayalı sağlık sorunları hem de savaşın yaratabileceği tüm halk sağlığı sorunları üzerine çalıştıklarını belirtti. TTB Merkez Konseyi üyesi Doç. Dr. Deniz Erdoğdu da nükleer santrallerin yanı sıra nükleer silahların gündeme gelmesinin de büyük bir tehlike oluşturduğunu ekledi.
TTB Halk Sağlığı Kolu Başkanı Dr. Nasır Nesanır, Nükleer Düzenleme Kanunu’nun 5 Mart 2022 günü alelacele TBMM’den geçirildiğine dikkat çekti. “Bu kadar stratejik bir konunun uzmanların incelemesine bile olanak tanımadan, adeta yangından mal kaçırır gibi yasalaştırılması kabul edilemez” diyen Nesanır, TTB olarak nükleer santrallerin insan ve çevre sağlığına zararları üzerine çok sayıda çalışmaları olduğunu kaydetti.
TTB Halk Sağlığı Kolu’ndan Prof. Dr. Necati Dedeoğlu önümüzdeki süreçte Rusya’ya uygulanan yaptırımların Türkiye’deki nükleer santral inşaatlarını durdurabilmesinin olumlu, enerji bağımlılığına bağlı olarak yaşanabilecek sorunların ise olumsuz senaryo olarak karşımıza çıkabileceğini dile getirdi. Prof. Dr. Gülçin Yapıcı da nükleer santrallerin hem doğal hem de insan kaynaklı sebeplere dayalı olarak felaketlere kapı araladığına dikkat çekti ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek gerektiğini belirtti.
“Savaş, nükleer santrallerin var olan risklerini artırır”
TTB Halk Sağlığı Kolu’ndan Dr. Ahmet Soysal’ın sunumu eşliğinde yaptığı açıklama şöyle:
Rusya-Ukrayna savaşının ikinci haftasında Ukrayna’ya ait dört nükleer santralden en büyüğü olan Zaporizhzhia Nükleer Santrali’nin (NPP) silahlı güçler tarafından vurulduğu iddiası dünya kamuoyunu sarsmıştır. Kısa bir süre sonra santralin değil, yakınındaki bir yapının vurulduğunun ortaya çıkması ile hepimiz şimdilik rahat bir nefes aldık. Hatırlanacağı gibi halen süren çatışmaların ilk günlerinde de Çernobil Nükleer Santrali enkazı için aynı çatışma iddiaları ortaya atılmış ve daha sonra bölgenin güvende olduğu anlaşılmıştı. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) resmi rakamlarına göre Ukrayna’da halen çalışan dört adet nükleer santral ve bu dört santrale ait 15 nükleer reaktör vardır. Ülkenin elektrik gereksiniminin yarısından fazlası bu dört nükleer santralden elde ediliyor. Saldırıların hedefi olan Zaporizhzhia Nükleer Santrali bu dört santral içinde en büyüğü ve altı nükleer reaktörü bulunuyor. Ayrıca Zaporizhzhia Nükleer Santrali tek başına ülkenin elektrik gereksiniminin %15’ini de karşılıyor.
IAEA yaptığı açıklamada atılan tek merminin Zaporizhzhia Nükleer Santrali’nin yakınındaki eğitim için kullanılan bir binayı vurduğunu ve şimdilik santral ile ilgili bir tehlike olmadığını vurguluyor. IAEA göre bölgedeki ölçümler sağlıklı olarak yapılıyor ve şu an için insan ve çevre açısından herhangi bir tehlike bulunmuyor. Bununla birlikte, IAEA’ya bağlı uzmanlar henüz bölgeye ulaşamadığından IAEA Ukrayna’daki Nükleer tesisler ile ilgili kesin bir değerlendirme yapmaktan kaçınıyor. IAEA’ya göre “Bir nükleer santralin bulunduğu bölgeye mermi atılması, nükleer tesislerin fiziksel bütünlüğünün her zaman korunması ve güvende tutulması gerektiği temel ilkesini ihlal ediyor.”
“Birincil sonucu DNA hasarıdır”
Radyasyon maruziyetinin insan sağlığı üzerinde moleküler düzeydeki birincil sonucunun DNA hasarı olduğunu belirten Soysal, “DNA’daki bağların kopmasına bağlı olarak direk hasar ve dolaylı hasara sebep olabilir. DNA hasarı ile üç sonuç oluşabilir; bunlar onarılabilen veya zararsız işlev bozukluğu, kansere dönüşüm ve hücrenin ölümüdür. Hasarlı hücrelerin miktarı azsa; vücut kendini iyileştirebilir ve kansere dönüşüm olmazken, büyük miktar hücre ölümü oluşursa organ yetmezliği ve ölüm gibi sonuçlar ortaya çıkabilir” dedi.
Şu an için Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na (IAEA) dayanılarak ülkemiz için bir tehdidin olmadığının görüldüğü söylenerek “Ülkemizde özellikle de Karadeniz bölgemizde Nükleer Düzenleme Kurumu tarafından düzenli radyasyon ölçümlerinin yapılarak, kamuoyu ile paylaşılması, yine bu kurum tarafından bir an önce Ukrayna’da meydana gelebilecek bir nükleer patlamaya karşı acil durum planlarının hazırlanarak sorumluluk alacak kurumlarla ve kamuoyu ile paylaşılması şarttır. Ayrıca Karadeniz bölgemiz başta olmak üzere sağlık kurumlarımızın da radyasyon maruziyeti sonucu oluşabilecek sağlık sorunlarına karşı hazırlıklı hale getirilmesi gereklidir. Ayrıca böyle bir felakette sorumluluk alacak kurumlarda Nükleer Düzenleme Kurumu gözetiminde hazırlık için tatbikatlar yapılmalıdır” denildi.
“Akkuyu Nükleer Santral inşaatı derhal durdurulsun”
Açıklamanın sonunda şunlar söylendi:
Tüm bu gelişmeler sonucunda tehdidin büyüklüğü, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkının temel bir insan hakkı olduğu görüşü ile nükleer enerjiye karşı duran Türk Tabipleri Birliği’nin haklılığı bir kez daha ispatlanmıştır. Çernobil felaketi gibi onlarca yıldır insan sağlığını ve çevreyi kötü etkilemekte olan bir kaza riski ve çözülemeyen nükleer atıklar sorunu, Fukuşima’daki gibi doğal afetlerin olumsuz etkileri dolayısıyla karşı çıktığımız nükleer santrallerin şimdi de savaşta hedeflerden olması; nükleer santrallerin büyük bir yıkıma neden olabileceği gerçeği bir kez daha ülkemiz gündemindedir. Kuzeyimizdeki savaşın bir an önce bitmesi ve nükleer bir felakete neden olmaması en büyük dileğimizdir. Yaşadığımız günler alınacak önlemlerin yanı sıra Akkuyu Nükleer Santral inşaatının derhal durdurulması gereğini bir kez daha göstermiştir.