SİYASİHABER’DEN – Diğer Yazılar …
Selvi’ye kulak vermek gerekir. O konuştuğunda Tayyip Erdoğan konuşuyor demektir. O ne kadar diplomatik bir üslup takınmaya yeltenirse yeltensin, kurduğu cümlelere Kürt’e boyun eğdirememenin öfkesi sindiğinde Erdoğan’ın hislerine tercüman oluyor demektir.
Kuşkusuz aklı başında her yazar yazdığı yazıyı yayımlanmadan önce inceden inceye gözden geçirir. Hele bir köşe yazarı, aklını peynir ekmekle yemediyse, iki eli kanda olsa da bunu yapmaktan imtina etmez. Çünkü bilir ki, yazı bir kere basıldı mı, özgür bir kuştur, kimin tepesine pisleyeceği belli olmaz.
Anlaşıldığı kadarıyla Selvi bildiğimiz örneklere benzemiyor. Belli ki yazdığının peşinden koşmuyor. Yazıyor ve “ya allah” deyip ortalığa salıyor. Kimin başına pislerse pislesin…
“Süreç”e Cizre üzerinden bakmış Selvi.
Selvi’ye göre devletin giremeyeceği yer yok. 11 Eylül’de Fatsa’ya giremeyen devlet, 12 Eylül’de Fatsa’ya girmiş. 1992’de Şırnak ve Cizre’ye giremeyen devlet, birkaç gün süren çatışmaların ardından Cizre’ye girmiş. Cizre’ye girmesine girmiş devlet ama Selvi’ye göre bu çare olmamış. Bu yüzden de şimdi devlet Cizre’ye girmiyormuş. HDP’ye bu işi çözün diyormuş. Peki HDP çözemezse ne olacakmış? Devlet Cizre’ye girecekmiş. Hükümet çözüm sürecinin devamı için diyalog yolunu tercih ediyormuş ama diyalog anlamını yitirilirse başka dilden konuşulurmuş.
Ne demek bu, başka dilden konuşmak? 12 Eylül’de ve 1992’de yapılanın aynısı yapılır demek. Yani, AKP Hükümeti, darbecilerin yaptığını, Çiller-Ağar-Güreş Çetesi’nin yaptığını yapar demek. Hani bunlar çare olmamıştı? Belli ki Selvi’nin yazısında mantık tutarlılığı aradığı falan yok? Yazının yazılmasının böyle bir amacı da yok. Yazı, “iliştirilmiş gazeteci” tarafından yazılıyor. “İliştirilmiş gazeteci” Hükümet adına Kürt Hareketi’ne mesaj iletme görevini yerine getiriyor. Mesaj net: Darbecilerin, Çiller-Ağar-Güreş Çetesi’nin yaptığını yapmaktan imtina etmeyiz.
Bu arada bir parantez açalım. Keyifli, matrak bir parantez bu. Her “iliştirilmiş gazeteci”nin başına gelen Selvi’nin de başına geliyor. Cizre’nin eksi yirmi derece soğuğunda (yazısını kaleme aldığı günlerdeki meteoroloji raporlarından) Selvi dımdızlak kalıyor.
Ne demiştik?
Hükümet HDP’ye bu işi ya siz çözün ya da biz çözeriz demişti. Selvi Öcalan’ın bu mesajı aldığını ve Cizrelilere uyarıda bulunduğunu söylüyor. Peki buna Cizre’nin cevabı ne olmuş dersiniz? Selvi’den öğreniyoruz bunu: “Ancak Cizre’nin Öcalan’a cevabı 12 yaşındaki çocuğun cenazesini göndermek oldu. Cizre bu tutumuyla Öcalan’ın karizmasını çizmeye kalkıştı.”
Bir köşe yazarının iddiasının ömrü iki gün olur mu? “İliştirilmiş gazeteci” olursanız olur. Haber kaynağınız kimdir sizin? Hükümet’tir, onunla bağlantılı bütün kurumlardır. Polis’tir, MİT’tir, Genelkurmay’dır… Sonu yoktur bu listenin. Hükümet’e “iliştin” mi, her önüne gelenin “iliştirilmiş gazetecisi” olursun. Kaderdir bu.
Selvi, “12 yaşındaki çocuğu kim vurdu?” Belki duymazlıktan gelir diye bir daha soralım Selvi’ye: 12 yaşındaki çocuğu vuran kim? Hükümet eveleyip gevelemeye başladı, ne diyorsun Selvi? Sakın bize yeni bir “iliştirilmiş” cevap verme. Senin ne düşündüğünü merak ediyoruz Selvi?
Selvi’ye son bir soru daha. Façası çizilen kim? Öcalan mı, Erdoğan mı, yoksa sen misin Selvi? Hükümet eveleyip gevelediğine göre belli ki Öcalan değil. Erdoğan diye paçayı kurtaracağını salma Selvi. Sen de bilirsin ki, kabak her zaman “iliştirilmiş gazeteci”nin başına patlar.
Selvi’nin yazısının üçte birlik bölümüne geldiğimizde değerlendirme yapmayı bıraktık. Bu kadarı yeter de artar bile. Lakin yazımızı son bir soruyla kapatmakta yarar var. Ne demiştik başta? Yazı bir kere basıldı mı, özgür bir kuştur, kimin tepesine pisleyeceği belli olmaz.
Kimin tepesine pisliyor dersiniz?